Kadınlarda Psikolojik İyi Oluşun Toplumsal Cinsiyet Rollerine İlişkin Algılar ile İlişkisi

Özet

Her birey, içine doğduğu toplumun kültürel yapılarından etkilenmektedir. Bu kültürel yapılardan biri de toplumsal cinsiyet rolleridir. Dünya nüfusunun yarısından fazlasını oluşturan kadınlar yaşam tarzlarını ve ilişkilerini toplumsal cinsiyet rollerinden etkilenerek kurmaktadır. Toplumsal cinsiyet rolleri hayatın çeşitli alanlarında kadınlar için sınırlılıklar yaratabilmektedir. Cam tavan sendromu, kraliçe arı sendromu, helen sendromu gibi toplumsal cinsiyet algısının yarattığı kadın imajı sebebiyle oluşan sendromlar bu sınırlılıklardan bazılarıdır. Toplumsal cinsiyet rolleri sebebiyle oluşan sınırlılıklar ve dayatılan beklentilerin kadınların psikolojik, sosyal, toplumsal ve kariyer alanlarındaki iyi oluşlarını etkilemektedir. Bu araştırma yazısında, kadınların psikolojik iyi oluş düzeyleri üzerinde toplumsal cinsiyet algısı etkisinin literatürden elde edilen araştırma sonuçları ile desteklenerek ortaya konması amaçlanmaktadır. Literatürde bu konu çerçevesinde sınırlı sayıda çalışmanın yer alması dikkat çekmektedir. Bu araştırma, kadınların hayatın her alanına dahil edilmesi, psikolojik yapılarının daha iyi anlaşılması, terapötik ilişki ve tedavi aşamalarına araştırma sonuçlarının entegre edilmesi açısından önemlidir.

Anahtar Kelimeler: Psikolojik İyi Oluş, Toplumsal Cinsiyet Rolleri, Kadın, Toplumsal Cinsiyet, Cinsiyet Eşitsizliği.

Abstract

Every individual is affected by the cultural structures of the society into which they were born. One of these cultural structures is gender roles. Women, who make up more than half of the world’s population, establish their lifestyles and relationships by being influenced by gender roles. Gender roles can create limitations for women in various areas of life. Syndromes such as glass ceiling syndrome, queen bee syndrome, and Helen syndrome caused by the image of women created by gender perception are some of these limitations. Limitations and imposed expectations due to gender roles affect women’s psychological, social, social and career well-being.

This research article is aimed to reveal the effect of gender perception on women’s psychological well-being by supporting the research results obtained from the literature. It is noteworthy that there are a limited number of studies on this subject in the literature. This research is important in terms of including women in all areas of life, a better understanding of their psychological structures, and integrating research results into the therapeutic relationship and treatment stages.

Keywords: Psychological Well-Being, Gender Roles, Women, Gender, Gender Inequality.

Giriş

Toplumsal Cinsiyet Rolleri

TDK’ya göre cinsiyet “Bireye, üreme işinde ayrı bir rol veren ve erkekle dişiyi ayırt ettiren yaradılış özelliği, eşey, cinslik, seks” olarak tanımlanmaktadır (TDK, 2018). Cinsiyet, doğaldır; biyolojiktir, cinsel organlardaki görünür farklılıklara ve buna bağlı olarak üreme işlevindeki farklılıklara işaret eder; değişmez, her yerde aynıdır (Bhasin, 2003). İlk çağlardaki avcı erkek/toplayıcı kadın anlatısı, erkeklerin avlanmalarını aktif, güce ve alet kullanımına dayalı, ortaklaşa davranışı pekiştiren bir eylem olarak kodlarken, kadınları ise pasif bir rolde tanımlar (Burgan, 2015). Kadınların ev, erkeklerin ise kamusal alan ile bağdaştıran bu ayrımda erkekler, avlanmak için alet edevat geliştirerek ve temin ettikleri et ile insanlığın kültürel gelişimine ve insan beyninin gelişmesine katkıda bulunanlar olarak betimlenirken kadınlar evrim sürecinde pasif ve kültürel olarak da eve bağımlı resmedilirler (Dahlberg 1981: 1). İş bölümünden doğan bu ayrımın toplumsal cinsiyet rollerinin oluşumundaki etkisi de görmezden gelinemez.

Cinsiyet kavramı yüzyıllar geçtikçe toplumsal bir anlam kazanmıştır. Toplumsal cinsiyet (gender), bireyin yaşamış olduğu kültürde kadın ve erkeğin davranış ve düşünme biçimi hususundaki beklentileri ifade ederken aynı zamanda, psikolojik açıdan bireyin kadın veya erkek olarak kendisi ile ilgili oluşan algısı ile ilişkilidir (Terzioğlu ve Taşkın, 2008: 63). Toplumsal cinsiyet sosyo-kültürel bir süreçtir ve toplumsal cinsiyet rollerini kişinin hayata geçirmesi rolün öğrenilmesi, toplumsallaşma, içselleştirme gibi süreçleri kapsar. Bu üçlü ilişkinin devamlılığını ve yeniden üretilmesini sağlayan da anne, baba, aile, öğretmenler, arkadaş grupları ve medya gibi ilişki örüntüleri ve kurumlardır (Connell, 1998: 79, akt. Kırcelli, 2015: 325). Çocuk ilk olarak kız ve erkek olgusunun ne demek olduğunu ailesinden öğrenmekte, bu ise cinsiyet kalıp yargılarının oluşmasına zemin hazırlamaktadır (Sherman, 1979; Witt, 1997; Akt: Bağçeli, 2008). Buna örnek olarak kız bebeklere pembe, erkek bebeklere mavi renk kıyafetler giydirilmesi; kız çocuklarının oyuncak bebeklerle, erkek çocukların oyuncak arabalarla oynamaya yönlendirilmesi; erkek çocukların saldırgan davranışlarda, kız çocukların ise sevimli ve sakin davranışlarda bulunduklarında onay verilmesi verilebilir. Bu davranışlar ödül ve ceza kalıpları ile pekişerek kısa süre sonra çocukların geleneksel erkek ve kadın davranışlarını gösterme oranlarının yükselmesine neden olur (Burger, 2006: 561). Bireylerin saç kesimi, kıyafetler, meslek seçimi, oynadıkları oyunlar gibi birçok seçimi bu rollerden etkilenir. Örnek olarak hemşirelik, öğretmenlik gibi mesleklerin kadınlarla; askerlik, mühendislik gibi mesleklerin özdeşleştirilmesi verilebilir.

