ABD’de başkanlık seçimleri yapıldı ve mevcut başkan Obama beklenenin de üzerinde oy alarak yeniden başkanlık koltuğuna oturmaya hak kazandı. Siyahlar, Hispanikler, gençler ve kadınlardan önemli bir destek sağlayan Obama, yaşanan ekonomik krizin Amerikan toplumu nezdinde yarattığı hayal kırıklığı ve sosyal çöküntüye karşın koltuğunu korumayı başararak önemli bir başarı elde etti.
Amerikan başkanlarının seçimlerden sonra yaptıkları ilk yurtdışı ziyaretleri büyük bir önem taşır. Zira bu ziyaretler genellikle ABD’nin geleneksel müttefiklerine ya da izlenecek politika bağlamında çok büyük bir önem taşıyacak olan ülkeye/ülkelere gerçekleştirilir. Bu ziyaretler, Amerikan dış politikasının gelecek perspektifine ve ağırlık noktasına dair çok önemli bir simge olma niteliğini de taşırlar. Barack Obama’nın 2008 seçiminin ardından ilk ziyaretini Türkiye ve Mısır’a gerçekleştirdiği ve bu ziyaretlerin ardından Ortadoğu’da Arap Baharı dalgasının patlak verdiği dikkate alındığında bu ziyaretin ne denli önemli olduğu görülebilecektir. Nitekim bu iki ülkeden Türkiye, ABD’nin Arap Baharı bağlamında ilişki kurduğu en önemli müttefiki olarak görülebilecekken, Mısır, devrim fikrinin ateşlendiği en önemli aktör haline gelmiştir.
Barack Obama, 6 Kasım 2012’de elde ettiği zaferin ardından ilk gezisini Doğu/Güneydoğu Asya Bölgesi’ne, Myanmar ve Tayland’a gerçekleştirme kararını almıştır. Hindiçini Bölgesi olarak da bilinen ve Hindistan ile Çin arasında bulunan stratejik öneme haiz bu bölge ABD’nin siyasal nüfuzunu bir türlü yapılandıramadığı bölgelerden biri olarak bilinmektedir. ABD’nin 2006’dan bu yana Hindistan ile ekonomik, siyasal ve nükleer enerji tabanlı bir işbirliği içerisinde olduğu dikkate alınırsa, Obama’nın Myanmar ve Tayland ziyaretlerinin esasında Çin’e karşı bir tedbir amacını taşıdığı rahatlıkla anlaşılabilecektir. ABD, Soğuk Savaş esnasında SSCB’ye uyguladığı çevreleme politikasını bu kez Çin’e karşı uygulayarak geleceğin süper gücünü kontrol altında tutmaya çalışmaktadır. ABD, bu bağlamda Rusya ile karşılıklı çıkarlara dayalı bir uzlaşmaya da varmış gibi görünmektedir. Kırgızistan’daki askeri üslerin kullanımı noktasında varılan antlaşma ve Rusya’nın Orta Asya Bölgesi’ndeki siyasal nüfuzunu kullanması noktasında ABD’den herhangi bir eleştiri gelmemesi bu durumun en önemli göstergelerindendir. Rusya, Soğuk Savaş esnasında Çin’in, o zamanki adıyla SSCB’ye yaptığını şimdi Çin’e karşı uygulamakta ve kendisini aşacağına inandığı büyük çaplı bir çatışmanın içerisinden fazla zarar görmeden sıyrılmak amacını gütmektedir.
ABD’nin Çin’i çevreleyebilmesi noktasında Çin’e sınırı olan ve Hint Okyanusu ile Güney Çin Denizi’ni çevreleyen ülkelerin çok büyük bir önemi vardır. Zira Japonya ile Güney Kore, ABD’nin Çin’i çevreleme stratejisi ekseninde doğu karakolu görevini üstlenen iki aktör konumundadır. Çin’in kuzey komşusu Rusya’nın ABD ile karşılıklı çıkarlar noktasında anlaşması ve bu mücadeleden soyutlanması sonrasında Çin’in güneyi ve batısındaki ülkelerin çok büyük bir önem kazandığı ortadadır. ABD-Hindistan İşbirliği’nin son dönemde büyük bir gelişim içerisinde olduğu ve askeri teknoloji aktarımını da içerecek noktaya geldiği hesaba katıldığında Hindiçini’nde yer alan devletlerin stratejik öneminin arttığı anlaşılabilmektedir.
