İkinci Dünya Savaşı Sonrası Japonya’nın Kültürel Diplomasisi: Tarihsel ve Kavramsal Bir Bakış

 

Özet

II. Dünya Savaşı’nın sonundan itibaren 1952 yılına kadar fiilen işgal altında olan Japonya, liberal kurumları ve pratikleri ABD aracılığıyla benimsemek durumunda kalmıştır. Diplomasi, kamu diplomasisi ve kültürel diplomasi bağlamında hem II. Dünya Savaşı sonrası  hem de Soğuk Savaş döneminde yapısal ve sistemsel gelişmelerden bağımsız bir şekilde  politika üretememiştir. II. Dünya Savaşı sonrasında Japonya’nın yürütmüş olduğu kültürel  diplomasi faaliyetleri, Japonya’nın yayılmacı ve emperyalist dönemde uygulamış olduğu  politikaları insanların zihinlerinden ve kalplerinden silmek çerçevesinde ilerlemiş, uzun bir  süre boyunca uluslararası kamuoyu Japonya’ya şüphe ile bakmıştır. Öte yandan Soğuk  Savaş’ın bitimi ve ‘yumuşak güç’ kavramının ön plana çıkması ile birlikte Japonya, kültürel  diplomasi bağlamında daha aktif ve bağımsız politikalar izlemeye başlamıştır. Yumuşak güç,  ulus markalaşma ve ‘Cool Japan’ kavramları üzerinde duran Japonya, kültürel diplomasiyi,  kamu diplomasisi başlığı altında son derece etkili bir şekilde kullanmıştır. Bu çalışmada,  yapısal ve sistemik faktörler bağlamında Japonya kültürel diplomasisinde yaşanan değişim  incelenecektir.

Anahtar Kelimeler: Yumuşak Güç, Kamu Diplomasisi, Kültürel Diplomasi, Ulus Markalaşma,  Cool Japan.

 

Abstract

After the Second World War, Japan, which was under de facto occupation until 1952, had to  adopt liberal institutions through the USA. In the context of diplomacy, public diplomacy and  cultural diplomacy, it has not been able to produce policies independently from structural and  systemic developments both after the Second World War and during the Cold War. Cultural  diplomacy activities carried out by Japan after the Second World War proceeded within the framework of erasing the policies of Japan in the expansionist and imperialist period from people’s minds and hearts, and for a long time, the international public was suspicious of  Japan. On the other hand, with the end of the Cold War and the “soft power” concept coming to the fore, Japan started to pursue more active and independent policies in the context of cultural diplomacy. Japan, which emphasizes the concepts of soft power, nation branding and  “Cool Japan”, has used cultural diplomacy extremely effectively under the title of public diplomacy. In this article, the change in Japanese cultural diplomacy will be examined in the context of structural and systemic factors. 

Keywords: Soft Power, Public Diplomacy, Cultural Diplomacy, Nation Branding, Cool  Japan.

 

Giriş

II. Dünya Savaşı’nın bitiminden San Francisco Barış Antlaşması’nın imzalandığı 1951 tarihine kadar fiilen işgal altında olan Japonya, ABD aracılığıyla liberal değerleri ve kurumları benimsemiştir. Japonya’yı Asya’da komünist Çin ve Rusya’ya karşı batmayan bir  savaş gemisi olarak gören ABD, Japonya’nın kurumsallaşmasında ekonomik ve siyasal açıdan  liberal değerleri vurgulamıştır Bu bağlamda, Japonya’nın diplomasi ve kamu diplomasisi  başlığı altında kültürel diplomasisi liberal değerler doğrultusunda şekillenmiştir.

Öte yandan, Japonya’nın, II. Dünya Savaşı öncesinde ve sırasında uygulamış olduğu  politikalar liberal değerlerin tümüyle çatışmaktaydı. Bu sebeple II. Dünya Savaşı sonrasında  Japonya’nın kültürel diplomasisi, Japonya’nın geçmişte uyguladığı politikaları uluslararası  toplumun ve kamuoyunun zihinlerinden ve kalplerinden silmek üzerinde şekillenmiştir.

Kamu diplomasisi, etkili tanıtım yoluyla doğrudan yabancı ülke halkı üzerinde hareket ederek  Japonya’nın çeşitli konulardaki pozisyonunun uluslararası anlayışını geliştirmek için  diplomatik bir strateji olarak tanımlanmaktadır (İwabuchi, 2015). Bunu yapmaya çalışırken  Japonya’nın kültürel diplomasisi Soğuk Savaş konjonktürü ve retoriği bağlamında görece  bağımlı bir şekilde ilerlemiştir. Savaş anılarının dünya kamuoyunun hatıralarından silinmesi  amacı taşımasından kaynaklı, kendi değerlerini tam anlamıyla yansıtamayan Japonya; kimlik,  marka ve kültür inşası noktasında kısıtlanmıştır. Öte yandan Soğuk Savaş’ın sona ermesi ile  birlikte yumuşak güç kavramı ön plana çıkmıştır. Japonya’nın kültürel diplomasisi  bağlamında ele alınan çalışmaların eksik kaldığı nokta, hangi noktadan itibaren Japonya’nın kendi kimliğini, mirasını ve ulusunu ön plana çıkartarak kültürel diplomasi faaliyetleri  yürüttüğüdür. Bu çalışmanın ilk bölümünde kültürel diplomasi, ulusal çıkar ve dış politika  arasındaki ilişki; ikinci bölümünde II. Dünya Savaşı sonrasında ve Soğuk Savaş konjonktürü  bağlamında Japonya’nın sahip olduğu kötü imajı ortadan kaldırmak için kültürel diplomasi  faaliyetleri kullanıldığı argümanı tartışılırken üçüncü bölümde ise Soğuk Savaş sonrası dönemde Japonya’nın kötü imajdan sıyrılmış bir şekilde “Kültürel Süper Güç” olma yolunda  ilerlemesi argümanı üzerinde durulacaktır. Sonuç bölümünde ise çalışmanın genel özeti yapılıp Japonya’nın kültürel diplomasisinin geleceği için bir perspektif çizilecektir.