Cinsiyet rolleri bireyin içine doğduğu kültürden etkilenmektedir. Toplum, her iki cinsiyetten de kendi cinsiyetine uygun olan davranış kalıplarını, kadınsı ve erkeksi nitelendirilen özellikleri beklerken, diğer cinsiyete özgü özelliklerden uzak durması beklenmektedir (Aydın ve Kavuncu, 1991). Kadınlara ve erkeklere atfedilmiş olan toplumsal cinsiyet kalıp yargıları bulunmaktadır. Kadınlara atfedilen kadınsı özellikler sevecen, hassas, duygusal, bağımlı, boyun eğen, fedakar, mütevazi, ılımlı, narin, kırılgan, pasif, edilgen iken erkeklere atfedilen erkeksi özellikler ise; güçlü, katı, korkusuz, atılgan, bağımsız, güvenli, soğukkanlı, akılcı ve aktif gibi sıfatlarla tanımlanmaktadır. Atfedilen bu özellikler değerlendirildiğinde, kadınlar için edilgen, pasif bir rol uygun görülürken, erkeklere ise; etken ve aktif bir rol uygun görülmektedir (Esen ve diğerleri 2017: 47). Bu durum medya araçlarında Disney filmleri ve süper kahraman filmleri başta olmak üzere çizgi filmlerde fazlaca karşımıza çıkmaktadır. Çocukların bu rolleri normalleştirmesi ve içselleştirmesine sebep olması açısından medya önemli bir değişkendir. Özlem Gündüz Kalan’ın ‘kinder’ reklam filmleri incelemesi çalışması medyanın etkisine güzel bir örnektir. Kalan bu çalışmasında reklamın çocuklar için seçilen cinsiyete uygun oyuncaklardan annenin aile içerisindeki rolüne kadar birçok açıdan toplumsal cinsiyet rollerini nasıl normalleştirdiğini gözler önüne serer.

Toplumsal cinsiyet rollerini literatüre uygun olarak eşitlikçi ve geleneksel roller olarak sınıflandırmak mümkündür. Toplum tarafından kadınlara uygun görülen geleneksel roller arasında çocuk bakmak, yemek yapmak, temizlik yapmak gibi ev içi işler sayılabilir. Ev içi emeğin sömürüldüğü geleneksel roller aracılığıyla kadınlardan tüm aile bireylerinin ihtiyaçlarını kendisinin ihtiyaçlarının önüne koyması beklenmektedir. Erkekler için uygun görülen geleneksel roller ise evin dışında çalışma, parayı kazanma ve kontrol etme, aile üyelerini koruma, ailenin geçimini sağlama, evin reisi konumda olma gibi hem özel hem kamusal alanda daha aktif rol almalarını gerektirecek işler sayılabilir. Kadınlar geleneksel rollerine sıkıştığında kamusal ve özel alandaki varlığı azalır ve hayatını bu kalıpların dışına çıkamadan yaşar. Eşitlikçi roller ise; sosyal, aile, evlilik, eğitim ve meslek hayatında kadın ve erkeğin eşit olarak sorumlulukları paylaşmalarıdır (Öngen ve Aytaç, 2013: 13). Bireylerin toplumsal cinsiyet rollerine uygun hareket etmeleri sosyal uyumu arttıran ve toplum tarafından onaylanan bir durum olarak görülebilir. Ancak literatürde açıkça görülmektedir ki toplumsal cinsiyet rolleri her iki cins için de çeşitli psikopatolojiler, düşük benlik saygısı gibi olumsuz sonuçlar doğurmaktadır. 

Literatürde cinsiyet rollerinin doğurduğu olumsuz sonuçların bireyin psikolojik iyi oluşunu etkilediğini gösteren araştırmalar bulunmaktadır (Ayçiçek, 2020; Arıcı, 2011; Haymana, Kolburan, 2019; Cenkseven, Akbaş, 2007).

Dünya genelinde yapılan araştırmalar, kadınların daha çok duygusal taciz yaşadıklarını göstermiştir. Haziran 2002’de Almanya’da yayınlanan bir raporda, SFS Sosyal Araştırma Enstitüsü, işyerinde zorbalık ve taciz açısından, mobbing kapsamını, yapısını ve sonuçlarını analiz etmiştir. Araştırma, Alman işçilerin yaklaşık %2,7’sinin şu anda mobbingden etkilendiğini gösteriyor. Kadınlarda mobbinge yakalanma riski erkeklere göre %75 daha fazladır. Amerika’da yapılan araştırma bulgularına göre ise ortalama 41 yaşında olan kadınların %77’sinin mobbing sırasında ilk hedef oldukları ve özellikle kadın yöneticilerin kadınlara daha çok duygusal taciz eylemlerinde bulundukları gözlemlenmiştir (Namie, 2000: 3). Mobbingin bugünkü anlamıyla iş yaşamını kapsayacak şekilde kullanılmasını sağlayan İsveçli bilim adamı Heinz Leymann ise erkeklerin %45, kadınların ise %55 oranında mobbinge uğradığını ifade etmektedir (Leymann, 1996: 175). Dünya Ekonomik Forumu’nun 2015’te yayımladığı Cinsiyet Ayrımı Raporu’na (Gender Gap Report) göre aynı işi yapan bir kadın ile bir erkeğin maaşı günümüzden 117 yıl sonra, yani 2133 yılında eşit olabilecektir. 2021’de yayınlanan rapora bakıldığında ise kadınların işgücüne katılım oranı %38.5, erkeklerin ise %78’dir. Üst düzey yetkili ve yöneticilerin %16’sı kadın, %84’ü erkektir. Kadınların kazanılan tahmini geliri erkeklerinkinin %45’i kadar. Yani kadınların gelirinin, ortalama olarak erkeklerinkinin yarısından az olduğu görülür. Mecliste kadınların oranı %17.3, bakanlık görevlerindeki kadınların oranı ise %11.8 olarak açıklanmıştır. Aynı araştırma verilerine göre küresel olarak çocuk sahibi olduktan sonra kadınlar ortalama 3 aydan fazla ücretli ya da ücretsiz izin alabilirken babaların ortalama 3 günlük izin aldığı görülmektedir. Burada da toplumsal cinsiyet rollerini yeniden üreten bir politika görmekteyiz. Bu araştırmalara dayanarak kadınların hayatın çeşitli alanlarında yeterince yer alamadığı görülmektedir. Bu durumun psikolojik iyi oluşa etkisi olduğu düşünülebilir.

