Birleşmiş Milletler’e Genel Bir Bakış ve Suriye Politikası

Bu röportaj, Karabük Üniversitesi Uluslararası İlişkiler  Bölümü Öğretim Üyesi Doç. Dr. Can KAKIŞIM ile ‘‘Birleşmiş Milletler’e Genel Bir Bakış ve Suriye Politikası’’ üzerine yapılmıştır. 

 

1. Merhaba, öncelikle kendinizden kısaca bahsedebilir misiniz?

Kısaca bahsetmem gerekirse, lisans ve yüksek lisansta Uluslararası İlişkiler, doktora için Siyaset  Bilimi ve Uluslararası İlişkiler eğitimi görmüş ve doçentliğini de Siyaset Bilimi alanında almış bir  öğretim emekçisiyim. Türkiye’nin iç ve dış siyaseti, Türkiye’nin sosyolojisi ve ekonomisi gibi  genel konular hakkında okuyorum, yazıyorum, elimden geldiğince öğretiyorum ve öğreniyorum.

 

2. Öncelikle hem alanınız hem de gündem sebebiyle çeşitli televizyon kanallarında görüşlerinizi bildiriyorsunuz, bu süreçte aldığınız tepkiler nasıl oldu?

Televizyon programlarına ilk çıkışım bir buçuk sene önce biraz da şans eseri oldu. Tesadüfen  tanıştığım deneyimli bir gazeteci beni televizyon kanallarına önermiş ve beni de oradan aradılar.  Birkaç kez katılınca devamı da geldi. Bu programlardaki düsturum ise hep şu oldu; “Ne  biliyorsan, ne düşünüyorsan onu söyle.” Yani bildiğimi eğip bükmeden, herhangi bir yere hoş  görünmeye çalışmadan dile getirmek düşüncesiyle hareket ettim. Fikirlerimi açıklıkla söylemem bazı kişilerde tepki yaratırken, çoğu insan ise beni herhangi bir hesabı olmayan, objektif olmaya  çalışan biri olarak gördü ve benimsedi.

 

3. Genel olarak bakıldığında Birleşmiş Milletler dünya barışını ve güvenliğini korumak ve uluslararası alanda ekonomik, toplumsal ve kültürel bir işbirliği oluşturmak için kurulan uluslararası bir örgüttür. Bu amaçlar doğrultusunda BM’i başarılı sayılabilecek bir  topluluk olarak görüyor musunuz?

Kesin olarak başarılı ya da kesin olarak başarısız diyemeyiz. Çünkü dünya barışına gerçekten  katkı sağladığı bazı örnekler var ama bazı noktalarda da gereken etkiyi gösteremediği  görülebilmektedir. Başarısız olduğu konular en başta devletlerin, özellikle de Büyük Güçlerin  dar ulusal çıkarları çerçevesinde hareket etmelerini çoğu zaman engelleyememesi veya  dünyanın farklı bölgelerinde kronikleşmiş çatışmalara genellikle çözüm bulamaması, hatta  bunlara zaman zaman kayıtsız kalması ya da geç müdahale etmesi. Başarılı olduğu konular ise  her şeyden önce toplumların birbirlerini daha iyi tanıyabileceği, dinleyebileceği uluslararası bir  forum oluşturması ve bu bağlamda da müzakere kanallarını her daim açık tutmasıdır. Bu  bağlamda, Immanuel Kant’ın “Ebedi Barış” adlı çalışmasında oluşturmak amacında olduğu,  bunun önerisinde bulunduğu “Hür Devletler Federasyonu”nun en gelişmiş örneği olarak da  Birleşmiş Milletler anlaşılabilir. Aynı zamanda Birleşmiş Milletler’in kuruluşundan sonra büyük  güçler arası hiçbir savaş olmadığını da belirtmek gerekir. Tabii ki bu sadece Birleşmiş Milletler’e bağlanacak bir durum değildir ama sanırım bu gelişmeyi yine de Birleşmiş Milletler’in hanesine  artı bir puan olarak yazmak gerekir.

