1908-1920 Arası Dönemde Sivil Toplum ve Kadın Hareketi

Özet

Toplumsal olayları doğru algılamanın ve yorumlamanın önemli olduğu bir çağda yaşıyoruz. Geçmişi kavradıkça bugünümüzü şekillendirmek daha anlamlı hale geleceği için sivil toplumun ve toplumsal hareketlerin tarihine bakmak bugünü anlamlandırmada da oldukça değerlidir. Bu alan çerçevesinde geçmişe dönüldüğünde 1908-1920 arası dönem inceleme alanı olarak bizler için iyi bir örnek ve temel teşkil eder. Kadın hareketleri de tüm dünya için geçmişi yoğun mücadelelerle yoğrulmuş bir oluşum olarak Türkiye Cumhuriyeti ve daha da öncesi Osmanlı İmparatorluğu döneminden de inceleme alanı bulmuştur. Ne yazık ki günümüzde bile sorunların çözülemediği bu sivil alanda mücadele hala devam etmektedir. Bu makalenin amacı da bu konuya daha geniş bir açıdan yaklaşarak tarihsel bir sıralama ile II. Meşrutiyet dönemi sivil toplum ve kadın hareketlerinin önemine odaklanmaktır. Detaylı kaynak taraması metodu kullanılarak tarihsel süreç içerisinde karşılaştırma ve örnek verme aşamalarından ilerlenmiştir.

Anahtar Kelimeler: Sivil Toplum, Kadın Hareketleri, II. Meşrutiyet

 

Giriş

Her gün yeni bir sabaha uyanırken yaşadığımız günün öncesiyle bağ kuruyoruz. Adımlarımız ileri doğru giderken bile geçtiğimiz yoldaki toprağın izini taşıyarak yürüyoruz. Toplumsal hareketleri incelediğimizde de bu toplumsal hareketlerin sürekliliğinin ilk koşuluna bakmak gerekir. Bu koşul da elbette ki o hareketin tarihsel geçmişinin bilinmesidir. Tarihte uzun süre boyunca kimi zaman bakılan ama görülmeyen kimi zaman da işitilen ancak duyulmayan kadını ele aldığımızda da bu yolculuğun hiç de kolay olmadığını görüyoruz. Birçoğumuz kadınların erken zamanlardan beri bireysel hakları için mücadele verdiklerini biliyoruz. Ancak kadının da bir birey olarak toplumsal alanda var olduğu kabulü maalesef çok kolay süreçlerden geçmedi. Günümüzde bile cinsiyet temelinde karşılaştığımız oldukça büyük sorunlar var. İçinde bulunduğumuz hayatta her gün bir kadın olarak farklı farklı duvarlarla karşılaşıyoruz. Bizler için bu duvarları görmek, anlamak ve ortadan kaldırmak önemli ve bunu toplumsal ve tarihsel arka planına bakarak yapabiliriz. 1908-1920 arası dönem de hem oldukça büyük bir tarihsel arka plana hem de geleceği biçimlendirme gücü olarak yüksek bir etki alanına sahiptir.

 

