İfade Özgürlüğü Üzerine Bir İnceleme: Uluslararası Af Örgütü

ÖZET:

Uluslararası Af Örgütü (UAÖ), 1961 yılında kurulmuş bir örgüttür. UAÖ, hiçbir dine, devlete ya da ideolojiye bağlı değildir. UAÖ’nün günümüzde bu kadar güçlü ve etkin rol oynamasını örgütün çeşitli ülke ve üyelerinin varlığını sürdürmesine dayandırabiliriz. UAÖ’ nün, düşünce ve ifade özgürlüğünden başlayarak kadın haklarına, silahsızlanmadan zulmün önlenmesine kadar geçen çoğu faaliyetlerde evrensel insan hakları düzeylerinde yapacakları saygının ilerletilmesinde büyük ve önemli rolleri bulunmaktadır. Örgütün çalışma alanlarındaki çeşitlilik onu çoğu ödüle tabi tutmuş son aldığı 1978 tarihinde Birleşmiş Milletler İnsan Hakları Ödülünü örnek olarak gösterebiliriz. Dünya çapında düşünce suçlarına özgürlüğü savunan örgüt, acil ve uzun vadede kampanyalar yürütmektedir. İfade özgürlüğü bir hak olarak tanımlanır ve demokrasilerde önemli bir yeri vardır. Düşüncelerin rahat ifade etmenin zor olduğu ülkelerde ileri medeniyetler seviyesine ulaşmak daha da zorlaşmıştır. Bu çalışmada ifade özgürlüğü kapsamı içinde ifade özgürlüğünün önemi, ifade özgürlüğü hakkı kavramı ele alınacak ve dünyadan ifade özgürlüğü hakkında çeşitli örnekler ve ülkemizde sosyal medya ve basın özgürlüğü açısından tartışılacaktır.

Anahtar kelime: İfade Özgürlüğü, Uluslararası Af Örgütü, Birleşmiş Milletler, İnsan Hakları, Basın Özgürlüğü

ABSTRACT:

Amnesty International is an organization founded in 1961. Amnesty International is not affiliated with any religion, state or ideology. We can attribute the fact that Amnesty International plays such a powerful and active role today in the existence of various countries and members of the organization. Amnesty International has a great and important role in advancing the respect they will make at the level of universal human rights in many activities ranging from freedom of thought and expression to women’s rights, from disarmament to preventing persecution. The diversity of the Organization’s fields of work has given it many awards and we can cite it as an example of the United Nations Human Rights Award in 1978. This organization, which advocates freedom of thought crimes worldwide, conducts urgent and long-term campaigns. Freedom of expression is defined as a right and has an important place in democracies. In countries where it is difficult to express thoughts comfortably, reaching the level of advanced civilizations has become more difficult. In this study, the importance of freedom of expression within the scope of freedom of expression, the concept of the right to freedom of expression will be discussed, and various examples of freedom of expression from around the world will be discussed in terms of social media and press freedom in our country.

Keyword: Freedom of Expression, Amnesty International, United Nations, Human Rights, Freedom Of The Press

1. Giriş:

Uluslararası Af Örgütü, 1961 tarihinde faaliyete geçmiş ve durmaksızın günümüze kadar faaliyetlerini sürdüren, bu alanda çeşitli ödüller almış sivil toplum kuruluşudur. UAÖ, dünyanın her yerinde 216 ülke ve alanda çalışmalar sürdüren, 10 milyondan fazla insanın, tüm insanların haklarını kullanabilmesi için uğraşlar sarf ettiği ulusal eylemlerdir. UAÖ gönüllü üyeleri, İstanbul’daki ilk çalışmalarını, 1996 yılında Çin’deki yapılan insan hakları zulümlerine karşı bir tepki olarak toplanmışlardır. Uluslararası Af Örgütü, Türkiye şubesinin resmen kurulması için gönüllülerinin yüksek uğraşları sonucunda, 2002 yılında kuruldu. Örgütün, Türkiye şubesinde, ilk resmi başkanı Özlem Dalkıran olmuştur.

Örgüt, hiçbir devlete bağlı kalmayan, kar amacı gütmeyen ve dini görüş belirtmeyen bir yapıya sahiptir. UAÖ, insan haklarında saygının üstün kabul edildiği, yapılan ihlallerin önlenmesi ve hakların muhafaza edilmesi için faaliyetlerini büyük uğraşlarla sürdüren, aynı zamanda dünya çapında bilinen, gönüllü bir örgüttür. UAÖ üyeleri kendi devletlerinde insan hakları eğitimi, ülkelerinin uluslararası insan hakları sözleşmelerine başvurması, idamların kaldırılması veya yasaların uluslararası standartlara elverişli hale getirilmesi için çalışmalar gerçekleştirirler. Örgütün vizyonu ise, her insanın İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi aracılığıyla onaylanan insan haklarına ve diğer tüm uluslararası insan hakları standartlarına ulaşabilmesini düzenlemektir.

UAÖ’ nün, tarafsızlığını sürdürmek aynı zamanda evrenselliğini korumak için bütün üye ve gönüllülerinin uymaları gereken kaideler mevcuttur: Kendi ülkende çalışma kuralı. Mevcut kural gereği, aktivistler veya gönüllüler ülkelerinde bulunan ihlallere UAÖ faaliyetleri adına çalışmalarda bulunamaz. Kendi devletleri için çıkan veriler ile ilgili görüş bildiremez ama bu verileri ve sonuçlarını paylaşabilirler.

İnsanlar varoluş yapıları gereği düşünce ve ifadelerinde farklılıklara sahiplerdir. Ayrıca yönetenler ve yönetilenler aynı görüşte olmayabilirler ya da olabilirler. Hükümetler, kendilerinden farklı görüşlere saygı göstermeliler ve aksi durumlarda devletlerin göstermiş olduğu tepkilerin onların insan haklarına ne ölçüde yaklaşım gösterdiklerini sergilemiş olurlar. Devletler nefret söylemini ve kışkırtıcı eylemleri engellemek zorundadırlar. Bu görüşleri özgür ve hür şekilde ifade etmek insanların en temel hakkıdır. İnsanlar düşünce ve ifadelerini kullanırken bulunduğu topluma aykırı olmadan uygun biçimlerde ifade etmektedirler.

2. Uluslararası Af Örgütü

– “Karanlığı aydınlatmak için sen de bir mum yak.”

