Ulus İnşası Sürecinde Latin Amerika’da Kimlik Oluşturma Çabaları-1

Ulus İnşası Sürecinde Latin Amerika’da Kimlik Oluşturma Çabaları-1
Ulus İnşası(State Building) son yılların en gözde kavramlarından birisidir. Gerçekte tarih kadar eski olan bu kavram, Sovyetler sonrası eski doğu bloğu ülkelerinin yeniden inşası sırasında, Filistin, Kosova, Afganistan gibi ülkelerle de bugün kullandığımız şekli ile anılmaktadır. Yazımızda Ulus İnşası kavramı, kimlik oluşturma süreci ve Latin Amerika(Brezilya hariç) örnekleri ele alınacaktır. Konumuz Amerika Kıtasnın keşfi ile başlayıp bağımsızlık savaşlarına giden süreç ve yakın tarihe kadar ulaşan kimlik sorunlarını kapsayacaktır. Bu sebeple makale iki bölümden oluşacaktır. İlk bölümde Ulus inşası kavramı, Amerika kıtasının keşfi, sömürgecilik dönemi ve bağımsızlığa giden ayaklanma hareketleri üzerinde durulacaktır. Latin Amerika örneği pek çok ulusun benzer dönemlerden geçtiği gerçeğini gözler önüne sererken aynı zamanda neden bazı ülkelerin bu konuda başarıya ulaşamadığı konusunda da ışık tutacaktır. Yine bu konu ile ilgili olarak karşılaştırmalı çalışmalar hazırlamak ileri dönem hedef arasında bulunmaktadır.
Ulus İnşası
Bir kavram olarak ulus inşası sınırları belirli bir ülke üzerindeki devletin halkın sorunlarına cevap olabilecek ve de ülkenin idaresi için gerekli bütün yapı ve kurumlarının inşasını içeren, ülkeyi kendi kendini yönetebilecek ve de göreli olarak kendine yeterli hale getiren süreçtir. Yani kısaca işler bir ülkenin oluşturulması, varedilmesi teorisidir.(1)
Çoğu zaman “Yeniden inşa(Reconstruction)” kavramı ile aynı anlamda kullanılmaktadır, bu durum tamamen yanlış olmasa da eksik bir anlatımdır. Literatürde farklı tanımlamalar bulabilmekle beraber Francis Fukuyama’nın tanımlaması bize ulus inşası ve yeniden yapılanma arasındaki ilişkiyi anlamamız için yardımcı olacaktır. Fukuyama’ya göre “Yeniden Yapılandırma” ya da “Çatışma Sonrası Yeniden Yapılandırma(Post Conflict Reconstruction)” Ulus İnşası sürecinin ilk basamağıdır. Bir nevi dış destekleri de içeren bir ilk yardım görevi görür. Hatta yeniden yapılandırma süreci son yıllarda tamamen dış yardımların desteğini içermektedir. Burada amaç devletin kurumlarının bir an önce işler hale gelmesidir. Ekonomik, politik, hukuki sistemler bir an önce yenilenerek ve modernleştirilerek işler hale getirilmeye çalışılır. Hiç olmayan ve olması uygun görülen kurumlar oluşturulur. Ekonomik model olarak serbest piyasa/market ekonomisi uygulanır. Savunma ve güvenlik için kurumlar oluşturulur bunların yasal düzenlemeleri hazırlanır ve de ilk başta ülkeyi bir kaostan kurtaracak, göreli olarak günlük hayatlarına devam etmelerini sağlayacak sağlık, eğitim, sosyal ve dini hizmetler gibi hizmetlerin de işlerliği sağlanır. Bu durum Yeniden Yapılanmanın teori olarak bittiği nokta olmalıdır. Bütün bu kurum, kuruluş ve yapılanmaların sürekliliği, etkili işlerliği ve halkla devlet, devletle diğer ülkeler arasında köprülerin oluşturulması bütün Ulus İnşası sürecini kapsar. Yine ulus inşası süreci içeriden yani yerel yapılanma ve hareketlerin çoğunlukta olması gereken bir(ya da olursa başarının daha yüksek oranda sağlandığı) süreçtir. (2)
Tanımsal karmaşaya karşın Ulus İnşası son derece uzun ve karmaşık bir dönemdir. Esas hedefi işler, düzenli ve dengeli bir ülkenin oluşturulmasıdır. Peki insanlar neden bir araya gelerek bir ulus oluşturmak için mücadele ederler? Ya da Latin Amerika örneğinde olduğu gibi neden ve nasıl hiçbir ortak noktası bulunmayan insanlar bir araya gelerek bir ülke kurarlar?
Amerika Kıtası’nın Keşfi ve Sömürgecilik Dönemi
15. yüzyıl İspanya’sı tam bir fetih çağı yaşamaktaydı. Aragon Kralı Fernando ile Kastilya Kraliçesi Isabel evlenerek topraklarını tek bir bayrak altında birleştirmiş ve de Granada’da yaşayan Müslümanlara karşı savaşarak Granada toprakları geri alınmıştır. Katolikliğin yayılması, dinsizlerin, inançsızların ve sapkınların ülkeden atılması önemli ve zafer getiren gelişmeler olarak görülse de İspanya hazinesi tamamen boşalmış ve de diğer devletlerden borçlanmaya giderek ülkenin işlerliği sağlanmıştır. Yine 150 bin Yahudi ve de Müslümanların ülkeden kovulması zanaatkarların ve de iş gücü eksikliğinin, yıllarca ekilmeyen toprakların ve de bir türlü belini doğrultamayacak İspanya ekonomisinin habercisiydi. (3)
