Dış Politika Tercihleri Ukrayna’yı Zorlamaya Devam Ediyor

Ukrayna Devlet Başkanı Viktor Yanukovic’in AB ile ortaklık antlaşması imzalamayı reddetmesinin ardından başlayan toplumsal/siyasal gerginlik ve çatışma, Ukrayna’da zaten mevcut olan coğrafi, etno-kültürel, tarihsel ve ekonomik tabanlı toplumsal/siyasal ayrımları konsolide etmiştir. Nitekim SSCB’den koparak bağımsızlığını elde eden Ukrayna’nın ulusal (üst) kimlik geliştirebilme yönünde ciddi birtakım problemlerle karşı karşıya olduğu ortadadır. 2005 yılında yaşanan Turuncu Devrim döneminde ilk kez gözler önüne serilmiş olan bu toplumsal/siyasal ayrım çizgileri, Yanukovic’in AB ile ortaklık antlaşması imzalamayı reddetmesi sonrası ülke siyasetinin ve dolayısıyla uluslararası gündemin merkezine yerleşmiş durumdadır.

AB’nin doğuya açılım stratejisi doğrultusunda büyük bir önem atfettiği Romanya-Moldova-Ukrayna hattının en doğu ucunda yer alan ülke, aynı zamanda Rusya’nın Doğu Avrupa’daki nüfuz mücadelesinin en önemli parçası konumundadır. Ukrayna, hem AB’nin ilgi alanında bulunmaktadır hem de Rusya’nın geliştirmiş olduğu Avrasya Birliği aracılığıyla kendi bölgesel/sistemsel etkinliğine eklemlemek istediği bir ülkeyi ifade etmektedir. Hatta Ukrayna topraklarında kiraladığı geniş tarım arazileri ile Çin dahi bu ülkenin geleceği ile oldukça yakından ilgili bir aktör haline gelmiştir. Çin’in de ülkedeki mevcut yönetimin devamı yönünde bir tavır benimsediği söylenebilir. Bu denli ciddi bir rekabetin tam ortasında yer alan Ukrayna’nın atacağı her adımın ve alacağı her kararın tartışmalara yol açacağı ve rekabeti kızıştıracağı ortadadır. Esasında bu ülke özelindeki sistemsel/bölgesel mücadeleyi Batı Dünyası’nın (AB ve ABD) başlattığı ortadadır. Bir renkli devrim girişimi olan “Turuncu Devrim” ile AB ve NATO’ya entegre edilmeye çalışılan Ukrayna, gerek Rusya’ya olan ekonomik, siyasal ve hatta toplumsal bağımlılığının ağır basması, gerekse de Rusya’nın AB ve NATO özelinde ileri sürdüğü tehditler sonrası yeniden denge pozisyonuna dönüş yapmıştı. Ne var ki, bu dengenin tam anlamıyla gerçekleştirilemediğini ve 2010 sonrası ağırlık merkezinin Rusya’ya daha yakın olduğunu da belirtelim. AB’nin Ukrayna özelinde attığı ikinci adım ise, çok daha alt perdeden dillendirilmiş ve özellikle Rusya’nın güvenlik kaygılarını ve çevrelenme psikozunu tetikleyen NATO’dan bağımsız bir şekilde gerçekleştirilmeye çalışılmıştır. Viktor Yanukovic’in, Kasım 2013’te reddettiği “ortaklık antlaşması” ekonomik ve ticari boyutu ön plana çıkaran, ancak Ukrayna’nın gelecek planlarını AB’ye entegre etmeyi hedefleyen sembolik olarak görülmelidir. Ne var ki, bu adım dahi atılamamış, Rusya’nın baskısı ve AB’den daha fazla mali yardım koparmayı hedefleyen Ukrayna hükümetinin tutumu neticesinde ülkede ciddi bir toplumsal/siyasal kriz patlamıştır. Üstelik bu kriz, tıpkı Turuncu Devrim döneminde olduğu gibi, ülkenin coğrafi, toplumsal ve etno-kültürel farklılıkları özelinde karşılık bulmaya başlamıştır.

