Amerikan Çok Kutupluluğu

Dünya üzerindeki karmaşanın kilitlendiği siyasi soru; yeni bir düzenin küresel savaş olmadan nasıl doğabileceği, doğmak üzere sancısı çekilen bu düzenin siyasi güçlerinin kimler olacağı ve bu küresel düzen içerisinde “Amerikalılık” kalıbının ne kadar minimize edilebileceğiyle ilgilidir.

20 yy’ın iki dünya savaşından, özellikle 2. Dünya Savaşı’ndan siyasi liderlere ve kamuoyunun vicdanına miras kalan insani ve medeni ilkeleri bulunmaktadır. Özellikle statükonun değişim talebini ortaya koyan devletlerin bu isteklerini, güç ve iradelerini bunun en kolay, dehşetli ve hızlı yolu olan savaşla sağlamamasının nedeni savaşların siyasi düşüncenin normatif ve moral olarak siyasetin ruhunu sarmasıdır. Tabi ki buna nükleer gücün gelişmesiyle beraber eklenen ‘post-modern etik’ olarak ifade edilebilecek ‘zaferi ve kazananı olmayan savaş (MAD) tehdidi de ilave edildiğinde statüko değişiminin düzen içinde yapılmasına siyaseti yönlendirmektedir. Şuan küresel düzen bunalımının bir hayalet gibi kamuoyu ve küresel siyasi ve ekonomik güçlerin ilişkilerinde dolaşmasının sebebi bu normatif ve moral mirasın üzerinde sürdürülen ısrarla beraber bu değişimin nasıl gerçekleştirileceğidir. Hiç kimse aktörü olmayan, aktörü kendisi olmayan bir barışı istememektedir.

Siyasi güçlerin kimler olacağı sorusunun cevabı belirsizdir. Bu değişimi sağlamak istemeyen Amerika, değişime karşı vekâlet savaşlarıyla rakiplerinin taleplerini belli bir bölgeye odaklayarak, kendisinin de hasar aldığı ekonomik krizlerle beraber bu talebi iç büyümeye yönlendirerek direnmektedir. Ortaya çıkan vekâlet savaşları ve ekonomik krizleri Amerika’nın gerçekleştirdiğine dair komplolara teorik bir altyapı sunulmamaktadır. Meydana gelen vekâlet savaşları ve ekonomik krizlerin, tarihin akışı içerisinde savaşa savaş açan barış düzeninin sağlanması için verilen tavizler olduğu ve bu tavizlerden kimlerin daha fazla maliyet ve güç kaybıyla ayrılması mücadeleleri olduğu ifade edilmektedir. Dolayısıyla çeşitli ekonomik kriz ve vekâlet savaşları içerisinde sorgulanan güç ve servet paylaşım mücadelelerinin küresel savaştan ziyade bu çerçeve içerisinde sorgulanması ve yanıtlarının aranması umut verici olsa da bölgesel istikrarsızlık ve sefaleti artırıcı etkisinin savaşa giden yolun asfaltını döktüğünü de hatırlatmak gerekmektedir.

Düzen karşıtı devletler Amerika’yla ilişkilerine rağmen Amerika karşıtı siyasi-ekonomik-askeri ittifaklarla, oluşturdukları ağlarla ve geliştirmeye çalıştırdıkları yeni araçlarla düzenin tek kutupluluğunu sarsmaya ve kutupları çeşitlendirerek onlara eklenmeye çalışmaktadırlar. Tam da bu noktada ‘Amerikan Çok Kutupluluğu’ kavramlaştırmamız ortaya çıkmaktadır. Küreselleşme dediğimiz sürecin siyasi çehresini günümüzde bu şekilde adlandırabiliriz. Siyasetin ekonomik, askeri, teknolojik, kültürel Amerikalılığına direnmenin yanı sıra onu aşmaya çalışan devletlerin onun liberal, demokratik, bilimsel ve popüler yayılmasından etkilenmelerine devam ederek düzenin Amerikalılığını, yerini doldurabildiği noktada da çok kutupluluğunu oluşturmakta etken rol oynamaktadırlar. Nitekim yukarıdan aşağıya doğru statükoyu değiştirmeye çalışan tek kutupluluk karşıtı devletlerin karşısına aşağıdan yukarıya doğru yükselen ve böylece gücünü polarize ettiği ölçüde artıran Amerika çıkmakta ve Amerikan çok kutupluluğu böylece yakın zamanda savaş[1] gibi irrasyonel bir tercih olmadığı müddetçe gelecek düzeni adlandırabilecek kavramlaştırmalar arasına katılmaktadır.

