Obama Ekibinde Yaprak Dökümü – Beyaz Saray’dan Kaçış mı?

Türkiye’nin Washington’da dostlarının azaldığı ve Yahudi Lobisi, Kongre ve düşünce kuruluşlarında Ankara aleyhtarı seslerin arttığı bir dönemde Beyaz Saray’da Türkiye’ye “dost bir sesin” olmayışının olumsuz pratik sonuçları olabilir.

Obama’nın ekonomi ekibinden üç üst düzey isimden (Christina Romer, Larry Summers ve bütçe direktörü Peter Orszag) sonra Beyaz Saray Genel Sekreteri Rahm Emanuel görevinden ayrılacaklarını açıklamışlardı. Bu listeye cuma günü Ulusal Güvenlik Danışmanı James Jones da eklendi. Başkanın baş siyaset danışmanı David Axelrod’un Kasım seçimlerinden sonra Obama’nın 2012 kampanyasının sorumluluğunu almak için Beyaz Saray’daki görevinden ayrılacağı tahmin ediliyor. Savunma Bakanı Robert Gates’in ise 2011 yılında görevi devretmek istediği biliniyor. Sözcü Robert Gibbs için bile Demokrat Parti Başkanlığı’na geçebileceği söyleniyor. Kabaca söylersek, Obama’nın belki de en yakın 10 danışmanının yarısından fazlası Ocak’tan itibaren görevde olmayacak.

Türkiye’de hakim olan görüş dış politikada kişilerin çok önemli olmadığıdır. Biz bu konuda farklı düşünüyoruz. Çünkü politikayı insanlar belirler ve uygular. Bunların dünya görüşleri, kişilikleri ve aralarındaki kimyanın bazen neredeyse yapısal faktörler kadar önemli sonuçları olabilmektedir. Başkanların Beyaz Saray’daki ikinci yılının sonuna doğru personelinde bazı değişiklikler yapması normaldir. Ama Obama’nın ekibinde yaşanan personel değişiklikleri zamanlama (seçim sonrası yerine öncesi), hız ve boyut olarak alışılmışın biraz ötesinde gibi görünüyor. Uzun çalışma saatlerinin zorlayıcı etkisi, yeni kan ihtiyacı ve bir parça da olsa kişisel çekişmelerin burada bir payı olabilir. Ama bu ölçekteki bir değişiklik bir tür başarısızlık ve memnuniyetsizlik itirafı gibi de görülebilir. Ayrılanların bir kısmı yaklaşan başarısızlığın bir parçası olmak istememiş ya da Obama bu başarısızlıklardan bazı isimleri daha fazla sorumlu görmüş olabilir. Ama elbette esas önemli soru bu kadro değişiminin yönetimin siyaset, strateji ve performansına nasıl etki yapacağıdır.   Obama aslında özellikle içeride tarihi sayılabilecek adımlar atmış ise de (canlandırma paketi, sağlık ve finans reformu) seçmenlerin kendisine ve partisine duydukları güven ve verdikleri destekte ciddi düşüşler yaşanmıştır.  

Rahm Emanuel ‘zor’, zorlayıcı, acımasız, sonuç odaklı, sivri dilli bir genel sekreterdi. Bu nedenle sadece muhalifler değil Beyaz Saray personeli tarafından korkulan ve çok da sevilmeyen biriydi. Normalde Beyaz Saray’da kimsenin egosu Başkan’dan büyük olmamalıdır. Emanuel zaman zaman bu kuralı bozmuş olabilir. Demokrat Parti’nin sol kanadı onu Obama’nın değişim isteyen yanına ket vuran biri olarak gördüler. Yerine gelen Pete Rouse pek fazla öne çıkmadan perde arkasında iş görmeye çalışan bir takım oyuncusu olarak görülüyor. Hakim görüş, Beyaz Saray Genel Sekreteri’nin egosunu kontrol altında tutan biri olması gerektiği yönündedir. Obama’nın da Emanuel yerine onun tam tersi karakterde birini seçmesi kişisel olarak yakın olmasına rağmen aslında eski genel sekreterin tarzından ve performansından çok da memnun kalmadığını düşündürtmektedir.  

Kasım seçimlerinde Temsilciler Meclisi ve bir ihtimal Senato’da Cumhuriyetçilerin çoğunluğu ele geçirecek olması Beyaz Saray’ın daha düşük profilli ve uzlaşmacı bir çizgi tutturmasını gerektirebilecek. Obama “sert bir ekip” ortaya çıkarıp Washington sisteminin tıkanmasını Cumhuriyetçilerin uzlaşmazlığına ve inatçılığına yıkmayı da düşünebilir ama biz Obama’nın karakterinin buna çok uygun olmadığını düşünüyoruz. Ayrıca ABD’nin belki de en büyük problemi olan bütçe açığı ve kamu borcunun kontrol altına alınması[1] için partilerin iş birliği ve uzlaşmaya muhtaç olduklarını ABD Başkanı da çok iyi biliyor.  