Bütün bu gelişmeler doğrultusunda Kraliçe Isabel bir maceracıya sürekli doğuya giderek Asya’yı bulması için gelir sağlamaya razı oldu. Böylece Asya’dan gelen ve etlerin kış boyunca saklanması için gerekli olan baharatlar ve de diğer pek çok malzeme aracıya servetler ödenmeden doğrudan gelebilecekti, ekonomilerindeki Venedik-Arap tekeli de kırılacaktı.
Kristof Kolomb (Latince; Christopher Columbus, İtalyanca; Cristoforo Colombo İspanyolca; Cristóbal Colón) sürekli batıya giderek Asya’ya ulaşacağı görüşündeydi. 1492’da Karayip Adalarından başlayarak kıtaya ilk ayak bastığında burasının Asya olduğu görüşündeydi. Yerliler tarafından iyi karşılandı hatta kendisi de yerlilere iyi davrandı. Bu durum üç yıl sonra Dominik yerlileri ile yaşanan kanlı savaşa bir engel teşkil etmeyecekti.
Amerika kıtasının çok daha önceleri Leif Eriksson’ın başkanlığında Vikingler tarafından Kolomb’dan 1000 yıl kadar önce keşfedildiğine dair son derece önemli kanıtlar bulunmaktadır. Yine bunların arasında Azteklerin tanrılarının beyaz ırktan uzun sakallı ve sarışın erkekler bulunması bu durumu kanıt sayılabilecek başka bir örnektir ve yine maalesef yerliler 1519’da Hernan Cortes ile gelen beyaz grubu kendi tanrıları olduğunu düşünmüşler ve de onlara iyi davranmışlardır. Tabii ki de bu durum İspanyolların altın ve gümüşe hücumu İmparatoru öldürmesi ile son bulmuş ve de Latin Amerika yerlileri için yüzyıllarca sürecek zulmün işaretçisidir. (4)
Kıta’da altın ve gümüşün bol bulunması ve zamanla diğer egzotik besinler de kıtanın kaderini tamamen değiştirecekti. Yerliler pek çok açıdan Avrupa teknolojisinin gerisindeydi. Kıtada cam, tekerlek hatta Avrupa’da kullanılan tarzda kılıç ve savaş aletleri yoktu. İlk defa at görmüşlerdi, üstelik Avrupa’dan gelen virüs ve bakterilere karşı dayanıklı değillerdi.
İlk karşılaşmanın ardından kitleler halinde ölümler başlamıştı. İspanyollarla girişilen savaşlarda ateşli silahlar yüzünden yaşanan ölümler, salgın hastalıklar, kötü yaşam ve çalışma şartları binlerce yerlinin yitip gitmesine ve bazı adaların tamamen boşalmasına ilk on yıl içerisinde yol açtı.
Cortes, Alvarado, Pizarro ve Valdivia gibi işgalcilerde kıtanın çeşitli yerlerine ayak basmaya başladılar. Artık Latin Amerika hakkında çok daha fazla bilgiye sahipti istilacılar ve de istenmedikleri topraklarda cihat anlayışı ile yerlileri Katolikleştiriyor ve de tüm yer altı ve üstü zenginliklerini İspanya’ya gönderiyorlardı.
Bu kadar büyük toprakların kontrolü, ekonomik gelirlerine göre genel valilik olarak ilan edilen topraklar, yeni yönetim şekilleri ve bürokratları, bitmek bilmez görünen zenginlikler Latin Amerika’yı birden bire Londra, Paris gibi şehirlerden çok daha kalabalık birer metropol haline getirdi. Bitmek tükenmek bilmeyen madenlerin kontrolü, denetimi ve işletimi için İspanya’dan gönderilen elçiler ve bürokratlar, dinsizleri ve sapkınları din yoluna getirmek isteyen rahipler Latin Amerika’ya yerleşerek yeni kuşakları oluşturmaya başladılar. Latin Amerika’ya yerleşen pek çok İspanyol buradaki yerle halkla karışarak melez ırkı oluşturmuştur. 1600’lü yıllarda azalan yerli tarım işçilerin yerlerini doldurması amacıyla Afrika’dan köleler getirilmeye başlanmıştı. Böylece son derece farklı melez ırklar oluşmakta yine sahip olunan ürünlere göre; altın, gümüş, kahve, kakao vb., yeni metropoller doğmaktaydı. Yine nesillerdir Latin Amerika’da doğup büyümüş ve hiç karışmamış İspanyollar Kreol sıfatıyla toplumda ayrıcalıklı yerler ediniyorlar ve de ırkı göre oluşturulmuş hiyerarşinin en üstünde bulunuyorlardı.(5)
1789 yılında başlayan Fransız Devrimi’nin etkileri dalga dalga yayılmaktaydı. Bu devrim monarşiyi sorguluyor, “özgürlük,eşitlik ve kardeşlik” ilkelerini yayıyordu. Anayasa çerçevesinde ülkeyi yönetecek kişileri seçme, demokratik yönetim biçimi, isteğide son derece geniş bir yankı uyandırmıştı. Avrupa’yı yakından izleyen Amerikan İspanyolları(Kreoller) liberizmi benimsemeye başlamışlardı bile.
