Göç Deneyiminde İki Kez Dezavantajlı Olmak: Türkiye’deki Mülteci LGBTİQA+’lar

Türkiye’de mülteci sorunu ve toplumsal cinsiyete dayalı yaşanan sorunlar gittikçe görünürlük kazanmakta ve güncel tartışmalara dahil edilmektedir. Bu yazı, mülteci sorunu ile toplumsal cinsiyetin iç içe geçmiş olduğu mülteci lezbiyen, gey, biseksüel, trans, interseks, kuir (queer), aseksüel ve artılar (LGBTİQA+) üzerine yoğunlaşmakta ve mülteci LGBTİQA+’ların haklara ve sosyal yaşama erişim konusunda yaşadıkları eşitsizliklere odaklanmaktadır. Bunu yaparken, Türkiye’nin taraf olduğu ve göç üzerine düzenlemelerin bulunduğu ve uluslararası bağlayıcılığı bulunan uluslararası hukuka dayanacak olup aynı zamanda Türkiye’nin iç hukukundaki düzenlemelere de değinecektir. Mülteci ve LGBTİQA+ kimliklerinin kesiştiği noktayı daha iyi tahayyül edebilmek üzere kesişimsellik teorisinden yararlanılacaktır. Kimberlé Crenshaw’ın kesişimsellik teorisinde de bahsettiği üzere mevcut sistem içerisinde hayat deneyimimizi şekillendiren, ayrıcalıklarımızı ve dezavantajlarımızı ya da maruz bırakıldığımız eşitsizliği belirleyen şey toplumsal cinsiyet, ırk, etnisite ve sınıf gibi farklı kimliklerimizin kesiştiği noktadır (Crenshaw, 1994; Cho, Crenshaw & McCall, 2013). Türkiye’de son zamanlarda gündemde olan göç ve mülteci tartışmalarını da kesişimsel bir bakış açısıyla yorumlayacak olursak, bazı kimliklerin göç deneyimi diğerlerinden daha farklı ve daha dezavantajlı olabilir. LGBTİQA+’lar da bu kimliklere örnek olarak gösterilebilir.

Uluslararası hukukta cinsel yönelim, cinsel kimlik ve interseks durumu (CYCKİD) temelli sığınma başvuruları “1951 Mültecilerin Hukuki Statüsüne İlişkin Cenevre Sözleşmesi’nde mülteci tanımında sayılan 5 kriterden ‘belirli bir sosyal gruba mensubiyet’ içerisinde” değerlendirilir (Kara & Çalık, 2016: 17). Belirli bir sosyal grup ifadesi Birleşmiş Milletler Mülteciler Yüksek Komiserliği (BMMYK) tarafından “zulme uğrama riski haricinde ortak bir özelliği paylaşan, ya da toplum tarafından bir grup olarak algılanan bir grup insan” olarak tanımlanır (Kara & Çalık, 2016: 17). Paylaşılan bu ortak özellik genellikle doğuştan, değiştirilemeyen veya “bir kimsenin kimliğine, vicdanına ya da insan haklarını kullanmasına temel teşkil eden” bir özelliktir (Kara & Çalık, 2016: 17). BMMYK’nin 2012 yılında güncellediği kılavuz ilkelerine göre, mülteci tanımı yapılırken uluslararası mülteci hukukunun temel yönlerinden olan ‘temel haklar gözetilmesi’ ve ‘ayrımcılık yapılmama ilkesi’ni içermekle birlikte toplumsal cinsiyete duyarlı bir şekilde yorumlanmalıdır (Kara & Çalık, 2016: 20). BMMYK’nin belirttiğine göre, “cinsel yönelim ve/veya toplumsal cinsiyet kimliklerine dayalı mültecilik talepleri, çoğunlukla ‘belirli bir sosyal gruba mensubiyet’ nedeni çerçevesinde kabul edilmekte olsa da talebin siyasi, dini ve kültürel bağlamına dayalı olarak diğer nedenler de ilgili” olabilir (Kara & Çalık, 2016: 21).  