 

4. 2011 Arap Baharı’nın başlamasıyla birlikte Suriye’de iç savaşa dönüşen çatışmaların uluslararası çapta yaydığı etki hakkında neler söyleyebilirsiniz? Ya da bu durum uluslararası alanda bir yankı uyandırmış mıdır? 

Suriye’de olanlar Arap Baharının bir versiyonu olarak başladı ama yaşananlar kısa sürede artık  Bahar adını hak etmeyen bir noktaya doğru sürüklendi. Bir nevi kışa döndü. Gerçekten de  Suriye’de yaşananlar verilen insani bedellere ya da çatışmalardaki ölüm oranına ve vahşet  düzeyine bakınca çoğu devletlerarası çatışmada olmayan bir aşamaya erişmiş durumdadır. Bu  da Suriye İç Savaşını 21. Yüzyılın en kanlı sahnesi haline getirmiştir. Bu yaşananların uluslararası  politikada ise çok ciddi bir etkisi var. Çünkü Ortadoğu dünyanın merkezi konumunda olan bir  bölgedir. Bu hem jeopolitik konumu ve yeraltı kaynakları bakımından hem de üç semavi dinin  çıkış yeri olması sebebiyle böyledir. Suriye ise Ortadoğu’nun merkezindedir. Yani Ortadoğu’daki  genel ayrılıklar, fikir çatışmaları, güç mücadeleleri ne kadar varsa aslında Suriye de bunun  küçük bir modeli görünümündedir. Dolayısıyla Suriye’nin farklı devletlerin güçlerini yarıştırdığı  bir deneme tahtası haline geldiğini diyebiliriz.

 

5. En önemli gündem konularından bir tanesi olarak nitelendirebileceğimiz Suriye özelinde bakarsak, Birleşmiş Milletler’in buradaki genel bakışı ile ilgili neler söyleyebilirsiniz?

Suriye İç Savaşı sırasında Birleşmiş Milletler Büyük Güçlerin kendi çıkarlarını önceleyen politikalarını aşamadı ve dolayısıyla etkili bir çözüm perspektifi de geliştiremedi. Bilindiği üzere  Birleşmiş Milletler’in etkili bir adım atabilmesi için Güvenlik Konseyi’nde karar alınması  gerekiyor. Fakat bu noktada da her defasında Rusya ve Çin’in vetolarıyla karşılaşıldı. Buradan  sonuç alınamayınca ABD ve batılı ülkelerin başını çektiği bir devletler grubu Genel Kurul’dan bir  karar çıkarmaya çalıştı. Bu noktada başarı sağlandı, kınama kararı vs. alındı. Ama buradan çıkan  kararın herhangi bir bağlayıcılığı yok. Dolayısıyla atılan adımlar oldukça etkisiz kaldı ve Suriye’deki çatışmalara son vermek noktasında bir anlam ihtiva etmedi. Hatta sığınmacı kriziyle ilgili de anlamlı bir kampanya başlatılamadı. Sığınmacıların yükü Türkiye başta olmak üzere  komşu ülkelerin üzerlerine kaldı. Bu bağlamda Birleşmiş Milletler’in Suriye özelinde iyi bir sınav  veremediğini söyleyebilmek mümkündür. Belki bir başarı olarak şundan bahsedilebilir; Suriye İç  Savaşının başlangıç dönemlerinde kimyasal silahların kullanıldığına dair bazı haberler söz  konusuydu. Birleşmiş Milletler daha sonrasında bazı uzmanları bölgeye göndererek birtakım  kontroller yaptırdı ve bunların ardından bu kimyasal saldırı haberlerini artık görmemeye  başladık. Ama genel olarak bakıldığında Birleşmiş Milletler’in burada kayda değer bir başarı  sağladığını söylemek gerçekten de zor.

 

6. Birleşmiş Milletler Beşlisi olarak adlandırılan Güvenlik Konseyi daimi üyelerinin Suriye’ye müdahale girişiminin engellenmesi (Rusya ve Çin vetosu) ardındaki en temel sebep sizce ne olabilir? 