1. Psikolojik İyi Oluş

Psikolojik iyi oluş kavramı, Seligman’ın öncüsü olduğu pozitif psikoloji kuramının bir parçasıdır ve yaşamda karşı karşıya kalınan varoluşsal meydan okumaları (anlamlı amaçları sürdürme, kişisel gelişim ve diğerleri ile nitelikli ilişkiler kurma gibi) yönetme olarak tanımlanmaktadır (Telef, 2013: 375). Bir insanın sağlıklı oluşu hastalık, zayıflık, işlevsizlik gibi kavramlarla ilişkilendirilmiştir. Olumlu duygulanım, umut, sağlıklı ilişkiler, yaşam doyumu, iyi karakter özellikleri, öznel iyi oluş, iyilik hali gibi kavramlar arka planda kalmıştır. Psikolojik iyi oluş kavramı bireylerin sağlıklı ve güçlü yönlerini desteklemek ve iyileştirmek amacı taşımaktadır.

Psikolojik iyi oluş kavramı çok boyutlu, birden fazla tanımı olan, karmaşık bir yapı olarak karşımıza çıkmaktadır. Literatüre bakıldığında psikolojik iyi oluşun hedonik yaklaşım ve eudaimonik yaklaşım olmak üzere iki bakış açısı ile ortaya konduğu görülmektedir. Hedonizm yaşamdan keyif almayı yani kişisel değerlendirmeleri kapsayan öznel iyi olma halidir. Eudaimonizm ise psikolojik olarak işlevsellik yani psikolojik iyi oluş olarak nitelendirilmektedir (Keyes, Shmotkin ve Ryff, 2002). Hedonizm, öznel iyi oluş kavramına denk gelmektedir.

Psikolojik iyi oluş kavramı bireyin hedefleri, sosyal ilişkileri, yaşama bakış açısı, kendi sorumluluğunu alıp almadığı, ilişkilerinin niteliği, yaşamdan beklentileri gibi birçok kavramı içine alır. Bireyin içine doğduğu kültür, büyüdüğü aile, yaşam şartları gibi özelliklerin de psikolojik iyi oluşu etkilediği açıktır. Toplumsal cinsiyetin de içine doğulan kültürün bir parçası olduğu düşünüldüğünde bireyin psikolojik iyi oluşunu etkileyen bir etken olduğu görülebilir.

Psikolojik iyi oluş kavramını günümüzde sahip olduğu anlamda ilk kullanan kişi Ryff’tir. Ryff’e göre öznel iyi oluş düzeyi, birey için mutluluk verici yüksek gelir düzeyi, yüksek eğitimli, konforlu yaşama sahip olma, genç olma, pozitif ve kendinden emin olma gibi bireyin öz değerlendirmelerine dayanır (Özmete, 2016). Buna karşın bireyin sağlık ve varlıkla ilgili sahip olduğu maddesel özellikler her ne kadar yaşam kalitesini belirlese de psikolojik iyi oluş düzeyini belirlemek veya açıklamak için yeterli görülmemektedir (Diener ve Lucas, 2000). Bu yaklaşımda Ryff, Maslow’un kendini gerçekleştirme, Allport’un olgunlaşma, Rogers’ın tam işlevde bulunma ve Jung’un bireyleşme kavramlarından; Erikson’un psikososyal aşamaları, Buhler’in temel yaşam eğilimleri, Neugarten’in yetişkinlik ve yaşlılıktaki kişilik değişimindeki özellikleri ve Jahoda’nın belirlediği olumlu psikolojik sağlık ölçütlerinden yararlanmıştır (Ryff ve Keyes, 1995). Olumlu psikolojik işleyişin altı ayrı bileşeni vardır. Bu bileşenler öz Kabul, kişisel gelişim, hayatın amacı, diğerleriyle olumlu ilişkiler, çevresel ustalık, özerklik olarak sıralanır.

Tüm boyutlara bakıldığında olumlu psikolojik özellikler gösteren bireyin özelliklerini bütüncül bir şekilde tanımlanması amaçlanmıştır. Bireyin psikolojik iyi oluşu içine doğduğu toplumdan ve onun getirilerinden etkilenmektedir. Buna örnek olarak kadınların kamusal hayatta daha az yer almalarının özerklik boyutuna etkisi verilebilir. Birçok iş kolunda kendine yer bulamayan ya da erkeklerden daha az ücrete çalışan kadınların maddi anlamda özerk olmaları büyük çaba gerektirmektedir.

