AB’nin Doğu Akdeniz’deki Politikaları

Doğu Akdeniz, jeostratejik ve jeopolitik bakımdan önceki tarihlerden bu yana gündemden hiç düşmeyen bir havza olarak bulunmaktadır. Bu bölge, büyük medeniyetlerin izlerini taşıyan fay hatlarının enerji biriktirdiği, gerilimi tırmandırdığı ve dünya savaşlarına varan trajik olayların cereyan ettiği bir coğrafyadır (Koray, 2020).

Avrupa Birliği 2004 genişlemesinde Kıbrıs Adası’nı (Güney Kıbrıs Rum Cumhuriyeti çatısında) içine alarak, sınırlarını Akdeniz’in doğusuna genişleterek jeopolitik bir güce ulaşmayı hedefledi. Avrupa Birliği’nin coğrafi ve siyasi sınırlarının Doğu Akdeniz’i kapsar hale gelmesiyle birlikte kuzey yarımkürede AB’nin bölgesel bir güç olma konumunu pekiştirilmiş oldu. Bu durum, 2007 yılında Bulgaristan ve Romanya’nın da Birliğe üye olması ile sınırlarına Karadeniz’e de dâhil ederek devam etti. Böylece Avrupa Birliği, etkinliği sadece Avrupa ile sınırlı kalmayan; Doğu Avrupa, Balkanlar, Kuzey Afrika ve Orta Doğu gibi bölgelerin kimini içine alan kimine ise komşu olan bir güç merkezi potansiyeli taşımaya başlamıştır. Bu durum, bir yandan birliğe üye olan ülkelere önemli bir güç kazandırırken, diğer yandan birliğin dış sınırlarının uzandığı coğrafi bölgelerde yer alan komşularla barış, istikrar ve iş birliğine dayalı ilişkilerin geliştirilmesini de zorunlu kıldı. Bir taraftan üye sayısındaki artış ve yeni üyelerin uyum sorunları diğer taraftan genişleyen dış sınırlar ve bu sınırların çevresindeki çatışma alanları Avrupa Birliği’nin önleyici ve düzenleyici stratejiler geliştirmesini zorunlu hale getirdi. Bu sebeple, üye ülkelerin hâlâ ellerinde bulundurdukları egemenlik alanları ile AB’nin dayanmış olduğu siyasi-hukuki alan ve uluslararası siyasi-hukuki düzenin birbiriyle çatışmaması için AB içerisinde yoğun bir siyasi ve akademik çabanın harcanmakta olduğundan da söz edilmektedir. Nitekim Birliğin dış sınırlarının ötesinde bulunan öteki’ler veya komşu’larla iş birliği ve istikrarın korunmasına dayalı ilişkiler ağının kurulması ve korunabilmesi için AB’nin çok sayıda yeni adımlar attığı görülmektedir. Avrupa Komşuluk Politikası, Avrupa-Akdeniz Ortaklığı bunlardan bazılarıdır (Aksu,2018.

AB’nin Akdeniz’de bölgesel güvenlik yaklaşımı, ekonomik liberalleşmeyi, demokrasinin tesisini, sosyal iş birliğini ve stratejik amaçları içine alan geniş bir güvenlik anlayışına sahiptir. 11 Eylül 2001 terör saldırısı, Arap-İsrail çatışmasının yoğunlaşması ve Irak krizinin yaşanması, AB’nin politikalarını daha stratejik bir öneme sahip olan Güney Akdeniz kıyısında yoğunlaştırmasını beraberinde getirmiştir. 1995 yılında gerçekleştirilen Avrupa Akdeniz Ortaklığı (Euro-Mediterranean Partnerhip – EMP) ile AB, Güney Akdeniz devletlerini (Fas, Cezayir, Tunus, Mısır, İsrail, Filistin, Suriye, Lübnan ve Türkiye) kapsayan bir barış ve istikrar bölgesi geliştirmeyi amaçlamıştır. Bu strateji ile güvenlik politikasında önemli bir dönüşüm gerçekleştirilmek istenmiştir. AB, Akdeniz Havzası’nda sosyal, ekonomik ve siyasi alanda etkisini gösterecek geniş kapsamlı ve pro-aktif bir strateji geliştirmeye odaklanmıştır. Avrupa Akdeniz Ortaklığı, geleneksel güvenlik anlayışının ötesine giden ve geniş kapsamlı iş birliğini ve diyalogu içerisine alan stratejik uyumu geliştirmek için tasarlanmıştır. Bakıldığında bu kapsamda bölgede 1995’ten itibaren uygulanan Avrupa Birliği Akdeniz politikası, kısa görüşlülük, ticari çıkarları ön planda tutma, stratejik çevreleme (belirgin sınırlar çizme), tehditlere karşı hemen savunmaya geçme gibi nedenlerle eleştirilmektedir (Özer, Ayhan, İrdem, 2017).