  1. II. MEŞRUTİYET’İN İLANINDAN ÖNCESİ / KADIN VE SİVİL TOPLUM

I. Meşrutiyet döneminin iyi algılanabilmesi ve karşılaştırma yapılabilmesi için kısaca önceki döneme göz atmakta fayda görüyorum. Çünkü II. Meşrutiyet’in doğduğu ortam hem II. Meşrutiyet dönemini hem de sonrasında kadın hareketlerini yorumlamayı kolaylaştıracaktır. Öncelikle II. Meşrutiyet, yakınçağ Türk tarihi için önemli bir dönüm noktası olarak görülür. Aynı zamanda bu kendinden önceki zamanın yenileşme ve modernleşme uğraşlarının bir devamı niteliğindedir. Bu dönem Lale Devri ile başlayıp, Tanzimat, Islahat ve I. Meşrutiyet ile tamamlanmış bir hareket olarak algılanmalıdır. Bu dönemde bir devrim gerçekleşti ve bu devrim de toplumsal yaşamın tümüne etki etmiştir (Birecikli, 2008). Osmanlı Devleti’nde değişim ve yenileşme hareketleri 18. yüzyıldan beri başlamıştır. Burada yaşanan Batılılaşma hareketlerinin sonucunda gerçekleşen Meşrutiyet “normal” olarak değerlendirilir. Meşrutiyet de elbette ki bir anda inşa edilen bir yapı olmadı. “Genç Osmanlılar” Avrupa’da eğitim gördükten sonra Osmanlı’da Meşrutiyet’in doğuşunda rol oynadılar. Aynı zamanda bu dönemde basın yayın organları gelişti ve gazete sayısı arttı; buna bağlı olarak da okuryazar sayısında bir artış yaşandı. Tüm bunların sonunda insanlar düşünmeye, devamında da düşündüklerini tartışmaya başladılar (Özkaya, 1994). 19. yüzyılda tüm dünyada milliyetçi duygular ön plana çıkmıştı. Osmanlı devleti de çok çeşitli etnik yapıya sahip olan bir devlet olarak bu süreçten oldukça fazla etkilendi ve bir manada artık hayatta kalma mücadelesi veriyordu (Birecikli, 2008). 18. yüzyıldan itibaren zayıflama sürecine giren Osmanlı, bu zayıflama sürecinden çıkış kapısını Batı olarak belirledi, yani Batılı anlamda modernleşme hareketlerini başlattı. Bu sürecin başlangıç noktasının da 1839 yılında ilan edilen Tanzimat Fermanı olduğunu söyleyebiliriz. Bu dönemde askeri, bürokratik, toplumsal ve siyasal alanlarda reformlar yapıldı (Özkiraz & Arslanel, 2011). Bu dönemdeki reformlardan en önemlisi kadınlar üzerinde oldu yani kadınların yararına olacak şekilde kanunlarda çeşitli değişiklikler yaşandı. Kadınlar bu reformların sonucunda toplumsal hayata katılmaya başladılar (Taşkıran, 1973). Bu alanda yapılan değişiklikleri anlamanın yolu yeniden daha öncesine bakmaktır. Osmanlı Devleti, İslam hukukuyla evlilikleri de bazı kurallara bağlamış durumdaydı ve İslam hukukunda da poligamiye izin verilmektedir. Bunu daha da açacak olursak, bir erkek dört kadına kadar evlenebilme hakkına sahipti ve şeriata göre bir evlilik mahkemeye gitmeden de son bulabilirdi. Bunun yolu da kadın ve erkeğin anlaşması ile veya erkeğin tek taraflı olarak boşanmasıydı (Özcan Demir, 1999). Bu dönemde yapılan değişiklikler de ilerleyen bölümlerde bahsedeceğim gibi bu alana da etki etti. Kısacası 18. ve 19. yüzyıldan bir mücadele eşliğinde çıkan Osmanlı, yolunu artık değiştirmesi gerektiğini fark etti. Tüm bu değişim ve yenileşmeler de bunun sonucunda adım adım gerçekleşti. Uzun bir süre boyunca Batılılaşma etkisi altında kalan Osmanlı Devleti, tarihi boyunca değişen devlet ve hükümet şekillerine rağmen aynı problemlerle uğraşmak zorunda kalmıştır. Asıl soru çoğu zaman “Bu devlet nasıl kurtarılır?” şeklinde yöneltilmiş ve çözüm de batılılaşma olarak görülerek bu şekilde metodu ve ağırlık derecesi belirlenerek aranmıştır (Birecikli, 2008).

 

2. II. MEŞRUTİYETİN İLANIYLA KADIN VE SİVİL TOPLUM

Tanzimat dönemi ile başlayan bu değişim ve yenileşmeler II. Meşrutiyet’in ilanıyla bir hız kazandı. Ancak II. Meşrutiyet’in ilanı da bir anda olmamakla beraber tarihsel bir arka plana dayanmaktadır. Zaten büyük geçmişi ve altyapısı bulunan bir imparatorlukta bu tarz dönüşümlerin hızlı ve kesintiye uğramadan gerçekleşmesi çok mümkün değildir.

23 Aralık 1876 tarihinde ilk Meşrutiyet ilan edilse de Osmanlı’nın dönem içerisinde bulunduğu savaşlardan aldığı yenilgiler ile (Osmanlı-Rus Savaşı) padişah tarafından bu meclis dağıtılmıştır. Ancak Jön Türk hareketi bu süreçte olgunlaşıp kuvvetlenerek yola devam etmiş ve II. Abdülhamid idaresi de tam da bu döneme denk gelmiştir. Bunun sonucunda da Meşrutiyet’i yeniden devreye sokmaya zorlamış ve başarmışlardır  (Birecikli, 2008). Evet, bu bir başarıdır. Çünkü padişah otoritesi ve gücü kırılmaya zorlayarak bir hak mücadelesi verilmiştir.