Dış politikada da yeni başkanların halefleri ile farklarını vurgulama hissini daha güçlü hissettikleri ilk yılların geri kalması ile beraber  “mevsim normallerine” yaklaşılması ihtimali artabilir. Yeni muhafazakar Robert Kagan, demokrasi, müttefikler ve Amerika’nın biricikliğinin vurgulanması konularında bu yönde bir değişimin halihazırda yaşanmaya başladığını düşünüyor[2].  

Obama ekibi içinde açık tartışmaya imkan tanıyan bir  “rakipler takımı” anlayışını benimsese de, özellikle muhalifleri tarafından dışarıya kapalı, tecrit edilmiş bir kadro ve karar alma mekanizmasına sahip olmakla itham ediliyor. Ayrılanların yerine genelde zaten yönetimin içinde olan isimlerin getirilmesi ve dışarıdan yeni kana ihtiyaç duyulmaması da bu eleştirilere bir haklılık kazandırıyor. Halk desteği %70’lerden 45’lere gerileyen bir yönetimin daha “araştırıcı” olması beklenebilirdi. Anlaşılan Obama genelde doğru şeyleri yaptıklarını ama halkın kendilerini anlayamadığını ve ama belki de 2012’de “zamanı geldiğinde” anlayacağını düşünüyor.  

Emanuel’in İsrail ordusundaki hizmeti bir yana bırakılırsa hemen tamamı askeri tecrübesi olmayan kişilerden oluşan Obama yönetimine askeri bir inandırıcılık da katacağı düşünülerek dahil edilen Jones’un, bu görevin “altın standardı” olan Brent Scowcroft gibi bir isim olacağı düşünülüyordu. “Politbüro,” “mafya” ve “kampanya ekibi” diye adlandırdığı Axelrod ve Emanuel gibi Obama’nın yakın siyasi danışmanları ile ve kendi altında olmasına rağmen Obama ile geçmişi daha eski genç ekipten bazı isimlerle anlaşamadığı biliniyordu. Başka şeylerin yanında, generalin mesaisini normal saatler dışına taşırmaktan çok hoşlanmamasından dolayı günde 15-16 saate kadar çalışan genç personelin (Denis McDonough ve Ben Rhodes gibi) saygısını kaybettiği söyleniyordu. Bunların dışında Jones’un karar alma sürecini yönetme konusunda çok etkili olamadığı iddia ediliyordu. Ama Jones’un Obama’nın yakın ekibinde İsrail’e ve Yahudi Lobisi’ne karşı en mesafeli kişi olmasının da bu erken ayrılıkta rolü olup olmadığı merak konusudur[3]. Jones görevi kabul ederken Obama’nın önemli güvenlik meseleleri ile ilgili karar alırken “en sonunda kendisi ile görüşeceği” sözünü almıştı ama bunun her zaman gerçekleşmediği düşünülüyor. Obama ve hatta Emanuel Jones’u aşarak seçim kampanyasından beri beraber çalıştıkları Donilon ile görüşmekte bir sakınca görmediler[4].

Başkan ve general ilişkilerinde bir türlü kişisel elektrik yaratamadılar. Jones’u altındakilere karşı korumamakla Obama ciddi bir liderlik kusuru işlemiş olabilir.  

Jones ile ilgili rahatsızlık epey erken bir zamanda duyulmuş, “günlerinin sayılı olduğu” “kulaklara fısıldanmış” ve bu durum onu bir tür “topal ördek” durumuna düşürmüştü. Jones’dan görevi devralan Tom Donilon’un başkanlığını yürüttüğü, önemli kararın alındığı ya da seçeneklerin oluşturulduğu ve bu nedenle zaten kilit bir dış politika yapma birimi olan Vekiller Komitesi’nin (Dışişleri, Pentagon, UGK, CIA ve Genel Kurmay’ın 2 numaralarının yer aldığı siyaset oluşturma komitesi. Deputies’ Committee) konumu son dönemde daha da artmıştı[5]. Yeni iki numara Denis McDonough oldu. Donilon’un son aylarda de facto UGD olduğu bile söyleniyordu. Bu açıdan bakıldığında onunla devam edilmesi bir süreklilik sağlayacaktır. Hem Jones hem Donilon askerlerin Afganistan’a daha fazla asker taleplerine mesafeli yaklaşmışlardı. Hemen Aralık ayında “Obama’nın savaşı” Afganistan ile ilgili mevcut stratejinin performansını ve geleceğinin tartışılacağı kritik bir gözden geçirme süreci yaşanacağı için bu devamlılık ilave önem taşıyor. Donilon’un ayrıca Demokrat Parti’nin aktif sol kanadı ile yakın olduğu ve önümüzdeki Temmuz’dan itibaren Afganistan’dan çekilme seçeneğine daha da yakın olduğu tahmin ediliyor. Donilon’un Irak’tan bir an önce çekilip ağırlığı İran ve Çin’e verme yanlısı olduğu düşünülüyor[6].