Uluslararası Af Örgütü ya da Af Örgütü (Amnesty International ya da UAÖ), dünya genelinde 10 milyondan fazla üyesi bulunan örgüt İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi ve diğer uluslararası standartlarca oluşturulmuş her alanı kapsayan insan hakkını koruma ve özendirmeyi hedeflemiş uluslararası bir sivil toplum kuruluşudur. Bu gibi örgütler tek bir devlete bağlı değillerdir haklarını uluslararası alan da aramaktadırlar. 1967 yılı sonrası UAÖ, Yunanistan’da albaylar cuntası idaresinin insan haklarına aykırı konularında araştırmalar yapması için Avrupa Konseyi aracılığıyla görevlendirilmiştir. UAÖ’ nün Avrupa Konseyi İnsan Hakları Komisyonu’na sunmuş olduğu vukuflar üzerine Yunanistan’ın Konsey’den ayrılması gerektiği kararında sıkıştırılmıştır.

2.1. Uluslararası Af Örgütü’nün Kuruluşu ve Yapısı

Örgüt 1961 tarihinde, Londra da avukatlık yapan Peter Benenson’ın girişimiyle ortaya çıkmıştır. Benenson’ın örgütü kurma düşüncesi, başta dikkatlerini çeken gazetelerde sürekli olarak bahsedilen hükümetlerin kendi haklarına karşı haksız tutumları gibi ifadeleri üzerine oluşmuştur. 1961 yıllarında Portekiz’de ilginç bir olay gerçekleşmiştir. Olay, o dönemlerde “özgürlük” kelimesinin yasak olması üzerine iki genç üniversite öğrencisinin bulundukları restoran da kadeh kaldırarak yasaklı kelimeyi kullanmaları üzerine yedi yıl hapis yaptırımına uğramışlardır. 28 Mayıs 1961 yılında Benenson, “Unutulmuş Mensuplar” (The Forgotten Prisoners) adlı makaleyi İngiliz gazetesi olan The Observe’da yayınlamıştır. Bu makale de Benenson okurlarına, suçsuz yere tutuklanan iki gencin serbest bırakılması üzerine iktidara mektup yazmaya davet ediyordu. Benenson yazısında devletlerin İHEB’ ye özenle bağlı olmalarına rağmen maddelerde de belirtilen ve milletine karşı tanımak zorunda oldukları hak ve özgürlükleri göz ardı etmeleri kendi içlerinde büyük bir çelişkiye düştüklerini de belirtmiştir. Benenson, siyaset ile ilgilenen Sean Mac Bride ve gazeteci Eric Baker yapılan haksızlıklara karşı direk olarak uluslararası kamuoyuna seslerini duyurmayı hedeflemiş ve olabildiğince kişiyi bir araya getirmek istemiştir.1 Bu çağrılara uyan birçok ülke vatandaşları suçsuz yere kurban edilen çoğu kişinin haklarını aramak adına mektup yazma grupları oluşturmuşlardır. Bu eylemler sonucu, Appealforamnesty yani politik tutukluların bırakılma daveti olarak Amnesty International’ın başlangıcı olarak gösterilmiştir.

Uluslararası Af Örgütü’ne üye olmak isteyen gönüllü vatandaşlar ulusal şube ve çalışma grupları ve uluslararası üyelik yolu ile örgüt de yer alabilirler. Üye olacak kişilerin örgütün amacını, tüzüğünü ve çalışma ilkelerini kabul etmeleri durumun da üyelikleri gerçekleşmektedir. Şube üyelikleri gereğince giriş formunu imzalamak ve ücret ödemeleri ile gerçekleşir. Uluslararası üyelik durumunda ise şube ya da Uluslararası Yürütme Komitesi’nin onayıyla aynı şekilde imza ve ücret ödemeleri durumunda kayıtları oluşmaktadır. 2 Ulusal şubeler, temsili demokrasi ilkelerini ön görerek çalışma ve örgütlenmelerini düzenlerler.

Amacı, İnsan Haklarının Korunması olan örgütün merkezi Londra, İngiltere de bulunmaktadır. Merkezin asıl görevi çalışma alanlarını ve ortaya çıkan ihmal konularında birçok devletler de yer alan ulusal şubelerini eyleme geçirmek ve mevcut fiillerini kontrol etmektedir. Merkezi bir yapıya bağlı olan bu örgüt birçok çeşitlilik bulunduran yapılara karşı onları engelleyecek en güçlü etkiyi oluşturmaktadır. Çevre ve merkezin beraber oluşturdukları bütünlük, kolektif fiiliyat ve durumun muvaffakiyetini oluşturmasında temeli oluşturmaktadır. UAÖ’ nün ulusal şubelerinin ülke veya herhangi bir bölgede kurulabilmesi için Uluslararası Yürütme Komitesi’nin izni ile oluşmaktadır. Örgütün en önemli organı, Uluslararası Konsey’dir.

2.2.Örgütün Vizyonu ve Misyonu

Şuan yaklaşık olarak yüz elliden fazla ülke ve bölgede aktif olan aynı zamanda on milyondan fazla üye ve destekçisi bulunan Uluslararası Af Örgütü’nün vizyonu, İHEB ve diğer uluslararası insan haklarında olması gereken haklara vurgu yaparak tüm insanların bu haklarını tam anlamıyla, özgürce kullanabileceği bir dünya inşa etmek istemeleridir. Hedeflenen vizyonu uygulayacak misyon ise, bütün insan haklarını daha ileri düzeye taşımak için yapmış olduğu gelişmeler niteliğinde; İfade ve vicdan özgürlüğü, fiziksel ve ruhsal bütünlük hakkına ve ayrımcılığa uğramama hakkı gibi belli başlı haklara karşı onların gerçekleşmemesine ve herhangi bir ayrıcalık tanınmaması üzerine çalışmalar sürdürmektedirler. Amaçladıkları bu misyonlar doğrultusunda UAÖ’ nün asıl görüşlerini şu şekilde açıklamıştır;

  • Devlet, ülkesinde yaşadığı bir vatandaşa karşı adil olmak zorundadır. Bir suç işlemişse bile önce hukuk dışı eylemlerden hangisi ihlal edilmiş bunun araştırılması sonucu işlemler başlatılmalıdır. Kanıtların yeterliliği doğrultusunda suça eş değer bir ceza verilmelidir.
  • Hukuk dışı eylemlerde bulunan kişi toplumun ön yargısıyla değerlendirilmeden onların kararlarını dikkate almadan önce gerçekleşecek zamanın doğru ve şeffaf olarak incelenmesi gerekmektedir.
  • Kişinin işlemiş olduğu suçu hiç kimse tarafından zorla itiraf ettirilemez.
  • Kimsenin hayatına bir başka kişi sonlandıramaz ve tüm ülkelerde idam cezasının kaldırılması gerekmektedir.
  • Tüm mahkumların kendileri hakkında şikayet oluşturacak durumlarda her türlü tazminat davasına başvuru da bulunabilirler.

2.3.Uluslararası Af Örgütü’nün Yürüttüğü Faaliyetler

Örgütün temel hedef aldıkları faaliyet konularına şu şekilde bahsedebiliriz.