Ukrayna, ciddi toplumsal, ekonomik ve tarihsel farklılıklar içeren bölgeler üzerine kurulmuştur. Örneğin, ülkenin güneyinde yer alan Kırım, 1954 yılında SSCB döneminde Ukrayna Sovyet Cumhuriyeti’ne bağlanmış bir yarımadadır. Kırım Tatarları’nın anavatanı olan Kırım, Osmanlı egemenliğinden çıktıktan sonra Ruslaştırılmış ve Tatarlara uygulanan sürgünün ardından tam anlamıyla Rus kimliğini içselleştirmiştir. Bugün de bölge nüfusunun %58’ini Ruslar oluşturur. Tatarlar ve Ukraynalılar ise onlardan sonra gelir. Rus nüfusun çoğunluğu oluşturduğu Kırım’da çok ciddi bir Rusya etkisi vardır. Öyle ki, Rusya’ya bağlanmayı savunan siyasal hareketler dahi ciddi bir taraftar kitlesi edinebilmektedir. Bölgeler Partisi ve onun lideri Viktor Yanukovic’in en fazla destek gördüğü bölgelerden biri Kırım’dır. Rusya ve Yanukovic’in siyasal anlamda örtüşen bir görünüm sergilemesi bunun en önemli nedeni olarak görülmelidir. Kırımlıların çok büyük bir bölümü ülkenin Rusya’dan kopması ve AB’ye entegre olmasını arzulamamaktadır. Bu bağlamda, Kiev’de gerçekleşen muhalif gösterilerin Simferopol ve Sivastopol’de hemen hiç taraftar bulamadığını söyleyebiliriz.

Ukrayna’nın doğusu ve kuzeydoğusunu ifade eden ve ekonomik anlamda ülkenin motor gücünü oluşturan Donbas Havzası da Rusların ve kendisini Rus dili ve kültürüne eklemlemiş Ukraynalıların çoğunluğu oluşturduğu bir bölgedir. Donetsk, Kharkov, Dnipropetrovsk gibi ülkenin ekonomik anlamda kalbi sayılabilecek şehirlerde yaşayanların da genel itibarıyla Yanukovic’in arkasında durduğu ve Ukrayna’nın yönünü Rusya’nın tayin etmesi gerektiği düşüncesi içerisinde olduğu söylenebilir. Demir-çelik sanayi, kömür havzaları ve metalurji üssü olan bu bölgenin AB ile ortaklık antlaşması imzalanmaması bağlamında herhangi bir rahatsızlık duymaması oldukça önemlidir. Bölge ekonomisine ve dolayısıyla Ukrayna ekonomisi ve hatta siyasetine yön veren Rinat Akhmedov gibi bazı oligarklar AB’ye yapacakları ihracatı etkileyebileceği gerekçesiyle anlaşmanın imzalanmamasına tepkili olsa da, Rusya ile olan ekonomik/ticari bağlantıları, bu tepkiyi daha görünür kılmalarına engel olmaktadır.

Başkent Kiev ve çevresi ile Ukrayna’nın batısı ve çok-etnikli Transkarpatya bölgelerinde ise AB taraftarlığı ve Rusya karşıtlığı ön plandadır. Öyle ki, özellikle Kiev’de muhalefetin ancak polis ve çeşitli güvenlik tedbirleriyle engellenebildiği ve Yanukovic’in şehirdeki etkinliğinin neredeyse son bulduğu söylenebilir. Transkarpatya’nın merkezi Lviv’de de benzer bir görüntü söz konusudur. Çok etnikli bir yapı arz eden Transkarpatya’da olmasa da, başkent Kiev ve çevresinde Rus kimliğine yönelik tepki doruk noktasına varmıştır. Hatta Ukraynalı ulusal kimliğinin Rus kimliğine ve Rusya’ya olan nefrete referansla kendisini meşrulaştırmaya çalıştığı söylenmelidir. Ukrayna ulusçuluğu, AB taraftarlığı ve Rusya karşıtlığı üzerinden şekillendirilmektedir.

