Persepolis

Satrapi, M. & Paronnaud, V. (Yönetmenler). (2007). Persepolis. [Animasyon/Dram Filmi]. Fransa: Diaphana.

PERSEPOLİS

 Marjane Satrapi ve Vincent Paronnaud’un yönetmen koltuğuna oturduğu otobiyografik animasyon filmi, Satrapi’nin aynı isimli çizgi romanından uyarlanmıştır. Halkın ABD hükümetinin kuklası olarak gördüğü Muhammed Rıza Şah liderliğindeki hasta bir İran ve Şah’ı son İran kralı yapan İslam Devrimi, açık sözlü bir kız çocuğunun gözünden aktarılmıştır. Satrapi’nin “Pers Şehri” anlamına gelen Persepolis ismini verdiği eseri birçok açıdan incelemeye değerdir. Batı dünyasına ve İran’a dair ideolojik ve kültürel göstergeler içeren film verdiği mesajlar bakımından toplumsal cinsiyet ve feminizm bağlamında da irdelenmelidir.

Belki de Persepolis’i özgün kılan şey; İran’ın çarşafa bürünen kadınlar ve sakallı erkeklerden oluşan, savaşla iç içe bir milletten çok daha fazlası olduğunu gözler önüne sermesidir. Siyah-beyaz bir animasyon filmi olması izleyicinin stereotiplere sahip olma olasılığının önüne geçilmiş ve birbirimize ne kadar benzediğimiz gösterilip izleyicinin empati kurması sağlanmıştır. Marjane’in olmak istediği kadınla olması gerektiğini düşündüğü kadın arasında verdiği savaş, toplumsal cinsiyet yapılarından kaçıp kaçamayacağımızı sorgulatması yönünden anlamlıdır.

Satrapi, anılarını üç aşamada aktarırken karakterini şekillendiren rol modelleri göze çarpmaktadır. Sorgulamayı protestoları takip eden fotoğrafçı babasından  öğrenmiş; kızının toplumsal cinsiyet rollerinin kurbanı olmasını istemeyen annesinden de gür sesini almıştır. Büyükannesi Marjane’in dayanağı ve sorularının cevap kaynağı olmuştur. Komünist bir devrimci olan amcası Anoosh’un anlattığı hikâyeler siyasete olan ilgisini arttırmış, amcası sayesinde direniş ve eşitlik fikirlerinin önemini anlamıştır. Radyo ve kitaplara erişimi onu Batılı siyasi düşünceyi tanımasını ve sayısız filozofla erkenden tanışmasını sağlamıştır. Üst orta sınıf bir ailede devrimci değerlerle büyüyen Marjane’in çoğu İranlı akranından daha şanslı olduğu görülmekte ve sahip olduğu sınıf ayrıcalığı filmin ilerleyen kısımlarında giderek keskinleşmektedir. Böyle bir ailenin içine doğmasaydı, Şah’ı – Tanrı tarafından atandığına öğretmeni inandırdığı için – seven kız çocuğu olmaktan kurtulabilir miydi? Şah’ın babasının devirdiği ve komünist oluşu yüzünden işkence görüp hapsedilen eski Qajar Prensi büyükbabasına veya Leila’nın babasından daha fazla hapis yattığı için gururlandığı amcası Anoosh’a  sempati duyabilir miydi? Kadınların erkeklerle ilişkileri üzerinden konumlandırılıp değer gördüğü toplumda ailesindeki erkekler onu destekler miydi?

Tüm peygamberlerin erkek olmasına karşın Marjane kendisini bir sonraki peygamber olarak görmekteydi. Küçük kız Tanrı’nın gerekeni yapmadığını düşündüğünden bazen adaleti kendi sağlamaya heveslenmiş olsa bile, amcası öldürülene kadar sorularını yanıtlaması için Tanrı ile konuşmaya ve onu sevmeye devam edecektir. Şah’ın ülkeyi terk etmesinden sonra, amcası Anoosh’un geçiş evresi sandığı dönem kendi hayatına mâl olan yıkıcı ve kalıcı bir İslami aşırılığı doğurmuştur. Mutlu bir çocukluk geçiren Marjane; kadınları başörtüsü takmak, İslami kurallara uymak ve ikinci sınıf vatandaş olmak zorunda bırakan yeni teokratik devlet altında hak ve özgürlüklerini yitirmenin sancısını çekecektir. Eril tahakkümü içselleştiren kadın öğretmenler, başörtüsünün özgürlük olduğunu ve iffetli kadının kendisini erkeklerin bakışlarından koruması gerektiğini yoksa cehennemde yanacağını dikte etmektedir. Kadınlara kendilerini, cinsel dürtülerini kontrol edemeyen erkeklerden korumaları öğütlenmektedir. Erkeklerden ayrı sınıflarda eğitim gören kadınlara, askerlerin onların namuslarını korumak için ülke sınırlarında can verdikleri söylenmekte ve şükran duymaları için törenler yapılmaktadır. İşin aslı zorba yönetim, erkeklere onları kadınlara ve yemeklere ulaştıracak cennet anahtarları dağıtmakta, böylelikle kitleleri şehitlik güzellemesi ile kandırmaya çalışmaktadır.