  • Mülteci ve sığınmacıların insan haklarının savunmak,
  • Çatışma durumlarında sivil vatandaşların insan haklarını müdafaa etmek,
  • Bütün düşünce hükümlülerin serbest kalması,
  • Ölüm, idam, işkence gibi zalimce yapılan yaptırımların kaldırılması.

Uluslararası Af Örgütü, 1976 tarihinde Erasmus ödülüne, 1977 tarihinde “onur kırıcı muamele, şiddet ve işkenceye karşı insan değerini korumak için yaptığı çalışmalar” sebebiyle Nobel Barış Ödülü’ne ve 1978 tarihinde de BM İnsan Hakları Ödülü’ne seçilmişlerdir.

Örgüt ‘ün küresel alanda yapmış olduğu faaliyetler; silahlanma kontrolü, idam yaptırımlarının sona erdirilmesi, kadına yönelik şiddetlerin önüne geçilmesi, çocukların silahlı çatışmalarda kullanılmaması gibi çoğu faaliyetler yürütülmektedir. 12 Şubat 2002 yılında yürürlüğe girmiş olan çocukların silahlı çatışmalarda bulunması konusunda Çocuk Hakları Sözleşmesi’nin Seçimlik Protokolü’nün hükümetler aracılığıyla onaylanması için çaba gösterilmesi ve BM yapısında gerçekleştirilen İnsan Hakları Konseyi’nin 19-30 Haziran 2006 yılında ilk oturum ile başlamış olan BM’nin insan hakları çerçevesinde daha çok tesirli politik yapısı için oldukça önemli aynı zamanda da desteklenmesi niteliğinde etkinlikleri de gösterilebilir. Örgüt’ün Türkiye Şubesinde ise ulusal seviyede uyguladığı kampanyalar, Silahlanmanın Denetlenmesi ve kadına yönelik şiddetin bitirilmesi gibi alanlardır.

UAÖ’nün 2010 tarihine kadar sürdüreceği “Kadına Yönelik Şiddete Son!” isimli kampanyasının asıl amacı, kadına karşı uygulanan şiddetin engellenebilmesi için tüm kadın ve erkeklerin birlikte eylemlere geçmeleri gerekmektedir. Yapılan bu kampanya çerçevesinde UAÖ, Kadınlara Yönelik Her Türlü Ayrımcılığın Yok Edilmesine Dair BM Sözleşmesi ve Seçimlik Protokolü’ne bütün devletlerin beklenti istenmemesi durumunda taraf olmalarına öncülük etmişlerdir. Türkiye, 1979 yılında sözleşmeye taraf olmasıyla ek protokolü, 2002 Ekim’de onaylayarak, 2003 Ocak tarihinde TBMM izninden geçirilmiştir. Örgüt’ün Türkiye şubesinde ise durum Başbakanlığa takdim edilmesi üzerine imza kampanyası düzenlemektedirler. Kampanya da konular şu şekildedir; ihtiyaçları karşılamaya yetecek düzeyde kadın sığınma evlerinin açılması için maddi yardımın oluşturulması, kadınları şiddete karşı koruyacak zorunlu eğitimlerin alınması ve kadınların maruz kaldıkları şiddeti rapor edebilmeleri için acil yardım hatlarının oluşturulması gibi konular üzerinedir.

UAÖ, OXFAM ve Uluslararası Hafif Silahlar Eylem Ağı (LANSA), silah ticaretlerini denetlemeyecek milletlerarası bir Silah Ticareti Sözleşmesi’nin BM aracılığıyla onaylanması için dünya düzeyinde kampanyalar uygulanmaya başlatılmıştır. UAÖ Türkiye şubesi, “Silahlar Denetlensin” kampanyasında merkez ile eş güdümlü hareket ederek görsel bir kampanya geliştirmektedirler. Örgüt bu kampanya ile “1 Milyon Yüz” isimli dilekçe ile dünya düzeyinde kampanyaya başvuran bir milyon insan resmini bir araya getirerek devletlerden silah ticaretinin kontrol edilmesi için daha iyi tedbirli olmalarını hedeflemişlerdir.

Uluslararası Af Örgütü, Amerika, Afrika, Avrupa, Asya-Pasifik ve Merkezi Asya, Kuzey Afrika ve Ortadoğu gibi bölgeleri her yıl hükümetlerde meydana gelen insan haklarındaki ilerleme ve ihlalleri senelik raporlar halinde düzenlemektedirler. UAÖ’ nün 2006 yılında hazırladığı Avrupa ve Merkezi Asya bölgesindeki rapora göre, İspanya, Rusya, Türkiye ve İngiltere gibi devletlerde sivil halka karşı direk olarak saldırılar düzenlenmiş ve birçok ölüm ve yaralanmaların meydana geldiği bildirilmiştir. Türkiye’ye yönelik örgütün düzenlediği 2006 raporundan da ayrıca bahsetmek gerekirse Haziran 2005 tarihinde yürürlüğe girmiş olan Türk Ceza Kanunu’ndaki hükümlerden kadına karşı şiddet eylemlerine daha çok koruma isteyen pozitif hükümlerin yanı sıra ifade özgürlüğü fıkralarına da getirilen kısıtlamalar olumsuz karşılanmıştır. UAÖ’ nün 2006 ABD raporunda ise, devletin Afganistan, Irak ve Guantanamo Körfez’inde bulunan hapishanede insanlığa aykırı suç veya savaş suçu sayılacak düzeyde insan hakları ihlallerinin yaşandığı bildiriliyor. ABD’nin başlı başına yapmış olduğu ayrımcılıklar, polislerinin sürekli şiddete başvurmaları ve çoğu bölgelerinde halen idam yaptırımlarının olduğu eleştiri konusundadır. UAÖ’ nün İsrail devleti için de 12 Temmuz 2006 yılında Lübnan’ı hedef alarak başlatmış olduğu saldırılarında bilerek Lübnan da yaşayan sivillerin yaşam alanlarını hedeflemesi onun savaş suçu sayıldığını açıklayan raporu bildirmişlerdir. UAÖ’ nün İsrail tarafından yapılan bu insan hakları ihlalleri BM İnsan Hakları Komisyonu Başkanı Louise Arbour aracılığıyla da İsrail’le Hizbullah’a karşı sorunlar iddia edilmiştir.