3. Yöntem

Sistematik derlemeler, belli bir araştırma sorusuna cevap verebilmek amacıyla, araştırma sorusu ile ilgili yayınların önceden belirlenmiş ölçütler çerçevesinde bir araya getirilerek sentezlenmesi olarak tanımlanır. Sistematik derlemelerin genel özellikleri, bir araştırma sorusunun önceden tanımlanması; incelemenin kapsamı ve hangi çalışmaların dâhil edilmeye uygun olduğuna dair netlik; tüm ilgili araştırmaları bulmak ve dâhil edilen çalışmalardaki önyargı konularının dikkate alınmasını sağlamak için her türlü çabayı göstermek ve tespit edilen tüm araştırmalara dayanarak tarafsız ve objektif bir şekilde sonuçlara varmak için dâhil edilen çalışmaları analiz etmektir (Lasserson, Thomas ve Higgins, 2019: 4).

Bu araştırma yazısında Ayçiçek (2021), Kadınlarda toplumsal cinsiyet algısı, psikolojik iyi oluş ve benlik saygısı arasındaki ilişkiler; Arıcı, (2011), Üniversite Öğrencilerinde Toplumsal Cinsiyet Rollerine İlişkin Algılar ve Psikolojik İyi Oluş; Haymana (2019), Toplumsal cinsiyet rollerinin kadınların iyilik hali algısı ile ilişkisi; Kılıç (2021), Evli kadınların psikolojik iyi oluş düzeylerinde toplumsal cinsiyet roller, algılanan sosyal destek ve eş desteği etkisinin bazı demografik değişkenler açısından incelenmesi; Tekin (2020), Evli kadınlarda psikolojik iyi oluşun yordayıcıları olarak toplumsal cinsiyet eşitsizliği ve eş-bağımlılık çalışmaları incelenmiştir. 

4. Literatür Taraması

Toplumsal cinsiyet ile ilgili araştırmalar incelendiğinde özgüven, benlik saygısı, evlilik doyumu, yeme bozuklukları, kadın sağlığı, aile içi şiddet gibi birçok kavramla birlikte ele alındığı görülür. Buradan da anlaşılabileceği gibi toplumsal cinsiyet bireyleri tıp, psikoloji, sosyoloji gibi birçok alanda etkilemektedir.

Daslı (2019), üniversite öğrencileri üzerinde yaptığı araştırmasında kadınların eşitlikçi cinsiyet rolleri algılarının erkeklere göre daha yüksek olduğu sonucuna ulaşılmıştır. Bu çalışmada elde edilen sonucun benzer çalışmalar ile desteklendiği görülmektedir (Aşılı, 2001; Baykal,1988; Çelebi, 1997; Dikmen ve Maden, 2012; Girginer, 1994; Kalaycı, Hayırsever ve Özcan, 2012; Öngen ve Aytaç, 2013; Özden ve Gölbaşı, 2018; Seçgin ve Tural, 2011; Temel, 1991).

Selçuk, Mercan, Avcı (2017) üniversite öğrencileri üzerinde yürüttükleri çalışmada öğrencilerin toplumsal cinsiyet rollerini nasıl algıladıklarına yönelik tutumlarının şiddet maruziyeti ile ilişkisi değerlendirilmiş, literatürle uyumlu olarak olumsuz toplumsal cinsiyet algısına sahip olmanın fiziksel şiddet açısından risk faktörü olduğu belirlenmiştir. Aynı çalışmada kız öğrencilerin psikolojik ve cinsel şiddete maruz kalma oranlarının daha yüksek olduğu görülmektedir.

Uçar ve Karaaslan’ ın çalışmasında (2017), üniversite öğrencileri üzerinde yürüttükleri çalışmada kız öğrencilerin erkeklere göre daha eşitlikçi tutuma sahip olduğu ve fiziksel şiddeti onaylamadığı bulundu. Uçar ve Karaaslan’a göre erkek öğrencilerin toplumsal cinsiyet rollerine ilişkin daha geleneksel tutuma sahip olmaları ve şiddet eğilimlerinin yüksek olması toplumun erkeğe yüklemiş olduğu roller ile açıklanabilir. Türk toplumunda erkeklerden beklenen geleneksel roller, ev dışında çalışma, aile üyeleri için zorluklarla mücadele etme, evi geçindirmekten sorumlu olma, parasal kaynakları kontrol edebilme ve evin reisi olma gibi sorumlulukları içermektedir (Öngen ve Aytaç, 2013). Bu nedenle erkekler kendisini, ailede gücün ve iktidarın sahibi olarak görmektedirler. Dolayısıyla geleneksel roller ve şiddet türü davranışlar erkekler açısından çok kabul görmektedir (Vefikuluçay vd., 2007).

Maness ve arkadaşları (2000), 75 üniversite öğrencisinin psikolojik sağlık, marjinallik ve ahlak seviyesini değerlendirmişlerdir. Erkeklerin geleneksel cinsiyet rollerini daha fazla benimsedikleri gözlenen araştırmada, kadınların daha çok kişilerarası ilişkiler ya da somatik şikayetler, erkeklerin ise öfke ve saldırganlık, topluma yabancılaşma ile ilgili konularda sorun yaşadıkları belirlenmiştir. Bununla birlikte kadınların içinde bulundukları toplum ve üniversite yaşamına erkeklere göre daha iyi uyum sağlayarak, güçlükler karşısında kendilerini daha iyi yönettikleri sonucuna ulaşılmıştır. 

Mançe’nin (2006) üniversite birinci sınıf öğrencileri ile yaptığı çalışmada, bireylerden ailesini geleneksel olarak algılayanların diyet, yeme ile meşgul olma ve kiloya yönelik baskı davranışlarını daha fazla gösterdikleri bulunmuştur. Alan yazında yer alan bir başka araştırmada da beden imajı, algılanan sosyal baskı ile yakından ilişkili bulunmuştur (Esnaola, Rodríguez ve Goñi, 2010). 