Devrimle beraber bütün Batılı değerler ve ürünler yasaklanmıştır. Ancak dayatılanlar ve cezalar, kadınlar ve erkekler için eşit olmaktan uzaktır. Annesi saçı başörtüsünden gözüktüğü gerekçesiyle tanımadığı bir erkeğin hakaretlerini işitirken, babası kravat taktığı için sadece Batının uşağı olmakla suçlanmıştır. Iron Maiden kaseti almaya çalışan Marjane’i – Nike ayakkabısını ve punk yazılı ceketini yozlaşma olarak gördüklerinden – cezalandırmak isteyen kadınlar onu düşünmediği yerden yaralamıştır. Devrim Muhafızlarının yalnızca erkeklerden oluşan bir ordu olmadığını, ispiyoncu komşulara ve sokaktaki ahlak bekçilerine de dikkat etmesi gerektiğini anlamıştır. Ancak susmayı reddeden Marjane ailesini endişelendirmiştir. Kanunen bakireleri öldürmek yasak olduğundan kadınlar bir devrim muhafızıyla evlendirilip tecavüze uğradıktan sonra öldürülmektedirler. Komünist olduğu için böyle katledilen Niloufar, annesine kızını aynı şekilde kaybedeceği korkusunu yaşatır ve Marjane’in Avusturya’daki serüvenini başlatır.

Marjane, cinsiyet eşitsizliğine dayalı zulümden kurtulmak amacıyla gittiği Viyana’da da aradığını bulamayacaktır. Burada cinsiyetçiliğin İran’a özgü olmadığını ve kültürden kültüre bunu deneyimleme biçimimiz değişse bile çoğu unsurun aynı kaldığını keşfetmiştir. Kadınların her yerde taciz edildiğini, denetlendiğini ve hedeflerine ulaşmalarının engellendiğini anlamıştır. Orada ırksal azınlığa mensup bir kadın olduğundan cinsiyetçilik, ayrımcılık ve ırkçılığın birleşimini deneyimlemiştir. Kendisini Fransız olarak tanıtması bu yönden anlaşılırdır. Sonrasında iç dünyasında büyükannesi ile yüzleşmesi yaşadığı iç çekişmeyi yansıtmaktadır. Diğer özgürlükler gibi cinsel özgürlüğüne de kavuşan Marjane, beyaz/Avrupalı kadın arkadaşlarının aksine türlü varsayıma ve hakarete tabi tutulmuştur. Kıyafetleri yüzünden bile etiketlenerek içinde yer bulmaya çalıştığı toplum tarafından yabancılaştırılmıştır. Hayal kırıklıklarına rağmen yoluna devam eden Marjane’in belki tek motivasyonu, bunun ülkesinde uğrayabileceği şiddet ve hapis/ölüm tehdidiyle boy ölçüşemeyeceğini bilmesiydi. Ancak aldatılma ve taciz sonrası yaşadığı buhran onu tekrar İran’a getirerek buradaki mücadelesine son verecektir.

İran’a dönerken özgürlüğünü kısıtladığını düşündüğü başörtüsünü çekinmeden yeniden takan Marjane, başörtüsünü düzeltmesi hususunda kendisini uyaran memura karşı gelememiştir. Sonuçta, kendisini toplumsal cinsiyet rollerine kurban etmek onu hayatta tutacak ve tutuklanıp tecavüze uğramasını önleyecektir. Marjane’in özel hayatı akranı kadınlar tarafından didiklenmiş ve tek eşli olmadığı için hor görülmüştür. Kendisini güçlü ve bağımsız bir kadın olarak addeden Marjane’in depresyonunun uzun sürmesi belki erkeklere hayatını dikte etme, hatta durma noktasına getirme iznini nasıl verdiğini sorgulamasındandır. Marjane’i kendisine getiren doktor değil, uzun zamandır kapısını çalmadığı Tanrı ve çok sevdiği Karl Marx ile yaptığı hayali konuşma olmuştur.

Marjane, ruhsal açıdan iyi hissettikten sonra üniversiteye giderek mücadelesini sürdürmüştür. Ancak çizim yaparken çarşaf giymenin hareketi sınırlandırılmış olması ve çizdikleri modeller çarşaflı olduğundan sadece siyah bir örtü çizmekten rahatsızdı. Bu rahatsızlığını okuldaki bir toplantı sırasında dile getirmiş ve neden erkeklerin böyle rahatça giyinmesinden kadınların da tahrik olabileceğinin düşünülmediğini sormuştur. Sözleri onun üniversite hayatının sonunu getirse bile çoğun zaman fikir ayrılığı yaşadığı kadın arkadaşlarından destek görmesi bakımından umutlandırıcıdır.