2.4.Uluslararası Af Örgütü’nün Uluslararası Hukuktaki Yeri ve Hükümetler Arası Örgütlerle İlişkisi

BM Antlaşması’nın birinci maddesinin üçüncü fıkrasında açıklanan BM’nin hedefleri arasında gösterilen;

“Ekonomik, sosyal, kültürel ve insancıl nitelikteki uluslararası sorunları çözmede ve ırk, cinsiyet, dil veya din ayrımı gözetmeksizin herkesin insan haklarına ve ana özgürlüklerine saygının geliştirilip güçlendirilmesinde uluslararası işbirliğini sağlamak” için BM’ye insan haklarına ve başlıca hürriyetlere evrensel ve güçlü değerlerin ilerletilmesi vazifesini vermektedirler. Fakat, devletlerin BM üyeliklerine rağmen bu haklarını ihmal etmeleri, BM’nin de verilen hakları korumak ve ilerletilmesinde kendi başına yetmediği görülmektedir. Oluşan bu durumlarda insan haklarını ve özgürlüklerini koruyacak statülere sahip hukuki yapılar denetiminde uluslararası Hükümet Dışı Kuruluşlara (HDK) gereksinim duyulmaktadır. Bu ihtiyaçlar doğrultusunda da UAÖ, ulusal düzeyde devletlerin gözetiminde ve aynı zamanda uluslararası düzeyde devletlerarası örgütlerde de bu hedeflerini hayata geçirecek uğraşlar şeklinde gerçekleşmiştir. BM, HDK’ lar çerçevesinde UAÖ gibi kurumların, koşulları sağlamaları durumunda örgüt bünyesinde etkinliğini ve amaçlarını gerçekleştirebileceklerini belirtmişlerdir. Tabi BM’nin bu durumu sağlaması için istediği şartlar;

  • Örgüt‘ün ulusal veya uluslararası seviyede bilinmesi gerekmektedir,
  • Sivil toplum kuruluşlarında aranan özelliklerin başlıca olan kar amacı gütmemesi ve vergi muafiyetine erişmesi,
  • BM antlaşmasında bulunan ilkeleri özümseyip bu ilkelere sadık kalmak,
  • Örgüt‘ün en az üç yıl kadar aktif olmuş olması ve faaliyetlerini daha da ileri düzeye taşımak onun da devamını getireceğinin güvencesini açıklayacak seviyede olması,
  • Örgüt üyelerinin seçim ve karar almalarında daha saydam bir süreci ayarlayan hukuki yapıyı benimsemek.

UAÖ, insan haklarıyla ilgili bütün problemleri incelediği kuruluşlar arasında hazır olmak için olması gereken koşullara maliktir ve insan hakları düzeninin ilerlemesini desteklemektedir. UAÖ’ nün insan haklarıyla birlikte uluslararası normların düzenlenmesine olan etkisinin görüşüldüğünde; işkencenin kaldırılması bağlamında 1970’li senelerin başlangıcında kampanyalar sonucu, 1973 tarihinde BM Genel Kurulu problemini ele almış, daha sonra BM İnsan Hakları Komisyonu’na işkencenin kaldırılmasında bağlayıcı bir sözleşme düzenlenmesinde görevlendirilmiştir. UAÖ’ nün 2000 tarihinde 190 devlet de bulunan hemen hemen 75 işkence metodunu anlatan bir kampanya düzenletilmiş sonrasında eksiklik, 2002’nin sonlarında düzenlenen Ek Protokolle giderilmiştir.

UAÖ, Avrupa Birliği, Avrupa Konseyi, Afrika Birliği Örgütü ve Amerikan Devletleri Örgütü’nde de çoğu pozisyonlarda da bulunmaktadır. Çoğu zamanda danışman rollerinde toplantılarda bilgilendirmek için çağrılır, çoğu zamanda düzenlenen komitelerde araştırmalarda bulunmaktadır. Avrupa Birliği içerisinde sürekli bir temsilcisinin yer aldığı örgüt, Avrupa Parlamentosu üyeleri ile daima iletişim halindeler ve örgütün çalışmaları durumlarında AB organlarına bildirmektedir. Avrupa Konseyi içerisinde bulunan komitelerde de başka HDK’ la beraber UAÖ’ne de aynı şekilde gözlemcilik ayrıcalığı tanınmıştır. Örnek vermek gerekirse, Biyoetik, İnsan Hakları Daimi Komitesi ve Eğitim çalışmalarına UAÖ gözlemci göreviyle yer almıştır.

Örgütün çalışma alanları; Ayrımcılık, Cezasızlık, Ekonomik Sosyal ve Kültürel Haklar, Gözaltı ve Tutukluluk, İfade Özgürlüğü, İklim Değişikliği, Kadın Hakları, LGBT+ Hakları, Mülteci Hakları ve Polis Şiddeti gibi geniş alanları vardır. Çalışmalar çerçevesinde ele aldığımız başlık ifade özgürlüğüdür.

3. İfade Özgürlüğü

3.1. İfade Özgürlüğü

İfade özgürlüğü (ya da konuşma özgürlüğü) Birleşmiş Milletler tarafından İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi’nde ilan edilen, birçok ülke tarafından kabul edilen bir haktır. Elbette ülkeden ülkeye bu hak daha değişik uygulanabilir. İfade özgürlüğü uluslararası hukukun güvencesi altındadır.

İfade özgürlüğü yaratıcılığı alevlendiren fitildir. İfade özgürlüğü insanlığın zulmün medeniyete ulaşmanın yöntemidir. İfade özgürlüğünü budamak ise medeniyetten zulme ulaşmanın yokuşudur.

İfade kelimesi dışa vurum, anlatım manalarına gelmektedir. Aynı zamanda herhangi bir değere sahip olmak, önem taşımak manalarını da taşımaktadır. İfade etmek ise insanlığın düşüncelerinin bir yansımasıdır. İnsanlar düşündüklerini farklı yollarla aktarmak istemişlerdir. Konuşmak düşüncenin ifade etmede kullanılan eski zamanlardan beri sık tercih edilen bir ürünüdür. Yazmak veyahut giyiniş tarzları da bir üründür. Düşünce ürünlerle ifade edilmezse onların bir anlamı yoktur. Kafanın içinde bir yokluk konumunda kalır.

Demokrasi teorisyenlerinden Montesquieu da en önemli hürriyetine, fikir belirtmenin özgürlüğü olduğunu savunmuştur.

İfade özgürlüğü bir medenilik ölçütüdür. Ülkelerin gelişmeleri için en büyük katkılar bu sayede sağlanır. Gelişmek ve gelişime ayak uydurabilmek için ifade de özgürlüğün sağlanması gerekmektedir. Fikirlerin önemine saygı duyulduğunun göstergesidir. Düşüncelere sansür, engel uygulanmamasıdır.

İfade özgürlüğü senelerdir süregelen bir sorundur. Bu sorun hala da gelişmiş ülkelerde bile çözülemeyen en önemli sorunlardan biridir. Daima insanlar-halk-kendilerini ifade etmeye çalıştıkları için görüşlerini engellenmeye çalışılmıştır. Kendinden üstün olanlarla, üst makamlarla münakaşa hep var olmuştur.

Devletler kötü veyahut olumsuz söylemleri önlemekle yükümlüdür. Burada atlanılmaması gereken nokta ise önleme boyutunun aşılıp bastırma haline dönüşmesidir.