Sumbas ve Erdemir (2021), genç yetişkinler üzerinde yaptığı araştırmada toplumsal cinsiyet rolü tutumları ile duygu düzenleme arasında pozitif yönlü, düşük düzeyde ilişki olduğu bulunmuştur. Sumbas ve Erdemir, bireyin kendi duygularının farkında olması ve sosyal çevresinde duygularını nasıl gösterdiği toplumsal cinsiyet kavramı ile ilişkili olduğunu belirtmektedir. Sumbas ve Erdemir’e göre bu ilişki düşük düzeydedir. Bunun sebebi ise toplumsal cinsiyet tutumlarını etkileyen kültür, aile yapısı, cinsiyet gibi başka değişkenlerin olması (Tu ve Chang, 2000) ve toplumsal cinsiyet rolleri tutumu kavramının sadece duygusal boyutu değil, bilişsel ve davranışsal boyutlarının da (Akın ve Demirel, 2003) olması olabilir

Psikolojik iyi oluşun cinsiyet değişkenine göre incelendiği çalışmalar incelendiğinde araştırma sonuçlarının değişkenlik gösterdiği görülmektedir. Bazı araştırma sonuçları psikolojik iyi oluşun kadın ve erkekler arasında anlamlı bir farklılık meydana getirmediğini (Ryff, Magee, Kling ve Wing, 1999; Benjet ve Hernandez-Guzman, 2001) bazıları kadınların erkeklerden daha yüksek psikolojik iyi oluş düzeyine sahip olduğunu (Cooper, Okamura ve McNeil, 1995; Lee, Seccombe ve Shehan, 1991) bazılarıysa erkeklerin daha yüksek psikolojik iyi oluşa sahip olduğunu söyleyerek, farklı sonuçlar ortaya koymuşlardır (Haring, Stock ve Okun, 1984). 

Ryff’ın psikolojik iyi oluş modeline göre temellendirilen birtakım araştırmalarda kadınların “diğerleriyle olumlu ilişkiler” ve “bireysel gelişim” alt boyutlarında erkeklerden daha yüksek sonuçlara sahip olduğu sonucuna ulaşılmıştır (Cenkseven, 2004). 

Cinsiyete ilişkin çelişkili bulgular yurtiçindeki çalışmalarda da benzer şekildedir. Çalışmalardan bazıları kadınların erkeklerden daha yüksek düzeyde psikolojik iyi oluşa sahip olduğunu söylerken (Cirhinlioğlu, 2010; Gediksiz, 2013; Geçgin ve Sahranç, 2017; Göçen, 2019), bazıları da, cinsiyetin psikolojik iyi oluş düzeyinde anlamlı bir etkisinin olmadığı öne sürmektedir (Ekşioğlu, 2011; Tütüncü, 2012; Göcen, 2013; Ekşi, Güneş ve Yaman, 2018).

Kadınlarda psikolojik iyi oluşun toplumsal cinsiyet değişkenine göre incelendiği sınırlı sayıda çalışma bulunmaktadır. Ayçiçek (2020), 324 kadın üzerinde yürüttüğü araştırmada kadınların toplumsal cinsiyet algılarının eşitlikçi olduğu görülmüştür. Analiz sonuçlarına göre toplumsal cinsiyet algısı, benlik saygısı ve psikolojik iyi oluş arasında pozitif yönde anlamlı bir ilişki bulunmuştur. Toplumsal cinsiyet algısının düşük olmasının geleneksel olarak kadına atfedilen rol ve özelliklerin benimsenmesinin kadının psikolojik iyi oluşu üzerinde olumsuz etkiler yarattığını söyleyebilmek mümkündür. Ayrıca eğitim düzeyi, sosyo-ekonomik durum, çalışıyor olmanın psikolojik iyi oluşu etkilediği görülmektedir. Bu değişkenler toplumsal cinsiyet rolleri algısını da etkilemektedir.

Arıcı (2011), 690 öğrenci üzerinde yürüttüğü çalışmada üniversite öğrencilerinin toplumsal cinsiyet rollerini geleneksel algılama düzeyi düşük olanların yüksek olanlara göre kişisel gelişim boyutu dışında, eşitlikçi algılama düzeyi yüksek olanların ise düşük olanlara göre tüm boyutlarında psikolojik iyi oluş düzeylerinin de yüksek olduğu görülmektedir. 

Haymana (2019), 148 kadından oluşan örneklem ile psikolojik iyilik hali ile toplumsal cinsiyet rolleri algısı ilişkisi araştırılmıştır. Haymana’ya göre kadınların eşitlikçi cinsiyet rollerine ilişkin algıları yükseldikçe ilişkilerde hakimiyet kurma tutumları da yükselmektedir. Yine Haymana’ya göre kadınların, kadın cinsiyet rolü algısı arttıkça özerklikleri de artmaktadır denilebilir. Ona göre, toplumsal cinsiyet rollerine göre kadınların pasif rolde olması beklenmektedir ve eşitlikçi cinsiyet rolleri algısı arttıkça özerkliklerinin artıyor olması bu durumla uyumludur. 

Evli kadınlar üzerinde yürütülen araştırmalar da mevcuttur. Tekin (2020), 249 ev kadınının psikolojik iyi oluş, toplumsal cinsiyet eşitliği ve eş-bağımlılık düzeylerinin ilişkilerini incelemiştir. Araştırmaya katılan ev kadınlarının %19,3’ü düşük, %61’i orta ve %19,7’ si yüksek düzey psikolojik iyi oluş göstermektedir Bu bulgu ev kadınlarının büyük bir çoğunluğunun psikolojik iyi oluş açısından risk altında olduğunu göstermektedir. Zaten ev kadınlarının %27,3’ü herhangi bir nedenden dolayı psikiyatrik tedavi almış ya da almaktadır. Bir diğer deyişle araştırmaya katılan her 4 kadından 1’i psikiyatrik tedavi için bir sağlık kuruluşuna başvurmuştur (Tekin, 2020). Yine aynı araştırmada eşitlikçi cinsiyet rolleri algısı arttıkça psikolojik iyi oluş düzeyinin düştüğü görülmektedir. Tekin, bu sonucun sebebinin geleneksel cinsiyet rollerinin ev kadınlarının hali hazırda yaşadığı hayata uyumunu kolaylaştırması olabileceğini belirtmektedir. Ev kadınlarının geleneksel cinsiyet rollerini benimsemesi kadını erkekten üstün gören ve ona bağımlı kılan düzeni kabul etmelerinin bir göstergesi olabilir. Söz konusu ev kadınları olduğunda eğitim düzeyinin düşük olduğu görülmektedir. Bu sonucun da geleneksel cinsiyet rolleri algısına sahip olmalarında payı vardır.

