Fransa’da Muhafazakarlık

Fransa Siyasal Sistemi: Yarı Başkanlık

Fransa, Cumhurbaşkanı’nın geniş yetkilere sahip olduğu, yarı başkanlık sistemiyle yönetilmektedir. Cumhurbaşkanı 5 yıllık süre için doğrudan halk tarafından seçilmekte ve en fazla iki dönem görev yapabilmektedir. Başta dış politika olmak üzere, siyasi yetkileri bulunan, ancak parlamentoya karşı sorumluluk taşımayan Cumhurbaşkanı, hükümetin işleyişinin içinde olmakla birlikte, Bakanlar Kurulu adına parlamentoya karşı sorumluluk da Başbakan’dadır.

Parlamento, 577 üyeli Ulusal Meclis ve 348 üyeli Senato olmak üzere iki kanatlıdır. Ulusal Meclis üyeleri doğrudan halk tarafından, Senato üyeleri, ulusal ve yerel düzeylerdeki seçilmiş kişilerden oluşan bir “ikinci seçmen” grubu tarafından seçilmektedir.

Fransa’da 21-22 Nisan ve 5-6 Mayıs 2012 tarihlerinde gerçekleştirilen iki turlu Cumhurbaşkanlığı seçimlerini Sosyalist Parti (PS) adayı François Hollande’ın kazanmasıyla, merkez sağ eğilimli Halk Hareketi için Birlik (UMP) mensubu eski Cumhurbaşkanı Nicolas Sarkozy’nin 5 yıllık iktidarı sona ermiştir.”[1]

Yarı Başkanlık Sistemi

Hükümet sistemlerinin sınıflandırılmasında başlıca ölçüt; yasama ve yürütmenin birbirleri ile olan ilişkisidir. Bu iki kuvvet birbirlerinden keskin bir şekilde ayrılmışlarsa o ülkede başkanlık sistemi; yumuşak bir biçimde ayrılıyorlar ise parlamenter sistem uygulanmaktadır. Günümüzde yalnızca İsviçre’de yasama ve yürütme kuvvetleri meclis elinde toplanmıştır.[2]

İlk kez Weimar Cumhuriyeti’nin uygulamaya koyduğu yarı başkanlık sistemi ise; hükümet başkanı ve cumhurbaşkanı arasında yürütme yetkilerinin paylaşıldığı, yasama ve yürütmenin işbirliği içinde çalıştığı kesin kuvvetler ayrılığının olmadığı bir hükümet sistemidir. Bir melez hükümet modeli niteliğindedir. Devlet başkanını halkın oyunun belirlemesi açısından başkanlık sistemine; parlamentonun güvenine tabi bir başbakanın ve bakanlar kurulunun varlığı açısından da parlamenter sisteme dair özellikler taşır. Klasik parlamenter modelden farklı olarak yarı başkanlık sisteminin başkana sağladığı yetki sahası çok daha geniştir. Parlamenter sistemde ise başkanın yetkileri bir bakıma semboliktir. Anayasal yetkilerinin genişliği ve bu yetkileri ne ölçüde kullanabildiği yarı başkanlık sisteminin farkını ortaya koyar. Bu sistemde de Cumhurbaşkanı genel oy ile halk tarafından seçilmekte ve hükümet millet meclisi önünde sorumlu sayılmaktadır.

Fransa’nın uyguladığı bu sistemde parlamenter rejime göre başkanın sahip olduğu yetkiler içerisindeki temel farklılıkları şunlardır: aynı yıl içinde bir başka fesih olmamak şartıyla Ulusal Meclis’i feshetme, referandum isteyebilme, anayasa konseyi üyelerini atama ve anayasanın 16. maddesi gereği olağanüstü durum ilan ederek yasama, yürütme ve hatta yargı gücünü elinde toplayabilmektedir. [3] Cumhurbaşkanı, dış politika ve savunma konularında da ağırlığa sahiptir. 7 yıl için seçilen Cumhurbaşkanı vatana ihanet dışında mutlak bir sorumsuzluk taşımaktadır. Yasaları onaylayan Parlamento, hükümeti denetleme ve düşürebilme yetkisine sahip olduğu halde, Cumhurbaşkanına karşı denetleme yönünden herhangi bir yetkisi yoktur. [4]