 

1. Kültürel Diplomasi ve Dış Politika

Kültürel diplomasi, kamu diplomasisinin bir alt başlığı olarak devletlerin ulusal çıkarları ve  dış politika hedefleri bağlamında uluslararası alanda ilişkilerini güçlendirmek, sosyo-kültürel  işbirlikleri oluşturmak ve bunları yaparken fikir, gelenek, değer, kimlik gibi kavramları kullanan diplomasi türüdür. Soğuk Savaş’ın bitimi ile birlikte bu kavramlara yumuşak güç ve  markalaşma (branding) gibi yeni kavramlar da eklenmiştir.

Birçok diplomasi türünün aksine kültürel diplomasi kamu sektörü, özel sektör veya sivil  toplum tarafından uygulanabilen bir diplomasi türüdür. Kültürel diplomaside üzerinde en çok  durulması gereken konulardan biri, kültrel diplomasinin kamu diplomasisinin alt  başlığı olduğu ve çoğunlukla ulusal çıkarları gerçekleştirmek için uluslar tarafından kullanılan bir diplomasi türü olduğudur. Kültürel diplomasi; diğer tüm diplomasi, uzlaşma ve nüfuz kanalları kapalı olduğu zaman devletlerarası kalkınmaya ve iş birliğine katkıda bulunabilir. İki ülke arasındaki ilişkiler olağan seyrinden kötü ilerlediği durumlarda bile kültürel diplomasinin devlet dışı aktörler ile de yürütülebilen doğası sayesinde, kültürel diplomasi  aracılığıyla toplumlar arasındaki ilişki yumuşatılabilir. Bu bağlamda geleneksel diplomasinin  aksine kamu diplomasisinin bir alt başlığı olarak kültürel diplomaside de amaç yalnızca  devletler ile müzakere etmek değil, aynı zamanda toplumlar arasında da çok taraflı diyalog kurmaktır. Festivaller, uluslararası spor organizasyonları, uluslararası etkinlikler sayesinde bu  çok taraflı diyalog pekişmektedir. Kültürel diplomasinin çok taraflı ve karşılıklı doğasına  örnek olarak Laqueur, kültürel diplomasiyi “karşılıklı anlayışı artırmak için yaratıcı ifade ve fikir, bilgi ve insan alışverişinin kullanılması” olarak nitelendirmektedir (Laqueur, 1994). Laquer’in bu ifadesi, kültürel diplomasinin yalnızca bir boyutudur.

Kültürel diplomasi yalnızca karşılıklı anlayışı artırmak için yapılmamaktadır. Yukarıda  belirtildiği üzere politik karar alıcılar kültürel diplomasi faaliyetlerini yürütürken dış politika  hedeflerine ulaşmaya çalışırlar. Ancak literatürde kültürel diplomasinin devletler tarafından  yürütülüp yürütülmediği ve bu bağlamda dış politika hedeflerini gerçekleştirip  gerçekleştirmeme hedeflerinin varlığı tartışma konusudur. Politik karar alıcılar yerine özel  sektörün daha fazla ön plana çıktığını ileri sürerler. Buna ilişkin Haigh, kültürel diplomasiyi  “geleneksel olarak özel teşebbüslere bırakılan – uluslararası kültürel ilişkiler alanındaki  hükümetlerin faaliyetleri” olarak tanımlar (Haig, 1974). Öte yandan Arndt, kültürel  diplomasinin ancak ulusal hükümetlere hizmet eden resmi diplomatlar, ulusal çıkarları  ilerletmek için bu doğal akışı şekillendirmeye ve kanalize etmeye çalıştıklarında  gerçekleşebileceğinin söylenebileceğini öne sürüyor (Arndt, 2001). Literatürdeki tartışmalar  ve kültürel diplomasinin tarihsel ve günümüzdeki seyrine bakıldığında, kültürel diplomasinin  hem devlet kurumları ve yarı hükümet kurumları hem de özel sektör tarafından kullanıldığı  gözlemlenmektedir. Bazı durumlarda ise devlet kurumları, yarı hükümet kurumları ve özel  sektör müşterek bir şekilde kültürel diplomasi faaliyetlerini yürütmektedir. Müşterek bir  şekilde yürütülen kültürel diplomasi faaliyetleri, ulusları geleneksel diplomasi aracılığı ile  ulaşamayacağı geniş kitlelere ve hedeflerin gerçekleştirilmesine ulaştırabilir. Çalışmada ele  alınan Japonya, bunun öne çıkan bir örneğidir. Japonya kültürel diplomasi faaliyetleri  sayesinde II. Dünya Savaşı sonrasında geleneksel diplomasinin ulaşamayacağı geniş bir  kitleye kültürel diplomasi aracılığıyla ulaşmıştır. Goff’a göre Manga, Animé videosu ve  Japon film yapımcılarının beğeni toplayan eserleri de dahil olmak üzere Japon popüler  kültürünün ihracatı olan normal şartlarda erişilemez olabilecek bir kültüre erişim noktaları yarattı.  Popüler kültür, normal şartlarda ulaşılamayacak kitlelere ulaştırabilir (Goff, 2013).

