Kitap Analizi: Sınırlı Devlet

Kitap Adı: Sınırlı Devlet

Yazar: Carl J. Friedrich

Çeviren: Prof. Dr. Mehmet TURHAN

Yayınevi: Gündoğan Yayınları

Sayfa Sayısı: 206

Carl J. Friedrich’in yazdığı, Prof. Dr. Mehmet Turhan’ın çevirisini yaptığı Sınırlı Devlet adlı bu kitapta genel olarak anayasacılık kavramı açıklanmaktadır. Kitapta, “Zamanımızda Anayasa Yapımı”, “İktidara Güvensizlik ve Dağılımı”, “Anayasacılık ve Özgürlük”, “Anayasacılık ve Demokrasi”, “Federal Anayasacılık”, “Anayasal İnsan Hakları”, “Anayasal Krizler”, “Yönetim ve Anayasacılık”, “Meşruluk ve Anayasacılık” ve son olarak da “Anayasanın Yorumu” bölümler halinde anlatılmaktadır.

Carl J. Friedrich, “anayasa” sözcüğünün hem siyasal hem de hukuksal iki anlamı olduğundan bahsetmekte ve anayasanın, sadece bir devletin hukuksal statüsü olmadığını, devlet içinde iktidarı ve toplum içinde de devlet iktidarını sınırlayan bir belge olarak kabul edildiğini anlatmaktadır. Her devletin anayasasının olabileceğini ancak her devletin anayasal devlet olmayacağını söylemekte ve aynı zamanda zor olanın ise anayasal devlet olmak olduğunu vurgulamaktadır. Yazar, devlet iktidarı kurumsallaştığında, hukuksal bir çerçeveye alındığında ve bu yolla sınırlandığında anayasal devletin söz konusu olacağından bahsetmektedir. Aynı zamanda anayasacılığın, batıda ortaya çıktığını ve doğu toplumlarında, devletin iktidarını sınırlayan ve kişi haklarını güvence altına alan bir belge olarak anlaşılmasının batının etkisiyle olduğu düşünülmektedir.

Kitabın birinci bölümünde, Anayasanın iktidar ilişkilerini somutlaştırdığı ve şekillendirdiğinden bahsedilmekte aynı zamanda anayasanın belli bir çeşit yasa olduğu ve diğer yasalar gibi uygulanması gereken kurallardan oluştuğu anlatılmaktadır. Friedrich, siyasal yaşamda ilginin odak noktasının hukuktan politikaya kaydığını ve günümüzde birçok kişinin önemli olan şeyin politika yapım sürecine katılmak olduğuna inandığını vurgulamaktadır.

Kitapta iktidar kavramı; anayasacılığın iktidarı bölerek hükümetin faaliyetleri üzerinde etkin sınırlamalar sağladığı ve iktidarın sadece maddi bir şey olmadığı belirli bir çeşit insan ilişkisi olduğu açıklanmaktadır. İnsanın gücünün iktidarı oranında çoğaldığı, rıza ve zorlamanın psikolojik anlamda iktidarı şekillendirdiği anlatılmaktadır. İktidarın bölünmesi kavramı ise, anayasacılık düşüncesinin iktidara güvenmemeye dayanan bir düşünce olduğu anlatılmakta ve anayasacılığın iktidarı bölerek hükümetin faaliyetlerine etkin sınırlama ve kısıtlamalar getirdiği vurgulanmaktadır. Yazara göre iktidarın bölünmesi hükümetin faaliyetleri üzerinde etkin bir sınırlama sistemi getirmektedir.

Kitapta insan haklarının anayasacılıkta son derece temel bir yere sahip olduğu açıklanmaktadır. Bir zamanlar bu hakların değişmez olarak düşünüldüğünü ancak şimdi insan haklarının zaman ve yere göre değiştiğini kabul etmek gerektiğini anlatmaktadır. Hakların, özgürlükler ve hürriyetler olarak anlaşılmaya başlandığı ve anayasanın insan haklarıyla ilgili garantileri belirlemediği ve bu hakların nasıl uygulanacağını göstermediği sürece gerçek anlamada bir anayasa olmayacağı anlatılmaktadır.

Yazar, anayasanın yönetimin otoritesinin temelini oluşturduğunu ve anayasaların dayandıkları değerler ve inançların, o siyasal toplumda hakim olan değer ve inançlar olduğunu belirtmektedir. Anayasaya göre işleyen bu yönetimin ise bu nedenle daha etkin bir yönetim olacağı vurgulanmaktadır.

Kitapta modern anlamda anayasacılığın ortaya çıkmasının, bağımsız yargı sistemlerinin ortaya çıkmasıyla oluştuğu anlatılmaktadır. Anayasanın kurumsallaşmış iktidar ilişkilerini biçimlendirdiğini ve anayasanın belli bir çeşit yasa olduğunu bu şekilde de uygulanacak kuralları içerdiği açıklanmaktadır. Bunun ise dinamik ve sürekli değişen bir sistem olduğunu ve anayasal sistemin değişebileceğini ancak bu değişimin anayasayı oluşturan parçaların içerdiği kurallar içinde olacağı açıklanmaktadır.

Kitabın son bölümünde ise yargıçların anayasanın yorumlanmasında kesin söze sahip olduklarını anlatılmaktadır. Halk dilinde veya siyasal konuşmalarda bir konuda anayasaya başvurulduğunda, anayasadan anlaşılması gereken şeyin yasa koyucuların bu konudaki yorumları değil, yargıçlar tarafından yorumlandığı halinin anayasanın anlamı olduğu belirtilmektedir. Kitapta genel olarak anayasanın, yasaların ve yönetsel düzenleyici işlemlerin yapılmasına ilişkin kuralları içerdiğini ve anayasanın öngördüğü biçimde yapılan bu hukuksal işlemlerin herkesi bağlayacağı anlatılmaktadır. Sonuç olarak da böyle bir devletin keyfi bir biçimde yönetilmeyen bir hukuk devleti olduğu vurgulanmaktadır.

Sümeyye KARAKUŞ

TUİÇ Staj Programı

Sosyal Medyada Paylaş

LEAVE A REPLY

Please enter your comment!
Please enter your name here

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.

Tarih:

Beğenebileceğinizi Düşündük
Yazılar

Avrupa Gündemi Konferansları – II: “Bizi Bağlayan Göç” – AB-Türkiye Ortaklığını Yeniden Değerlendirmek

Kocaeli Üniversitesi’nin yürütücülüğünde düzenlenen Avrupa Gündemi Konferanslarının ikincisi 24-25...

Avusturya Seçim Sonuçları: Aşırı Sağ FPÖ’nün Zaferi Yeni Bir Dönemi mi İşaret Ediyor?

Avusturya’da 2024 seçimleri, ülkenin siyasi tarihindeki önemli dönüm noktalarından...

Afro-Avrasya Araştırmaları Enstitüsü Uluslararası İlişkiler Yaz Okulu Tamamlandı

Afro-Avrasya Araştırmaları Enstitüsü tarafından düzenlenen "Uluslararası İlişkiler Yaz Okulu...

Afrika’nın Konumu ve Türkiye: BM 79. Genel Kurul Toplantısı

1945 Yılında kurulan BM’nin bugün dünya haritası üzerinde yer...