Sorry, We Missed You (2019)

“Biz seni işe almıyoruz, sen bize katılıyorsun”. Filmin giriş kısmından olan bu replik, aslında filmin bize neler anlatmak istediğinin küçük bir özeti niteliği taşıyor. Geç modernite döneminde kapitalizmin sömürü yöntem ve biçimi oldukça değişiklik gösteriyor. Günümüzde de bir çoğumuzun sıklıkla karşılaştığı ‘biz burada bir aileyiz’ mottosu, işverenlerin çalışanları üzerinde daha fazla baskı kurabilmelerine ve bu baskıyı meşrulaştırabilmelerine olanak sağlayan bir düşüncedir. “Biz burada bir aileyiz, bu şirket bizim evimiz dolayısıyla daha fazla çalışman senin için bir sorun teşkil etmemeli veya bütün önceliğini ailene yani işine vermelisin”. Bu düşüncenin ürünleri olan diyalogları film içerisinde sıklıkla bulabilmek mümkün. Ancak filmin benim için en can alıcı noktası, son günlerde Türkiye’de de sıkça gündeme gelen bir mesele olan çalışan yoksulluğuna dair önemli vurgular olmasıydı. 

Üzgünüz, Size Ulaşamadık, orijinal adıyla Sorry, We Missed You İngiliz yönetmen Ken Loach tarafından çekilmiş drama filmidir. Özellikle 2008 Küresel Ekonomik Krizi’nin ardından giderek borçlanan ve borçlarını ödemekte zorlanan İngiliz orta alt sınıf, 2 çocuklu çekirdek bir ailenin hikayesini konu edinen bu film temelde kapitalist sistem eleştirisi barındırmaktadır. Filmin konusuna kısaca değinmek gerekirse filmde konu edinilen ailenin babası Ricky, 2008 ekonomik krizinin ardından işini kaybetmesiyle borç batağına batar. Borçları ödeyebilmek için bir kargo şirketinde bireysel dağıtıcı olarak işe başlar. Fakat daha fazla kazanabilmesi için minibüs satın almanın daha mantıklı olduğu fikrine şirketin diğer çalışanları tarafından ikna edilir. Bu nedenle minibüsün peşinatını verebilmek için ellerindeki tek şey olan hasta ve yaşlı bakıcılığı yapan eşi Abbie’nin arabasını satması ile başlayan ve giderek artan sıkıntıları film çok açık bir şekilde gözler önüne seriyor. Ancak yönetmen bu film özelinde pek çok film eleştirmeni tarafından günümüz için oldukça sığ, basmakalıp kalan kapitalist sistem eleştirisi yaptığı gerekçesiyle eleştirmektedir. Bazı yönlerden bu tür eleştirilere katılmakla beraber bu durum bana içerisinde bulunduğumuz sistemin giderek daha da kötüleştiğini ve pekiştiğini düşündürttü. Yıllar geçse de mesele hep aynı ve orada duruyor, değişmesi yerine kendine yeni aygıtlar, düşünceler üretiyor. Bu filmde de açıkça bu yeni düşüncelerden biri olan ‘biz bir aileyiz’ sömürü yöntemini göstermesi açısından oldukça önemli olduğu kanaatindeyim. Öte yandan filmde her geçen gün daha fazla çalışan ancak buna rağmen giderek daha fazla borçlanan, tabiri caizse elini verip kolunu kaptıran insanların sadece ekonomik anlamda çöküşler yaşamadığını, aynı zamanda manevi açıdan da giderek çöktüğünü görmekteyiz. Öyle ki hayatlarında sürekli tercih yapmaya zorlandıklarını görüyoruz. Çocukları için çalışmak zorunda olan baba ‘kendi işi’ olmasına rağmen çocuğunun zor anında yanında olabilmek için işyerine ceza ödüyor. Bir başka manevi yönlü etkilerinden söz edecek olursak, film yine bize sürekli çalışmak zorunda olan ailelerin çocuklarının çok fazla başıboş, ilgisiz kaldıklarını ve bu nedenle de okul hayatında uzaklaştıklarını gösteriyor. Okuldan uzak kalan ve bunun yanı sıra ailelerinin hayatlarını gören bu çocuklar kendi geleceklerinin de böyle olacağı fikrine kapılıyor. Okuldan uzaklaşan çocukları karşı okullarda kapsayıcı değil dışlayıcı bir tutum sergiliyor. Bourdieu’nün (2019) de dediği gibi “gençlik sadece bir kelime” olarak kalıyor. Bunun dışında başta da belirttiğim çalışan yoksulluğu meselesine dair tartışmaya zemin sağlaması kapitalist sistemin güncel meselelerine değinmesi açısından oldukça kıymetli. Buna ilişkin filmden çarpıcı bir örnek “6 ay sonra rahatlayacağız, borçlarımız hafifleyecek”. Ancak pek çok kez görüldüğü gibi hiç bitmeyen borçlar ve sonu gelmeyen 6 ay gerçeği gün gibi ortada. Borçların biri bitmeden diğerinin üzerine eklendiği bir ekonomik sistemin içerisindeyiz. Sürekli tüketmek zorundayız, sürekli yeni ihtiyaçlar üretiliyor. Buna karşılık olarak daha fazla çalışmak zorundayız. Dolayısıyla, kimin faydasına olduğu belli olmayan bir ekonomik döngü söz konusu.