Birkaç yüzyıl içerisinde hemen herkes tüm kıtanın paylaştığı iki özellik konusunda hem fikirdi; Katoliklik ve de Kıta’da doğup büyüyen çok uluslu yeni nesil. İspanyollar zamanla Kreollere de güvenmez olmuşlardı. Kreoller de bütün üst düzey görevlerin İspanyollara verilmesinden ve de pastadan yeterince pay alamamaktan şikayetçiydiler. Latin Amerika’da doğup büyümüş ve de yerlilerle karışmamış bir ırk olarak daha fazlasını hak ettiklerine inanıyorlardı. Fakat İspanya’dan gelen güvensizlik Kreollerle İspanyol bürokratların arasını açmaktaydı. Yeni yüzyılla beraber gelen yeni akımlar ve gelişme modelleri, İspanyol hegemonyasından kurtulup Latin Amerika’nın kendi kaderini kendisinin tayin etmek istemesiyle sonuçlanacaktı.
Bağımsızlık Savaşlarına Ayaklanmalar ve İlk Bozgunlar
Kıta’ya tekrar dönüp baktığımızda; muhafazakarlar, liberaller, yok olmaya yüz tutmuş çeşitli yerli gruplar, Afrikalı işçiler, köleler, zengin toprak sahipleri ve melezler farklı sınıfları oluşturmaktadırlar. İlk bağımsızlık fikirleri ortaya atılmaya başlandığı sıralarda tabii ki de alt sınıfa mensup kimse bu konuda söz sahibi değildi.
Melezler için Kreoller ve İspanyollar arasında pek de bir fark yoktu. Hatta İspanyollar günlük hayata karışmadığı için yerli ve melezlerin asıl sorun yaşadıkları grup Kreollerdi. Toprak sahipleri olanlar, yerli ve melezlerin haklarını her fırsatta baskılayanlar ve de keşifle gelip yerleşerek yerlilerin topraklarını alanlar adada ki yeni İspanyol bürokratlar değil Kreollerdi. (6)
İlk ayaklanmalar Meksika’da başladı. O zamanlar son derece zengin bir sömürge durumundaydı ve İspanyol Amerikalılar, İspanya’dan gelen bürokratlara karşı güç kazanma hırsındaydılar. Avrupa’da Napolyon’un ilerleyişinin yarattığı karmaşayı kullanarak şehir meclisinde üstünlük kazanmışlardı fakat bu yetmiyordu. 1810’da ilk ayaklanmalar başladı. Kreol bir rahip olan Miguel Hidalgo bir ayrılıkçıydı ve de Kreollerin madencilik bölgesinde bir komplo ile yerli-melez ayaklanması başlatmasında parmağı vardı. Komploda yer aldığı gerekçesiyle tutuklanmak üzere olan Hidalgo kilise çanlarını çalarak halkı etrafına topladı. İspanyollara karşı bir konuşma yaparak Amerikalılığı savundu.
Ayaklanma kontrolden çıkmış alevler gibi her yeri sardı ve yüzlerce İspanyol ile kreol öldürüldü. Hidalgo’nun Amerikalılık ayrımı etkili olmakla birlikte İspanyollarla Kreollerin birbirine benzemesi yardımcı olmayan bir unsurdu. Çoğu yerli içinde acımasızlıkta iki grup arasında pek de bir fark yoktu. Düzensiz köylü ve madencilerden oluşan bu grup uzun süre dayanamadan dağıldı ve de Hidalgo’nun zaten diğer Kreoller tarafından destek görmeyen ayaklanması başarısız olmaya mahkumdu. Hidalgo yakalanarak idam edildi. Fakat ayaklanmalar bir kere başlamıştı ve de devamı gelecekti.
Hidalgo’dan sonra yine kendisi gibi rahip olan fakat melez Jose Maria Morelos yeni bir ayaklanmanın önderliğini yapmaktaydı. Daha düzenli güçlerle, özgürlük, eşit haklar ve köleliğin kalkması için savaşan Morelos’un kurduğu düzen iki yıl kadar dayanabildi. Morelos’da Hidalgo gibi yakalanıp idam edildi. (7)
Arjantin ve Venezüela’da ki ayaklanmalar tepen inme tamamen Kreollerin denetiminde olan ayaklanmalardı. En etkili kişilerin bir araya gelerek tamamen İspanya kralına karşı cephe almış ve de liberal bir yönetim benimsemişlerdir. Arjantin’de ise İspanyol ve İngilizlerin çatışmalarından yararlanan Kreoller üstünlüğü ele geçirmişlerdi.
Bu ayaklanma ve ele geçirmelerin hiç biri halk desteğine sahip olmadığı için uzun süre dayanamadı. Venezüela’da güçlü olan Ilanerolar sürekli kendilerine kötü davranan ve küçümseyen Kreollerden yana olacak değillerdi ve kral adına savaştılar. Diğer bölgelerde ise halk Kreollerin üstünlüğünden son derece hoşnutsuzdu. Kendilerini yurtsever olarak adlandıran çoğunluğu Kreol, başkaldıranlarsa bu hareketlere yandaş bulamadılar. Esas sorunda burada yatmaktaydı. Bu soruna nasıl bir çözüm bulunabilirdi?