Yine ev kadınları üzerinde Kılıç’ın 2021 yılında yürüttüğü araştırmada toplumsal cinsiyet algısı ve psikolojik iyi oluş arasından anlamlı düzeyde bir ilişki olmadığı bulunmuştur. Bu bulgular genel literatür ile çelişmektedir.

5. Tartışma

Araştırma yazısının amacı kadınların psikolojik iyi oluş düzeyleri üzerinde toplumsal cinsiyet rollerinin algısını incelemektedir. Bu araştırma kapsamında Ayçiçek (2021), Kadınlarda toplumsal cinsiyet algısı, psikolojik iyi oluş ve benlik saygısı arasındaki ilişkiler; Arıcı, (2011), Üniversite Öğrencilerinde Toplumsal Cinsiyet Rollerine İlişkin Algılar ve Psikolojik İyi Oluş; Haymana (2019), Toplumsal cinsiyet rollerinin kadınların iyilik hali algısı ile ilişkisi; Kılıç (2021), Evli kadınların psikolojik iyi oluş düzeylerinde toplumsal cinsiyet roller, algılanan sosyal destek ve eş desteği etkisinin bazı demografik değişkenler açısından incelenmesi; Tekin (2020), Evli kadınlarda psikolojik iyi oluşun yordayıcıları olarak toplumsal cinsiyet eşitsizliği ve eş-bağımlılık çalışmaları incelenmiş ve derleme haline getirilmiştir.

Literatür bulguları göz önüne alındığında özellikle üniversite öğrencileri üzerinde yapılan araştırmalarda kadınların eşitlikçi cinsiyet algılarına sahip olduğu görülmektedir (Aşılı, 2001; Baykal,1988; Çelebi, 1997; Dikmen ve Maden, 2012; Girginer, 1994; Kalaycı, Hayırsever ve Özcan, 2012; Öngen ve Aytaç, 2013; Özden ve Gölbaşı, 2018; Seçgin ve Tural, 2011; Temel, 1991; Daslı, 2019). Bunun günümüzde kadınların eğitim seviyesinin artması, hayatın içinde daha fazla yer almaları, evlilik yaşının büyümesi gibi gelişmelerle ilgisi olabilir. Feminist akımların da etkisiyle cinsiyet eşitsizliği farkındalığının artması da bu durumun sebebi olabilir.

Yine araştırma sonuçlarına göre erkeklerin daha fazla geleneksel cinsiyet rolleri algılarına sahip olduğu görülmektedir. Aynı zamanda erkeklerin geleneksel cinsiyet rolleri algıları arttıkça şiddete meyilleri de artmaktadır. Toplumumuz ciddi ve güncel bir sorun olan aile içi şiddete neden olan değişkenlerden biri de toplumsal cinsiyet rolleri olabilir. 

Kadınların psikolojik iyi oluşlarının toplumsal cinsiyet algılarından etkilendiği literatür tarafından desteklenmektedir (Ayçiçek, 2021; Arıcı, 2011; Haymana 2019). Eşitlikçi cinsiyet rolleri algısı düzeyi arttıkça kadınlar olumlu işlevsellikleri artmaktadır. Buradan toplumsal cinsiyet yargılarının günümüz dünyası için geçersiz ve işlevsiz kalmaya başladığı sonucu çıkarılabilir. 

Ev hanımları ve evli kadınlarla yapılan çalışmalar da ise sonuçlar literatürle çelişmekte ve dikkat çekmektedir (Kılıç, 2021; Tekin 2020). Geleneksel evlilik yapısı kadının ev işleriyle ilgilendiği, çocuklara baktığı, aile üyelerinin ihtiyaçlarını kendi ihtiyaçlarından öne koyduğu bir düzeni dayatır. Geleneksel cinsiyet rolleri bu düzene uyum sağlamayı kolaylaştırmaktadır. Fakat kadınların modern dünyada kendilerine daha fazla yer bulabilmesi için eşitlikçi cinsiyet rolü algıları yardımcı olabilir. Ev hanımlarının geleneksel cinsiyet rolleri algısına sahip olması onların her anlamda özerklik kazanmasına engel olmaktadır. Araştırmalarda da görüldüğü gibi bu durum çeşitli psikolojik sorunlara da yol açabilmektedir.

Sonuç

Cinsiyet ayrımcılığı hayatın her alanında kendini göstermektedir. Gelir ve servet dağılımı, eğitim eşitsizliği, iş ücreti, sağlık alanı, kamusal alan gibi pek çok alanda kadınlar dezavantajlı konumda yer almaktadır. Ev hanımlığı rolü kadınları izole etmekte depresyon, boşluk, karamsarlık gibi duygulara itmektedir.

Türkiye’nin cinsiyet eşitsizliği bakımından çizdiği tablo iç açıcı görünmemektedir. World Economic Forum’un (WeForum, 2021) küresel cinsiyet eşitsizliği raporunda 156 ülke arasında 133. sırada yer almaktadır. Türkiye geleneksel cinsiyet rollerinin kabul gördüğü bir ülke olarak karşımıza çıkmaktadır. 