Öte yandan, Bob Woodward’un kitabından öğreniyoruz ki, Robert Gates askerlerle ilişkisi oldukça sorunlu olan ve bütün seçenekleri dikkate almadan acele karar vermeye meyilli olarak gördüğü Donilon’un Ulusal Güvenlik Danışmanı görevine gelmesinin “felaket olacağını” düşünüyor[7]. Savunma Bakanı’nın da uzun olmayan bir süre içinde ayrılacağı ve Dışişleri Bakanı’nın Donilon’a göre ismiyle daha ağır basacağı dikkate alındığında önümüzdeki dönemde Clinton’un etkisinin artması şaşırtıcı olmaz. Cumhuriyetçi Parti’de kadın politikacıların öne çıkmaya başlamasıyla beraber  2012’de Obama’nın yardımcısı olarak Clinton’u seçeceği iddiaları da doğru olabilir. 

Yukarıda bahsedilen personel değişiklikleri arasında Türkiye’yi en fazla ve direk olarak ilgilendirenin Ulusal Güvenlik Danışmanı James Jones’un ayrılması olacağı söylenebilir. Bilindiği kadarıyla Jones sadece Türkiye’yi tanıyan ve anlayan bir asker olmanın ötesinde, Orta Doğu’ya yönelik jeopolitik görüşlerinde önemli bir paralellik gösteren Dışişleri Bakanı Davutoğlu ile de özel denebilecek bir ilişki geliştirmişti. Süleymaniye olayı sırasında da Türk Genelkurmayı’nın döndüğü isim Merkez Kuvvetler Komutanı değil o sırada NATO Başkomutanı olan Jones olmuştu. Barış süreci konusunda İsrail’i zorlamak, Irak’tan çekilmek ve İran’la diplomasiyi ciddi şekilde denemek gibi konularda Türkiye ile benzer eğilimlere sahip olan Jones’un yerine gelen yardımcısı Tom Donilon ile benzer bir frekans tutturulacağından emin değiliz. Uzun yıllar Türkiye Joe Biden ile birlikte çalışan (ve eşi de halen Biden’ın asistanlığını yapan) Donilon’un Jones’tan farklı olarak Türkiye’ye hususi bir “muhabbet duyduğunu” düşünmek zordur. Türkiye’nin Washington’da dostlarının azaldığı ve Yahudi Lobisi, Kongre ve düşünce kuruluşlarında Ankara aleyhtarı seslerin arttığı bir dönemde Beyaz Saray’da Türkiye’ye “dost bir sesin” olmayışının olumsuz pratik sonuçları olabilir.

Ş.Bahadır KOÇ

21.YY Türkiye Enstitüsü

Amerika Araştırmaları Bölüm Başkanı

Not: Bu yazı ilk olarak   21.YY Türkiye Enstitüsü’de  yayınlanmıştır.


[1] Şanlı Bahadır Koç, “‘Çukurdaysan Kazmayı Kes: Bütçe Açığı ve Amerikan Gerilemesinin Ekonomi Politiği’”, 21. Yüzyıl, Mart 2010, ss.31-44.

[2] Robet Kagan, “America: Once Engaged, Now Ready to Lead”, Washington Post, 1 Ekim 2010.

[3] Jones’un Washington Enstitüsü’nde verdiği demeçte Yahudi Lobisi hakkında yaptığı şakalar muhtemelen  unutulmamıştır. Nathan Guttman, “James Jones’ Jewish Joke – Funny or Inappropriate?”, Forward, 25 Nisan 2010.

[4] Scott Wilson,  “James Jones to Step Down as National Decurity Adviser”, Washington Post, 8 Ekim 2010.

[5] ABD güvenlik politikalarını oluşturma sürecinde Ulusal Güvenlik Komitesi’nin (NSC) rolü için bkz. Şanlı Bahadır Koç, “Arzın Merkezine Seyahat: ABD Ulusal Güvenlik Konseyi – Journey to the Center of the World: U.S. National Security Council, Avrasya Dosyası, 2005, No. 2,  ss. 240-263.

[6] David Sanger, “Donilon to Replace Jones as National Security Adviser”, New York Times, 8 Ekim 2010.

[7] Bob Woodward, Obama’s Wars, New York: Simon & Schuster. 2010. s. 343.

Sosyal Medyada Paylaş

LEAVE A REPLY

Please enter your comment!
Please enter your name here

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.

Tarih:

Beğenebileceğinizi Düşündük
Yazılar

Avrupa Gündemi Konferansları – II: “Bizi Bağlayan Göç” – AB-Türkiye Ortaklığını Yeniden Değerlendirmek

Kocaeli Üniversitesi’nin yürütücülüğünde düzenlenen Avrupa Gündemi Konferanslarının ikincisi 24-25...

Avusturya Seçim Sonuçları: Aşırı Sağ FPÖ’nün Zaferi Yeni Bir Dönemi mi İşaret Ediyor?

Avusturya’da 2024 seçimleri, ülkenin siyasi tarihindeki önemli dönüm noktalarından...

Afro-Avrasya Araştırmaları Enstitüsü Uluslararası İlişkiler Yaz Okulu Tamamlandı

Afro-Avrasya Araştırmaları Enstitüsü tarafından düzenlenen "Uluslararası İlişkiler Yaz Okulu...

Afrika’nın Konumu ve Türkiye: BM 79. Genel Kurul Toplantısı

1945 Yılında kurulan BM’nin bugün dünya haritası üzerinde yer...