Aynı zamanda Akdeniz, yakın tarihte Ortadoğu petrolünü Avrupa’yla buluşturan, Hint Okyanusu’ndaki taşımacılığı dünyanın farklı noktalarıyla bir araya getiren, Karadeniz’deki çeşitli limanlarından yüklenen ekonomik değerleri dünyanın farklı noktalarına yönlendiren, NATO’yu Ortadoğu ve Uzakdoğu’ya yaklaştıran bir bölge olarak öne çıkmıştır (Güneş, 2020).

Akdeniz’in çeşitli değerli kaynakları yerlerine ulaştırma yolu olmanın yanında günümüzde enerjinin çıkarıldığı bir bölge olmaya doğru yönelen bir özelliğinden yani doğalgazın dünya pazarlarına sevk edileceği bir üretim merkezine dönüşebileceğinden söz edilmektedir. Bahsedilen özellikleri ile Akdeniz için Kıbrıs’ta hâkim olan, bu bölgedeki enerji kanalları, ticari yollar ve askeri strateji açısından büyük bir üstünlük sağlamaktadır. Bu coğrafyada hâkim güç olmak isteyen bir gücün Doğu Akdeniz’de sabit bir üs konumundaki Kıbrıs’ı göz ardı etmesi beklenemeyecektir (Keser, 2012). Akdeniz’i bir iç deniz olarak nitelendiren Avrupa Birliği, bu durumu lehine kullanabilecek şekilde Güney Kıbrıs Rum Yönetimi’ni (GKRY) tartışmalı bir şekilde 2004 yılında birliğe üye olarak dâhil etmiştir.

Rum Yönetimi, kendisini adanın tek yasal temsilcisi olarak görüp; işi bir de tek taraflı olarak Münhasır Ekonomik Bölge ilan etmeye kadar sürdürmüştür. Hâlbuki Kıbrıs Anayasası’na göre kurumlarının %30’luk kısmı Kıbrıslı Türklerin bulunması gereken makamlarda söz konusu temsil şartı gerçekleşmemiş olduğu için alınan kararların hukuki statüsü de tartışmalıdır. Bu sebeple Türkiye’nin günümüzde Kıbrıs Cumhuriyeti üzerinden hareket ettiğini iddia eden Güney Kıbrıs Rum Yönetimi’nin uygulamalarını tanımaması doğal bir durumdur. 2003 yılında Mısır’la yapılan Münhasır Ekonomik Bölge anlaşmasında Glafkos Klerides (önceki Güney Kıbrıs Rum Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı), Kıbrıs’ın Münhasır Ekonomik Bölgesiyle ilgili uzlaştıklarını; ama bu durumun Kıbrıs Meselesi çözülene dek kesinleşemeyecek bir şey olduğunu kabul etmiştir. Fakat enerji alanındaki gelişmelere bakıldığında problemin olmadığı bir ülke veya bölge olduğu görülmektedir. Bugün ise Güney Kıbrıs Rum Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı, Nikos Anastasiadis liderliğinde GKRY, Yunanistan gibi Türkiye karşıtı olan Akdeniz ülkelerini harekete geçirerek Doğu Akdeniz’deki petrol arama faaliyetlerini AB sorunu haline getirmektedir:

“Bu durumun arkasında iki sebep vardır. Birincisi, Güney Kıbrıs Rum Yönetimi ve Yunanistan’ın birlikte hareket etmelerine rağmen Türkiye’nin bölgedeki faaliyetlerine engel olamamaları sebebiyle AB’nin desteğine ihtiyaç duymaları; ikincisi de Türkiye’nin AB nezdinde zor durumda kalmasını sağlayarak Kıbrıs Sorunu’nun çözümsüzlüğü konusunda tek sorumlunun Türkiye olduğunu göstermektir” (Korkmaz, 2019).

Günümüzde, AB’nin Doğu Akdeniz’deki sondaj çalışmalarına ilişkin yalnızca üyeleri olan Yunanistan ve Güney Kıbrıs Rum Yönetimi tezlerini temel alarak hareket etmesi, dikkatleri üzerine çekmektedir. Türkiye, AB’yi Ada’da henüz çözüme ulaşılmadan GKRY’nin tüm Ada’yı yönetiyormuş gibi üye yapmakla ve Rumların güdümüne girmekle suçlamaktadır. AB’nin, Doğu Akdeniz’de en uzun kıyı şeridine sahip olan Türkiye’nin egemen hak ve çıkarlarını göz ardı etmesi, tepki ile karşılanmaktadır. Bu bağlamda Türkiye, kendi kıta sahanlığı haklarını ve Ada’nın ortak sahibi olan Kıbrıs Türklerinin haklarını korumaya devam edeceğini belirtmiştir. AB bu durumda tamamen tek taraflı davranış sergilemektedir. Fakat AB bölgedeki devletlerin eylemlerine karşı uzlaşmacı bir politika yürütmelidir (Şeker, 2019).