Dış politika, bölgeler ve toplumsal gruplar bazında bu şekilde kurgulanmış olan Ukrayna; Ukraynalı-Rus, Doğu-Batı, AB yanlısı-Rusya yanlısı ve hatta Kırım özelinde Rus-Tatar, Ukraynalı-Tatar gibi ayrımları içselleştirmiştir. Kiev’de süregelen ve şimdiye dek 5 göstericinin hayatını kaybettiği muhalefet gösterileri ise bahsettiğimiz bu gerginliklerden/ayrımlardan beslenen ve bu ayrımları konsolide eden bir görünüm kazanmıştır. Muhalefet gösterilerinde ön plana çıkan ve toplumu yönlendiren isimler ise, UDAR (Ukrayna Reform için Demokratik İttifak) ya da ülke dilinde “darbe” adlı siyasi partinin lideri ve eski bir dünya ağırsıklet boks şampiyonu olan Viktor Klitschko ile Turuncu Devrim döneminin başbakanı Yuliya Timoşenko’nun partisi Tüm Ukrayna Birliği’ne önderlik eden Arseniy Yatsenyuk ile Ukrayna milliyetçisi Özgürlük (Svoboda) Partisi’nin lideri Oleg Tyahnybok’tur. Hatta bu üç isim, her ne kadar Viktor Yanukovic’in istifa etmesi için meydanlardan çağrıda bulunuyor olmalarına karşın, özellikle 2015 devlet başkanlığı seçimlerinde çok daha geniş bir blok içerisinde birlikte hareket etme kararı almış durumdadırlar. Viktor Klitschko ise güçlü kişiliği ve dünyaca tanınan bir isim olması nedeniyle, kurulacak bir siyasal ittifakın devlet başkanı adayı olabilecektir.

Ukrayna’daki sürecin bir renkli devrime evrilmesi ihtimali şimdilik kaydıyla düşük görünmektedir. Nitekim siyasal konjonktür böyle bir hareketin gerçekleşmesi için uygun değildir. Rusya ve Ukrayna’daki ortağı Yanukovic, Turuncu Devrim’i yaşamış aktörler olarak çok daha hazırlıklı bir görüntü sergilemektedir. Üstelik bu ülkede kiraladığı tarım arazilerinin geleceğine odaklanan Çin de Rusya ve Yanukovic’in yanında konumlanmış durumdadır. Bir devrim hareketinin dış destek sağlaması da oldukça zor olacaktır. Zira Rusya’nın açık tehditleri ortadayken ne AB ne de ABD, Ukrayna’ya müdahale etmek istemeyecektir. Böyle bir müdahalenin Ukrayna’da ne tür siyasal, ekonomik ve toplumsal sorunlara yol açtığı Turuncu Devrim sonrasında, gerek AB ile ABD, gerekse de Ukrayna halkı tarafından görülmüştür. Yukarıda açıklamaya çalıştığım bölgesel ve etno-kültürel ayrım ve farklılıklar da Ukrayna özelinde topyekûn bir devrim hareketi gerçekleştirmeyi neredeyse imkânsız kılmaktadır. Yanukovic ile muhalefetin, Ukrayna’yı, başkanlık sisteminden parlamenter sisteme geçirme yönünde bir uzlaşmaya varmaları, tüm siyasal gücün tek bir elde toplanmasını engellemeyi amaçlayan bir girişimdir ve toplumsal/siyasal kutuplaşmayı azaltmayı hedeflemektedir. Bu atmosfer içerisinde, Ukrayna dış politikasının ve siyasetinin, sistemsel gereklilikler ile toplumsal/bölgesel farklılıklar bileşkesinde şekillenmeye devam edeceği söylenebilir.

Yrd. Doç. Dr. Göktürk TÜYSÜZOĞLU

Giresun Üniversitesi Uluslararası İlişkiler Bölümü

Sosyal Medyada Paylaş

LEAVE A REPLY

Please enter your comment!
Please enter your name here

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.

Tarih:

Beğenebileceğinizi Düşündük
Yazılar

Avrupa Gündemi Konferansları – II: “Bizi Bağlayan Göç” – AB-Türkiye Ortaklığını Yeniden Değerlendirmek

Kocaeli Üniversitesi’nin yürütücülüğünde düzenlenen Avrupa Gündemi Konferanslarının ikincisi 24-25...

Avusturya Seçim Sonuçları: Aşırı Sağ FPÖ’nün Zaferi Yeni Bir Dönemi mi İşaret Ediyor?

Avusturya’da 2024 seçimleri, ülkenin siyasi tarihindeki önemli dönüm noktalarından...

Afro-Avrasya Araştırmaları Enstitüsü Uluslararası İlişkiler Yaz Okulu Tamamlandı

Afro-Avrasya Araştırmaları Enstitüsü tarafından düzenlenen "Uluslararası İlişkiler Yaz Okulu...

Afrika’nın Konumu ve Türkiye: BM 79. Genel Kurul Toplantısı

1945 Yılında kurulan BM’nin bugün dünya haritası üzerinde yer...