Mısır’da Yeni Dönem

Mısır’da Yeni Dönem: Arap Halklarında Yeniden Uyanış Devrimi Ve Askeri Konsey’in Müdahalesi

11 Şubat 2010’da Mısır Devlet Başkan Yardımcısı Ömer Süleyman tarafından yapılan resmi açıklama ile Mısır’da fiili olarak biten Mübarek döneminin hukuki olarak da sona erdiği tüm dünyaya ilan edilmiş oldu. Mısır tarihi ve Mısır halkı açısından en önemli günlerden biri olarak anılacak olan 11 Şubat tarihi Özgürlük Meydanı’ndan başlayarak tüm Mısır’da ve dünyanın diğer bölgelerinde sevinç gösterilerinin yaşanmasına yol açtı. Ancak iktidarın yeni sahipleri olan Yüksek Askeri Konsey üyelerinin aynı zamanda halk ayaklanması öncesi ve sırasında da hem askeri hem de yürütmenin (hükümetin) başında yer alan kişiler olması soru işaretlerinin doğmasına yol açmıştır. Örneğin Yüksek Askeri Konsey’in Başkanlığına getirilen Mareşal Muhammed Hüseyin Tantavi’nin 11 Şubat öncesi Savunma Bakanı görevini yürütüyor olması, Konsey’in üyesi olan Ahmet Şefik’in de 11 Şubat öncesinde Başbakan olarak görev yapması dikkat çekicidir. Dolayısıyla Mısır’da 25 Ocakta başlayan ve 11 Şubatta başka bir aşamaya sürüklenen iktidar mücadelesinin henüz muhalefet gruplarının taleplerinin karşılandığı bir siyasal ve idari yeniden yapılandırma sürecini ortaya çıkarmadığını ifade etmek gerekir.

 Mısır Halkının Başarısı: Bir Diktatörün Halkın İradesi Karşısında İstifası

Tüm dünya ve özellikle Arap halkları Mısır’da 25 Ocak’ta toplumun tüm kesimlerini bir araya getiren halk ayaklanmasından 18 gün sonra Cumhurbaşkanı Hüsnü Mübarek 11 Şubatta istifa ettiğini açıklamak zorunda kalmasının ve Mısır’ı terk etmesinin ardından yeni bir döneme girmiş oldu. Yeni dönemin en önemli özelliği daha önceleri eski SSCB ülkelerinde yaşanan halk ayaklanmasının bu kez de Arap Orta doğusunda var olan otoriter ve tek parti yönetimine dayanan iktidarları devirmesi olarak görülebilir. Diğer bir değişle tabandan gelen değişim isteğinin barışçıl gösteriler sonucunda başarıya ulaşmasıdır. Her ne kadar bugün itibariyle Mısır’da demokratik bir sürecin başladığını ifade edemezsek bile sonuçta Mübarek’in istifasının halkın kararlı iradesi sonucu gerçekleştiğini açık bir şekilde belirtmemiz gerekir. Şayet yüzbinlerce Mısırlı günlerce sokakları işgal etmemiş olsaydı Mübarek’in istifa etmeyeceği açıktı. Dolayısıyla Arap halkları ilk önce Tunus ardından da Mısır örneğinden sonra halkın güçünün ve iradesinin ne ölçüde büyük olduğunu görmeye başlayacaktır. Dolayısıyla bu yeni dönemde Arap halklarının Yemen’den Bahreyn’e ve Ürdün’den Suriye’ye kadar daha dinamik bir süreç içine gireceğini şimdiden öngörebiliriz. Orta Doğu’da artık hiçbir şey eskisi gibi olmayacak ve rejimler halktan gelen reform çağrılarına karşı ABD veya Batıya güvenerek kulaklarını tıkamayacaktır. Obama tarafından ard arda iki güç içinde yapılan iki açıklamada da net bir şekilde vurgulandığı gibi Orta Doğu’da esen değişim rüzgarı karşısında Washington yönetimi bile en azından uluslararası kamuoyu önünde tepkisiz kalmayacak ve değişimin arkasında yer alacaktır.