İnsanların görüşleri kaba kuvvet kullanılarak veya tehditler ile değiştirilemez. Sadece belirli bir zamana kadar bastırılabilir. Halk pasif durumuna düşürülebilir. Halk ve devletin arasına bu gibi durumlarda mesafe girebilir. Halkın devlete olan güveni sarsılır. İnsanlar kendilerini toplumdan soyutlarlar. Bir toplumda sorunlu kesim olarak hissederler. Halk kendini değersiz bir nesne halinde düşünebilir.

Muhteşem bir refah düzeyine varmış bir devlet yoktur. Hükümetler birbirine ilintili ifade özgürlüğü düzeyinde daha gelişmiş ya da daha geridedir. En yaygın ifade özgülüğüne malik ABD’de 11 Eylül gelişmelerinden sonra gerilemeler yaşanmıştır. Avrupa henüz ABD’den arkasından gelmektedir. Bundandır ki bütün şekliyle batı dünyasının ifade özgürlüğü dünyanın diğer ülkelerinden daha gelişmiş olarak görülmektedir.

Türkiye Cumhuriyeti, maalesef ifade özgürlüğü hakkında üçüncü dünya ülkeleri arasındadır. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nde ifade özgürlüğünden daha fazla tutukluk haline sahip ülkedir. 2006 araştırmalarına göre AİHM toplam altmış iki düşünce kusurundan 35’inde Türkiye’yi tutsak etmiş ve bu yüzden vatanımız Batı’nın ifade özgürlüğü suçundan dolayı en fazla tutukluluk veren devlet statüsünde olmuştur. İfade cezalarından daha fazlasına eski Olağanüstü HAL (OHAL) yasası, eski Terörle Mücadelede Yararlanan (TMY), Atatürk’ü Koruma Kanunu, 2003’te sona eren Devlet Güvenlik Mahkemeleri (DGM) TMY ve Türk Ceza Kanunu (TCK) 301 neden oluşturmaktadır. Üniversitelerimizde akademik özgürlük statüsünde durumun çok da açık olmadığı görülmektedir. Akademisyenler özellikle resmi devlet teorisine farklı ya da yönetimini tedirgin eden düşüncelerini söyledikleri zaman farklı yol ve yöntemlerle ciddi olarak huzursuz olmaları ve sicillerinin bozulmasından meslekten ihraç edilmeye kadar olan baskılar ve tedirginliklere yaşamaktadırlar.

İfade özgürlüğünün en önemli yardımcısı ise basın özgürlüğüdür. İfade özgürlüğüne bağlıdır. Araç basındır. İfade özgürlüğüne yaşanılan gelişmeler, icatlar da sorun yaratmaktadır. Tarih boyunca da ifade özgürlüğüne belirli sebeplerce izin verilmemiş ya da engellenmeye çalışılmıştır. Özgürlüğü engellemek belki de insanların sadece konuştuğu dönemlerde daha kolaydı. Her şey daha sınırlıydı.

Yazının icadında yazı yazmalarını güçleştirecek çözümler bulundu. Zaman geçtikçe uygarlıklar değişti. Büyük devletler kuruldu yeni icatlar yapıldı. Matbaa icat edildikten sonra yasaklı kitaplar, yazarlar oluştu. Bazı kitapların okunması yasaklandı. Bunların peşinden gazeteler, radyo ve televizyon (iletişim araçları) kullanılmaya başlandı. Basın da sansürün uygulandığı zamanlar oldu. İletişim için çeşitli yollar bulundukça sansür uygulamaları veya daha farklı yollarla engellenmeler olacaktır

İfade özgürlüğü hakkı, İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi’nin hepimizin sahip olduğu hakları genel hatlarıyla tarif eden 19. Maddesi ile güvence altına alınmıştır. Ayrıca bu hak, çeşitli uluslararası ve bölgesel sözleşmeler ile de hukuki anlamda korunmaktadır.

Madde 19: Herkesin düşünce ve anlatım özgürlüğüne hakkı vardır. Bu hak düşüncelerinden dolayı rahatsız edilmemek, ülke sınırları söz konusu olmaksızın, bilgi ve düşünceleri her yoldan araştırmak, elde etmek ve yaymak hakkını gerekli kılar. İfade özgürlüğünü savunmak daima Uluslararası Af Örgütü’nün en önemli çalışma alanlarından biri olmuştur.

Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi de ifade özgürlüğüne yer vermiştir. AİHS’nin 10. Maddesine göre;

Madde 10- İfade özgürlüğü: Her fert ifade ve izhar hakkına maliktir. Bu hak içtihat hürriyetini ve resmî makamların müdahalesi ve memleket sınırları mevzuubahis olmaksızın, haber veya fikir almak veya vermek serbestisini ihtiva eder. Bu madde, devletlerin radyo, sinema veya televizyon işletmelerini bir müsaade rejimine tabi kılmalarına mâni değildir.

Kullanılması vazife ve mesuliyeti tazammun eden bu hürriyetler, demokratik bir toplulukta, zaruri tedbirler mahiyetinde olarak, millî güvenliğin, toprak bütünlüğünün veya amme emniyetinin, nizamı muhafazanın, suçun önlenmesinin, sağlığın veya ahlâkın, başkalarının şöhret veya haklarının korunması, gizli haberlerin ifşasına mâni olunması veya adalet kuvvetinin üstünlüğünün ve tarafsızlığının sağlanması için ancak ve kanunla, muayyen merasime, şartlara, tehditlere veya müeyyidelere tabi tutulabilir.

3.2. Keşmir İfade Özgürlüğü

İngiltere 1947’de Hindistan’dan çekilirken, bir prenslik olarak yönetilen Keşmir’i Hindistan veya Pakistan ile birleşmek için serbest bıraktı. Nüfusunun yüzde 90’ı Müslüman olan Keşmir halkı 1947’de Pakistan’a katılmayı tercih etse de dönemin prensi Hindistan ile birleşmeye karar vermiş olup bölge halkı verilmiş olan karara karşı çıkmıştır. Pakistan ve Hindistan’ın 1947’de bölgeye asker göndermesinin ardından savaştılar, 1965 ile 1999’ da savaş tekrarlanmıştır.

Keşmir hükümeti, genelde farklı nedenler göstererek iletişim ve interneti engeller. Yetkililer, 7 milyon Keşmirliyi etkileyen ve 5-7 ay süren bu ablukaları yasallaştırmaya çalıştı. “Hukuki ve idari konuların ve etnik karşıtı söylentilerin yayılmasını önlemek için önlemler” olduklarını söylediler.