Çalışmada kadınların psikolojik oluşunun toplumsal cinsiyet rolleri algısı değişkeninden nasıl etkilendiği sorgulanmıştır. Yapılan derleme ışığında kadınların daha eşitlikçi cinsiyet rolleri algısına sahip olduğu görülmüştür. Çalışıyor olma, eğitim durumu, yaşanılan coğrafi bölge gibi sosyo-demografik değişkenler psikolojik iyi oluşu etkiler. Tüm bu sosyo-demografik değişkenler aynı zamanda bireyin toplumsal cinsiyet algısının oluşmasında önemlidir. Eşitlikçi cinsiyet rolleri algısı arttıkça psikolojik iyi oluşun da pozitif etkilendiği literatür tarafından desteklenen bir bulgudur. Ev hanımlarının durumunun yarattığı çelişki ayrıca tartışılmıştır.

Literatürde kadınların psikolojik iyi oluş düzeylerinde toplumsal cinsiyet rolleri algılarının etkisi hakkında sınırlı sayıda araştırma yer aldığı görülmektedir. Araştırmalar arttıkça kadınların mağduriyetlerini, kendilerini bakışlarını, mental sağlıklarını etkileyen toplumsal cinsiyet algılarının değişmesi için ne tür adımlar atılması gerektiği keşfedilebilir. Araştırmalar aracılığıyla cinsiyet eşitsizliği konusunda farkındalık sağlanabilir. 

Kadınların psikolojideki temsilini değiştirme amacıyla son yıllarda önemli bir literatür birikimi oluşmuştur. Bu duruma örnek olarak ABD’de 1970’lerin başında kadın ve başarı konulu yayın bulunmazken, 1993’te bu sayının 161’e ulaşması verilebilir (Unger, 1998). Feminist eleştiri dalgası, psikoloji bilimini erkek merkezli (androcentric) olmak ve kuram ve uygulamaları kadınların kontrol edilmesine hizmet edecek şekilde kullanmak ile suçladı. Kadınların (annelik, şiddet gibi) yaşam deneyimlerinin araştırılmaya değer bulunmamış olmasına, erkek davranışının insan davranışını temsil ettiği varsayımı ile kadınların araştırılmaların dışında bırakılmış olmasına ve asıl olarak erkekleri ilgilendirdiğini varsaydığı (başarı güdüsü gibi) konularda ise kadınları yetersiz bulduğuna dikkat çekti (Chrisler ve McHugh, 2018). Feministler, (başarı korkusu gibi) kadınlarda olduğu ileri sürülen içsel engellere vurgu yapan ve bu engelleri aşmalarına yardımcı olmak üzere ortaya çıkan yaklaşımların aslında dikkati gerçek hayattaki kadın erkek eşitsizliklerinden uzaklaştırdığını hatırlatırken, “kadın sorunu” (women as problem) olarak özetlenebilecek düşünce biçiminin psikolojide hala yaygın olduğuna dikkat çekmektedirler (Marecek, 2019). Toplumsal cinsiyet rollerinin ve kadınların psikolojik iyi oluş düzeylerindeki etkilerinin anlaşılması ile kadınların psikolojik sağlıklarına daha doğru ve geniş bir pencereden bakmak mümkün hale gelir. Bu araştırma sonuçları kadınların güçlenmesi ve hayatın içinde daha fazla yer alabilmesi için yapılacak çalışmalar için de referans olabilir. 

İrem Kaplan

Psikoloji Çalışmaları Staj Programı

Kaynakça:

Akalın T. ve Baş R. (2018). Toplumsal cinsiyet eşitsizliğinin kadın sanatçılara yansıması. Marmara Üniversitesi Kadın ve Toplumsal Cinsiyet Araştırmaları Dergisi, 2(2), 112-128.

Akın A. ve Demirel S. (2003). Toplumsal cinsiyet kavramı ve sağlığa etkileri, Hacettepe Üniversitesi. C. Ü. Tıp Fakültesi Dergisi, 25(4), 2003 Özel Eki 255.

Arıcı F. (2011). Üniversite öğrencilerinde toplumsal cinsiyet rollerine ilişkin algılar ve psikolojik iyi oluş, (Master’s thesis, Sosyal Bilimler Enstitüsü, Hacettepe Üniversitesi)

Atakan M. & Uzun C. (2020). Araştırmalarda cinsiyet ve toplumsal cinsiyet eşitliği: Sager yönergelerinin gerekçesi ve kullanım önerisi (M. Atakan ve C. Uzun, Çev.). Trakya Üniversitesi Sosyal Bilimler Dergisi, 22(1), 1-23. DOI: 10.26468/

Ayçiçek V. (2021). Kadınlarda toplumsal cinsiyet algısı, psikolojik iyi oluş ve benlik saygısı arasındaki ilişkiler (Master’s thesis, Sosyal Bilimler Enstitüsü, İstanbul Arel Üniversitesi).

Belli A. ve Aynacı G. (2020). Üniversite öğrencilerinin toplumsal cinsiyet rolleri algısı: kadınlar kendilerini nasıl güçlendirebilir. OPUS International Journal of Society Researches, 15 (26), 4208-4229. DOI: 10.26466/opus.663605

Bilgiz- Öztürk Ş ve Ay İ. (2020). Toplumsal cinsiyet algısı ve bilişsel çarpıtmaların sosyal kaygı üzerindeki yordayıcı etkisinin incelenmesi. Yükseköğretim ve Bilim Dergisi,10 (2), 234 241.

Bingöl O. (2014). Toplumsal cinsiyet olgusu ve Türkiye’de kadınlık. KMÜ Sosyal Araştırmalar Dergisi, 16 (Özel Sayı I): 108-114. ISSN: 2147 – 7833

Boratav-Bolak H. (2021). Feminizm ve psikoloji: sıkıntılı bir ilişki. REFLEKTİF Sosyal Bilimler Dergisi, 2(1), 143-163.

