İsrail Neden Özür Diledi?

İnsanlar arasındaki ilişkiler gibi devletlerarası ilişkilerde de çıkarlar ön plandadır. Reel politiğin gereğini yerine getirmek, halktan aldığı temsil gücünü kullanan hükümetlerin zorunluluğu ve bir noktada görevidir. Son on yılların uluslararası ilişkilerine damgasını vuran ilke “Kazan-Kazan” şeklinde özetlenebilecek her iki tarafın da kazançlarının bulunduğu anlaşmalar veya ittifaklar olmaktadır. Devletler kendilerinin kazanabilmesinin öncelikli şartının karşı tarafın ne kazanacağını da belirlemek olduğunu bilmektedirler.

Üç sene önce gerçekleşen Mavi Marmara baskını ile soğuk bir döneme giren Türkiye-İsrail ilişkilerinde tekrar düzelmenin ilk sinyali, Türkiye’nin ilişkilerin normale dönmesinin üç şartından biri olarak koyduğu özür dilenmesi şartının gerçekleştirmesiyle İsrail tarafından verilmiştir. Tazminatların ödenmesi ve Gazze’nin ambargodan kurtulması geriye kalan iki şarttır. Bu iki şartın gerçekleşip gerçekleşmeyeceği ise günlerin getireceğine bakılarak görülebilecektir. (Bu noktada “Ambargo” ile “Abluka”nın karıştırılmaması gerekmektedir. Gazze hâlihazırda aynı zamanda abluka altındadır.)

İsrail’in özür dileme nedenlerinden ilki İsrail’in hissettiği ulusal güvenlik kaygılarıdır. İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu özür dilenmesi sonrası yaptığı açıklamada;”Suriye’deki krizin şiddetlenmesi ve derinleşmesinin, Suriye’deki kimyasal silahların buradaki global cihatçıların ellerine geçme ihtimalinin kendilerini rahatsız etmesinin” özür dilenmesindeki en önemli etken olduğunu açıklamıştır. Netanyahu ayrıca bölgedeki gelişmeler paralelinde önlerinde duran gerçeklere göre hareket etmeleri gerektiğine inandıklarını da beyan etmiştir. Görüleceği üzere İsrail Suriye’de bulunduğu belirtilen kimyasal silahların kontrol dışına çıkması, Suriye’deki rejimin düşerayak son bir çılgınlıkla bunları kullanması ya da silahların Lübnan’da Hizbullah’a transferi gibi senaryolardan çekinmektedir. İsrail’in uykularını kaçırabilecek başka bir açıklama ise aylar önce zaten gelmiştir. Suriye’de mücadele veren silahlı gruplar, hedeflerinin Suriye’deki rejimi düşürdükten sonra İsrail ve İran’a yönelmek ve Filistin’i bağımsızlaştırmak olduğunu ilan etmişlerdir. Tüm bu nedenlerden dolayı İsrail korkulu rüyalar görmek istememektedir. Öte yandan Arap Baharı’nın yaşandığı Mısır, Libya, Tunus gibi ülkelerde iktidara gelenler ile Lübnan’ın bir iç karışıklığa gitme ihtimalinin İsrail’i ciddi olarak endişelendirdiği anlaşılmaktadır. Bu yüzden pozisyonunu Türkiye ile birlikte güçlendirebileceğini düşündüğü son derece açık görünmektedir.

İsrail’in 1948 yılından bu yana bölgede Arap olmayan bir devletle ittifak ve işbirliği arayışında olduğu tarihi gerçeğini bilmek özrün neden dilendiğini anlayabilmemize yardım edecek başkaca bir faktördür. İsrail anılan tarihten buyana Türkiye ile ve son dönemde de Kuzey Irak Bölgesel Yönetimi ile ilişkiler tesis etmeye özen göstermiştir. Nitekim PKK’nın Suriye’den çıkarıldığı Hafız El Esad’ın henüz hayatta olduğu 1990’ların son yıllarında Türkiye-İsrail ilişkileri neredeyse zirve noktasında bulunmakta idi.

İsrail’in özür dilemesinin diğer bir nedeni askeri gerekçelerdir. İsrail, geliştirdiği ileri düzey savunma ve saldırı sistemlerini ihraç eden bir ülkedir. Örneğin İsrail yapımı Heronların Türkiye’de terörle mücadelede önemli roller üstlendiği bilinmektedir. İsrail bu ve diğer savunma kalemleri açısından Türkiye’nin önemli tedarikçilerinden bir tanesidir. Türkiye’nin açtığı savunma ihalelerine giren İsrail önemli bir müşterisini kaybetmek istememektedir.