 

2. Soğuk Savaş Dönemi Japonya Kültürel Diplomasisi

Yukarıda, Japonya’nın II. Dünya Savaşı sonrasında uygulamış olduğu kültürel diplomasi  hedefinin geçmişte yaptığı emperyalist ve sömürgeci faaliyetleri insanların zihinlerinden ve  kalplerinden silmek olduğunu belirtmiştik. Bu konuda Kazuo Ogura’ya göre 1950’lerde ve  1960’ların başlarında Japon kültürel diplomasisinin amacı Japonya’nın savaş öncesi imajını militarist bir ülkeden barışsever bir demokrasi olarak Japonya’yı yeni imaja sahip bir ülkeye dönüştürmekti (Ogura, 2009). Japonya bu dönemde kültüründe hali hazırda var olan ve  denge, barış, uyum içinde yaşama kavramları ile ilişkilendirilebilecek ikebana (Japon çiçek süsleme sanatı), çay seremonileri gibi ögeleri ön plana çıkardı. Aynı zamanda batı dışı modernleşmenin ender başarılı örneklerinden biri olarak gösterilen Japonya, sahip olduğu bu özelliği, kültürel açıdan Doğu ile Batı arasında bir köprü niteliği taşıdığını vurgulayarak yaptı. Bu vurgu, Japonya’nın 1956 yılında BM’ye girmesinden hemen sonra Dışişleri Bakanı’nın açıklaması ile birlikte netlik kazandı. Dönemin Dışişleri Bakanı Shigemitsu, Japonya’nın Asya  ile coğrafi ve tarihsel bağlarına dikkat çekti, ancak aynı zamanda çağdaş Japonya’nın siyasi sisteminin, ekonomisinin ve kültürünün Batı ve Asya medeniyetleri arasındaki kaynaşmanın ürünleri olduğunu vurguladı. Shigemitsu, bu füzyonun Japonya’nın Batı ile  Doğu arasındaki köprü olarak benzersiz konumunun temelini oluşturduğunu belirtti (Shigemitsu, 1956). Japonya’nın BM üyeliği, uluslararası toplumun eşit aktörlerinden birisi  olduğunun göstergesiydi. Japon kültürünü dünyaya tanıtmak ve kültürel diplomasiyi kamu  diplomasisinin bir alt başlığı olarak kullanıp dış politikanın bir parçası haline getirmek Dışişleri Bakanlığı (MOFA) ve Japon Vakfı (Japan Foundation) görevi haline geldi. Dışişleri Bakanlığı ve Japon Vakfı’nın Japon kültürünü denizaşırı ülkelere yayma girişimi, dönemin  başlıca dış politika hedeflerinden olan Japonya’nın militarist imajını dünya kamuoyundan  silmekti. Ogura’ya göre Japonya, savaş öncesi militarist imajını dağıtmayı amaçlayarak reaktif diplomasi yerine daha olumlu bir kültürel diplomasiyi uygulamaya koydu (Ogura, 2009). Japonya’nın bu dönemde gerçekleştirmiş olduğu bütün kamu diplomasisi ve kültürel diplomasi girişimleri, uluslararası toplumun sorumlu bir üyesi olmaya çalışması bağlamında değerlendirilebilir. 1964’te Tokyo Olimpiyatları’na ev sahipliği  yapması, Dışişleri Bakanlığı Ekonomik İşbirliği Bürosu’nu kurması, Kültürel Faaliyetler  Bürosu’nu kurması, OECD’ye katılması Japonya’nın büyüyen ekonomisinin yanında  uluslararası toplumda artan statüsünün de göstergesiydi. Aynı şekilde 1962 yılında kurulan Yabancılar için Japon Dili Topluluğu (Japanese Language Society for Foreigner) faaliyet alanlarını 1969 yılında Yugoslavya ve 1979 yılında Çin ile genişletti ve bu ülkelere Japon kültürünün öğelerinden olan Kabuki ve Noh tiyatrolarını tanıttı.