Yarı başkanlık sistemini incelediğimizde; hükümetin istikrarlılığı ile ilgili birtakım problemlerle karşılaşılmaktadır. Eğer başkanla parlamento çoğunluğu ve bundan dolayı hükümet aynı partiye mensup oldukları takdirde sistem başkanlık sistemine, aksi halde parlamentarizme benzer bir sistem ortaya çıkar. Parlamentoya hakim olan çoğunluk ve başkan aynı siyasal eğilimlere sahip ise kazanan, yürütme gücünün her iki kanadını aldığı gibi, yasama organında da çoğunluk teşkil etmenin avantajlarını kullanacaktır. Bununla beraber Fransız devlet başkanları, Anayasanın kendilerine sunduğundan daha geniş yetkiler kullanmışlardır. General Charles de Gaulle 31 Ocak 1964’deki konuşmasında “devletin bölünmez otoritesinin bütünüyle, halk tarafından seçilen devlet başkanına sunulduğunu; devlet başkanınca verilmemiş ve onun tarafından desteklenmemiş hiçbir (…) sivil, askeri ya da yargısal yetkinin mevcut olmadığını (…)” iddia etmiştir. Oysa ki; devlet başkanı gibi Ulusal Meclis de halk tarafından seçilmekte ve milli egemenlik devlet başkanı ve  ulusal meclise emanet edilmektedir.

Fransa’daki  Başlıca Siyasal Partiler

Fransa çok partili siyasi sisteme sahiptir. 1980’lerden itibaren biri sağ kanat ve biri sol kanat partilerden oluşmak üzere başlıca iki koalisyon kurulmaktadır.

Fransa’da yakın dönemde ilgi odağı olan partiler: Ulusal Cephe (FN), Halk Hareketi Birliği (UMP), Sosyalist Partidir(PS).

Ulusal Cephe Marine Le Pen’in önderliğinde Fransa’daki halktan en çok oyu alan parti konumundadır. Parti; göçmen karşıtı, eurosceptic ve aynı zamanda Euro karşıtı bir program izler. Geleneksel Fransız değerlerine geri dönülmesi gerektiğine inanır ve bu yönde çaba sarf eder. Pek çok açıdan da anlaşılabileceği üzere sağ kanatta yer alır, partiye verilen destek her geçen gün artmaktadır. Ulusal Cephe ve lideri Marine le Pen Avrupa’da yükselen muhafazakarlığın en büyük emarelerinden biri olarak gösterilebilir.

Halk Hareketi Birliği ise liberal muhafazakarlığı savunur. Ulusal ve liberal değerlere önem verirler. Bir bakıma Hristiyan liberalizmi savunurlar. Parti merkez sağda yer alır. Kolektif bir yönetimleri bulunmaktadır. 2007 döneminde ve bir önceki dönemde cumhurbaşkanı adayları Nicolas Sarkozy 2007-2012 ve Jacques Chirac 2002-2007 seçimleri kazanmıştır.

Sosyalist parti ise, sosyal demokrasiyi savunur. Sosyalist Parti, 2008 yılındaki yerel seçimleri, 2010’daki bölgesel seçimleri, 2011’deki kanton seçimlerini, 2008 ve 2011’deki senato seçimlerini kazanarak ciddi başarı elde etmiştir. 2012 Cumhurbaşkanlığı seçimlerini Sosyalist Parti’nin adayı François Hollande kazanmış ve 2012 genel seçimlerinde Sosyalist Parti mutlak çoğunluğu sağlamış ancak Avrupa Ekolojisi – Yeşiller ve Radikal Sol Parti mensuplarının da bulunduğu bir hükümet kurmuşlardır. François Hollande halihazırda Fransa cumhurbaşkanlığı görevini yürütmektedir. Fakat son yerel seçimlerde alınan hezimetlerden sonra başbakan Jean-Marc Ayrault istifa etmiştir.