Myanmar, coğrafi konumu itibarıyla Hint Okyanusu ve Bengal Körfezi’ni kontrol edebilme anlamında çok büyük bir öneme sahiptir. Bölgenin Ortadoğu ve Afrika’dan Çin’e petrol/doğalgaz getiren tankerlerin geçiş noktasında olması ve bugün inşası devam eden Çin-Myanmar Petrol ve Doğalgaz Boru Hattı, bu ülkenin ABD için de önemini arttırmaktadır. Çin-Myanmar Petrol ve Doğalgaz Boru Hattı’nın geçiş noktasında bulunan Arakan Bölgesi ise, son dönemde Myanmar Hükümeti’nin Müslüman Rohingya halkına uyguladığı baskı ve zulümle gündeme gelmektedir. Bu noktada, Myanmar Hükümeti ve Çin’in, boru hattının geçiş noktasındaki Arakan Bölgesi’ni Müslümanlardan temizlemek istedikleri anlaşılıyor. Obama, Myanmar’a gerçekleştireceği ziyaret ile bu ülkeyi Çin ekseninden uzaklaştırmayı ve kendi nüfuz alanına eklemlemeyi hedeflemektedir. Bu noktada, Myanmar Hükümeti’nin geri adım atmaması durumunda Arakan Meselesi’nin çok daha ses getirecek şekilde (Sudan’daki Darfur Bölgesi gibi) gündeme getirilmesi ve muhalif lider Aung San Suu Kyi’nin hararetli bir şekilde desteklenmesi olasıdır. Obama, Myanmar’ın ardından bu ülkenin doğusundaki Tayland’a da uğrayarak, ABD müttefiki olarak bilinen bu ülkede gövde gösterisi yapacaktır.
ABD’nin Doğu/Güneydoğu Asya’daki etkinliği bu ziyaret kapsamında yer alan Myanmar ve Tayland’dan ibaret değildir. Nitekim Obama döneminden itibaren ABD-Vietnam İlişkileri’nin de gelişim göstermekte olduğu bilinmektedir. Vietnam’ın Çin ile yaşadığı siyasal sorunlar ve ABD’nin Vietnam ile ekonomik işbirliği geliştirme yönündeki istekliliği son dönemde askeri işbirliği imkânlarının araştırılmasına kadar vardırılmıştır. ABD’nin bölgedeki en önemli müttefikleri ise Malezya ve Endonezya’dır. Gösterdikleri ekonomik gelişim ile ticari anlamda büyük bir değer haline gelen bu ülkeler, Malacca Boğazı-Güney Çin Denizi bağlantısını da sağladıkları için stratejik açıdan da çok değerlidir. Filipinlerdeki Moro Sorunu’nun çözüm yoluna giriyor olmasında dahi ABD’nin parmağını aramak gerekir. Zira Filipinler de Çin’in çevrelenmesi ve Güney Çin Denizi’ne sıkıştırılması açısından çok önemli bir bölgede yer almaktadır. ABD, böyle bir ülkenin Çin tarafından kolaylıkla kullanılabilecek siyasal ayrılıkçılık tarzı problemlerle karşılaşmasını arzulamayacağı için, Filipin Hükümeti’ni adım atmaya zorlamıştır. BM tarafından bağımsızlığı tanınmayan Tayvan ile Malay Yarımadası’nın güney ucundaki Singapur ise, ABD’nin Güneydoğu Asya’daki çevreleme stratejisini tamamlayan diğer iki ülkedir.
ABD başkanlarının seçim sonrası ziyaretleri çok önemlidir ve izlenecek dış politika konusunda önemli bir mesaj verirler. Obama, ilk seçim sonrası Ortadoğu’ya ziyarette bulundu ve bugün neredeyse tamamen Ortadoğu konuşuyoruz. Ne var ki, asıl güç mücadelesi Asya/Pasifik’te yaşanacak ve Obama Yönetimi da bunun farkında olduğu için yönünü bu bölgeye çevirdi. Myanmar ve Tayland’a düzenlenecek olan ziyaretlerin yanı sıra CIA Başkanlığı’na Asya/Pasifik uzmanı olarak bilinen ve aktif olarak bölgede de bulunmuş olan Mike Morrell’in getirileceğinin düşünülmesi dış politika anlamında akılların Asya/Pasifik’te olduğunu kanıtlamaktadır. Önümüzdeki dönemde Çin’in yakın çevresinde ve hatta Çin’de Arap Baharı benzeri halk ayaklanmaları görülmesi olasılığı Obama’nın ilk dönemine oranla çok daha fazladır. Ortadoğu’yu izlemeye devam ederken, Asya-Pasifik’teki gelişmeleri ve dönüşümleri anlamlandırmayı da unutmamalıyız. Zira dünyanın geleceğini bu bölgedeki gelişmeler şekillendirecek.
Dr. Göktürk TÜYSÜZOĞLU
Giresun Üniversitesi Uluslararası İlişkiler Bölümü