Japonya’nın bu dönemde kültürel diplomasi aracılığıyla dış politika hedeflerini  gerçekleştirmeye çalıştığının kanıtlarından bir tanesi de 1972 yılında Japon Vakfı’nın 50  milyar Japon Yeni bütçe ile kurulmasıdır. Japon Vakfı, Japonya’nın kültür politikalarını Dışişleri Bakanlığı’nın Bilgi ve Kültür İşleri Bürosu, Eğitim Bakanlığı Kültür İşleri Bürosu ve  Japonya Dış Ticaret Örgütü’nün Kültürel Değişim Bölümü gibi devlet kurumları ve yarı  hükümet kurumları ile uyum içinde uygulamak üzere tasarlanmıştır (Kahn, 1999). Japon Vakfı  kurulduğunda üç temel amacı vardı. Bunlardan birincisi Japon dili eğitimini yurt dışında  desteklemek, ikincisi sanatçılar ve müzisyenler arasındaki ilişkiler dahil kültürel etkileşimi sağlamak, üçüncü ve son olarak da yurt dışında Japonya çalışmalarının teşvik edilmesi. Japon Vakfı’nın hükümet kurumları ile müşterek bir şekilde çalışabilme yapısı ve bunu kültür aracılığı ile yapıyor olması, Japonya’nın bu dönemde dış politikada kültürel diplomasiyi etkin bir şekilde kullandığının göstergelerinden bir tanesidir. Japonya, Japon Vakfı aracılığı ile akademik ve kültürel etkinlikler çerçevesinde Japon dili eğitimi, Japon çalışmaları ve Japon sanatı, Japon sineması ve filmi ile ilerleyen tarihlerde Japon animasyonu konularında dünyanın çeşitli  ülkelerinde çok sayıda programlar düzenlemiştir. Bu programların ve etkinliklerin dış politika ve özellikle diplomasi bağlamında değerlendirilmesi örneğini, ABD odaklı olmasından  çıkarımı da yapılabilir. Ayrıca hükümet kurumları ile beraber çalışması da uzun vadeli ve  stratejik olarak tasarlanmış bir kurum olduğunun göstergesidir. Bugün Japon Vakfı küresel  ölçekte faaliyet göstermektedir, ancak Amerika Birleşik Devletleri ana odak alanı olmaya  devam etmektedir (Japon Vakfı, 2005). Japonya’nın bu uluslararası kültürel girişimleri, bütün  ülkeler tarafından olumlu bir şekilde yanıt almadı. Japonya’nın geçmişte Asya’da uygulamış  olduğu yayılmacılık faaliylerinin tarihini kültür ile yumuşatma girişimi, bu bölgedeki  ülkelerin kültürel faaliyetlere daha temkinli bakmasına yol açtı. Bunun sonucunda bölge  ülkeleri, Japonya’dan kültürel ithalatı yasaklama yolunu seçti. Bölge ülkelerinin ekonomik  kaygıları olmakla birlikte asıl neden geçmişte Japonya tarafından uygulanan kültürel asimilasyon politikalarıydı. Yayılmacılık döneminde Japonya; 1895-1945 yılları arasında Tayvan’ı, 1910-1945 yılları arasında ise Kore’yi işgal etmiş ve bu ülkelerde kültürel asimilasyon politikaları uygulamıştı. Tayvan ve Kore kolonilerinde ve Kuzey Çin’in bazı bölgelerinde kültür ve eğitim politikaları yalnızca daha iyi kontrol sağlamak için değil, aynı zamanda Japonya ile asimilasyonunu kolaylaştırmak için tasarlandı (Caprio, 2009). Kültür politikaları daha sonra kolonilerin sakinlerinin zihinsel ve ruhsal bakış açılarını dönüştürmek ve onları “Japon ruhunu” benimser hale getirmek için askeri zorlamanın yanı sıra kontrolün diğer yönlerini kullanmanın gerekli olduğu fikrine dayanıyordu (Peattie 1984: 94-104; Tsurumi 1984: 279-83). Japonya’nın 1868 Meiji devrimi ile birlikte hızlı bir şekilde modernleşmesi, ekonomik ve askeri açıdan batı ülkeleri seviyesine erişip onları yenebilmesi (Rus-Japon Savaşı 1904-1905) ile kıyaslanarak II. Dünya Savaşı sonrası Japonya’nın benzer  şekilde ekonomik atılımlar yapması bölge ülkelerde benzer korkulara sebep oldu. Siyasal nüfuz döneminin devamı niteliği taşıyabilecek yeni kültürel nüfuz dönemine karşı Japonya’dan kültürel ürün ithalatı yasağı getirildi. Tayvan hükümeti, Japonya’nın Çin Halk  Cumhuriyeti ile ilişki kurmasının ardından 1972 ile 1993 yılları arasında Japon kültürünün ithalatını yasakladı. Güney Kore’de Japon kültürü, işgal sona erdikten kısa bir süre sonra yasaklandı ve yalnızca 1998’de geri getirilmesine izin verildi. Malezya, Tayland, Filipinler ve Singapur’da Japon popüler kültürünün bazı ürünleri, özellikle manga ve animeleri şiddet ve pornografik yapıları olduğu gerekçeleriyle yasaklandı (Otmazgin, 2005). Her ne kadar Soğuk Savaş dönemi Japonya’nın kültürel diplomasisi yayılmacı dönem savaş anılarını silmek olsa da tarihsel geçmiş bu ülkelerde daha ağır basmış oldu.