Son Yerel Seçimler ve Avrupa Parlamento Seçimleri; Fransa

Son yerel seçimlerde Fransa’da oyların %25 ini Ulusal Cephe aldı. Ayrıca Ulusal Cephe Marine le Pen’in yanı sıra 24 temsilcisi ile Brüksel’de bulunacak. Marine le Pen başarısının sırrını ise ulusüstü sistem ile ulusal sistem arası oluşan demokratik boşluk ile açıklamakta. Fransızların kendi göç, güvenlik, ekonomi vb. yasalarını uygulamak istediğini belirtiyor. Marine le Pen; Spiegel’e verdiği röportajda Avrupa Birliğini yok etmek istediğini ise açıkça belirtiyor. Bunun yanı sıra Avrupa Birliği’nin 70 yıllık barış ortamı sağlamasına şu an Avrupa içinde sürmekte olan ekonomik bir savaşın varlığından söz ederek karşı çıkıyor. Muhafazakar bir değer olarak ise ulus-devletlere inanıyor.

Fransız İnsan Hakları Ulusal Danışma Komisyonu (CNCDH) tarafından dün yayımlanan raporda her 3 Fransız vatandaşından biri kendini ırkçı olarak tanımlamakta ve ırkçılığın; başlıca kurbanlarının ise Müslümanlar, Kuzey Afrikalılar ve Romanlar olduğu açıklandı. Her 10 Fransız’dan 6’sı (yüzde 61) bazı davranışların ırkçı eylemleri meşru kılabileceğini söylemekte. CNCDH, kaygı verici biçimde artmakta olan ırkçılık ve yabancı düşmanlığını büyük ölçüde ekonomik kriz, işini kaybetme veya yabancıya kaptırma korkusu, toplumsal dayanışma ve sosyal güvenlik sisteminin zayıflaması gibi nedenlere bağlıyor.[5] Tam da Avrupa’da yükselen muhafazakar sağın savunuları gerçek dünyadaki karşılığını buluyor. Muhafazakar sağ; karşılaşılan bu gibi durumlarla ilgili olarak siyasetini geliştiriyor. ‘Çok kültürlü bir toplum barış içinde yaşayamaz’ diyen Le Pen de, Fransa’ya gelen yabancıların Fransız kültürünü benimsemesi gerektiğini belirterek asimilasyonu savunuyor.[6]

Ulusal Cephe’nin başarsısında Marine le Pen’in karakteristik ve başarılı liderliğinin yanı sıra; halkın işsizlik ve ekonomik bunalım haline bir suçlu araması ve bu suçlunun  muhafazakar Ulusal Cephe’nin pek çok sorumlu öne sürmesi de büyük bir etken olsa gerek.[7]

Sonuç

Avrupa Birliği’nin kuruluş amacı incelendiğinde, “barış, savaş karşıtlığı, birlik, beraberlik” kavramlarının yer aldığı görülür. Demokrasinin istikrarını temin eden kurumların varlığı, hukukun üstünlüğü, insan haklarına saygı ve azınlıkların korunması kriterleri Avrupa Birliği’nin temel değerleri olarak kabul edilmektedir. Avrupa Birliği’nin sadece uluslarüstü bir örgüt, ekonomik bir sistem olmadığını, bir değerler sistemi, ortak yaşam ve düşünce tarzının benimsendiği özel bir örgüt olduğunu belirtir. Gerçi bir Avrupa devleti için bile kimi konularda oldukça zor olan ortak değerler tarifinin tüm Avrupa için yapılması ciddi güçlükler yaratmaktadır.[8]

Değerlere aykırılık hakkında bir örnek;

Berlusconi-Schulz meselesi:

