Social Dilemma (2020)

“Ölümlülerin hayatına giren tüm büyük olaylar beraberinde lanet getirir.”

-Sofokles

Biz nasıl bir toplumda yaşıyoruz?

Baudrillard’ın tanımladığı “Tüketim Toplumu”nda mı? Debord’un tanımladığı “Gösteri Toplumu”nda mı? Giddens’ın Postmodern Toplumu” mu? Yoksa Beck’in “Risk Toplumunda mı?

9 Eylül 2020’de, Netflix dijital platformunda yayınlanan, “The Social Dilemma” belgeseli tüm bu toplum tanımlamaların yanına bir de ‘’Teknoloji Toplumu’’ tanımını ekleyerek, teknolojinin ardında yatan gerçekliği bizlere sunmaya, başka bir tabirle, madalyonun diğer yüzünü göstermeye çalışmaktadır.

Bunu göstermeye çalışırken, hızla büyüyen teknoloji şirketlerinin üst düzey yönetim kadrosunda çalışan, kullandığımız sosyal medya hesaplarının oluşumunda katkıda bulunan kişilerin görüşlerine yer verilmektedir. Görüşlerin ortak noktası ise, endişe içinde verilen Kimse böyle olmasını istemiyordu” cevabıdır. Hepsinin ortak görüşü olmasının nedeni ise, hiçbiri, üretim aşamasında yaratılan sonuçları öngörememiş, ürettikleri sisteme kendilerinin de kurban olacağını düşünememişlerdir. Teknolojinin hayatı bu kadar kolaylaştıran güzel yanları varken hepsine yöneltilen “peki problem ne? sorusuna o an cevap veremeyip, bir tanımlama yapamamışlardır. Kısacası, Sofokles’in belirttiği gibi, büyük oranda gelişen teknoloji,  insanların hayatına hızla girerek onların hayatlarına lanet olmuştur. 

Bu belgeselin yönetmenliğini Jeff Orlowski üstlenmiş ve 90 dakikada, teknolojinin hızlı gelişimiyle ortaya çıkan sosyal medyanın bireyler üzerindeki etkisi üzerinden, pek çok sorunu konu edinmiştir. Daha önce de çeşitli yıllarda çekmiş olduğu ve rol üstlendiği belgesel ve filmlerle ödüller toplamış, çektiği “Chasing Ice” belgeseli ile de toplum üzerinde en büyük etkiyi yaratan belgeseller niteliğinde olan 2016 BritDoc Etki Ödülü’nü kazanmıştır. Bunun yanında 2017 yılında güçlü çevre mesajlarını küresel bir izleyici kitlesine yayma konusundaki Dünya Şampiyonları ödülünü almıştır. Buradan da anlaşılıyor ki Social Dilemma, Orlowski’nin etki yaratan ve toplumsal bir sorun haline gelen olayları ilk kez başarılı şekilde ele alışı olmamaktadır.

1973’te petrol krizi olduğunda bundan nasıl ki tüm petrol kullananlar etkilendiyse günümüzde de kullanan herkesi etkileyen bir teknoloji krizi ortaya çıkmaktadır. Bu teknolojik risk hakkında kesin olarak söyleyebiliriz ki, ürün olarak biz kullanılmaktayız.

Hızlı yaşam, hızlı tüketim, ani ruh hali değişikliği, ruhsal çöküntü, yabancılaşma, iletişimsizlik, güvensizlik; bunlar Giddens’a (2018) göre, post-modern toplumda yaşayan bireyin özellikleridir. Günümüz toplumunda da bu durumların yaşandığı açıkça görülebilmektedir. Birey ise bu sıkıntılı durumlardan kurtulmak için kendini sanal olan bir dünyaya kapatmıştır. Sorunlu ve yalnız hissettiğinde bu sorunlarla baş etmeyi değil, kaçış yolu olarak sanal dünyasına sığınmayı tercih etmektedir. Belgeselde ise bu sanal dünya dijital bir emzik olarak nitelendirilmektedir.  