1908 tarihinden sonra anayasa üzerinde birtakım değişiklikler gerçekleşmiştir ve bu değişiklikler anayasanın bazı maddeleri üzerinde olmuştur. Mutlakiyet ile yönetim parlamenter rejime çevrilerek kabine tarafından meclisin feshedilme ihtimali güçleştirilmiştir. Yine aynı zamanda bu kabine artık padişaha karşı değil, meclise karşı sorumlu hale getirilmiştir. Kişilerin hak ve özgürlükleri bir nebze daha güvenceye alınmıştır. Bu güvene örnek niteliğinde şunları sayabiliriz: sansür, sürgün ve kanunun saptadığı nedenler dışında tutuklama ve cezalandırma kaldırılmıştır bunların yanı sıra dernek kurma ve toplanma hakkı kabul edilmiştir (Birecikli, 2008). Bu dönemde bir fikir özgürlüğü ortamı oluştuğu yadsınamaz bir gerçektir. Bu özgürlük ortamında da Osmanlı Devleti içerisinde kadın, kadının konumu, kadının hakları vb. konularda tartışmalar başlamıştır. II. Meşrutiyet’in bir devamı şeklinde gelen yenileşme ve değişme hareketlerinin bağlantı noktası ise Osmanlı feminizmidir. Kadının artık toplumsal, ekonomik ve kültürel birçok alanda yer aldığını görürüz. Buranın asıl odak noktası ise bir sonraki dönem olan Cumhuriyet dönemi için yeni yapılanmaların temellerini oluşturmuş olmasıdır (Özcan Demir, 1999). Osmanlı kadınının toplumsal hayattaki konumu konusunda değişim ve dönüşümler Tanzimat’ın ilanı ile başladı ancak ivme kazanması II. Meşrutiyet ile gerçekleşti. Bu dönemin kadınlarının elde ettiği en önemli imkân da eğitim imkânıdır. Bu sayede kadınların toplumsal hayatta daha aktif bir şekilde rol oynamalarının önü açılmıştır. II. Meşrutiyet döneminde oldukça önemli gelişmeler yaşanarak kadının toplumdaki rolünde değişiklikler yaşandı. Hatta bu rolün kimi zaman geleneksellik ve modernlik algılarının ortasında kaldığı düşünülür. II. Meşrutiyet’in ilanı o dönemdeki kadınlar için de özgürlüğün bir ilanı şeklinde yorumlanır ve başı eğitimli kadınların çektiği bu süreçte kadınlar toplumsal hayatta bir yer edinme mücadelesi vermişlerdir (Özkiraz & Arslanel, 2011). Kadın hareketi kolay yollardan geçmediği gibi kolay bir mücadele sahasına da sahip olmamıştır. Ancak dönüşüm ve değişimleriyle II. Meşrutiyet döneminde bu hareketin boyutu, etkisi ve başardıkları oldukça önemli ve dikkat çekicidir. Osmanlı kadınını bu dönemde hayatın her alanında görmeye başlıyoruz yani basında, sanatta, eğitimde kendine yer bulan kadın bu dönemde hatta çalışma hayatında da kendisini toplumsal koşullara uygun hale getirmeye çalışmıştır (Akagündüz, 2016).

Eğitim konusu ise hem etki alanı hem de yarattıkları bakımından her zaman önemli ve büyük bir konudur. II. Meşrutiyet dönemi de Türk tarihi içerisinde eğitim konusu üzerine en çok düşünülen ve en çok yazılan dönemdir. Bu dönemde eğitim sorunlarıyla ilgilenilmiş ve bu sorunlar çözülmeye çalışılmıştır. Bunun sonucunda kızlar için ilk üniversite ve lise düzeyinde okullar açılmıştır (Ergün, 1996). Bu dönemde sağlanan eğitim imkânının elbette ki önemli sonuçları olmuştur. Bu sayede Türk kadınları toplumsal hayata takılmaya başlamış, ayrıca ekonomik alanda da kendilerine yer edinerek çalışma hayatına girmişlerdir. II. Abdülhamit döneminde eğitimde yaşanan artış, II. Meşrutiyet dönemine de kadın hareketleri ve örgütlenmeleri konusunda yansımıştır. Kadınlar toplumsal ve ekonomik hayata katılırken bu yolun bir devamı olarak da kadın dernekleri kurmaya başlamışlardır (Yücekök, Turan, & Alkan, 1998).