Bununla birlikte Japonya özellikle Güneydoğu Asya ülkelerinin uygulamış olduğu yasaklara  karşı çeşitli ekonomik ve kültürel politikalar geliştirmeye devam etti. 1977 yılında dışişleri  Fukuda ismi ile anıldığı “Fukuda Doktrini”ne göre, Japonya’nın daha geniş bir diyaloğun  parçası olarak Güneydoğu Asya ile “kültürel alışverişi” teşvik etmek istediğini ve Japonya’nın bir kez daha askeri bir güç olmak istemediğini vurguladı (Sudo, 2002: 35-39). Aynı zamanda  Fukuda Doktrini kapsamında 1978 yılında Çin ile Japonya arasında Barış ve Dostluk Anlaşması imzalandı. Bundan hemen bir yıl sonra Japonya Başbakanı Ohira, “Kültür  Çağının” gelişini açıklamasında ilan etti. Bu girişimler, Japonya’nın hızlı bir şekilde gelişen  ekonomisine karşı yükselen korkuları dindirmek amacı ile uygulanan kültürel diplomasi  faaliyetleri açısından değerlendirilebilir. Görüldüğü üzere bu dönem içerisinde gerçekleşen  Japonya’nın kültürel diplomasi faaliyetleri, bir yandan geçmiş anıları silmekken diğer  yandan da diplomasi faaliyetlerini engellemek için yürütülen politikalara karşı yumuşak bir şekilde karşılık vermek olmuştur. Bu tür yanıtların temel sebebi ise hem bölge ülkeleri  açısından hem de genel itibariyle uluslararası toplum açısından Japonya’nın “barışsever” bir ülke olduğu resmini çizmektir.

 

2.1 Soğuk Savaş Sonrası Japonya Kültürel Diplomasisi

II. Dünya Savaşı sonrasında ABD’nin Japonya’yı komünist Çin ve SSCB’ye karşı batmayan bir gemi gibi gördüğünden bahsetmiştik. Soğuk Savaş’ın bitimi ile birlikte Japonya yapısal ve sistemik kısıtlamalardan göreceli olarak kurtulmuştur. Soğuk Savaş sonrasında kültürün ve kültürel diplomasinin önemi daha fazla ortaya çıkmış, bir devletin gücü yalnızca materyal kavramlar çerçevesinde değil, aynı zamanda başka devletleri ve kamuoylarını cezbetme, sempatisini kazanma gibi konular uluslararası politikada daha görünür olmuştur. Yumuşak güç kavramı, uluslararası politikada popüler hale gelmiştir. Nye’e göre yumuşak güç, bir devletin zorlayıcı olmayan önlemlerle diğer devletlerin dış politika tercihlerini şekillendirme yeteneğini ifade eder. Kültür, siyasi değerler ve askeri olmayan dış politikalar bir devletin  başkalarını kendisine çekme ve bir araya getirme becerisinin ana kaynaklarıdır (Nye, 2004). Kısıtlamalardan kurtulma, yeni sorumlulukları da beraberinde getirmiştir. Soğuk Savaş  konjonktürü ve retoriği doğrultusunda emperyalist dönem anılarını uluslararası toplumun  hatıralarından silme girişimi artık yerini uluslararası toplumun sorumlu bir ferdi olarak  kendisine ait kültürel kimliği daha etkili bir şekilde yansıtma girişimine bırakmıştır. Japon kültürünün antik ve geleneksel yönünü vurgulamak yerine; postmodern, küresel ve yenilikçi  kültürün öncüsü olarak politikalarını geliştirmiştir. Bu tarihten itibaren anime, manga, japon  modası, japon pop müziği, japon mutfağı ve romanları Japonya’nın temel yumuşak güç  içeriklerini oluşturmuş ve kültürel girişimlerinde önemli rol oynamıştır. II Dünya Savaşı sonrası  kurulan denizaşırı kültürel işbirlikleri ve kültürel diplomasi faaliyetleri bu girişimler  üzerinden devam etmeye ve Cool Japan kavramı sık sık kullanılmaya başlandı. Bu konuya  ilişkin Euro-Amerikalı gazetecilerin Japon medya kültürünün artan popülaritesi ile ilgili  haberleri arasında en etkili rapor Gross National Coll terimini ortaya attı ve Japonya’nın  yükselişini küresel bir kültürel süper güç olarak tasvir etti (McGray, 2002). Zaman içerisinde  Japonya kendi üretmiş olduğu kültürel ürünler ve içerikler etrafında markalaşmaya başladı.