Kadınların kıyafetlerinin denetlenmesi onları sürekli korku içinde tutmanın tek yoluydu ve Marjane bunun farkındaydı. Kadınlar kıyafetlerinin uygun olup olmadığını düşünmekten diğer soruları sormayı unutacaklardı. Zaten çarşaf erkekleri; kadınları objeleştirmekten, arzulamaktan ve taciz etmekten alıkoyamıyordu. Marjane’in, koşmaması için uyarıldığında veya yabancı bir erkeğin arzu dolu bakışlarını yakaladığında üzerinde çarşaf olması bunu kanıtlar niteliktedir.  Makyajlı olduğu için ceza almaktan korkup o erkeğin kendisini rahatsız ettiğini söyleyerek Devrim Muhafızlarının dikkatini dağıtmıştır. Makyajlı olmasaydı bunu görmezden gelebilirdi. Ki bu tacize uğrayıp susmaya zorlandığımız fail aklayıcı toplumda şaşırtıcı değildir. Büyükannesine anlattığında masum birini suçladığı gerekçesiyle cinsiyetçi bir hakaret işitmiştir. Filmde, o kişinin kendisini rahatsız ettiğini büyükannesine söylemediği yansıtılmıştır ancak gerçekte söylediyse bile içselleştirmelerden dolayı aynı tepkiyi almış olması olasıdır.

Makyaj yapmasına izin vermeyen sistem sevgilisiyle toplum içinde görüşmesine de müsaade etmemiştir. Onunla tutuklanmadan görüşebilmek ve istediği yere gidebilmek için evlenme fikrini sıcak karşılayan Marjane annesini hayal kırıklığına uğratmıştır. Henüz 21 yaşında evlenerek teslim olmamak için yıllarca debelendiği sisteme yenik düşerek toplumun olmasını istediği; “o kadın’’ olmuştur. Aykırılık tehlikeli olduğundan, meydan okumak yerine toplumsal cinsiyet rollerine uymak ona özlemini çektiği rahatlık ve huzuru vermiştir. Yanlış bir karar verdiğini anlayıp arkadaşıyla konuştuğunda kararını gözden geçirmesi öğüdünü almıştır. Erkekler boşanmış kadınları – herkesle birlikte olabilecekleri varsayımıyla – taciz etmektedir ve bu durum Marjane’i kenara sıkıştırmıştır. Nihayetinde, büyükannesiyle dertleşince eşi Reza’dan ayrılma gücünü kendinde bulabilmiştir.

Filmde büyükannesinin görünüşleri yüzünden kadınları eleştirdiğini ve yapılan söyleşilerde Satrapi’nin sözlerinin feminizmle çeliştiğini görmekteyiz.  İki kadının da feminist olduklarına dair iddiaları olmamasına rağmen Satrapi, toplumsal cinsiyet rollerinin kadınların hayatlarına etkisini ve bu yapılardan tamamen kurtulabilmenin mümkün olmadığını göstermiştir. Ailesinin aşıladığı eğitimli ve bağımsız kadın olma arzusuyla toplumun dayattığı kadın rolüne bürünmesi arasında yaşadığı iç çekişmeyi yansıtmıştır. Halâ kendisini memleketine ait hissedemeyen Marjane bir yurtdışı macerasına daha başlayacaktır. Tabii bu yolculuk, annesinin İran’a dönüşünü yasakladığı Satrapi için bir milat olacaktır. Ancak bu sefer nereye giderse gitsin cinsiyetçilik ve ayrımcılıktan kurtulamayacağının bilincindedir. Artık kimliğini reddetmeyen Marjane belki aradığı huzuru Paris’te bulmuştur.

 

 

RABİA SAKARYA

Toplumsal Cinsiyet Staj Programı

 

Sosyal Medyada Paylaş

LEAVE A REPLY

Please enter your comment!
Please enter your name here

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.

Tarih:

Beğenebileceğinizi Düşündük
Yazılar

Gençlere Avrupa Turu: DiscoverEU ile Kültürel Keşifler

Avrupa Birliği (AB) Komisyonu tarafından başlatılan DiscoverEU programı, gençlere...

Srebrenitsa Soykırımı Anma Günü BM Genel Kurulu’nda Tartışılacak

📣 Eylem Çağrısı: 11 Temmuz'u Srebrenitsa Soykırımı Anma Günü...

Yükseköğretime Erişim İzleme Anketi

Bu anket, 6 Şubat Depremi sonrasında Hatay'da yükseköğretime erişimde...

Küresel Güney Sorunu: Batı’nın Yanıldığı Noktalar

Bu yazı Uluslararası Kriz Grubu CEO'su Comfort Ero tarafından...