 

3. İTTİHAT VE TERAKKİ

Bu dönemde es geçemeyeceğimiz bir diğer nokta İttihat ve Terakki Cemiyeti’dir. İttihat ve Terakki Cemiyeti’nin bu dönemde kadınlara yönelik çalışmaları, kadınların farklı toplumsal alanlarda varlık göstermesinde etkili olmuştur. 1908 devriminden sonra İttihat ve Terakki, iktidarı elde edip sonrasında da 1918 yılına kadar egemen olup ülkenin hem dış hem de iç politikasına yön vermiştir (Birecikli, 2008). İttihat ve Terakki yönetimi kadın konusuna ayrı bir önem vererek II. Meşrutiyet döneminde bazı girişimlerde bulunmuştur. Bu girişimler kadını toplumsal hayata dâhil etme çerçevesinde gelişmiştir. Jön Türkler olarak bahsettiğimiz kişiler kadın konusunu sadece kültürel alanın değil, aynı zamanda ekonomik alanın da bir öğesi olarak kabul ederek bu konuyu dönemin aydınları için bir tartışma konusu haline getirmiştir (Çaha, 1996). Bu dönemde hemen hemen herkesin kadın ve kadın hakları konusunda bir fikir beyan edip tartışma ortamına katıldığını görebiliriz.

İttihat ve Terakki bunu neden ve nasıl yaptı sorusunu ise milli anne ve milli çocuk yaratma hedefi ile yanıtlayabiliriz ve bunu da kadının konumunu dönüştüren hukuki değişiklikler ile yapmıştır (Akagündüz, 2016). İttihat ve Terakki temel fikir noktası olan milli kavramını devrim ile birleştirmiştir ve onlara göre bunun başarmanın yolu da sosyal devrimler ve aile ortaklığından geçmektedir. Bu sayede İttihat ve Terakki’nin kadına ve dolayısıyla aileye yönelik politikaları da Osmanlı kadın hareketlerinin temelini inşa eder (Durakbaşı, 2002).

 

4. HUKUK-İ AİLE KARARNAMESİ

Tam da bu noktada Aile Hukuku Kararnamesi’nden bahsetmek gerek. Bir önceki dönemde İslam hukuku çerçevesinde kadın haklarına kısa da olsa değinmiştik. Bu dönemi öncekilerden ayıran özellikleri sıralarken bunların arkasındaki kanunlara da bakmak lazım. Bu dönemde kadın hakları konusu önemli bir yer alıyordu, bu doğrultuda da ıslahatlar yapıldı. Bunları kısaca anlatacak olursak ilk olarak evlilikte belediye nikâhı şartı geldi. Bu evliliğin meşru ve yasal bir boyut kazandığının göstergesidir. Yine daha önce bahsedildiği gibi İslam hukuku çok eşliliğe izin veriyordu. 1917 tarihli Aile Hukuku Kararnamesi kocanın ikinci bir kadınla evlenebilmesini ilk kadının rızasına bıraktı. (Kuran, 1997). Bu kararname günümüz açısından büyük bir adım gibi gözükmese dahi dönemin şartlarını göz önüne aldığımız zaman olağanüstü bir önem arz eder. Alınan kararlar aynı zamanda evlilik yaşı konusuna da değindi, yani evliliğe yaş sınırı getirilerek kadınların 17, erkeklerin ise 18 yaşı evlilik için sınır kabul edildi. Aynı zamanda devlet memuru ve iki şahit şartıyla evlilikler resmi bir düzeneğe oturtuldu. Bu da evliliklerin daha sağlam ve kabul edilebilir zeminini yarattı. Böylelikle devletin evlilik ve boşanmadaki rolü ve çizgisi belirlendi  (Çaha, 1996). Kısacası Osmanlı’da yürürlükte olan mecellenin aile hükümleri bölümünün Hukuk-ı Aile Kararnamesi ile 1917 tarihinde değiştirilmesi bu dönemin kadını merkeze alan en önemli hukuki adımı olmuştur. Bu kararname ile devlet aile hayatındaki kontrolünü yoğunlaştırmış ve farklı milletlerin dini otoriterleri tarafından belirlenen aile hukuklarını laikleştirerek kadına yeni haklar tanımıştır  (Durakbaşa, 2000).