Türkiye, 11 Nisan 2014’te sığınma alanında ilk kanun olan “Yabancılar ve Uluslararası Koruma Kanunu”nu (YUKK) yürürlüğe sokmuştur. Bununla birlikte, yabancıların ülkeye girişi, kalışı ve çıkışını düzenleyen, göç alanında politika ve strateji uygulayan Göç İdaresi Genel Müdürlüğü (GİGM) kurulmuştur (Kara & Çalık, 2016: 21). Türkiye, 1951 Mültecilerin Hukuki Statüsüne İlişkin Sözleşme ve 1967 Protokolü’nü, Sözleşmenin 1(b) maddesine dayanarak coğrafi sınırlama ile onayladığından Avrupa ülkeleri dışındaki ülkelerde meydana gelen olaylardan dolayı sığınma başvurusu yapan kişileri ‘şartlı mülteci’ statüsünde değerlendirir (KAOS GL, 2017). Statü belirleme mülakatı ve başvuru değerlendirmesi GİGM ve BMMYK tarafından paralel prosedür olarak adlandırılan iki farklı prosedürle gerçekleşmektedir fakat BMMYK tarafından alınan kararlar Türkiye açısından bağlayıcı değildir (KAOS GL, 2017).  BMMYK tarafından mülteci olarak tanınmış olmasına rağmen Türkiye’de şartlı mülteci statüsünün alınabileceğinin garantisi yoktur. Statü belirleme mülakatlarını ve değerlendirmelerini yapan uzmanların toplumsal cinsiyete ne denli duyarlı olduğu, toplumsal cinsiyet, cinsel yönelim ve kimlik, interseks durum ile ilgili ne denli bilgi sahibi olduğu ya da kişisel önyargılarını sürece dahil edip etmediği konuları ise hâlâ belirsizdir. Aynı zamanda, Kanunda belirtilen özel ihtiyaç sahipleri içerisine mülteci LGBTİQA+’lar dahil edilmemiş ve mülteci LGBTİQA+’ların “hassasiyetlerine ilişkin herhangi bir düzenleme” yapılmamıştır (KAOS GL, 2017: 18).

KAOS GL Derneği’nin 2017 yılında mülteci LGBİTQA+’larla yaptığı görüşmeler sonucu hazırlamış olduğu Türkiye’nin LGBTİ Mülteciler ile İmtihanı isimli raporda, LGBTİQA+’ların barınma, sağlık, çalışma hakkı gibi temel haklara erişimin yanı sıra psikolojik ve sosyal destek alanında da yaşamış oldukları sorunlar dile getirilmiştir.  Barınmayla ilgili mültecilerin ihtiyacına uygun ve güvenilir bir yer bulma konusunda danışmanlık veren ya da finansal yardım yapan herhangi bir mekanizma bulunmamaktadır. Dil sorunu, ayrımcılık ve dayanışma ağlarına erişim kısıtlılığı yaşayan mülteci LGBTİQA+’lar için barınma ihtiyacını karşılayabilme ciddi bir sorundur. Yabancı olmalarından kaynaklı yüksek kiralarla ancak ev bulabilenlerin yanı sıra LGBTİQA+ kimliğinden dolayı ev bulamayan ya da kimliklerini gizlemek zorunda kalan, ev sahibiyle sorun yaşamasalar bile komşular ve çevredeki kişilerle sorun yaşayan, onlar tarafından rahatsız edilen ve hatta tabiri caizse “sorguya çekilen” mülteciler de vardır.

Sağlık hakkına erişimdeki problemlerden biri, belki de en önemlisi, ise dil bariyerinin olmasıdır. Rapordaki veriye göre, görüşülen 35 kişinin;

%60’ı dil bilmemekten kaynaklı doktora rahatsızlığını anlatamadığını, %25’i dil bilmemekten kaynaklı hastane prosedürünü bilmediğini, %11’i tercüman yokluğundan dolayı yanlış tedavi uygulandığını, %4’ü ise kendi dilinde psikolojik desteğe erişemediğini bildirmiştir (KAOS GL, 2017: 34).