Burgan E. (2015) İlk kültürel gereç çuval ise: Erkeklik ve et yemenin kesişimselliğinde bilimsel anlatıların kuruluşu. Fe Dergi (7), 34-47.

Cenkseven, F. ve Akbaş, T. (2007). Üniversite öğrencilerinde öznel ve psikolojik iyi olmanın yordayıcılarının incelenmesi. Turkish Psychological Counseling and Guidance Journal, 3(27), 43-65.

Ereş F. (2006). Türkiye’de kadının statü ve yansımaları. Endüstriyel Sanatlar Eğitim Fakültesi Dergisi, (19), 0-0.

Erol A. (2021). Toplumsal cinsiyet kavramı bağlamında feminist yaklașımların bir analizi. Van Yüzüncü Yıl Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi, 53, 31-54.

Günay G. ve Bener Ö. (2011) Kadınların toplumsal cinsiyet rolleri çerçevesinde aile içi yaşamı algılama biçimleri. Türkiye Sosyal Araştırmalar Dergisi, 153.

Gündüz Kalan Ö. (2010). Reklamda çocuğun toplumsal cinsiyet teorisi bağlamında konumlandırılışı: ‘Kinder’ reklam filmleri üzerine bir inceleme. İstanbul Üniversitesi İletişim Fakültesi Dergisi | Istanbul University Faculty of Communication Journal, 38(1), 75-89.

Gündüz Ş. (2018). İş yaşamında erkekte ortaya çıkan ancak kadını tehdit eden sendromlar. Karadeniz Uluslararası Bilimsel Dergi, 37(37), 145-157. DOI: 10.17498/kdeniz.349449

Haymana P. (2019). Toplumsal cinsiyet rollerinin kadınların iyilik hali algısı ile ilişkisi (Master’s thesis, Sosyal Bilimler Enstitüsü, İstanbul Aydın Üniversitesi).

Karaçam Z. (2013). Sistematik derleme metodolojisi: sistematik derleme hazırlamak için bir rehber. Dokuz Eylül Üniversitesi Hemşirelik Fakültesi Elektronik Dergisi, 6(1): 26-33.

Kılıç F. (2021). Evli kadınların psikolojik iyi oluş düzeylerinde toplumsal cinsiyet roller, algılanan sosyal destek ve eş desteği etkisinin bazı demografik değişkenler açısından incelenmesi. (Master’s thesis, Sosyal Bilimler Enstitüsü, Fatih Sultan Mehmet Vakıf Üniversitesi)

Kurtuluş E. (2019). Kadın üniversite öğrencilerinin toplumsal cinsiyet eşitliği ile toplumsal cinsiyet rolü stresi ve olumsuz değerlendirme korkusu arasındaki ilişkinin incelenmesi. (Master’s thesis, Sosyal Bilimler Enstitüsü, Çukurova Üniversitesi)

Pekel E. (2019). Toplumsal cinsiyet rolleri ve kadının çalışma hayatındaki konumu. Balkan ve Yakın Doğu Sosyal Bilimler Dergisi, 5(1), 30-39.

Sumbas E. ve Erdemir N. (2021). Toplumsal cinsiyet algısı ile duygu düzenleme arasındaki ilişki. Dicle Üniversitesi Ziya Gökalp Eğitim Fakültesi Dergisi, (39), 117-125.

TDK. (2018). Erişim Adresi: https://sozluk.gov.tr/ (Erişim Tarihi: Mart, 2022). 

Tekin H. (2020). Evli kadınlarda psikolojik iyi oluşun yordayıcıları olarak toplumsal cinsiyet eşitsizliği ve eş-bağımlılık. (Master’s thesis, Sağlık Bilimleri Enstitüsü, Ankara Üniversitesi)

Uçar T., Aksoy Derya Y., Karaaslan, T., ve Tunç-Akbaş Ö. (2017). Üniversite öğrencilerinin toplumsal cinsiyet rollerine ilişkin tutumları ve şiddet davranışları. Sted. 26. 96-103.

Umutlu S. Ve Öztürk M. (2020). İş yaşamında kadın ve karşılaştığı sorunlar. Süleyman Demirel Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Dergisi, 3(25), 297-306.

World Economic Forum. (2021). Global Gender Gap Report. Erişim Adresi:https://www.weforum.org/reports/global-gender-gap-report-2021(Erişim Tarihi: Mart, 2022).

Yağan-Güder S. ve Güler-Yıldız T. (2016). Okul öncesi dönemdeki çocukların toplumsal cinsiyet algılarında ailenin rolü. Hacettepe Üniversitesi Eğitim Fakültesi Dergisi (H. U. Journal of Education) 31(2), 424-446.

Sosyal Medyada Paylaş

LEAVE A REPLY

Please enter your comment!
Please enter your name here

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.

Tarih:

Beğenebileceğinizi Düşündük
Yazılar

Avrupa Gündemi Konferansları – II: “Bizi Bağlayan Göç” – AB-Türkiye Ortaklığını Yeniden Değerlendirmek

Kocaeli Üniversitesi’nin yürütücülüğünde düzenlenen Avrupa Gündemi Konferanslarının ikincisi 24-25...

Avusturya Seçim Sonuçları: Aşırı Sağ FPÖ’nün Zaferi Yeni Bir Dönemi mi İşaret Ediyor?

Avusturya’da 2024 seçimleri, ülkenin siyasi tarihindeki önemli dönüm noktalarından...

Afro-Avrasya Araştırmaları Enstitüsü Uluslararası İlişkiler Yaz Okulu Tamamlandı

Afro-Avrasya Araştırmaları Enstitüsü tarafından düzenlenen "Uluslararası İlişkiler Yaz Okulu...

Afrika’nın Konumu ve Türkiye: BM 79. Genel Kurul Toplantısı

1945 Yılında kurulan BM’nin bugün dünya haritası üzerinde yer...