George Ritzer’in akılcılaştırmayla ilgili bir akıldışılık olarak gördüğü şey, “sistem üzerindeki denetimimizi kaybederek tam tersine sistemin bizi denetler hale gelmesi olasılığıdır” (2019: 152). Bunu örnek olarak Franz Kafka ve George Orwell kitaplarında da görmekteyiz. Günümüzde ise bunun yerini teknoloji almıştır. ‘İnsanlar ürettikleri bu sistemler üzerinde kontrolü kaybetmiş, bizlerden ziyade artık onların bizi kontrol ettiği’ bir duruma evirilmişizdir.

Belgeselde yer verilen “bizler bize sunulan dünyayı gerçek kabul ederiz” sözü aslında her şeyi açıklamaktadır. Teknolojinin bize sunduğu sahte dünyaya dalarak gerçek dünyadaki ilişkilerimizi unutmakta, yanımızdaki arkadaşımızla, ailemizle iletişim kurmaktansa sahte dünyanın bize sunduğu yapay gerçekleri tercih etmekteyiz. Burada Boudrillard’ın (2020), hayatın simülasyonlarla dolu bir hal aldığı fikri benzerlik göstermektedir. Bu simüle edilmiş yaşam için artık dışarı çıkmaya da gerek kalmamış olup, ellerimizdeki telefonlar sayesinde bu yaşama kolayca ulaşabilmekteyiz. Dışarı çıkıp oynayacağımız bir basketbol oyununu telefonlarda simüle edilmiş haliyle oynamaya tercih edebilmekteyiz. Vücudumuzda beğenmediğimiz bir bölgemizi düzelterek istediğimiz hale getirebilmekteyiz. Belgesel içerisinde 11 yaşındaki küçük bir kızın, efektler ile kendini değiştirmeye çalıştığı sahne dikkat çekmektedir. Sosyal medyaya bu fotoğrafı koyduğunda ise beklediği toplumsal onay gelmeyince gerçek bedeninin farkına vararak bir üzüntüye kapılmaktadır.  Hepimizin farkında olduğu şeyler anlatılmış aslında burada, çocukların kendi hayatlarını tanımaya fırsat bulmadan başkalarının hayatlarını izliyor oluşları, başka kişilerin mükemmel hayatları ile kendi hayatlarını karşılaştırmaya başlıyor oluşları ve bunun sonunda da kendilerini kötü hissetmeye sürüklemeleri pek çok kez karşılaştığımız hatta belki de kendimizin bile yaptığı bir durum haline gelmiştir. Tek fark, bizler bunları anlayabilecek durumdayken ilkokula giden ve hiçbir şeyin farkında olmayan çocukların bu durumu ağır atlatmalarına veya canlarıyla ödemelerine sebebiyet vermektedir. Ergenlik öncesi çocukların intihar oranlarının genç insanlara kıyasla üç kat fazla olması bu durumu açıklar niteliktedir.

Bunun yanında internet, sosyal medya gibi teknolojik getiriler bilginin meşrulaştırılmasını sağlayan araçlardır. Toplumda meydana getirdiği değişikliğe bakıldığında herkesin hakikat üzerinde tekellik iddia etmeye başladığını, karşıt görüşleri kabul etmeyerek diğerlerini ilkel görmeye başladığını görmekteyiz. Sonucunda ise bir kutuplaşma yaratılmakta ve bu kutuplaşma teknolojinin topluma verdiği en büyük pejoratif etki olmaktadır. Aynı zamanda özgürlük kavramının artık bittiğini görürüz çünkü bizler artık teknolojinin bu getirdiği yeniliklere bağlı olup, “reklam verenler tarafından satın alındık”. Özgürlüğe karşılık algı ve davranış biçimlerimizi satmış durumdayız.