Hindistan’ın da destek olduğu Medeni ve Siyasi Haklar Uluslararası Sözleşmesinin 19. maddesinde ifade edilen: “Herkes ifade özgürlüğü hakkına sahiptir; bu hak bir kimsenin ülke hudutlarıyla sınırlanmaksızın sözlü, yazılı veya basılı veya sanatsal ürün şeklinde veya kendi tercih ettiği başka bir iletişim vasıtasıyla her türlü bilgi ve düşünceyi arama, edinme ve ulaştırma özgürlüğünde içerir”. Her ne kadar aynı maddenin 3.fıkrası bu hakkın “kamu düzeninin korunması” gibi belirlenmiş şartlar ile sınırlandırılmasına imkân vermiş olsa da İnsan Hakları Komitesi’nin bu şekilde bir önlemenin “gerekli, orantılı ve hakkın kendisini tehlikeye atmayacak şekilde” olması gerektiği konusunda uyarmıştır. Benzer şekilde Komite, gazetecilerin özgürlüğünün ve seyahat ve insan hakları konferanslarının önlenmesinin sözleşme ile tutarsız olduğuna işaret etmektedir.

Nisan 2016’da bağımsız Keşmir fikrini destekleyen 22 yaşındaki Burhan Wani’nin Hintli askerler tarafından öldürülmesinin ardından, New York Times köşe yazarı Basharat Peer, Facebook’taki makalesinde şunları söyledi: “İnternet erişimi yasaklandı, telefonlar çekmiyor, sokağa çıkma yasağı getirildi. Büyük Hindistan devleti onu öldürmüş olabilir ama yine de kazanamadılar, 22 yaşında öldürülmesi bile sizi titretti”. 

Burhan’ın ölümünün ardından yapılan protestolara askeri müdahaleler de 100’ü aşkın sivil hayatını kaybetmiş veyahut yaralanmıştır. Bunlar olurken internet erişimi, iş yerleri ve okullar belirli aralıklarla kapatılmıştır.

3.3. Doğu Türkistan’ın ifade Özgürlüğü

Çin hükümetinin resmi baskıcı yasa ve politikalarından kaynaklanan insan hakları ihlalleri, 1949’dan beri Doğu Türkistan’da işlenmektedir. Çin Anayasası’nın 35. Maddesinde, ifade özgürlüğü, dernek kurma, toplantı yapma ve basın özgürlüğü gibi haklar güvence altına alınmış olmakla birlikte, uygulamada bazı haklar ulusal çıkarlara zarar verdiği ve Çin hükümetinin gücünü tehlikeye attığı gerekçesiyle yasaklanmıştır. Öte yandan, Çin anayasası, aksi ispatlanmadıkça, ikamet ve seyahat özgürlüğü, kendi işini seçme hakkı, zorla çalıştırma, işkence ve masumiyetin korunması gibi belirli medeni ve siyasi hakları korumadı.

Doğu Türkistan halkı Çin’in ekonomik ve sosyal sömürüsüne karşı ciddi bir direniş gösteriyor. Çin hükümeti, Doğu Türkistan’daki düzen karşıtı ayaklanmalardan rahatsız oldu ve bölgede istikrarı sağlamak için bir dizi ekonomik önlem almaya karar verdi. Özellikle 1980’den sonra “bölgenin ulus ötesi ekonomik bağlantılarının yoğunlaşması, Sovyetler Birliği’nin Doğu Türkistan’a girişi ve uluslararası petrol endüstrisinin bölgeye ilgisi” gibi baskı faktörlerinin ortaya çıkması Çin Hükümeti’ni ekonomik de genişlemeye neden olmuştur. Çinli yetkililer, Doğu Türkistan’ın kaynaklarını kullanmak için yerli halkın yaşam koşullarında bazı iyileştirmeler yapılması gerektiğini kabul etti ve ekonomik sömürü konusunda bir dizi düzenleme getirdi. Ancak siyasi baskı devam etmektedir.

Çin’in Doğu Türkistan gibi diğer özerk bölgelerinde aynı oranda olmasa da kısmi ekonomik ve sosyal kısıtlamalar olduğu göz önüne alındığında Çin’i sadece Doğu Türkistan bağlamında eleştirmek eksik bir değerlendirme olacaktır. Burada vurgulanması gereken konu, Çin genelinde yaşanan insan hakları ihlalleri ve bunların önlenmesidir. Doğu Türkistan’ın Çin’den bağımsız hale gelmesi pek olası değil. Olası bir bağımsızlık sürecinde en çok onarılması zor sivil halk zarar görecektir. Çatışmanın neden olduğu hasarı onarmak yerine, mevcut sorunları çatışma olmadan kalıcı olarak çözmeye çalışmak daha akıllıca olacaktır. Bu bakımdan Doğu Türkistan ve Çin’deki insanların yaşam seviyesinin yükseltilmesi, eğitim, sağlık, düşünce ve ifade özgürlüğü gibi temel hakları sağlayarak insanları yerinden etmeden daha yaşanabilir bir ortam oluşturmak ve böylelikle taraflar arasında uzlaşmaya varmak destek olmak sorunun kalıcı çözümüdür.

3.4. İran’ın İfade Özgürlüğü

Son yıllarda Müslüman topluluklarının acılar içinde geçirmesi ne yazık ki insani değerlerden yoksun yaşamasına da sebep olmuştur. Ortadoğu’daki dış güçlerin desteğiyle baskıcı ve otoriter sistemin eşitlik ve özgürlük taleplerini hiçe saymaya sebep olmuştur. Bu sisteme maruz kalan halkta ifade özgürlüğü söz konusu değildir.

İran’da yaşanılan devrimin üzerinden yıllar geçmiş olsa da bu sorunlar giderek devamlılığını sürdürüp artmaktadır.

İran’daki siyasi yapının dine dayandığı doğru olmakla birlikte, bu yapının hak ve özgürlükler temelinde İslam’ın siyasi teorisi ile uyum içinde olduğu tartışma konusudur. Bu noktada İslam devriminin korunması ve mevcut siyasi modeli sürdürmek için düşünce ve ifade özgürlüğünün kısıtlandığı, din adına bireylerin dokunulmazlığına ve güvenliğine müdahale edildiği ve örgütlenme özgürlüğünün ciddi şekilde engellendiği görülmektedir.

Bugün İran örneğinde görülen en ciddi çarpıtmalardan biri olarak dinin resmi bir ideolojiye dönüşmesi, bir başka deyişle, iddia edilen din öğretilerine uygun olarak benimsedikleri siyasi yapı ve dini yorumlar ön plana çıkmaktadır. Dini liderleri veya anayasanın temel hükümlerini eleştirmek, sanki dini ve dini değerlere ulaşacakmış gibi algılanmakta ve ağır şekilde cezalandırılmaktadır. Örneğin bir süre önce Tahran Üniversitesi Tarih Profesörü HashemAghajari dini liderleri eleştirmesi ve toplumu körü körüne devlet başkanlarının düşüncelerini dinlememe çağırısında ve rejime karşı eleştirilerde bulunanın idam cezasıyla yargılanmasına sebep olmuştur. İfade özgürlüğüne ve hukukun temel ilkelerine tamamen aykırı olan bu ceza biçiminin yanı sıra kadınların giyim tarzının din adına devlet tarafından belirlenmesi dini bir zorunluluk gibi sunuluyor.