Lezbiyen bir mülteci sağlığa erişimde dil bariyerinin önemini kendi deneyimiyle şu şekilde aktarıyor:

Rahmimde fibrom var. Doktor fitil verdi. Tercüman olmadığı için ne söylendiğini anlamadım. Fitili yutmam gerektiğini zannettim. 4 gün boyunca fitili yuttum ve ishal oldum. Bu nedenle doktora gitmekten korkuyorum” (2017: 35).

Mülteci LGBTİQA+’lar, dil bariyerinin yanı sıra, yabancı olmalarından ve hastalıklarından dolayı doktorların kötü davranış ve muayene etmeyi reddetme gibi tıp etiğinin dışındaki davranışlara maruz kalıyorlar (KAOSGL, 2017; Hevi LGBTİ, 2021). Sağlık hakkına erişimde olduğu gibi çalışma hakkına erişim de mülteciler için büyük bir problem olarak görülüyor. Mültecilerin “ucuz iş gücü” olarak görülmesi, çalışma izni konusundaki bilgi eksikliği ve devletin herhangi bir düzenlemesinin olmaması mültecileri daha da zor bir duruma sokuyor. Çok ağır koşullarda, iş güvenliğine erişim olmadan, çok az paraya çalışmak zorunda bırakılan mülteciler, cinsiyet kimliklerini ve cinsel yönelimlerini saklayarak ikili cinsiyet sisteminin içerisinde kadın ya da erkek olarak konumlanmaya mecbur bırakılıyor. Eşitsizliğe maruz bırakılmalarının yanında bir de haklara erişim için hukuka başvurmalarının önü kapatılıyor ve sınır dışı edilmekle dolaylı yoldan tehdit ediliyorlar (bkz. 676 sayılı KHK). Çalışma izni olmadan çalışan kişilerin “kamu düzeni, kamu güvenliği ve kamu sağlığına tehdit oluşturduğu” iddiasıyla yetkililer tarafından sınır dışı edilmeleri buna bir örnek olarak verilebilir. Mülteci LGBTİQA+’lar sosyal hayatta da birçok ayrımcılık pratiğine maruz bırakılmaktadırlar. Raporda belirtildiğine göre:

40 mültecinin %48’i dışarı çıktıkları zaman insanların kendilerine baktıklarını, %21’i kayıtlı oldukları şehrin çok muhafazakâr olduğunu, %21’i her yerde kendilerine kötü davranıldığını, %10’u ise toplumun kendilerini ‘ibne’ ya da ‘kâfir’ diye etiketlediğini beyan etmiştir” (2017: 52).

Homofobi, transfobi ve yabancı düşmanlığının kesiştiği noktada duran mülteci LGBTİQA+’lar için sosyal hayat güvenilir ve kendilerini rahat hissedebilecekleri bir alan olmaktan çok uzaktadır. İnsanlar tarafından maruz bırakıldıkları sözlü, psikolojik ve fiziksel şiddet sonucunda şikayetçi olmak istediklerinde polis ve yetkililerce ciddiye alınmamaları, şikayetlerinin işleme konulmaması kendilerini daha da güvende hissetmemelerine sebep olmuş ve maruz bırakıldıkları şiddeti de görünmez kılmıştır. Kısacası, mülteci olmanın getirdiği yabancı düşmanlığına maruz kalma ile LGBTİQA+ olmanın getirdiği homofobi ve transfobiye maruz kalmanın kesiştiği noktada bulunan mülteci LGBTİQA+’lar “çok katmanlı ayrımcılık” sonucunda iki defa dezavantajlı konuma düşmüştür (Sivil Toplum Geliştirme Merkezi (STGM), 2019).