Aslıhan BAŞER

(1) Post-Conflict Reconstruction: Rebuilding Afghanistan; Is That Post-conflict Reconstruction? http://213.184.43.214/files/docs/bdrev13/2._Gintautas_Zenkevicius-Post_conflict_reconstruction_in_Afghanistan.pdf
(2) The Politics of Reconstructing Iraq Spring; http://ocw.mit.edu/courses/urban-studies-and-planning/11-948-the-politics-of-reconstructing-iraq-spring-2005/lecture-notes/lect3.pdf
(3) (John, 2012)
(4) Spanısh Explorers And Settlers, http://unmpress.com/UserFiles/book_images/NewMexicoCh3.pdf
(5) (Eduardo, 2006)
(6) History of Latin Amerika; http://global.britannica.com/EBchecked/topic/331694/history-of-Latin-America/60878/The-wars-of-independence-1808-26#ref359940
(7) The Ten Most Important Events in the History of Latin America; http://latinamericanhistory.about.com/od/latinamericaindependence/a/independence.htm

Sosyal Medyada Paylaş

LEAVE A REPLY

Please enter your comment!
Please enter your name here

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.

Tarih:

Beğenebileceğinizi Düşündük
Yazılar

Avrupa Gündemi Konferansları – II: “Bizi Bağlayan Göç” – AB-Türkiye Ortaklığını Yeniden Değerlendirmek

Kocaeli Üniversitesi’nin yürütücülüğünde düzenlenen Avrupa Gündemi Konferanslarının ikincisi 24-25...

Avusturya Seçim Sonuçları: Aşırı Sağ FPÖ’nün Zaferi Yeni Bir Dönemi mi İşaret Ediyor?

Avusturya’da 2024 seçimleri, ülkenin siyasi tarihindeki önemli dönüm noktalarından...

Afro-Avrasya Araştırmaları Enstitüsü Uluslararası İlişkiler Yaz Okulu Tamamlandı

Afro-Avrasya Araştırmaları Enstitüsü tarafından düzenlenen "Uluslararası İlişkiler Yaz Okulu...

Afrika’nın Konumu ve Türkiye: BM 79. Genel Kurul Toplantısı

1945 Yılında kurulan BM’nin bugün dünya haritası üzerinde yer...