Merak ettiğimiz bir konu hakkında araştırma yapmak için Google’a girdiğimizde karşımıza o konu ile tonlarca bilgi çıkmaktadır. Bunlardan kimisi doğru kimisi ise yanlıştır. Karşımıza ne tür bilgi çıkacağını bizlerin daha önceki depolanmış olan verileri karar vermektedir. Aynı zamanda “yanlış bilgi şirketlere daha fazla kazandırdığı için yanlış bilgiye eğilimli bir toplum oluşmuştur”. Hiçbir şey bilmeyen birinin o konu hakkındaki edindiği yanlış bilgiler, sahte haberler ise bizler üzerinde yarattığı kademeli, yavaş ve algılayamadığımız etki ile tüm toplumu etkileyen tehlikeli bir boyuta ulaşabilmektedir. Bu sayede asıl olarak kapitalizmin ihtiyaçlarına göre bilgi üretilerek bilime olan güven de sarsılmış duruma gelmektedir. İnsanlar okudukları, gördükleri, izledikleri ve inanmak istediklerine inanmaktadırlar. Bu manipülasyon olarak kullanıldığında ise bir tür “uzaktan kumandalı silaha” dönüşmektedir.

Gerçekliğin artık sona ererek yerini hipergerçeklik kavramına bırakması toplumda kurgunun gerçek olurken, gerçeğin ise kurgusal olmasına yol açmaktadır (Boudrillard, 2020). İnternet, sosyal medya, YouTube gerçeğin önüne geçmiştir ve gerçeklerden arındırılmış şekilde haberler önümüze sunulmaya başlanmıştır. Manipüle edilmeye açık varlıklar olarak bizler ise bu açıklık sayesinde ürünün kendisi niyetine kullanılmaya itilmekteyiz. Kurgunun gerçek olduğu bir yaşamda eleştirel ve çoklu düşünme becerisine sahip olmayan bireylerin internette izlediği içeriklerin, sosyal medya akışının ona sunduğu sadece izlediği benzer içerikler, karşıt görüşteki bilgilere ulaşımını zorlaştırıyorsa bu durum bireyin beynindeki fonksiyonel düşünme becerisini de köreltmektedir.

Evet, verilerimize ulaşıyorlar, manipüle ediliyoruz fakat farklı bir yerden bakacak olursak da teknolojinin ilerlemesinin, makine öğrenmesinin, yapay zekanın gelişmesi için verilere ihtiyaç vardır. Filmlerde izlediğimiz otonom araçların yapılması, çeşitli hastalıklara çare bulunması, AR-GE faaliyetlerinin sürdürülmesi için de şirketlerin verilerimizi en iyi şekilde kullanması gerekiyor. Bizlerin ise teknolojinin bu batak yüzünden korunmamız için bilinçlenerek önlemler almamız gerekmektedir.

Sevde Eroğlu

Sivil Toplum Çalışmaları Staj Programı

Kaynakça:

Boudrillard, J. (2020). Simülakrlar ve Simülasyon. Doğu Batı Yayınları: Ankara

Giddens, A. (2018). Modernliğin Sonuçları. Ayrıntı Yayınları: İstanbul.

Ritzer, G. (2019). Büyüsü Bozulmuş Dünyayı Büyülemek. Ayrıntı Yayınları: İstanbul.

Sosyal Medyada Paylaş

LEAVE A REPLY

Please enter your comment!
Please enter your name here

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.

Tarih:

Beğenebileceğinizi Düşündük
Yazılar

Avrupa Gündemi Konferansları – II: “Bizi Bağlayan Göç” – AB-Türkiye Ortaklığını Yeniden Değerlendirmek

Kocaeli Üniversitesi’nin yürütücülüğünde düzenlenen Avrupa Gündemi Konferanslarının ikincisi 24-25...

Avusturya Seçim Sonuçları: Aşırı Sağ FPÖ’nün Zaferi Yeni Bir Dönemi mi İşaret Ediyor?

Avusturya’da 2024 seçimleri, ülkenin siyasi tarihindeki önemli dönüm noktalarından...

Afro-Avrasya Araştırmaları Enstitüsü Uluslararası İlişkiler Yaz Okulu Tamamlandı

Afro-Avrasya Araştırmaları Enstitüsü tarafından düzenlenen "Uluslararası İlişkiler Yaz Okulu...

Afrika’nın Konumu ve Türkiye: BM 79. Genel Kurul Toplantısı

1945 Yılında kurulan BM’nin bugün dünya haritası üzerinde yer...