Zorunlu Göç ve Ahlak

 

Zorunlu Göç ve Ahlak-Göçün Ahlak Gelişimi Üzerine Etkileri, Hatice Ekici, 2019, Nobel Akademik Yayıncılık, Sayfa Sayısı: 196

 

Göç olgusu, insanlığın ilk zamanlarından beri hayatımızda olup bugüne kadar kendini koruyabilmiş nadir kavramlardandır. Kimi zaman insanların kendi istek ve arzularıyla gerçekleştirdiği bir eylem olan göç, kimi zaman dış etkenler nedeniyle zorunda bırakılan bir eylemdir. İçinde bulunduğumuz zamanlarda hayatımızın her alanında karşılaşabileceğimiz bir durum olan zorunlu göç, bu çalışmada incelenecek olup Hatice Ekici’nin yazdığı “Zorunlu Göç ve Ahlak” adlı kitabın da ana konusunu oluşturmaktadır.

Araştırma çalışması niteliğindeki bu kitap, zorunlu göç olgusunun genç bireylerin ahlaki gelişimleri üzerindeki etkilerini Ahlaki Temeller Kuramı çerçevesinde incelemeyi amaçlamaktadır. Daha spesifik olmak gerekirse, bu kitap, politik şiddete maruz kalmış ve savaş mağduru olan Suriyeli sığınmacı ergenlerin ve savaş mağduru olmayan Türk ergenlerin ahlaki temellerini inceleyerek bu deneyimlerin bireyin ahlaki gelişimi ve değer yargıları üzerindeki etkilerini incelemeyi amaçlamaktadır.

Kitap dört ana bölüm, on altı alt başlık ve çok sayıda ikincil alt başlıklardan oluşmaktadır. İlk bölümde literatür taraması yapan yazar, araştırmasında kullanacağı kavramları ve ihtiyacımız olabilecek yan bilgileri detaylıca vermiştir. Birinci alt başlıkta ahlak gelişim kuramlarını inceleyen yazar, bu konuda yapılan araştırmaların toplumsal cinsiyet, aile dinamikleri, kültürel farklar ve gruplar arası ilişkiler gibi birçok farklı alanda yürütüldüğünü ve Ahlak gelişimi alanının antropoloji, sosyoloji, siyaset bilimi gibi sosyal bilimlerdeki gelişmelerden faydalanarak ilerlediğini anlatmıştır. Ahlak Gelişimi alanının disiplinlerarası bir yapıya dönüştüğü vurgulanmıştır.

Ahlaki Temeller Kuramı, en kısa şekliyle anlatılırsa beş ana temelden oluşur ve bunlar evrimsel içgüdüler ışığında açıklanabilir. Bakım/ zarar temeli, bireyin ihtiyacı olduğunu düşündüğü birisini koruma sezisidir. Adalet/hilecilik temeli, grup halinde yaşayan insanların belirlenen adalet ilkelerine uyulması sezisidir. Sadakat/ihanet temeli takımcılıkla alakalıdır. Kendi grubunun öncelik ve ihtiyaçlarını diğer grupların önüne koyma bir nevi kayırma sezisidir. Otorite/yıkım temeli, hiyerarşik bir düzende beraber olan bireylerin bu düzeni bozmama içgüdüsü kısacası altın üstle iyi geçinmesi, üstün altla iyi geçinmesi denilebilir. Son olarak, kutsallık/yozlaşma temeli, kutsal olana saygı duyup dünyevi arzuları bastırma isteğidir.

Bu modele göre yukarıda sayılan ahlaki temeller doğrultusunda birey ahlaki gelişimini sürdürür ve karşılaştığı durumun ahlaki ihlal olduğuna ya da olmadığına karar verir.

Birinci bölümde başka bir alt başlık olan politik şiddetin sonuçları kısmında yazar, bu şiddetin, çocukların psikolojisini, travma sonrası bozukluklar ve psikosomatik bozukluklar vesilesiyle kötü ve derinden etkilediğini dile getirmiştir. Bu bulguları destekleyen pek çok güvenilir kaynaktan alıntılar yapılmıştır.

Kitabın ikinci bölümünde araştırma çalışması boyunca izlenecek yöntemleri anlatan yazar, katılımcıları aynı sosyoekonomik sınıflardan seçmeye özen göstermiş, velilerden ve çocuklardan izin alarak her şeyin kontrol altında olduğunu özellikle belirtmiştir.

Araştırma, yirmi Suriyeli sığınmacı ergen ve yirmi Türk ergen ile gerçekleştirilmiştir. Katılımcılara sormayı planladığı ikilemleri veren yazar, var olmayan özel senaryolar yaratmış ve araştırmasını bu senaryolar üzerinden katılımcıların verdikleri dönütler baz alarak yapmayı seçmiştir. Maalesef burada araştırma yöntemi konusunda okuyucu tarafında biraz eksik kalmıştır. Çünkü çocuklara yönelttiği senaryoları okuyucuya vermemiş sadece bulgular üzerinden genel tartışma ve sonuç kısmında bahsetmiştir.