Sonuç olarak, film hem güncel kapitalist sistem eleştirisi yapması hem de geçmişten günümüze gelen sömürü üzerine tekrar tekrar vurgu yapması açısından oldukça önemli bir yere sahip. Bu nedenle herkes tarafından izlenmesi gereken bir film olduğunu düşünüyorum. Buna ek olarak, yalnızca gelişmekte olan veya gelişmemiş ülkelerde değil, İngiltere gibi gelişmiş ülkelerde de çok sık rastlanan insan sömürüsünü, bu sömürü sonucu derinden etkilenen hayatları ve yoksulluğu görmek daha gidecek çok yolumuz olduğu gerçeğini gözler önüne sermekte. Ancak yukarıda belirttiğim gibi sisteme teslimiyet adeta nesilden nesile aktarılıyor. Yani bu ailelerin çocukları aileleri gibi olmaktan başka yolları olmadıklarını düşünüyor. Ebeveynler ise sistem içerisinde çıkış yolu ararken daha fazla sistem içerisinde kaybolup gidiyor. Böylece neredeyse sonu görülmeyen bir döngüyle karşı karşıya kalıyoruz.

Pelin ŞENTÜRK

Sosyal Politikalar Staj Programı

 

Kaynakça

Bourdieu, P. (2019). Sosyoloji meseleleri. Ankara: Heretik Yayınları.

Sosyal Medyada Paylaş

LEAVE A REPLY

Please enter your comment!
Please enter your name here

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.

Tarih:

Beğenebileceğinizi Düşündük
Yazılar

Teknolojinin Göçmen Havaleleri Üzerindeki Etkisi: Gelişmekte Olan Ülke Perspektifi

Gökçen Ayzıt Kırkali  Göç Çalışmaları o-Staj Programı Giriş Yurt dışında çalışan göçmenlerin...

Kosova Avrupa Konseyi Üyeliğine Bir Adım Daha Yaklaştı

Avrupa Konseyi'nin Siyasi İşler ve Demokrasi Komitesi, 31 ülkenin...

Bosna Hersek Seçim Yasası Değişti

Bosna Hersek, Dayton Barış Anlaşması sonrasında kurulan karmaşık siyasi...

Dijital Araçların Göç Süreçlerindeki Rolü

Hazırlayan: Büşra KEŞLİ TOROSLU Özet Bu araştırma, dijital teknolojilerin göç ve...