Japonya tarafından yapılan bütün bu girişimler dünya kamuoyu tarafından Japonya’nın “havalı bir ülke” olarak benimsenmesi için gerçekleştirilen girişimler olarak düşünülebilir. Öte  yandan II. Dünya Savaşı sonrası yürütülmüş olan kültürel diplomasi ile Soğuk Savaş sonrası  yürütülmüş olan kültürel diplomasi arasında belirgin farklar bulunmaktadır. Küreselleşmenin  aracılığıyla gelmiş olan yapısal değişiklikler, Japonya’nın kültürel diplomasisinde de  değişiklikler ortaya çıkarmıştır. Küreselleşme ile beraber devlet dışı aktörlerin ve özel  kuruluşların daha fazla ön plana çıkması, Japonya’nın kültürel diplomasisinde içerik olarak  kullanılan kültürel ürünlerin de bu içerik üreticiler tarafından kullanılmasına yol açmıştır. Bu  sayede Japonya’nın kültür ürünleri daha geniş bir pazara yayılma imkânı sağlamıştır. Ancak  bu sefer, hükümet yurt dışında Japon kültürünün tanıtımına liderlik etmemiş, eylemlerinde  son derece duyarlı bir şekilde, özel sektörün metalaştırılmış kültürü üretme ve ihraç etme  başarısını takip etmiş ve buna uyum sağlamaya çalışmıştır (Otmazgin, 2012). Her ne kadar  devlet kültürel ürünleri üretme ve yayma noktasında özel sektörü takip ediyor gibi gözükse  de, devlet ve özel sektör arasında kurulmuş iş birliği ve ortaklaşa karar alma mekanizması ile  (Keiretsu) bu kültürel ürünlerin takibini yapmaya devam etti. Bu bağlamda Soğuk Savaş  sonrası gerçekleşen yapısal gelişmeler doğrultusunda Japonya kültür ihracına devam etmiş,  yapısal ve sistemik gelişmeler ile kısıtlanmamıştır. Bu dönemde de Japonya’nın kültür ihracı,  Japonya’nın dış politikası ve kültürel diplomasisi çerçevesinde şekillenmiş ve siyasal elitler  tarafından yönetilmiş ve dış politika nesnesi haline gelmiştir. Japonya’nın uluslararası  toplumdaki popüler kültürünün kabul edilmesi, Japonya’nın emperyalist geçmişi göz önüne  alındığında ilk bakışta şaşırtıcı gözükebilir. Emperyalist dönem çok kısa zaman önce  yaşanmış olsa da uluslararası toplumun bu kabulü Japonya’nın kültürel diplomasisinin  başarılarından biri olarak gösterilebilir. Bu durum diğer çevre ülkelerinin kültürel içerik  üretme ve kültürel diplomasi aracılığıyla dış politika hedeflerini gerçekleştirmek için teşvik  etti. Örneğin Güney Kore hükümeti “Kore Dalgası” olarak bilinen Güney Kore medya kültürlerinin geniş popülaritesini inşa etmeye çalıştı. Kore’nin başarısı, Japonya dahil olmak  üzere komşu ülkeleri kültürel diplomasi faaliyetlerini genişletmek için harekete geçirdi ve  böylece 21. yüzyılda Doğu Asya’nın tamamında yoğunlaşan yumuşak güç rekabetine katkıda  bulundu (Beng, 2012). Her ne kadar diğer Asya ülkelerinin ve Kore’nin bu davranışı  küreselleşmenin getirdiği konjonktürel ve sistemik değişiklikler ışığında gerçekleşmiş gibi görünse de asıl neden Japonya’nın emperyalist dönemin anılarını unutturmadaki veya yumuşatmadaki başarısındadır. Bugün Asya’daki insanlar, Japonya’nın geçmişteki yanlışlarını  hâlâ hatırlasalar ve Japon hükümetinin savaş zamanı geçmişine yönelik davranışlarını  eleştiriyor olsalar da milyonlarca animasyon, çizgi roman ve J-pop albümleri almaya ve rutin olarak Japon yapımı izlemeye devam etmektedirler (Otmazgin, 2012). Her ne kadar siyasi açıdan tartışmalı olan Yasukuni Tapınağı Japon başbakanları tarafından ziyaret edildiğinde Çin, Kore ve Tayvan tarafından tepki ile karşılansa veya II. Dünya Savaşı sırasında Japon işgali altındaki Kore’de askeri genelevlerde çalıştırılan kadınlar Kore ile Japonya arasında bir dış politika sorunu olarak kabul edilse de kültürel diplomasi gergin ilişkileri yumuşak bir zemine oturtmada fayda sağlamaktadır.

2004 yılında dönemin Japonya Başbakanı Koizumi tarafından hükümetin, ülkenin kültürel  diplomasisine nasıl daha katkıda bulunabileceğini anlamak için bir düşünce kuruluşu  oluşturdu. Eylül 2005’te Abe seçim kampanyası sırasında “pop kültürün” Japonya’nın en  güçlü yönlerinden biri olduğunu duyurdu. Bir çizgi roman hayranı olduğu bildirilen Prime Minister Taro Aso, Doraemon ve Hello Kitty gibi Japon anime karakterlerinin Japonya’nın uluslararası kültür elçileri olarak atanmasını önerdi (asahi.com, 2005. 10 Nisan,  Yomiuri Shimbun, 2005, 11 Kasım). Taro, 2006 yılında yaptığı bir konuşmada:

 

“[Manga], Japon mangalarının dünya çapında ne kadar tanınır hale geldiğinin güçlü bir  örneğidir. Pop kültüründen yararlanmayı başaramayan herhangi bir kültürel diplomasinin gerçekten ‘kültürel diplomasi’ olarak adlandırılmaya layık olmadığını rahatlıkla söyleyebiliriz.’’ (Japonya Dışişleri Bakanlığı, 2006).