Elbette ki bu dönemdeki değişiklikler sadece evlilik ve eğitim konusunda yaşanmadı. Balkan Savaşları ve I. Dünya Savaşı sırasında erkek nüfus yoğun bir şekilde askere alındığı için çeşitli çalışma alanlarında da boşluklar yaşandı. Bunlardan biri de devlet daireleridir. Oluşan bu boşluklara kadınlar yerleştirildi. Böylelikle Türk kadını kamu hayatına adım atmış oldu. Bunun devamında da özellikle İstanbul ve Selanik üzerinde dergi ve gazeteler yayımlanmaya ve bu sayede kadın hakları yaygınlaşmaya başladı (Kuran, 1997). Yani II. Meşrutiyet’in ilanı ile başlayan kadın hareketi ve kadının toplumsal hayata entegre olması gerektiği düşüncesi çeşitli gazete ve dergilerde üzerinde durulan konular haline geldi. Kadınlar bu sayede taleplerini ve düşüncelerini paylaşabilecekleri ve birbirlerine aktarabilecekleri bir alan buldular. Bunu da özellikle basın ve örgütlenme yoluyla yaptılar.

 

5. BU DÖNEMDEKİ BAZI DERGİLER

19. yüzyılın ikinci yarısı itibariyle devlet kadının eğitimi hususuna önem vermiş, bunun sonucunda da kadın toplum hayatında daha çok öne çıkmaya başlamıştır. II. Meşrutiyet’in ilanı ile kadınların ve destekçilerinin çıkardıkları dergi sayısında gözle görülür bir artış yaşanmıştır. Dergi sayısı artmış, fikirlerini paylaşacakları ortam olan dernek faaliyetleri fazlalaşmış ve kadınlar siyasi partilerde görev almaya başlamıştır (Tekeli, 1982). Bu dönemde ortaya çıkmış birçok dergi ve gazete vardır ancak maalesef inceleme yazısının içeriği ve uzunluğu bakımından hepsine yer verilmesi şu an mümkün değildir.

Osmanlı Devleti’nin bir çıkış kapısı olarak gördüğü batılılaşma hareketi, Osmanlı’daki kadın hareketini de Batıdaki feminist akıma benzer şekilde ilerletmiştir. II. Meşrutiyet ile beraber gelen özgürlükçü ortam sayesinde birçok gazete ve dergi bu dönemde yerini almış, ifade özgürlüğünün gelişmesine önemli çabalar göstermiştir. Kadınlar ise bu dergilerde yazılar yazarak farklı farklı sorumlulukları üstlerine almışlardır. Bu dergilere örnek verecek olursak Kadın, Mehasın, Kadın Bahçesi, Kadınlar Dünyası, Kadınlar Duygusu, Kadın Kalbi dergilerini sayabiliriz (Özcan Demir, 1999). II. Meşrutiyet insan zihnine direkt kadın dergilerini de getirmelidir. Bu aşamada bahsetmek istediğim ilk dergi Demet’tir. 1908-1918 arası dönemde kadını siyasal konularla tanıştıran ilk dergi “Demet” dergisi olmuştur. Dergi Celal Sahir tarafından çıkartılırken kadrosunda ise Enis Avni, Selim Sırrı, Cenap Şahabettin gibi önemli isimler yer almaktadır. Bu dergide moda dünyası çocuk eğitimi ve hatta Osmanlı kadının bilinçlendirilmesine yönelik içerikler bulunuyordu (Akagündüz, 2016). Bahsetmek istediğim ikinci dergi ise Kadınlar Dünyası’dır. Kadınlar Dünyası dergisi farklı bir yazar kadrosuna sahiptir. Bu kadro Mükerrem Belkıs, Nilüfer Mazlum, Ulviye Mevlan, Aziz Haydar, Feride Mağmun, Bint-i Pertev Hadiye, Nuriye Ulviye, Nimet Cemil, Atiye Şükran, Emine Seher Ali, Aliye Cevat, Belkıs Şevket, Fatma Aliye, Yaşar Nezihe, Fatma Neşide, Nezihe Hamdi gibi isimlerden oluşurken dergide yazdıkları yazılarla da kadın hareketini özgünleştirmeyi başarmışlardır (Akagündüz, 2016). Bu dergi 1913-1921 arası dönemde uzun bir süre yayınlanmıştır ve diğer dergilerde daha farklı bir içeriği vardır. Kadınlar Dünyası, Osmanlı Müdaafa-i Hukuk-ı Nisvan Cemiyeti’nin yayın organıdır. Bu cemiyetle beraber Osmanlı kadınlarının hak mücadelesini sırtlanmışlardır. Bu dergide üstünde durulan ana konu eğitimli kadınların toplumsal hayata katılmalarının bir gereklilik olarak görülmüş olmasıdır. Bu sayede toplumsal ve ekonomik hayatta yer edinmesi gerektiği düşünülen kadının bunların gelişmesiyle sahip oldukları statü arasında bir bağ kurmuşlardır (Kurnaz, 1997). Kısaca derginin kuruluş amacı, kadınların bilinçlenmesini sağlamak diyebiliriz. Bunu yapmanın yolu da kadın haklarını ve özgürlüklerini arttırmaktan geçmektedir.