Özrün başkaca bir boyutu Doğu Akdeniz’de var olduğu ve bulunduğu söylenen aynı zamanda Güney Kıbrıs Rum Yönetimi ile İsrail’in menfaatine ekonomik kazanımlar getireceği anlaşılabilen doğalgazın, İsrail’in ulusal egemenlik sahasına denk düşen kısmının Türkiye üzerinden Avrupa’ya taşınmasının daha az maliyetli olacağının hesaplanmasıdır. Türkiye’nin içerisinde bulunacağı bir nakil sistemiyle taşımanın 2 milyar dolara, Türkiye’nin içinde olmadığı bir nakil sistemiyle taşımanın ise 10 milyar dolara mal olacağı ifade edilmektedir.

Son olarak duruma ABD’nin gözünden bakmakta fayda vardır. ABD’de Başkan Barack Obama’nın ikinci döneminde Asya-Pasifik bölgesine yoğunlaşmak istediği konuşulmaktadır. Çin’in dünya ekonomisinde en etkin yere gelmeyi hedefleyen hamleleri, Kuzey Kore’deki silahlanma tehdidi artık ABD’nin daha öncelikli meseleleridir. ABD; Irak, Suriye, Mısır, Afganistan, Sahra üzeri Afrika ülkelerine artık askeri müdahale yapmayacaktır. Söz konusu yerlerde oluşan durumun kendi içinde, başka ülkeler aracılığıyla veya diplomasi yoluyla çözülmesi gerektiğine inanmaktadır. ABD buralara artık dolar akıtma niyetinde değildir. Zira 2008’de yaşanan ekonomik kriz, ilk kez ABD’nin de ekonomik açıdan zorlanabilir hale geldiğini ve vatandaşlarının ayaklanabileceğini göstermiştir. ABD bu yüzden İran’a müdahale yapılmasından çok diplomatik yöntemlerle çözüme ulaşma seçeneğini desteklemektedir. Bu nedenlerle bölgede işbirliği yapabileceği ve ABD’nin müttefik olarak tanımladığı Türkiye ile kadim dost olarak tanımladığı İsrail olarak iki ülkenin barışıklığı önemlidir.

Özrün zamanlamasına ilişkin söylenebilecekler de şüphesiz ki vardır: İsrail özellikle son bir senedir bürokratları, işadamları ve lobisi vasıtasıyla özür dilenebileceği hususunu dillendirmekte idi. Ancak ne ABD’de ne de İsrail’de seçimler yapılmamıştı. Kasım 2012 ABD’de ve Ocak 2013’te İsrail’de yapılan seçimler ve yeni İsrail kabinesinin kısa bir süre önce kurulması özrün zamanını bu denli geciktirmiş olabilir. İsrail’de geniş tabanlı sayılabilecek bir hükümet kurulmuştur. Zamanlama faktörü ise böylece açıklanabilir.

Normalleşme sürecine İsrail’den gelecek adımların yön vereceğini söylemek yanlış olmayacaktır. Tazminat bedellerinin belirlenmesi, elçiliklerin krizden önceki seviyelerine çıkarılması, her boyuttaki anlaşmalara ve gerekliliklerine tekrar hız kazandırılması, üç yıl aradan sonra işbirliği konularının belirlenmesi, Suriye konusunun bugünkü koşullarıyla iki ülke arasında ele alınması beklenebilecek gelişmelerdir. Bu arada İsrail Cumhurbaşkanı Şimon Peres’in açıklamasından önemli bir detay ortaya çıkmıştır: İsrail özürden önce kendilerine yönelik Hamas’ın saldırı yapmamasını bir koşul olarak ortaya koymuştur. Buradan da İsrail’in, güvenliğinin tehlikeye düştüğünü hissettiği anlarda ambargoda kendi lehine oynamalar yapabileceği sonucunu çıkarabiliriz.

 

Murat TEKEK

Gazi Üniversitesi Uluslar arası İlişkiler Bölümü

Sosyal Medyada Paylaş

LEAVE A REPLY

Please enter your comment!
Please enter your name here

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.

Tarih:

Beğenebileceğinizi Düşündük
Yazılar

Orta Güçler Çok Kutuplu Bir Dünya Yaratacak

Dani Rodrik - Cambridge Bu yazı ilk olarak 11 Kasım...

Amerika Bir Sonraki Sovyetler Birliği mi?

Harold James, Princeton Üniversitesi'nde Tarih ve Uluslararası İlişkiler Profesörü. Bu...

Stabil Kripto Paralar Doların Küresel Statüsünü Koruyabilir

Paul Ryan, ABD Temsilciler Meclisi'nin eski sözcüsü (2015-19), American...

Avrasya’da Kolektif Güvenlik: Moskova ve Yeni Delhi’den Bakışlar

Collective Security in (Eur)Asia: Views from Moscow and New...