Gücün ve servetin paylaşımının yeniden yapılması ve olduğu gibi sürdürülmesi isteklerinin mücadelesine sahne olan siyasi, ekonomik, teknolojik ve kültürel mücadelenin bir diğer sorunu da tek kutupluluğu yadırgayan devletlerin yanı sıra çok kutuplulukta koltuk edinmeye çalışan yeni aktörlerin de olmasıdır. Bu da tek kutuplu statükoya karşı çok kutuplu statükonun sarsılması için alttan baskı olduğu anlamına gelmektedir. Amerika’nın bu kutup sorununu kendi köşesine çekilerek sahiplenmeyecek kadar dünya düzeninin içerisinde olması yalnızlık politikasını mümkün olmayan boyutlara taşımaktadır. Amerika’nın çok kutupluluk talebinde bulunanların ve çok kutuplu statükonun gücünü ve servetini azaltmaya çalıştığı; ayrıca kutupların artmasını engellemeye çalıştığı gözlemlenirken, çok kutuplu statüko taraftarlarının da sistemdeki aktör sayısının artmasını engellemeye çalıştığı ve Amerika’nın gücünü, ittifak yaparak parçalanmış olan ekonomik, askeri, bilimsel güçlerini bütünleştirmeye çalıştıkları görülmektedir. Çok kutupluluk tarafları ayrıca birbirlerine karşı da çok kutuplulukta en fazla sözü geçen devlet olmak için tedbirli tavizler verdikleri; çok kutupluluğa sızmaya çalışan devletlerin de vekâlet savaşlarına ve ekonomik krizlere itilmeye direndiği, bilimsel ve kültürel alandaki itibar kayıplarının önlenmeye çalışıldığı, çevrelerine, çok kutuplu statükoya ve tek kutup sistemine karşı direndiği ve atağa geçmeye çalıştığı bir mücadele alanı görülmektedir. Bu mücadele alanının kazananı küresel bir savaş olmamalıdır. Amerikan çok kutupluluğunun oluşacağı yakın bir zamanda beklenirken çok kutuplu statükoyu sarsacak devletlerin hangileri olacağı veya olup olmama ihtimali merakla cevaplanması beklenen sorulardandır. Çok kutupluluğun Amerikalılığını tasfiyesi tam olarak gerçekleşmeyecek olup güç ve servetin dağılımının yeniden gerçekleşeceği çok kutuplu bir güç dengesinin kurulması beklenmektedir. Bu bunalım ve sancı döneminin derin bir huzuru ve doğumu mu, yoksa korku ve şiddeti mi geri getireceği konusunda dünya liderleri ve kamuoyunun değişim ve dönüşümü sağlamadaki istekleri kadar feraseti, olan kadar olması gerekeni de göz önünde bulundurmalarıyla ancak mücadelenin ve mücadele alanının hala var olduğu bir dünyada bu soruyu yanıtlayabileceklerdir. Ekonomik krizler ve vekâlet savaşları yoluyla sürdürülen gücün kayması ve kaymaması adına uygulanan politikaların rasyonel olarak savaşı kârlı bir dönüşüm veya statükoyu devam ettirme yolu olarak görmesi seçeneği bunalımın maliyetine, savaşın kendi maliyetine ve modern savaşların mirasına bağlı olduğu kadar; bireysel veya genel irrasyonel tercihlerin karşıtlığına direnebilmekle alakalıdır. Bu savaşsız değişim sorunu ve barışçıl savaş ve krizlerin sürdürülebilirliği sorusunu siyasi karar alıcıları, siyasi tarihte soruyu tekrar sorabilecek ve yanıtlayabilecek bir geleceğin varlığına tehdit oluşturmayacak şekilde cevaplandırmakla mükelleftir.

[1] Burada savaş Uluslararasına değil, Kutuplararasına atıf yapmaktadır.

Ali TARIM

KAYNAKÇA

  [1] Bauman,Z., ‘’Postmodern Etik’’, Çev. Alev Türker, Ayrıntı yay. İst. 1998, s. 20.

[2]http://www.nuclearfiles.org/menu/key-issues/nuclear-weapons/history/cold-war/strategy/strategy-mutual-assured-destruction.htm

[3] Kenneth N. Waltz, “Anarchic Orders and Balances of Power”, Robert O. Keohane (der.), Neorealism and its Critics, p. 108.

[4] Brezinski Zbigniew, “Büyük Satranç Tahtası”, Çev. Yelda Türedi, İnkılap Kitabevi. İst. 1997, s. 26

Sosyal Medyada Paylaş

LEAVE A REPLY

Please enter your comment!
Please enter your name here

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.

Tarih:

Beğenebileceğinizi Düşündük
Yazılar

Srebrenitsa Soykırımı Anma Günü BM Genel Kurulu’nda Tartışılacak

📣 Eylem Çağrısı: 11 Temmuz'u Srebrenitsa Soykırımı Anma Günü...

Yükseköğretime Erişim İzleme Anketi

Bu anket, 6 Şubat Depremi sonrasında Hatay'da yükseköğretime erişimde...

Küresel Güney Sorunu: Batı’nın Yanıldığı Noktalar

Bu yazı Uluslararası Kriz Grubu CEO'su Comfort Ero tarafından...

Dijital Dönüşümün Düzensiz Göç Yönetimine Etkileri

Feyza Betül Demirci  Göç Çalışmaları o-Staj Programı Özet 21. Yüzyıldan beri etkisini...