ABD’nin veya Batının demokrasi söylemlerinin ne ölçüde gerçekçi olduğu ayrı bir tartışma konusu olmakla birlikte kamuoyu önünde demokratik değerlerin savunulması Arap halklarına değişim konusunda büyük bir heyecan ve umut vermiştir. Değişimin Mısır’da yaşanıyor olmasının en önemli özelliği Mısır’ın Süveyş Kanalı veya İsrail’e sınır olan Sina Yarımadasına sahip olmasından öteye bir anlama sahiptir. İsrail’le ilk barış anlaşmasını imzalayan bir ülke olarak Mısır’da yaşanan değişimin salt Mısır-İsrail ilişkileri bağlamında değerlendirilmesi de yaşananların etkilerinin anlaşılması açısından yeterli bir çerçeve oluşturmadığını görmek gerekir. Arap ülkeleri arasında en büyük nüfusu oluşturan Mısır entelektüel alandan siyasi ve askeri alana kadar Orta Doğu’da yaşanan bir çok değişimin yönünün belirlenmesinde önemli bir konuma sahiptir. Suudi Arabistan’ın kurucusu Kralı Abdulaziz’in kendi oğullarına verdiği en önemli tavsiyenin “Mısır’ın rolüne dikkat etmeleri” olduğunu hatırlamak gerekir.[1] Bu çerçevede Arap Orta Doğu’sunun ve kuzey Afrika tarihinin Mısır’da yaşanan ideolojik ve siyasal değişimlerden ciddi şekilde etkilendiğini iyi görmek gerekir. Tarihte Kahire merkezli yaşanan değişimlerin kısa sürede bir dalga gibi genişleyerek tüm çevresini etkisi altına aldığını görmekteyiz. Antik Mısır’da döneminde kültür, sanat, mimari, siyaset, din ve askeri teknoloji alanında yaşanan gelişmeler, Firavunlar döneminde inşa edilen yapılar günümüzde bile varlığını koruyan dünyanın en önemli eserleri arasında sayılmaktadır. Yakın çağa baktığımızda ise 1952’de bir grup genç subayın Mısır’da iktidarı ele geçirmesinden sonra Arap milliyetçiliği fikrini somut adımlarla harekete geçirmesinin Irak’da, Suriye’de, Lübnan’da ve diğer Arap ülkelerinde nasıl büyük bir etkiye yol açtığını görmekteyiz. Arap milliyetçiliğinin siyasal örgütlenmesi konusunda Mısır merkezli Nasır ve Suriye ile Irak merkezli Baas örneklerine baktığımızda Nasır’ın Arap milliyetçiliğini harekete geçiren siyasal bir lider olduğunu ve Saddam Hüseyin’den Hafız Esad’a kadar bir çok liderin siyasal düşüncesini etkilediğini görmekteyiz. 1958’de Irak’ta İngiliz yanlısı iktidarın devrilmesinden, 1962’de Kuzey Yemen’deki İmamlık rejiminin bir darbe ile devrilmesine kadar Nasır’ın Arap milliyetçiliği ve bağımsızlık söylemlerinin 1952-1970 arası dönemde tüm Orta Doğu ve Kuzey Afrika’yı etkisi altına aldığını görmekteyiz. aynı dönemde uluslar arası alanda da Nasır rüzgarı Bağlantısızlar denen harekete kuruculuk ederek küresel düzeyde de yeni bir değişim sürecine öncelik etmekteydi.

Arap-İsrail Savaşlarına son veren ülkede gene Mısır olmuştur. Enver Sedat yönetiminin İsrail’le Sina Yarımadası’nı geri almak koşuluyla bir barış anlaşması imzalanması 1948-1973 arası dönemde İsrail’le yaşanan 4 Savaşın da sonunu getirmiş ve Arap ülkelerinin bir kez daha İsrail’le savaş açmasının yolunu kapatmıştır. Söz konusu barış anlaşması İsrail’in Filistin konusunda veya Suriye ile barış konusunda adım atmasını da olumsuz yönde etkilemiştir.