Devletin korunması adına din veya başka bir adla savunduğu ülkelerin anayasal ve ceza hukuku dikkate alındığında ifade özgürlüğünü sınırlayan en önemli faktörlerden biri de Mesih’in zarar görmesini önlemek için yapılan yasal düzenlemelerdir. İslam adı altında yapılan bu kısıtlamaların hedefi halka uygulanan din adı altında bir baskıdır. Dini kullanarak kendi düşüncelerini yaptırımlar şeklinde uygulanmasıdır.

3.5. Türkiye’de İfade Özgürlüğü

Çeşitli dönemlerde ara ara değişiklikler yapılarak ifade özgürlüğüne engel olunmuştur. 1961 Türkiye Cumhuriyeti Anayasası, Anayasanın en liberal anayasası olarak kabul edilir. İnsan haklarını devletin temel dayanak ve varlık nedenlerinden biri olarak içeren ve mevzuatta ifadeyi sınırlandıran hükümler nedeniyle özgürlük demokrasisi ilkelerini benimseyen bir Anayasa olduğu söylenmiş olsa da ifade özgürlüğündeki kısıtlamam devam etmiştir.

Devlet anlayışına baktığımızda kutsal bir devlet anlayışı vardır. Halk daha önce geldiği savunulmuştur. Hükümetlerin eylemleri yasama ve yürütme organlarının sıkı denetimine tabidir. Türkiye, ceza hukuku ve ceza politikasında bireylere karşı takdir, suç düşüncesinden dolayı öncelikli olarak devlete uluslararası arenada itibar kaybetmektedir. Bu itibar sorununa zaman zaman oluşan yazdığını özgürce ifade edemeyen yazarlar, kitapların yasaklandığı dönemler ve düşüncelerin özgürce ifade edilmediği, yürüyüşler sonucunda tutuklamalar, idamlar ile sonuçlanmasına neden olmuştur. Buda her ne kadar 1961 anayasası özgürlükçü olarak saymış olsak da yine halk üzerinde düşünce ve ifade özgürlüğü kısıtlanmıştır. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin Türkiye’nin ifade özgürlüğü ile ilgili tüm davalarında sözleşmenin 10. maddesine aykırı olduğu karar vermiştir.

Türkiye’nin yanı sıra ifade özgürlüğü ve genel olarak diğer temel insan hakları ve Özgürlüklerini korumak ve geliştirmek için bazı iç hukuk düzenlemeler ve yenileme gereklidir. Ayrıca eğitim seviyesi yükseltilmeli, kişilerin haklarını ve yükümlülüklerini bilen, başkalarını takip etmeyen, kendi insiyatifleri doğrultusunda hareket edebilen bireyler olması sağlanmalıdır.

3.5.1. Basın Özgürlüğü

İnsanı diğer canlılardan ayırt eden, düşünebilir bir varlık olmasıdır. Düşünce özgürlüğü demokrasinin vazgeçilmez bir özelliğidir. Ülkelerin demokratik durumlarını ölçen bütün göstergeler Türkiye’nin son zamanlarda otoriter bir devlet yolunda ilerlediğini gösteriyor. Bu otoriterleşme durumu Türkiye’de basın özgürlüğünü de etkilemektedir. Günümüzün sosyal medya çağı olması nedeniyle kişiler duygularını, düşüncelerini sosyal medya aracılığıyla paylaşmaktadır. Sosyal medya aslında kişilere gazetecilik yapma fırsatı tanımaktadır. Sosyal medyada herkes istediği fikri, görüşü savunabilir. Sosyal medyanın kullanım alanıyla ilgili engelleme durumu kişilerin ifade özgürlüğüne bir müdahale olarak algılanmaktadır.

Bir diğer eleştiri konusu ise; Türkiye’de basının egemen güçlerin elinde olmasıdır. Egemen güçlerin baskısı altına giren basının bağımsız ve tarafsız bir gazetecilik anlayışı gösterememesidir. Egemen güçler tarafından istenmeyen, sıkı denetime bağımlı tutulmayan basının araçları, özgürlükçü demokrasinin temel değerlerindendir.

4. Sonuç

İnsan hakları sahasında etkinliğini sürdüren Uluslararası Af Örgütü, ulusal seviyede devletlerin taraf oldukları insan haklarına bağlı uluslararası dokümanlara mutabık düzenlemeleri almaları aynı zamanda birbirlerine taraf olmadıkları dokümanlara uyumları konusunda ve uluslararası seviyede gerekli olan meydanda da yeni uluslararası normların gelişmesi konusunda araştırmalar da görülmektedir. Uluslararası HDK, de facto şeklinde uluslararası hukukta baskın bir duruma gelmiş olsa da, de jure şeklinde uluslararası hukukta tanınmamaktadır. UAÖ’ nün, düşünce ve ifade özgürlüğünden başlayacak olursak kadın haklarına, silahsızlanmadan işkencenin engellenmesine kadar geçen çoğu faaliyetlerde evrensel insan hakları düzeylerinde yapacakları saygının ilerletilmesinde büyük ve önemli rolleri bulunmaktadır. Örgütün çalışmaların da dikkat edilen noktalar: UAÖ, Dünya kapsamında insan haklarının standart pozisyonunu inceler ve özellikli insan haklarını yok sayan çalışmalara karşı eylemler düzenler. Bu çalışmalar bilhassa, şiddet eylemlerinde bulunmayan, politik mahkumların tutuklu olmaları, işkence, ölüm yaptırımlarının uygulanması, yargısız uygulamalarının ve başka insanlık dışı ve küçük düşürücü eylemlerin karşısında durur. Şunu diye biliriz ki UAÖ’ ne bu kadar fazla rol oynanması ve ciddiye alınmasında örgütün bu kadar fazla çalışmalarda rol oynaması onun üye sayısındaki fazlalığı ve örgütteki ülkelerin fazlalığı diyebiliriz.

İfade özgürlüğü uluslararası hukuk tarafından korunan bir haktır. Çeşitli sözleşmelerde ve anayasalarda da bu hakkın korunması ile ilgili maddeler yer almaktadır. İnsanlığın ilk zamanlarından itibaren insanlar düşüncelerini çeşitli yollarla ve araçlarla ifade etmeye çalışmışlardır. Teknolojik ve sosyo-politik gelişmelerle ifade araçlarında artış olmuştur. Gelişmelerde yaşanan artışlar orantılı bir şekilde kısıtlanmalarda da yaşanmıştır.