Doğu Akdeniz’de deniz alanları ve enerji kaynakları bölgesel güvenliği etkileyen önemli noktalardır. Doğu Akdeniz’de, enerji ve deniz alanlarının paylaşılması konusunda öteden beri var olan gerginlik devam etmektedir. AB, bu konuda ciddi bir öneme sahiptir. AB’nin Güney Kıbrıs Rum Yönetimi’nin 2004 yılında ilan etmiş olduğu Münhasır Ekonomik Bölge’yi aynen tanıdığını, Türkiye’nin Birleşmiş Milletler nezdinde bu konuda yaptığı itirazları hiçbir şekilde dikkate almadığını görülmektedir. Hâlbuki AB, bölge devletlerinin eylemlerini koordine edecek bir rol üstlenmeli, Güney Kıbrıs Rum Yönetimini ve Yunanistan’ı tek taraflı desteklemek yerine tüm Doğu Akdeniz’de refahı ve güvenliği sağlayacak politikalar üretme çabasına girmelidir. AB, bölgede tansiyonu artıracak politika ve eylemlerden uzak durmalı, bölge devletleriyle uzun vadeli iş birliğinin önünü açacak politikalar benimsemelidir (Özer, Ayhan, İrdem 2017).

 

Beyda GÜLAL[1]

TUİÇ Akademi Birimi

 

 

[1] Dumlupınar Üniversitesi Siyaset Bilimi ve Uluslararası İlişkiler Bölümü Lisans Programı 4.sınıf öğrencisi 

 

Kaynakça

Koray, Murat (2021). https://tasam.org/trTR/Icerik/53558/dogu_akdenizin_jeopolitik_ve_jeostratejik_onemi_teknolojik_donusumler_ve_denizaltilarin_rolu 01.2021

Özer, M. Akif Ayhan, Ufuk  İrdem, İbrahim (2017).  “Avrupa Birliği’nin Akdeniz Politikası ve Bölgesel Güvenlik” Güvenlik Çalışmaları Dergisi, Cilt: 19, Sayı: 3, Aralık 2017.

Güneş, Mehmet (2015). “Avrupa Birliği’nin Çevre Ve Enerji Politikalarında Doğu Akdeniz Gazının Tehdit Ve İmkânları”

Keser, Ulvi (2012). “Doğu Akdeniz’de Güvenlik ve Kıbrıs Adasının Stratejik Pozisyonu”, Atılım Sosyal Bilimler Dergisi, 2012, Cilt 2, Sayı 1:57-128.

Korkmaz, Nuri (2019). https://ankasam.org/dogu-akdenizdeki-strateji-oyunlari-ve-avrupa-birligi/02.2020

Şeker, Ata Ufuk (2019) https://www.aa.com.tr/tr/dunya/abden-turkiyeye-yonelik-dogu-akdeniz-kararlari/153263502.2020

Özer, M. Akif Ayhan, Ufuk İrdem, İbrahim  (2017).  “Avrupa Birliği’nin Akdeniz Politikası ve Bölgesel Güvenlik” Güvenlik Çalışmaları Dergisi, Cilt: 19, Sayı: 3, Aralık 2017

 

Sosyal Medyada Paylaş

LEAVE A REPLY

Please enter your comment!
Please enter your name here

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.

Tarih:

Beğenebileceğinizi Düşündük
Yazılar

Covid-19 Sonrası Yeni Normal: Dijital Göçebelik ve Güneydoğu Asya

Ecem Hayırcı  Göç Çalışmaları O-Staj Programı ÖZET Günümüzde teknolojinin gelişmesi, küreselleşme, iş verenlerin...

”Deontolojik değil sonuççu liberteryenim” – Dr. Merve Karataş

Bu röportaj Zeynep Naz Terzi tarafından Liberal Demokrat Parti...

Hırvatistan’da Seçim Rüzgarları: Cumhurbaşkanı Milanović, Başbakanlık Koltuğu İçin Yarışa Giriyor

Hırvatistan'da Seçim: Hırvatistan siyasi sahnesi, Cumhurbaşkanı Zoran Milanović'in, Nisan...

İklim Değişikliğinin Göç ve Kalkınma Üzerindeki Etkileri

Esranur Tekin Göç Çalışmaları Stajyeri  GİRİŞ Göç, dünyanın hemen her ülkesini etkileyen...