Hükümet, siyasiler, sivil halk ve hükümet yanlısı medya tarafından LGBTİQA+’lara yönelik yükselen marjinalleştirme, kriminalleştirme ve hedef haline getirme pratiği LGBTİQA+’lar için güvensiz bir ortam yaratmaktadır. Bununla birlikte, bir gecede Cumhurbaşkanlığı Kararnamesi ile LGBTİQA+’ları da kapsayan İstanbul Sözleşmesi’nden  çekilmenin yarattığı olumsuz iklimi düşündüğümüzde, vatandaş olan LGBTİQA+’lar için bile güvenilir bir alan oluşturmayan Türkiye’de, haklarına erişimi engellenen ve mülteci statüsündeki LGBTİQA+’ların güvende hissetmemeleri çok anlaşılırdır. Kesişimselliğe geri dönecek olursak, mülteci LGBTİQA+’ların kendileri gibi mülteci statüsüne sahip heteroseksüellere göre cinsel yönelim ve cinsiyet kimliklerinden dolayı daha fazla ayrımcılığa maruz bırakıldıklarını söyleyebiliriz. Hem sığındıkları ülkenin vatandaşları tarafından hem de kendi toplulukları tarafından dışlanan mülteci LGBTİQA+’lar “azınlığın da azınlığı” olarak sorunları daha yoğun yaşıyor (STGM, 2019).

Hazal KOCAER – Toplumsal Cinsiyet Çalışmaları o-Staj Koordinatörü

 

Kaynakça

Cho, S., Crenshaw, K. W., & McCall, L. (2013). Toward a field of intersectionality studies:

Theory, applications, and praxis. Signs: Journal of women in culture and society38(4), 785-810.

Crenshaw, K. W. (1994). Mapping the margins. The public nature of private violence, 93-118.

Hevi LGBTİ. (2021). Mülteci LGBTİ+ Sağlık Hakkı ve Ayrımcılık Raporu.

Kara, H., & Çalık, D. (2016). “Tekin olmayı” beklerken: LGBTİ mültecilerin ara durağı Türkiye. Ankara: KAOS GL.

Kaos Gay ve Lezbiyen Kültürel Araştırmalar ve Dayanışma Derneği (KAOS GL). (2019). Türkiye’nin LGBTİ Mülteciler ile İmtihanı. Ankara.

Sivil Toplum Geliştirme Merkezi. (2019). Azınlığın da Azınlığı: Mülteci LGBTİ+’lar. Erişim tarihi 06.08.2021 https://www.stgm.org.tr/azinligin-da-azinligi-multeci-lgbtilar

Sosyal Medyada Paylaş

Hazal Kocaer
Hazal Kocaer
Orta Doğu Teknik Üniversitesi Siyaset Bilimi ve Uluslararası İlişkiler alanında lisans eğitimini tamamladıktan sonra aynı üniversitede Toplumsal Cinsiyet ve Kadın Çalışmaları alanında yüksek lisansına başlamıştır. Aynı zamanda Bielefeld Üniversitesi'nde Sosyoloji üzerine yüksek lisans yapmaktadır.

LEAVE A REPLY

Please enter your comment!
Please enter your name here

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.

Tarih:

Beğenebileceğinizi Düşündük
Yazılar

Avrupa Gündemi Konferansları – II: “Bizi Bağlayan Göç” – AB-Türkiye Ortaklığını Yeniden Değerlendirmek

Kocaeli Üniversitesi’nin yürütücülüğünde düzenlenen Avrupa Gündemi Konferanslarının ikincisi 24-25...

Avusturya Seçim Sonuçları: Aşırı Sağ FPÖ’nün Zaferi Yeni Bir Dönemi mi İşaret Ediyor?

Avusturya’da 2024 seçimleri, ülkenin siyasi tarihindeki önemli dönüm noktalarından...

Afro-Avrasya Araştırmaları Enstitüsü Uluslararası İlişkiler Yaz Okulu Tamamlandı

Afro-Avrasya Araştırmaları Enstitüsü tarafından düzenlenen "Uluslararası İlişkiler Yaz Okulu...

Afrika’nın Konumu ve Türkiye: BM 79. Genel Kurul Toplantısı

1945 Yılında kurulan BM’nin bugün dünya haritası üzerinde yer...