 

Bu söylemlerde Japonya’nın popüler kültürünün, siyasal elitler tarafından kültürel diplomasiyi pekiştirmek amacıyla desteklendiği gözlemlenmektedir.

Günümüzde Japonya’nın kültürel içerikleri ve ürünleri, küresel pazarda yayılmaya ve  çoğalmaya devam etmektedir. Her ne kadar Japonya’nın kültürel içerikleri ve ürünleri  “uluslararasılaşma” tehdidi ile karşı karşıya olsa da Japonya dışında üretilen bu içerikler,  orijinallerinin kopyası olmaktan öteye gidememektedir. Asya’da kendine has kavramları  kullanarak içerik üreten devlet dışı kuruluşlar Japonya’nın popüler kültürüne karşı alternatif  olabilecek aktörlerdendir. Kore TV dizilerinin ve pop müziğinin yalnızca Asya’da değil bütün  dünyada popülaritesinin artması, Japonya’nın popüler kültürüne güçlü bir alternatiftir. Ancak  bu durum Japonya’nın kültüre diplomasisinin gelişimine ve hedeflerine engel olmamakta,  yalnızca uluslararası piyasa bağlamında rakip olma niteliği taşımaktadır.

 

Sonuç

II. Dünya Savaşı sonrası dönemde Japonya’nın kültürel diplomasisinin temel hedefi, Japonya’nın emperyalist dönemde uygulamış olduğu politikaları uluslararası toplumun ve kamuoyunun gündeminden çıkarmak olmuştur. Japonya bu doğrultuda kültürel diplomasi  yürütürken Soğuk Savaş konjonktürü ve retoriğinden etkilenmiş, hem Doğu Asya’daki  komşuları hem de batılı devletler Japonya’ya şüphe ile yaklaşmaya devam etmişlerdir.  Japonya’nın bu dönemde kültürel diplomasi bağlamında girişimlerinden olan UNESCO  (1952) ve BM (1956) üyelikleri ile uluslararası toplum tarafından yasal olarak kabul edilen bir  ülke olmuştur. İlerleyen dönemlerde aynı şekilde kültürel diplomasi başlığı altında  gerçekleştirmiş olduğu girişimler bağlamında 1964’te olimpiyatlara ev sahipliği yapması, 1972 yılında Japon Vakfı’nın kurulması, Yugoslavya ve Çin gibi komünist ülkelerde Japon dili eğitimi faaliyetlerine bulunması, Doğu Asya ülkeleri ile imzalanan dostluk ve barış  antlaşmaları, Fukuda Doktrini kapsamında Japonya’nın bir daha savaşmayacak bir ülke olarak  belirtilmesi gibi faaliyetler Japonya’nın kötü imajını silmek için Soğuk Savaş konjonktürü  içerisinde gerçekleştirilmiş olan girişimler olarak nitelendirilebilir. Japonya’nın II. Dünya  Savaşı sonrası hızlı ekonomik büyümesi geçmişteki Meiji Devrimi sonrası gerçekleşen ekonomik ve askeri büyümeye benzetilmiş, Japonya buna karşı ise çok taraflı ticaret  anlaşmaları imzalamıştır. Sonuç olarak bu dönemde uluslararası toplum ve kamuoyları  tarafından diğer ülkeler ile eşit bir zeminde kabul edilebilmek ve kötü imajını ortadan kaldırmak amacıyla eğitim, kültür, spor, sanat, fikir ve bilgi akışı aracılığıyla kültürel diplomasi faaliyetlerine odaklanmıştır. Zaman içerisinde Japonya; kültürel, sosyal ve siyasal bağlamda uluslararası toplum tarafından kabul edilmesi ile bu amacına ulaşmıştır. Soğuk Savaş sonrası dönemde ise Japonya görece sistemik ve yapısal baskılardan kurtulmuş bir şekilde uluslararası toplumun sorumlu ve katılımcı bir ferdi olarak uluslararası politikada yükselmiştir. Bu dönemdeki kültürel diplomasi faaliyetleri de baskılardan kurtulmuştur. Yumuşak güç kavramının uluslararası politikanın temel unsurlarından biri olması ile Japonya hali hazırda var olan kültürel içeriklerini ve ürünlerini dünyaya daha aktif bir şekilde pazarlamaya  başlamış ve “kültürel süper güç” olarak çağrılmaya başlamıştır. Dahası, Keiretsuolarak isimlendirilen ve devlet kurumları ile özel sektör arasındaki bağlantı aracılığıyla Japonya bu ürünler üzerinden kendi dış politikasını daha kapsamlı bir şekilde yansıtabilmiştir. Kültürel diplomasinin, yumuşak gücün ve popüler kültürün önemi Japonya dışişleri bakanları ve başbakanları tarafından dile getirilmiş ve devlet politikası haline gelmiştir. Öte yandan küreselleşen dünyada popüler kültür içerik ve ürünleri de küreselleşmeye başlamış, Japonya’nın bu içerik ve ürünleri uluslararasılaşma baskısı altında kalmıştır. Ancak Japonya, kendi içerisinden çıkmış olan içerik ve ürünlerin hâlâ temel yapımcısı ve dağıtımcısı  konumundadır. Sonuç olarak II. Dünya Savaşı sonrasında Japonya’nın yürütmüş olduğu  kültürel diplomasi, emperyalist dönem anıları silmek bağlamında başarılı olmuş; Soğuk Savaş sonrası dönemde de sistemik ve yapısal kısıtlamalardan kurtularak daha bağımsız kültürel diplomasi politikaları izlemiştir.