 

6. BU DÖNEMDEKİ BAZI DERNEKLER VE CEMİYETLER

1. Meşrutiyet döneminde yeni dernek ve cemiyetler de kurulmuştur. Bu derneklerin farklı farklı amaçları vardı. Kadını aktif toplumsal hayata dâhil eden en önemli araç II. Meşrutiyet döneminde derneklerdir. Bu dernekler ideolojik içeriklere sahiplerdir ve bu sayede Osmanlı vatandaşları siyasallaştırılmıştır. Kadın hayata entegre edilerek bu durumu eleştiren, düşünen ve değiştirmeye çalışan bir varlık haline gelmiştir. Bu sayede de kadın daha görünür hale gelmiş ve somutlaşmıştır. Mücadeleci bir kadın niteliği dernekler sayesinde ortaya çıkarılmış ve erkek egemen toplumun direnci kırılmaya başlanmıştır. Bunun sonucunda da kadınlar hem kamusal alanda hem de diğer çalışma alanlarında etkinliğini arttırmıştır (Kılıç Denman, 2009). Meşrutiyet dönemi pek çok kadın örgütünün kurulduğu bir dönemdir. Bu dernekler kendi içlerinde farklılaşabilir. Örneğin hayır dernekleri olduğu gibi yine bu dönemde feminist nitelik ve hedefte olan dernekler de vardır. Derneklerin amaçlarını da şu şekilde sayabiliriz: kadınları eğitmek, iş imkânı yaratmak ve kadınların toplumsal hayata katılmaları gibi. Bu dönemdeki derneklerden bazıları şunlardır: İttihat ve Terakki Kadınlar Şubesi, Kadınları Esirgeme Derneği, Teali Nisvan Cemiyeti, Osmanlı Kadınları Terakkiperver Cemiyeti, Osmanlı Cemiyet-i Nisaiyye, Müdafaa-i Hukuk-ı Nisvan Cemiyeti (Özcan Demir, 1999).

Dernek ve dergiler birbirlerini destekleyici bir çark sistemi içinde ilerlemiştir. Biri diğerinin devamı, öncesi bazen de ateşleyicisi konumunda yer almıştır. Yani kadın dergileri, kadınların bireysel olarak kendi kendilerini ifade etmelerini sağlarken diğer taraftan dernekler bu doğrultuda oluşmuş talep ve düşüncelerini örgütsel hale getirmektedir (Akagündüz, 2016) Şimdi söz etmek istediğim ilk dernek Osmanlı Müdâfaa-i Hukuk-u Nisvan Cemiyeti’dir. Bu cemiyet kadının çalışma hayatına katılımında odak nokta olarak belirlenmiştir. Kadının da tıpkı erkekler gibi çalışması gerektiğine inanan ve bunun için mücadele veren dernek bu sayede kadının ekonomik yaşama katılıp hem bireysel hem de ulusal düzeyde ülke ekonomisini de yüceltebileceğini söylerler (Çakır, 1991). Osmanlı feministleri bu cemiyet ile kadın hukukunu savunmaya dair girişimlerde bulunmuşlardır. Ayrıca bu cemiyeti diğerlerinden ayıran özelliği, diğerlerine oranla daha radikal olmasıdır. Toplumsal yaşamda da kadının yer alması gerekliliği düşüncesi doğrultusunda kadın-erkek arasındaki eşitsizliğin yok edilmesi, boşanmanın kadınlar için de bir hak haline gelmesi, mirasta erkek kadar eşit hakka sahip olması gerekliliği tartışılmış ve savunulmuştur. Bu cemiyetin basın yayın organı ise Kadınlar Dünyası dergisidir (Çaha, 1996). Söz etmek istediğim ikinci değerli cemiyet ise Teali-i Nisvan Cemiyeti, nam-ı diğer Kadınların Durumunu Yükseltme Derneği’dir. 28 Nisan 1913’te kurulan bu cemiyet kayıtlara geçen ilk feminist örgüttür. Derneğin amacından bahsetmek gerekirse bunu kadının hem çalışma hem de toplumsal yaşama katılması ve bu süreçte kadınları kısıtlayan eşitsizliğe, eğitimsizliğe ve geleneklere karşı bir mücadele ortamı kurulması olarak ifade edebiliriz. Tüm bunlar için ise toplumsal bir inkılap şartı vardır. Derneğin başkanlığını ise kadın ve erkeğin eşitliği üzerinde duran Halide Edip Adıvar yapmaktadır (Eralp, 2017).