Katılımcıların verdiği cevapları üçüncü bölüm olan bulgular kısmında incelese bile aynı sorular okuyucuya yöneltilmeden, katılımcıların verdiği cevapları okuyucunun analiz etmesi olanaksızdır.

Araştırmalar sonucu elde edilen bulgular ve sonuçlar kitabın üçüncü kısmında okuyucuya sunulmuştur. Burada çocukların verdikleri cevapları inceleyen ve ahlak ihlallerini değerlendiren ve verdiği örneklerde senaryonun başkahramanı olarak cinsiyetsiz bir isim olan “Deniz” ismini kullanarak katılımcıların tamamına hitap etmeyi düşünen yazar, burada bir hata yapmış olabilir. Çünkü sonuç olarak belirli bir yaşın altında olan çocukların bunu tek kişi gibi düşünüp bütün o çok uç noktalardaki ahlaki ikilemlerde kalan bireyin aynı insan olduğunu düşünmeleri kaçınılmazdır. Nitekim kendisi de bu hatayı kabul etmekte ve böyle bir çalışma yapacak olanlara öneriler verdiği kısımda senaryolarda isim değiştirilmesi gerektiğini belirtmektedir.

Bulgular kısmında ortaya çıkan farklılıklarda çoğunlukla Türk ve Suriyeli ergenler benzer cevapları verseler de nedenleri bakımından farklılıklar göstermektedirler. Ayrıca politik şiddet mağduru ve savaş alanlarında büyüyen ya da vakit geçiren çocukların ahlaki temelleri yorumlamaya açık olduğu ve empati yapıldığında belirli senaryolarda, savaş mağduru olduklarından dolayı daha farklı şekilde düşündükleri ve hayatta kalmak ya da öncelikle ailesini düşünmek gibi temel dürtülerinin ahlaki kodlarını yeniden yorumlamalarına neden olduğunu görebiliyoruz. Bu çocukların neler yaşadıkları hakkında hemen hemen her gün bir çok yerde haber vb. görmemize rağmen bu denli zorluklara göğüs germiş olmaları, özellikle bu genç yaşta, çok büyük bir ilham ve hayranlık kaynağıdır.

Tabi ki yazarın da belirttiği gibi sadece katılımcı olan 20 sığınmacı genç ile sınırlı olmayan bir konu fakat bu araştırmanın önyargıları kıran ve bakış açılarını değiştiren bir araştırma olduğu dile getirilmelidir.

Son ana başlık olan genel tartışma kısmında yazar, her senaryoda verilen cevapları genelleyerek ve katılımcıların kültür, duygu ve yaş farklılıklarını göz önünde bulundurarak yorumlayıp okuyucunun takdirine sunmuştur. Sınırlılıklar ve öneriler başlığı altında yaptığı özeleştiri ile bir okuyucu gibi dışarıdan bir göz edasıyla bakmayı başarmıştır.

Sonuç olarak, bu kitabın teorik bir araştırma çalışmasından çok pratikte de işe yaramasını çok isterim. Özellikle bu araştırmada elde edilen sonuçlarda gördüğüm şekliyle, sığınmacı bireylerin topluma kazandırılması konusunda çok önemli adımlar atılabileceğini düşünüyorum. “Zorunlu Göç ve Ahlak” isimli kitabı okumak isteyen ve bakış açısını değiştirmek isteyen herkese tavsiye ederim.

 

 

 

UFUK DENİZ KÖROĞLU

TUİÇ GÖÇ ÇALIŞMALARI STAJYERİ

 

 

Sosyal Medyada Paylaş

LEAVE A REPLY

Please enter your comment!
Please enter your name here

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.

Tarih:

Beğenebileceğinizi Düşündük
Yazılar

Gençlere Avrupa Turu: DiscoverEU ile Kültürel Keşifler

Avrupa Birliği (AB) Komisyonu tarafından başlatılan DiscoverEU programı, gençlere...

Srebrenitsa Soykırımı Anma Günü BM Genel Kurulu’nda Tartışılacak

📣 Eylem Çağrısı: 11 Temmuz'u Srebrenitsa Soykırımı Anma Günü...

Yükseköğretime Erişim İzleme Anketi

Bu anket, 6 Şubat Depremi sonrasında Hatay'da yükseköğretime erişimde...

Küresel Güney Sorunu: Batı’nın Yanıldığı Noktalar

Bu yazı Uluslararası Kriz Grubu CEO'su Comfort Ero tarafından...