 

 

İSMAİL ÜZÜMCÜ

Diplomasi Çalışmaları Staj Programı

 

 

KAYNAKÇA

Caprio, M. (2015). Review of “Assimilating Seoul: Japanese Rule and the Politics of Public  Space in Colonial Korea, 1910–1945.” Reviews in History, 81–110.

https://doi.org/10.14296/rih/2014/1734

Cultural Diplomacy in Europe. (1974). Manhattan Publishing Co., 225 Lafayette Street, New  York, New York 10012. https://eric.ed.gov/?id=ED102067

Goff, P. M. (2013). Cultural Diplomacy. Oxford Handbooks Online, 1–19.  https://doi.org/10.1093/oxfordhb/9780199588862.013.0024

Ikenberry, G. J., & Nye, J. S. (2004). Soft Power: The Means to Success in World Politics.  Foreign Affairs, 83(3), 136. https://doi.org/10.2307/20033985

Kahn, B. W. (1999). Changing attitudes toward cultural interchange in postwar Japan. Asia Pacific Review, 6(2), 65–77. https://doi.org/10.1080/13439009908720017

Laqueur, W. (1994). Save Public Diplomacy: Broadcasting America’s Message Matters.  Foreign Affairs, 73(5), 19–24. https://doi.org/10.2307/20046828

Lebra, J. C., Myers, R. H., & Peattie, M. R. (1986). The Japanese Colonial Empire, 1895- 1945. Journal of the American Oriental Society, 106(2), 275–311.

https://doi.org/10.2307/601637

McGray, D. (2002). Japan’s Gross National Cool. Foreign Policy, 130, 44–54.  https://doi.org/10.2307/3183487

MOFA: Speech by Minister for Foreign Affairs Taro Aso at Digital Hollywood University “A  New Look at Cultural Diplomacy: A Call to Japan’s Cultural Practitioners.” (2006).  Http://Www.Mofa.Go.Jp/Announce/Fm/Aso/Speech0604-2.Html.

https://www.mofa.go.jp/announce/fm/aso/speech0604-2.html

Otmazgin, N. K. (2005). Cultural Commodities and Regionalization in East Asia.  Contemporary Southeast Asia, 27(3), 499–523. https://doi.org/10.1355/cs27-3h

Sources of information in the cultural heritage: An annotated reference guide 1994.4.6.1  Susanne Peters, 292 × 205 mm, vi + 102 pp., Strasbourg, Council of Europe, [1994].  Directorate of Education, Culture and Sport, Council of Europe, F-67075 Strasbourg  Cedex, France. (1994). Museum Management and Curatorship, 13(4), 440–441.  https://doi.org/10.1016/0964-7775(94)90103-1

Speech Before United Nations General Assem bly on December 18, 1956. World and Japan  database. (1956). Http://Www.Ioc .u-Tokyo.Ac.Jp. https://www.ioc.u-tokyo.ac.jp/

Sudo, S. (2001). The International Relations of Japan and South East Asia: Forging a New  Regionalism (Politics in Asia) (1st ed.). Routledge.

Thao, M.-C. (2013). Structure, Audience and Soft Power in East Asian Pop Culture Huat  Chua Beng, Hong Kong University Press, 2012, 183 p. Communication & Langages2013(175), 155–156. https://doi.org/10.4074/s0336150013011125

国際交流基金(ジャパンファウンデーション) The Japan Foundation. (2005).  Http://Www.Jpf.Go.Jp. https://www.jpf.go.jp/

Sosyal Medyada Paylaş

LEAVE A REPLY

Please enter your comment!
Please enter your name here

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.

Tarih:

Beğenebileceğinizi Düşündük
Yazılar

Avrupa Gündemi Konferansları – II: “Bizi Bağlayan Göç” – AB-Türkiye Ortaklığını Yeniden Değerlendirmek

Kocaeli Üniversitesi’nin yürütücülüğünde düzenlenen Avrupa Gündemi Konferanslarının ikincisi 24-25...

Avusturya Seçim Sonuçları: Aşırı Sağ FPÖ’nün Zaferi Yeni Bir Dönemi mi İşaret Ediyor?

Avusturya’da 2024 seçimleri, ülkenin siyasi tarihindeki önemli dönüm noktalarından...

Afro-Avrasya Araştırmaları Enstitüsü Uluslararası İlişkiler Yaz Okulu Tamamlandı

Afro-Avrasya Araştırmaları Enstitüsü tarafından düzenlenen "Uluslararası İlişkiler Yaz Okulu...

Afrika’nın Konumu ve Türkiye: BM 79. Genel Kurul Toplantısı

1945 Yılında kurulan BM’nin bugün dünya haritası üzerinde yer...