2003 yılında Avrupa Bakanlar Konseyi Başkanlığı’nın İtalya’ya geçmesi ile; siyasi temellerin patlama noktasına gelmesine Avrupa Parlamentosu Sosyal Demokratlar Başkan Yardımcısı olan MEP milletvekili Martin Schulz’un, İtalya Başbakan’ı Silvio Berlusconi’yi iki ana konuda sert bir biçimde eleştirmesiyle ulaşılmıştır. Schulz’a göre ilk olarak İtalya ulusal çıkarlarını Avrupa bütünleşmesi üzerinde tutarak tüm gelişmeleri önemli ölçüde yavaşlatmakta, ikinci olarak ise Umberto Bossi gibi İtalyan hükümetler temsilcilerinin ırkçı açıklamalarıyla Bossi yasal olmayan göçün engellenmesi için İtalyan donanmasını kullanmayı teklif etmiştir. AB’nin insan hakları düsturuyla ters düşmektedir. Bu olayın medya üzerindeki etkilerini Downey ve Koenig araştırmış ve sonuçlar bir çeşit “ulusların çatışması”na işaret etmektedir. Ulusal farklılıklar üzerinde durulmuş, kültürel miraslar akla getirilmiş, mesele kişiselleştirilmeye gerek duyulmadan ulusallaştırılmıştır.

Güncel Avrupa Birliği seçimlerinde Martin Schulz Parlamento Başkanı seçildi. Ancak öyle görünüyor ki; parlamentoda karşı karşıya kalacağı meseleler 11 yıl öncesinden pek de farklı olmayacak. Hatta parlamento başkanının sahip çıktığı değerler son yıllarda çok daha fazla tehditle karşı karşıya kalacak gibi görünmekte.

Ayça Pak

TUİÇ Stajyeri

Kaynakça             


[1] Türkiye Cumhuriyeti Dışişleri Bakanlığı. www.mfa.gov.tr. Erişim: 8.7.2014.

[2]  Abdulhakimoğulları, Doç. Dr. Erdal. «Bir Hükümet Sistemi Modeli Olarak Fransa Yarı-Başkanlık Modeli.» 3 7 2013. www.ankarastrateji.org. Erişim: 8.7.2014.

[3] Başkanlık Sistemi. www.başkanlıksistemi.com. Erişim: 8.7.2014

[4]Yazıcı, Serap. Başkanlık ve Yarı- Başkanlık Sistemleri Türkiye İçin Bir Değerlendirme. İstanbul: İstanbul Bilgi Üniversitesi Yayınları, 2002. ss. 90-112

[5] Karaca, Kayhan. «Fransa’da şok ırkçılık raporu.» 3 Nisan 2014. www.ntvmsnbc.com. 9 7 2014.

[6] Rohr, Mathieu von. « Interview with Marine Le Pen: ‘I Don’t Want this European Soviet Union’.» 3 6 2014. www.spiegel.de. 9 7 2014.

[7] Berezin, Mabel. “Appropriating the “No”: The French National Front, the Vote on the Constitution, and the “New” April 21.” PS: Political Science & Politics 39.02 (2006): 269-272.

[8] Sanlı, Leyla. Avrupa Birliği ve Demokrasi Açığı. İstanbul: Yeni Alan Yayıncılık, 2005.

Sosyal Medyada Paylaş

LEAVE A REPLY

Please enter your comment!
Please enter your name here

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.

Tarih:

Beğenebileceğinizi Düşündük
Yazılar

Orta Güçler Çok Kutuplu Bir Dünya Yaratacak

Dani Rodrik - Cambridge Bu yazı ilk olarak 11 Kasım...

Amerika Bir Sonraki Sovyetler Birliği mi?

Harold James, Princeton Üniversitesi'nde Tarih ve Uluslararası İlişkiler Profesörü. Bu...

Stabil Kripto Paralar Doların Küresel Statüsünü Koruyabilir

Paul Ryan, ABD Temsilciler Meclisi'nin eski sözcüsü (2015-19), American...

Avrasya’da Kolektif Güvenlik: Moskova ve Yeni Delhi’den Bakışlar

Collective Security in (Eur)Asia: Views from Moscow and New...