Muhbir (The Whistleblower)

“…Barışı sağlamanın bu savaşı kazanmaktan daha zor olduğunu anlayacaksınız.” The Whistleblower

 

Yönetmenliğini Larysa Kondracki’nin yaptığı ve 2010 yılı Alman-Kanada ortak yapımı olan The Whistleblower, Birleşmiş Milletler’in Bosna’daki barış inşası adımlarına çarpıcı bir eleştiri sunuyor. ABD’li bir kadın polis memurunun Uluslararası Polis Teşkilatına katılmasını ve insan kaçakçılığı ile fuhuşa karşı verdiği zorlu mücadeleyi korkusuzca ekrana yansıtıyor. Hem düşündüren hem hüzünlendiren hem de cesaret veren duygu geçişleri bu filmde daha da derinlik kazanıyor. Daha ilk sahnelerde savaşın bölgede sadece çevresel değil; ayrıca sosyolojik, psikolojik ve yerel etkiler yarattığını görmek mümkün. Savaşın tahrip edici etkisi artan yozlaşmadan iç asayiş ve hukuki çöküşe kadar her alanda görülüyor.

Bölgede arabuluculuk görevini üstlenen baş kahraman, kariyerinde aile içi şiddet konusunda hukuki bir davada başarı sağlayınca sosyal hizmetler departmanında göreve başlıyor. Bu noktada filmin ilerlediğini ve bir çırpıda farklı bir yere evrildiğini söylemek mümkün artık. Çünkü Kathryn bölgeye barış getirmekle yükümlü Uluslararası Polis Biriminin görevlilerini de içeren bir insan kaçakçılığı ve fuhuş yapılanmasını keşfediyor. Diğer çalışanların askine, drama göz yummayan Kathryn kendisini bu suç örgütlenmesini ifşa etmeye adıyor.

Filmde verilmek istenen birçok mesaj var ve literatürdeki büyük bir boşluğu kapattığını söylemek mümkün. En başta The Whistleblower, barış inşası (peace-building) alanında BM’nin yetersizliğini gözler önüne sererken bunu korkusuzca ve dramatik bir şekilde izleyiciye aktarmayı başarıyor. Filmin vermek istediği mesajları dört başlık altında incelemek mümkün.

Filmin eleştirilerinden ilki, kuruluşundan günümüze kadar etki alanı genişlemiş BM’nin kurumsal yapısındaki kurum içi denetim mekanizmasının çöküşünü içeriyor. Akıllara gelen en basit soru şu alanda yoğunlaşıyor: “BM kendi içerisindeki yozlaşmayı dahi engelleyemezken bölgede barışı nasıl inşa edebilir?

İkinci eleştiri BM’nin kalıcı bir ordusu ya da savunma kuruluşu olmaması ve asayiş sorumluluğunda başvurduğu gözlemci özel şirket Democra’yı –gerçek adıyla DynCorp-  hukuki yollarla denetlemenin zorluğudur. Denetim zorluğunun nedeni uluslararası özel savunma şirketlerinin çalışanlarının uluslararası dokunulmazlığı olması ve bu pozitif hakkı kötüye kullanabilme olasılığıdır. Dahası, gerçek olaylara dayanan filmde bireylerin bu hakkı kötüye kullanmasıyla oluşan suç organizasyonu gerçek bir örnek teşkil etmektedir.

Üçüncü ve en önemli mesaj fuhuş ve insan kaçakçılığına dair sunduğu gerçeklerdir. Aile içi şiddetin hukukiliğini, fuhuş çetelerine dahil olan genç kadınların yaşadığı trajediyi, insan kaçakçılığının ve ulusal kimliksizliğin insan üzerindeki etkisini filmde yoğun bir şekilde görebilmek mümkün. Nitekim fuhuş kaçakçılığına dahil olan kadın bireylerin küçümsendiği bir diyalog ile (onlar savaşın sex işçileri) insani haklarının göz ardı edilmesine ve yaşadıkları durumun normalleştirmeye çalışılmasına da bir tepki koymuş.  Filmde Ukrayna’dan kaçırılan Raya’nın hikayesinde de şiddet, kaçakçılık gibi genelde aile ve yakın çevreden şüphelenilmeyecek ihlallerin bu çember içerisinden gerçekleşebildiğine vurgu yapılmış. Filmde Raya, Larysa Kondraki’nin belirttiği gibi gerçek bir kişiye dayanmıyor. Fakat, Raya’nın başına gelen her olayın birkaç gerçek kızın başına geldiğini söylüyor. Filmde, gerçekteki olaylar çok daha şok edici olduğu için gerçeğin küçümsenerek aktarıldığını da ekliyor (Griffin, 2011). BM’ye karşı eleştiriler yönelten bu filmin ardından 2011’de Genel Sekreter Ban Ki-moon, BM personelinin ve filmle ilgili yöneticilerin katılımının sağlandığı insan ve fuhuş kaçakçılığı üzerine bir panel başlattı. Yaşananların BM için acı verici bir durum olduğunu kabul eden Ban Ki-moon, bu olayların cinsel sömürü ve istismarı içeren bir dizi dahili reforma ve BM barış güçleri için sıfır tolerans politikasına yol açtığını yazdı (Fleming, 2011) Ek olarak filmde Müslüman-Hristiyan, Bosnalı-Sırp, Kadın-Erkek, Ulusal-Uluslararası gibi yapısal asimetrilerin bolca kullanıldığını söyleyebiliriz. Eşitsizliğin sosyolojik, siyasi ve cinsiyet olmak üzere farklı aşamalarını savaş sonrası Bosna’da görmek mümkün. Bu film de bu argümanlara dayanak oluşturuyor.

Sonuç olarak, film BM’nin 2020 yılına kadarki reform adımlarını yorumlamak açısından uluslararası ilişkiler öğrencilerine analiz imkanı tanıyor. Bosna müdahalesi ve barış inşası sürecinin BM’nin evriminde önemli bir yere sahip olduğunu söylemek mümkün. Film, “insani müdahale” eyleminden “koruma sorumluluğu” prensibine evrilen Birleşmiş Milletler’in dönüşümünü anlayabilmek açısından önem arz ediyor. Pozitif olarak değişimin ve etkililiğinin altını çizerken negatif olarak geçmişteki barış inşası deneyimsizliklerini de düşündürmeyi amaçlıyor.

 

 

AYŞE ECEM METE

Uluslararası Örgütler Staj Programı

  • Etiketler
  • BM

Sosyal Medyada Paylaş

LEAVE A REPLY

Please enter your comment!
Please enter your name here

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.

Tarih:

Beğenebileceğinizi Düşündük
Yazılar

Avrupa Gündemi Konferansları – II: “Bizi Bağlayan Göç” – AB-Türkiye Ortaklığını Yeniden Değerlendirmek

Kocaeli Üniversitesi’nin yürütücülüğünde düzenlenen Avrupa Gündemi Konferanslarının ikincisi 24-25...

Avusturya Seçim Sonuçları: Aşırı Sağ FPÖ’nün Zaferi Yeni Bir Dönemi mi İşaret Ediyor?

Avusturya’da 2024 seçimleri, ülkenin siyasi tarihindeki önemli dönüm noktalarından...

Afro-Avrasya Araştırmaları Enstitüsü Uluslararası İlişkiler Yaz Okulu Tamamlandı

Afro-Avrasya Araştırmaları Enstitüsü tarafından düzenlenen "Uluslararası İlişkiler Yaz Okulu...

Afrika’nın Konumu ve Türkiye: BM 79. Genel Kurul Toplantısı

1945 Yılında kurulan BM’nin bugün dünya haritası üzerinde yer...