2011 yılında Mısır’da yaşananlar ise Arap milliyetçiliğinden ziyade bir demokrasi ve ekonomik alandan siyasal alana kadar demokratik reform çağrılarıdır. Hıristiyan unsurlarından Müslüman Kardeşlere ve gençlik örgütlenmelerinden kadın hareketlerine kadar sokağa dökülen Mısır halkının temel talebi, dünyanın medeni ulusları gibi kendi kendini yönetme iradesine saygı gösterilmesidir. Serbest ve adil seçimlerin yapılması, yolsuzluk, kötü muamele ve işkenceler başta olmak üzere görevin kötüye kullanılması durumunda halka hesap verebilen bir iktidarın oluşturulması, iç ve dış politikada kamuoyunun hassasiyetlerinin dikkate alınması, gelişmiş bir ekonomik yapının kurularak yoksulluk sorununa yapısal çözümler bulunması gibi siyasal ve ekonomik taleplerinin gerçekleştirilmesi için halkın ayaklanma süreci içinde yer aldığı görülmektedir.

Ancak Mısır’daki halk ayaklanmasının asıl dalga boyutunun veya diğer bir değişle domino etkisinin yıllarından yaşadıkları ülkelerde varlıkları göz ardı edilen ve iktidar çemberinin dışında tutulan, kamu kaynaklarından mahrum bırakılan ve kendi değerlerinin özgürce yaşamalarına izin verilmeyen, sürekli bir şekilde birer rejimin ve ülkenin bekası için birer tehdit unsuru olarak tanımlanan ve “dış mihrakların maşası” olarak tanımlanan mutsuz, huzursun ve bir o kadar öfkeli halk yığınlarının kendi rejimlerine karşı barışçıl kitlesel gösterilerle rejimleri değiştirmek için sokağa dökülmesi yönünde olacaktır. Hem Tunus’ta hem de Mısır’da başarılı sonuçlar veren barışçıl kitle gösterilerinin bir yöntem olarak değişim isteğiyle yıllardır yaşadıkları ülkelerde bazen askeri direniş bazen de sokak gösterileri şeklinde isyan eden topluluklar tarafından uygulanabilir bir yöntem olarak örnek alınacağını görmemiz gerekir. Ayrıca iktidarı elinde tutan ülkelerde bu yönde gelişen bir halk hareketi karşısında reform yapmak zorunda kalacaklarını görmüşlerdir. Mübarek’in arkasında durmayan veya duramayan Batı’nın kitle gösterileri başladığında kendilerini de yalnız bırakabileceği korkusu tüm Orta Doğu’nun liderleri üzerine bir hayalet gibi dolaşmaya başlamıştır. Bu hayaletin varlığı bile halktan gelecek reform taleplerinin ciddi anlamda karşılanmasına yol açacağını şimdiden öngörebiliriz. Dolayısıyla Mısır’daki halk ayaklanmasının başarısının Orta Doğu tarihi açısından bir dönüm noktası olduğunu ve Nil deltasında ortaya çıkan demokrasi talebinin kanlı veya stratejik oyunlarla askerler tarafından bastırılmaması durumunda tüm Orta Doğu’yu etkisi altına alacaktır.

 Yüksek Askeri Konsey Dönemi: Askeri Cunta Demokrasi Getirir Mi?