     6.1. Halide Edip Adıvar

Bu aşamada ben Halide Edip Adıvar’ın önemli bir insan olduğunu düşünerek ona ayrı bir parantez açmak istiyorum. Çünkü II. Meşrutiyet’in Adıvar’ın hayatında bir dönüm noktası olduğunu düşünüyorum. Halide Edip, hem Türk siyasal hayatında hem de Cumhuriyet döneminde önemli bir isimdir. Özel hayatı ve içinde bulunduğu faaliyetler doğrultusunda, kadın hakları konusuna ilgili olup bu konuda fikirlerini beyan eden ilk aydın kadınların arasındadır. Halide Edip bulunduğu dönemde de farklı bir konuma yerleşmiştir. Amerikan Koleji’nden mezun olan ilk Türk kadınıdır ve yaşamının ilerleyen dönemlerinde de Milli Mücadele’ye destek olarak Anadolu’da görev alıp ilk kadın hatiplerinden biri olmuştur. Adıvar, yaşamı boyunca Türk kadının toplum içinde “medeni milletler seviyesinde” olması gerektiğini savunmuştur (Yılmaz, 2013).

Halide Edip’i anlatmaya onun bizlere bir hitabıyla nokta koymak isterim.  “Her yerde kadınların uyanıp ilerlemeleri başka hareketler gibi yavaş ve zincirleme bir hareket olmuştur. Bugün, bu saat, ben size böyle hitap ederken, siz beni dinlerken şüphesiz biz de tarih yapıyoruz demektir. Bu tarihçeyi torunlarımız bir konferans dolduracak kadar uzun ve iftiharla yaptıkları zaman bizim aciz, fakat hüsn-i niyet (iyi niyet) ve samimiyetle dolu bin müşkülatla elde edilen mücadelemizden de bahsedeceklerdir.” (Eralp, 2017)



Sonuç Yerine

1. Meşrutiyet’in önemi büyüktür. Bu döneme kadar duygusal, kırılgan, narin, hassas gibi sıfatların tek bir cinsiyete atfedilerek yine tek bir cinsiyetin toplumsal, siyasal ve ekonomik hayattan dışlandığını gördük. II. Meşrutiyet’in önceki dönemlerden farkı ise daha canlı ve aktif bir dönem olmasıdır. Bu dönemde izlenen politikaların çıkış noktalarından en önemlisi kadının konumu üzerinedir. Kadının konumu farklılaştırılmıştır. II. Meşrutiyet ile Türk kadınına farklı alanlarda farklı imkânlar sunulmuştur. Türkiye’de çağdaş manada siyasetin başlangıcını II. Meşrutiyet oluşturmuştur. Anayasal düzen, parlamenter yaşam ve kişinin temel hak ve özgürlükleri II. Meşrutiyet ile oluşmaya başladı. Bu da kamuoyu ve özgür basınla oldu (Birecikli, 2008). Bizler için Türkiye’nin siyasi ve sosyal sorunlarının çözümü ancak II. Meşrutiyet dönemi Osmanlı modernleşme tarihini iyi anlamakla mümkündür. II. Meşrutiyet dönemi de Türk modernleşme tarihinin en önemli aşamalarından biridir (Özkiraz & Arslanel, 2011). II. Meşrutiyet’in ilanıyla daha tabana yayılmaya çalışan ve eylemci bir kadın hareketi doğmuştur. Kadınlar canlarını en çok yakan sorunları fark edip bunlara çareler aramaya başlamışlardır. Bunun yolunu da basın ve örgütlenme yoluyla iki kanattan yaptılar. Bu mücadele uzun bir yolculuk belki de daha çok uzun sürecek ancak önemli olan bizlerin bunun geçmişini bilerek geleceğe daha emin adımlarla ilerlememiz olacaktır.