İfade özgürlüğünün kısıtlandığı, fikirlerini, düşüncelerini ifade eden insanların yargılandığı ülkelerde gerçek ve sürdürülebilir bir kalkınmadan söz edilemez. Diğer insanları olumsuz bir etkileme olmadığı müddetçe hiç kimse düşünceleri, inançları ve fikirleri yüzünden ceza almamalıdır. İfade özgürlüğünün kullanılmadığı toplumlarda insanlar korkutulmuş denektir. Dünyadaki yasalara göre ifade özgürlüğü herkese tanınan bir haktır. Korkutulmuş ve ezilmiş toplumlarda bu hak maalesef kullanılamıyor. Bu hakkı kullanamayan toplumlar parçalanmaya terk edilmiş gibidir

EK: Uluslararası Af Örgütü’nün Şube Şeklinde Örgütlendiği Ülkelerin Listesi

ABD

Hong Kong

Polonya

Arjantin

İrlanda

Portekiz

Almanya

İspanya

Porto Rico

Avrupa Birliği (ofisi)

İsrail

Senegal

Avusturya

İsveç

Sierra Leone

Belarus

İsviçre

Slovakya

Belçika

İtalya

Slovenya

Benin

İzlanda

Şili

Britanya

Japonya

Tanzanya

Burkina Faso

Kanada

Tayland

Cezayir

Kolombiya

Tayvan

Çek Cumhuriyeti

Kore Cumh.

Tunus

Danimarka

Kuveyt

Togo Cumh.

Ekvator

Leeward Adaları

Türkiye

Faroe Adaları

Lüxemburg

Ukrayna

Fas

Macaristan

Uruguay

Fas/Batı Sahra

Malezya

Ürdün

Fildişi Sahili

Mali

Venezuela

Filipinler

Mauritius

Yeni Zelanda

Gambia

Meksika

Yunanistan

Gana

Mısır

Zambia

Grenada

Moğolistan

Zimbabwe

Guyana

Nepal

 

Güney Afrika

Nijerya

 

Hırvatistan

Norveç

 

Hindistan

Pakistan

 

Hollanda

Paraguay

 

Hollanda Antileri

Peru

 

Esin TEMUÇİN

Hilal EKER

Rabia YAKIN

Sivil Toplum Çalışmaları Staj Programı 

Kaynakça:

Abdulhakimoğulları E., Kedikli U. (2006). Bir Hükümet Dışı Kuruluş Modeli Olarak Uluslararası Af Örgütü ve İnsan Haklarının Gelişimine Katkısı. Uluslararası İnsan Bilimleri Dergisi, 3(2).

Amnesty International. İfade ve Toplanma Özgürlüğü. Retrieved from https://www.amnesty.org.tr/icerik/ifade-ve-toplanma-ozgurlugu (Erişim Tarihi: Mart 2021).

Amnesty International. Uluslararası Af Örgütü Bülteni 2011/3. 

Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi. (1954). Retrieved from https://www.izmirbarosu.org.tr/Upload/files/Sayfalar/merkezler/cmk/aihs.pdf (Erişim Tarihi: Mart 2021).

Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi: 11. ve 14. Protokoller ile değiştirilen metin. Retrieved from https://www.anayasa.gov.tr/media/3542/aihs_tr.pdf (Erişim Tarihi: Mart 2021)

Benenson P. The Forgotten Prisoners. Retrieved from https://web.archive.org/web/20060628223615/http://www.amnesty.fi/history/the_forgotten_prisoners.htm (Erişim Tarihi: Mart 2021).

Beydoğan T. A. (2003). Türk Hukukunda Siyasi İfade Hürriyeti. Ankara: Liberal Düşünce Topluluğu Yayınevi. 

BM Antlaşması. (1997). Ankara. BM Enformasyon Merkezi.

Cicioğlu F., Bostancı B. (2017). Uluslararası Sistemde Hükümetdışı Örgütlenmelerin Etkinliği: Uluslararası Af Örgütü Örneği. Avrasya Sosyal ve Ekonomi Araştırmaları Derneği, 4(11).

Emet E. (2009). 5 Temmuz Urumçi Olayı ve Doğu Türkistan, Ankara: Grafiker Yayınları. 

Harris, L. (1993). Xinjiang, Central Asia and the Implications for China’s Policy in the Islamic World. The China Quarterly, (133), 111-129.

İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi. Retrieved from http://www.multeci.org.tr/wp-content/uploads/2016/12/Insan-Haklari-Beyannamesi-1.pdf (Erişim Tarihi: Mart 2021)

Kara H. (2019). Human Rights in China In The Xi Jinping Era: From The Perspective of Human Rights Watch and Amnesty International, Doğu Asya Araştırmaları Dergisi, 2(1).

Metin M. (2020). Celal Bayar’ın Kayseri Cezaevinden Tahliyeleri, Affı ve Uluslararası Af Örgütü’nün Bu Konudaki Çabaları. Uluslararası Beşeri Bilimler ve Eğitim Dergisi, 6(13).

Ersoy Ö. (2017). Keşmir Üzerinden Güç Mücadelesi. 

Özbey Ö. (2013). Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi Işığında İfade Özgürlüğü Kısıtlamaları. Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi, 62(1).

Saray M. (1994). Doğu Türkistan Tarihi. Doğu Türkistan’ın Sesi, Doğu Türkistan Vakfı, 0(1).

Tayyar Arı. (2000). Global Politika ve Güney Asya, Keşmir Sorunu ve Nükleer Yarış. İstanbul: Alfa Yayınları.

Tepebaş, U. (2007). Bölgesel Sorunların Çözümünde Uluslararası Örgütlerin Rolleri. Stratejik Araştırmalar Dergisi, 0(10).

Yayla A.(2009). İfade Hürriyeti Nedir ve Niçin Gereklidir?. Liberal Düşünce Dergisi, 0(50).

Sosyal Medyada Paylaş

LEAVE A REPLY

Please enter your comment!
Please enter your name here

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.

Tarih:

Beğenebileceğinizi Düşündük
Yazılar

Avrupa Gündemi Konferansları – II: “Bizi Bağlayan Göç” – AB-Türkiye Ortaklığını Yeniden Değerlendirmek

Kocaeli Üniversitesi’nin yürütücülüğünde düzenlenen Avrupa Gündemi Konferanslarının ikincisi 24-25...

Avusturya Seçim Sonuçları: Aşırı Sağ FPÖ’nün Zaferi Yeni Bir Dönemi mi İşaret Ediyor?

Avusturya’da 2024 seçimleri, ülkenin siyasi tarihindeki önemli dönüm noktalarından...

Afro-Avrasya Araştırmaları Enstitüsü Uluslararası İlişkiler Yaz Okulu Tamamlandı

Afro-Avrasya Araştırmaları Enstitüsü tarafından düzenlenen "Uluslararası İlişkiler Yaz Okulu...

Afrika’nın Konumu ve Türkiye: BM 79. Genel Kurul Toplantısı

1945 Yılında kurulan BM’nin bugün dünya haritası üzerinde yer...