Mısır’daki halk ayaklanmasına katılan muhalefet gruplarının temel talepleri Mübarek rejiminin devrilmesini sağlamaktı. 11 Şubat itibariyle rejimin başı olarak görülen Mübarek’in gitmesi Mısır halkının yıllardır sindirilmiş ve bastırılmış olan kendine güven ve geleceğe umutla bakma inancının yeniden kazanmasına yol açmıştır. Bununla birlikte Devlet Başkan Yardımcısı ve Mısır Silahlı Kuvvetler Yüksek Konseyi’nin doğal bir üyesi olan Ömer Süleyman tarafından resmi olarak okunan istifa mektubunun ardından Mübarek’in görevini Silahlı Kuvvetler Yüksek Konseyi’ne devrettiği açıklanmıştır. Anayasal olmayan Cumhurbaşkanının yetki devri bir anlamda askerlerin kansız bir şekilde iktidara el koyması olarak yorumlanmalıdır. Oysa bir gün önce Cumhurbaşkanının yetkilerini Devlet Başkan Yardımcısına devrettiği açıklanmıştı. Anayasal yetki devrinin de ötesinde Süleyman tarafından açıklanan Mübarek’in yetkilerini Askeri Konsey’e devrettiği ifadelerinin hiçbir hukuksal anlamının olmadığını belirtmek gerekir. Dolayısıyla Anayasal olmayan yetki devrinin gerçek anlamının askerlerin yönetime el koyduğu şeklinde olduğudur. Öte yandan askerlerin yönetime el koyduğu tespiti bile tam anlamıyla Mısır’da yaşanan süreci açıklamaktan uzaktır. Zira, iktidarı devraldığı ifade edilen Yüksek Konsey üyeleri zaten aynı zamanda halk ayaklanması öncesi ve sırasında da hem askeri hem de yürütmenin (hükümetin) başında yer alan kişiler olduğunu görmek gerekir. Yüksek Konsey’in başkanlını yürüteceği açıklanan Mareşal Muhammed Hüseyin Tantawi, 75 yaşında olan ve yaklaşık 20 yıldır Savunma Bakanlığı görevini yürüten Tantavi’nin 11 Şubat 2011 sonrası dönemde nasıl bir geçiş dönemine öncük edeceği ciddi bir tartışma konusudur. Eğer gerçekten demokratik reform taleplerini karşılayacak geçiş sürecinin lideri ise halktan gelen talepleri neden görevde olduğu yıllarda seslendirmede ya da Savunma Bakanı olarak görev aldığı son sivil hükümetin bu yönde adımlar atmasını talep etmediği düşündürücüdür. Konsey’in bir diğer üyesi olan ve daha önceleri Hava Kuvvetleri Komutanlığı ve ardından da 2002’den itibaren Sivil Havacılık Bakanlığı görevini yerine getiren son sivil hükümetin Başbakanı Korgeneral Ahmet Şefik’in görevde olduğu dönemde reform çağrılarına cevap verebilecek yetkilere sahip olmasına rağmen bunları kullanmadığına dikkat çekmek gerekir. Eski Başbakan Şefik’in halk ayaklanması sırasında reform taleplerini karşılayacak adımlar atması durumunda sorun askerlerin yönetime el koymasına varmadan çözüleceğinin mümkün olduğunu görmek gerekir. Konsey’in bir diğer üyesi olan Genelkurmay Başkanı Sami Enan’ın da Mübarek döneminde de aynı görevi yerine getirdiği görülmektedir. Ancak uluslararası toplum Sami
Enan ismini ilk kez Mısır’da gösterilerin başladığı günlerde Washington’da askeri ve sivil yetkililer görüşmelerde bulunduğu günlerde duymaya başlamıştı. Ardından halk hareketinin genişlemesi üzerine 1 Şubat’ta ABD Genelkurmay Başkanı Oramiral Mike Mullen’ın Korgeneral Sami Enan’la yaptığı bir telefon görüşmesinde dile getirilen ”Oramiral Mullen, Enan’a, devam eden temaslar için teşekkür etti, durumun normale dönmesi arzusunu yineledi ve Mısır ordusunun ülkede güvenliği sağlama yeteneğine duyduğu güveni ifade etti” açıklamasıyla bir kez daha duymuştu.[2] Anlaşılan ABD’li yetkililerin ifade ettiği gibi Mısır ordusu kendisine duyulan güveni başa çıkartacak kadar zayıf değilmiş.

Diğer üyeler ise Deniz Kuvvetleri Komutanı Koramiral Mohab Memiş, Hava Kuvvetleri Komutanı Korgenral Mahmud Hafız Muhammed ve Savunma Hava Komutanı Korgeneral Abdülaziz Seif-Eldeein olduğuna dikkat çekmek gerekir. Tüm bu askeri yetkililerin ordunun üst kademesini oluşturan ve yıllardır Mübarek rejiminin ayakta kalmasına yol açan kişiler olduğu belirtmek gerekir.