 

 

YAREN BUSE DOĞANAY

Sivil Toplum Staj Programı

 

 

KAYNAKÇA

Akagündüz, Ü. (2016). II. Meşrutiyet döneminde kadın hareketi ve Şukufe. Fe Dergi, 8(1), 111-116.

Birecikli, İ. B. (2008). Yüzüncü Yılında II. Meşrutiyet’in. Akademik, 2(3), 211-226.

Çaha, Ö. (1996). Sivil Kadın. İstanbul: Vadi Yayınları.

Çakır, S. (1991). Osmanlı Kadın Dernekleri. Toplum ve Bilim, 139-159.

Durakbaşa, A. (2000). Halide Edib: Türk Modernleşmesi ve Feminizm. İstanbul: İletişim Yayınları.

Durakbaşı, A. (2002). Halide Edip Türk Modernleşmesi ve Feminizm. İstanbul: İletişim yayınları.

Eralp, F. (2017). 28 Nisan 1913: Teali-i Nisvan Cemiyeti kuruldu. Çatlak Zemin. https://www.catlakzemin.com/28-nisan-1913-teali-i-nisvan-cemiyeti-kuruldu/ adresinden alındı

Ergün, M. (1996). II.Meşrutiyet Devrinde Eğitim Hareketleri. Ankara: Ocak Yayınları.

Kılıç Denman, F. (2009). İkinci Meşrutiyet Döneminde Bir Jön Türk Dergisi: Kadın. İstanbul: Libra Kitapçılık ve yayıncılık.

Kuran, E. (1997). Türk Çağdaşlaşması. Ankara: Akçağ Yayınları.

Kurnaz, Ş. (1997). , Cumhuriyet Öncesinde Türk Kadını (1829-1923). İstanbul: MEB Yayınları.

Özcan Demir, N. (1999). II. Meşrutiyet Dönemi Osmanlı Feminizmi. Hacettepe Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Dergisi, 16(2), 107-1/5.

Özkaya, Y. (1994). Tanzimat’ın Siyasi Yönden Meşrutiyete Etkileri Cemiyet-i İslamiyye Başkan. Tanzimat’ın 150.Yıldönümü Uluslararası Sempozyumu, 301-303.

Özkiraz, A., & Arslanel, N. M. (2011). İKİNCİ MEŞRUTİYET DÖNEMİNDE KADIN OLMAK. SOSYAL ve BEŞERİ BİLİMLER DERGİSİ, 3(1), 1-10.

Taşkıran, T. (1973). Cumhuriyetin 50. Yılında Türk Kadın Hakları. Ankara: Başbakanlık Basımevi.

Tekeli, Ş. (1982). Kadınlar ve Siyasal Toplumsal Hayat. İstanbul: Birikim Yayınları.

Yılmaz, A. (2013). HALİDE EDİP’TE KADIN HAKLARI. Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi Türkoloji Dergisi, 119-134.

Yücekök, A., Turan, İ., & Alkan, M. Ö. (1998). Tanzimattan Günümüze. İstanbul: Tarih Vakfı.

 

 

 

Sosyal Medyada Paylaş

LEAVE A REPLY

Please enter your comment!
Please enter your name here

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.

Tarih:

Beğenebileceğinizi Düşündük
Yazılar

Gençlere Avrupa Turu: DiscoverEU ile Kültürel Keşifler

Avrupa Birliği (AB) Komisyonu tarafından başlatılan DiscoverEU programı, gençlere...

Srebrenitsa Soykırımı Anma Günü BM Genel Kurulu’nda Tartışılacak

📣 Eylem Çağrısı: 11 Temmuz'u Srebrenitsa Soykırımı Anma Günü...

Yükseköğretime Erişim İzleme Anketi

Bu anket, 6 Şubat Depremi sonrasında Hatay'da yükseköğretime erişimde...

Küresel Güney Sorunu: Batı’nın Yanıldığı Noktalar

Bu yazı Uluslararası Kriz Grubu CEO'su Comfort Ero tarafından...