Film Adı: 12 Angry Men
Yönetmen: Sidney Lumet
Yapım Yılı: 13 Nisan 1957
Tür: Dram
Süresi: 1 saat 36 dakika
Film, izleyiciyi mahkeme binasının içinde kısa bir gezintiye çıkararak olayın başladığı mahkeme salonuna doğru götürüyor. Salonda, on iki kişiden oluşan jüri üyeleri ve cinayetin görgü tanıkları bulunmaktadır. On iki jüri üyesinin, gecekondu mahallesinde yaşayan ve sabıkalı olan bir gencin, babasının cinayetiyle suçlanmasının ardından karar vermek üzere girdikleri dar bir odada yaşananların anlatıldığı film, adaleti uygulama hakkı tanınmış kişilerin karakterini, ön yargılarını, psikolojisini, mantık ve vicdan ölçüleri üzerinden derin muhakemeler yapmaya değer olduğunu gözler önüne sermektedir.
Sinemanın izlenebilirlik açısından mihenk taşlarından olan merak duygusu, bu filmde izleyiciyi “on üçüncü jüri” olarak entegre edebilmeyi başarmıştır. Bu kapsamda çalışma ile “12 Angry Men” filmi ölçeğinde mevcut duruma yönelik ön yargılı düşünce biçimiyle harmanlanmış etiketleme kuramı, konformitenin derinliklerini sosyolojik perspektifle incelemeye başlayabiliriz.
Film sekiz numaralı jüri üyesinin diğer on bir jüri üyesine karşı, sanığın suçlu olduğuna ikna olmadığını söylemesiyle başlıyor. Kanunlara göre, odada bulunan on iki jürinin de hemfikir olduğunu belirtmeleri gerekmekte. On iki jüri arasında ilk oylama yapıldığında, altı jüri ellerini tereddüt etmeden kaldırıp kesin bir yargıyla babasını öldürmekle suçlanan gencin “suçlu” olduğunu belirtirken, diğer beş jüri de çekimser bir şekilde bu gruba dâhil oluyor. Bu jüri üyelerinin kendi değer yargılarını, mantık ve vicdan ölçülerini bir tarafa bırakıp, sürü psikolojisiyle etkilenmiş olduklarını görmekteyiz. Burada yaşanılan durumdan hareketle, birer konformite örneği ele alınmaktadır. Jüri üyelerinde bir tür sosyal etkilenmenin yaşandığı, çoğunluğun pozisyonuna mutabakatı göstermek amacıyla uyumlu olmak için davranışta yapılan değişimi görmekteyiz (Mammadov, 2020).
Filmde kullanılan bir metafor örneği olarak jüri odasının kapısı kilitlenip, jüri üyelerinin karar alma süreci boyunca dış dünyadan izole edildikleri işlenmiştir. Fakat dış dünyadan izole edilmiş olsalar dahi jüri üyelerinin karar aşamasında mevcut sorunun hemen kestirilip atıldığı, önyargılardan ve kişisel sorunlardan yola çıkarak karar aldıkları görülmektedir. Çocuğun babasıyla olan ilişkisi ve sabıkalı oluşu, suçlamanın yeterli kanıtlara dayandırılmaması gibi faktörler on bir jüri üyesinde çocuğun suçlu yahut suçludur gözüyle bakılmasına sebep oluyor. Jürileri derinlemesine incelediğimizde; vakaya tamamen sınıfsal bakıp, babasını öldürmekle suçlanan gencin, gecekondu kültüründe yaşayan birinden beklenecek bir davranış olduğu yahut kendi mevcut yaşanmışlıkları üzerinden dem vurup sanık hakkında kesin hüküm süren jüri üyelerine rastlamaktayız. Erving Goffman’ın “etiketleme kuramı” çerçevesinden yola çıkılarak, etiketlemeler yoluyla bireyler olmadığı biri gibi gösterilmekte yahut olmadığı biri gibi davranmaya itilmektedir (Sevim, 2020, s. 45). Yapılan etiketlemeler üzerine hüküm vermek, olayın iç yüzünü irdelememek yanlış bir tutumdur.
Bir insan hayatının söz konusu olduğu bu vakada, belirli değer yargıları arasında sıkışıp kalmış bu jürilerin; analizlerinde etiketlemeler ve gözlemlerinde yetersizlikler sonucu önyargının hâkim olduğu bir tartışma ortamının seyrinde film ilerlemektedir. Tam da bu noktada izleyiciyi: “Atoma bile hükmetmekten bahseden insan, önyargılarına neden hükmedemesin?” diye düşündürmektedir.
Bir diğer taraftan irdelememiz gereken husus, on bir jüriye karşılık suçsuz oyu kullanan jüri, yapılan açıklamalara ve baskıya rağmen mevcut gruba uyum gösterememiştir. Sekiz numaralı jürinin uyum gösterememesinin nihai sebebi doğruyu bilmek istemesinden kaynaklanmaktadır. Diğer jüriler yalnızca duruşmalarda edindikleri bilgilere sahip olmalarına karşın sekiz numaralı jürinin dava hakkında duruşmalardan edindiği bilgilerden ziyade daha fazla bilgisi bulunmaktadır. Yapılan bir araştırmadan hareketle, bireyin mevcut konu hakkında bilgisi arttıkça daha az uyma davranışı gözlemlenmektedir (Akyüz, 2019).
Bireyin, konu her ne olursa olsun bir durum hakkında peşin hüküm sürmesi olarak adlandırabileceğimiz toplumsal ön yargının, düşünme ve muhakeme etme yetimizi nasıl etkilediğini; kişinin doğrusunun gerçekleri yok sayacak kadar üstün tutmayıp mevcut durum hakkında detaylı analiz yapmamız gerektiğini düşündüğüm filmin temelinde Sokrates’in şüpheden yola çıkarak hakikati arayış metodunun yer aldığını görmek mümkün (Uçar, 2020). Sokrates’in bu perspektifinden hareketle, otoriter bir edayla dile getirilen salt kötü düşünce, belirli bir süre için hakikat değeri taşıyor gibi görünebilir. Lakin kabullenişimizi, karşımızdakilerin sayıca çokluğuna yahut otoritesine bağlarsak onlara hak etmedikleri halde saygı duymaya başlayabiliriz.
Dilara Fırat
TUİÇ Akademi Stajyeri
Editör: Bervan Kaya
Kaynakça
Akyüz, C. (2019). 12 Kızgın Adam Filminin Sosyal Psikolojik İncelemesi. Psikoloji Ağı. https://www.psikolojiagi.com/12-kizgin-adam-filminin-sosyal-psikolojik-incelenmesi/
Mammadov, A. (2020). Sosyal Konformite Ve İSG Kültürü. Medium. https://medium.com/@ahmad.mammadov/sosyal-konformi%CC%87te-ve-i%CC%87sg-k%C3%BClt%C3%BCr%C3%BC-e6f1c4a08d20
Sevim, K. (2020). Sosyal Çalışma ve Damga. Sosyal Çalışma Dergisi, 4 (1), 44-54. https://dergipark.org.tr/tr/pub/scd/issue/54484/738196
Uçar, S. S. (2020). Film İncelemesi: 12 Kızgın Adam. Fırtına Dergi. https://www.firtinadergi.com/2020/05/film-incelemesi-12-kizgin-adam-saime-sultan-ucar-yazdi/