 Bu bağlamda iktidarı devralan Yüksek Askeri Konsey’in içinde “eski” Devlet Başkanı Yardımcısı’nın, “eski” Başbakan’ın, “eski” Savunma Bakanı’nın, Genelkurmay Başkanı ile diğer kuvvet komutanlıklarının olduğu dikkate alındığında Mısır’da 11 Şubat sonrası ne değişti sorusunun sorulması gerektiğini düşünmekteyiz. Elbette her ne kadar asker kökenli olsalar da sivil olan Mübarek dönemi hükümetinin ortadan kalktığı ve Anayasanın askıya alındığını görmekteyiz. Bunların ötesinde askerlerin yayınlamaya başladıkları bildirilerde iktidarı geçici olarak devraldıkları ve Anayasa’nın değiştirileceği bir geçiş süreci sonrasında gerçekleşen ilk seçimlerle birlikte iktidarı meşru sivil otoritelere devredecekleri açıklaması ve taahhüdü ortada bulunmaktadır. Ancak şuan iktidarı devralan isimlerin eski görevlerinin sürdürürken neden halkın taleplerine uygun adımlar atmadığı düşündürücüdür. Sonuç itibariyle Mısır’da baş gösteren iktidar mücadelesinin son bulmadığını ve sürecin bu aşamadan sonra daha da kaotik bir hal alma ihtimalinin ortaya çıktığı görülmektedir. bununla birlikte bir kez sokakların başarısını gören Mısır halkının karşısında askerlerin de kontrollü bir geçiş dönemi dışında farklı bir alternatiflerinin olmadığını da görmek gerekir. Aksi durumda Mübarek’e karşı birleşen yüzbinlerin Yüksek Askeri Konsey’e karşı da sokakları dökülmesine tanık olunacağının farkındadırlar. Anlaşılan Yüksek Askeri Konsey’in Mısır’daki reform taleplerine olumlu cevap vereceği ancak bunu yaparken sürecin kontrollü bir geçiş süreci olarak yaşanmasına öncülük etmek istediği görülmektedir. Yaşanan halk ayaklanması karşısında Mısır ordusunun da ülkeyi demokratik seçimlere götürecek anayasal düzenlemeleri yapacağını ancak siyaset üzerindeki etkisini de büsbütün kaybedecek düzenlemeleri gerçekleştirmekten kaçınacağı öngörülmektedir.

Doç. Dr. Veysel Ayhan

ORSAM Danışmanı

Abant İzzet Baysal Üniversitesi

http://www.orsam.org.tr/tr/yazigoster.aspx?ID=1522


[1] Adid Davişa, Arap Milliyetçiliği: Zaferden Umutsuzluğa, S. 130.

[2] Bloomber Haber, “Beyaz Saray: “Mısır’da değişim zamanı geldi”, 02.02.2001, http://www.bloomberght.com/kuresel-
piyasalar/haber/861421-beyaz-saray-
misirda-degisim-zamani-geldi

Sosyal Medyada Paylaş

LEAVE A REPLY

Please enter your comment!
Please enter your name here

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.

Tarih:

Beğenebileceğinizi Düşündük
Yazılar

Avrupa Gündemi Konferansları – II: “Bizi Bağlayan Göç” – AB-Türkiye Ortaklığını Yeniden Değerlendirmek

Kocaeli Üniversitesi’nin yürütücülüğünde düzenlenen Avrupa Gündemi Konferanslarının ikincisi 24-25...

Avusturya Seçim Sonuçları: Aşırı Sağ FPÖ’nün Zaferi Yeni Bir Dönemi mi İşaret Ediyor?

Avusturya’da 2024 seçimleri, ülkenin siyasi tarihindeki önemli dönüm noktalarından...

Afro-Avrasya Araştırmaları Enstitüsü Uluslararası İlişkiler Yaz Okulu Tamamlandı

Afro-Avrasya Araştırmaları Enstitüsü tarafından düzenlenen "Uluslararası İlişkiler Yaz Okulu...

Afrika’nın Konumu ve Türkiye: BM 79. Genel Kurul Toplantısı

1945 Yılında kurulan BM’nin bugün dünya haritası üzerinde yer...