Bunun temel sebebi uluslararası politikadaki mevcut güç dengeleridir. Dünya üzerinde Atlantik  ve Avrasya bloklarının var olduğunu söyleyebiliriz. Atlantik kanadını ABD ve diğer batı ülkeleri  oluşturmaktadır. ABD, hegemonyası aşınan bir güçtür, hem siyasi etki bakımından hem  ekonomik nüfuz bakımından eskisi kadar güçlü olmayan bir ülke konumundadır. Avrupa Birliği  ise kendi içinde yapısal sorunları olan bir örgüttür. ABD ve Avrupa Birliği arasındaki ilişkiler de, özellikle Trump döneminde de bunun örneklerini gördük, biraz sorunlu diyebiliriz. Avrasya  kanadında ise Rusya ve Çin var. Tabii Çin’in son çeyrek asırdır devam ettirdiği müthiş bir  ekonomik performans söz konusu. Rusya’nın ise siyasi ve diplomatik yönden yıllara dayanan bir  tecrübesi vardır. Bu ülkeler de Batı ittifakının etki alanını daraltmaya ya da en azından daha fazla genişlememesini sağlamaya çalışıyorlar. Bu bahsedilen vetoların temel sebebi böylesi bir  çekişmeye dayanmaktadır. Suriye’nin durumu daha da özel, çünkü bu ülke Sovyet döneminden  beri geleneksel olarak Rus nüfuz alanında olmuş ve Rusya’nın bir arka bahçesi gibi, onun  Akdeniz’deki varlığını tescilleyen bir mühür gibi işlev görmüştür. Dolayısıyla Rusya’nın Suriye’de  Esad yönetiminin değişmemesi için bu kadar çaba sarf etmesi dış politikanın işleyiş kurallarını  az çok bilenler için hiç şaşırtıcı değildir.

 

7. Son olarak genel bir değerlendirme yapacak olursanız ve Kurucu Antlaşmanın 7. Bölümü ve 39. 41. 42. maddeleri bağlamında Suriye politikasını değerlendirirseniz sizce Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi başarılı bir organ mıdır? 

Kurucu Antlaşmanın 7. Bölümü uluslararası barışa yönelik ciddi bir tehdidin ortaya çıkması  durumunda alınacak önlemleri işaret ediyor. Bu kısımda, 39. Madde hangi eylemin uluslararası  barışa aykırılık teşkil edeceğini saptamayı öngörüyor. Sonraki maddelerde ise bu noktalarda  atılacak adımlar belirleniyor. Zorlayıcı önlemler de bu noktada tartışılmaktadır. Fakat bunu  yapabilmek için öncelikli olan uluslararası barışa hangi eylemin aykırılık oluşturduğunu  saptamaktır. Eğer bu saptama noktasında bir sorun, bir anlaşmazlık yaşanıyorsa o zaman  atılacak adımlar da kendiliğinden masadan kalkıyor. Bu açıdan bakıldığında, karar alıp  uygulamak noktasında Güvenlik Konseyi başarısızdır. Fakat aslında bu Güvenlik Konseyi’nin  yapısal bir sorunudur. Hatta buna sorun demek de ne derece doğrudur bilinmez, bu Güvenlik  Konseyi’nin beklendik bir performansıdır. Zira Güvenlik Konseyi, küresel politikadaki  bloklararası dengelerin bir yansıması olarak oluşturuldu. Dolayısıyla bu kurulda benzer  anlaşmazlıkların oluşması da son derece normaldir. Bu bakımdan düşünüldüğünde bu  anlaşmazlıkları Güvenlik Konseyi’nin bir nevi varlık sebebi olarak görmek dahi sanırım yanlış  olmaz.

 

8. Bonus Soru: Yaptığımız röportaja bir başlık verecek olsaydınız bu ne olurdu?

Uluslararası Siyasetin Acı Gerçekleri olabilirdi…

 

 

EBRU AKYOL

TUİÇ Uluslararası Örgütler Staj Programı

Sosyal Medyada Paylaş

LEAVE A REPLY

Please enter your comment!
Please enter your name here

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.

Tarih:

Beğenebileceğinizi Düşündük
Yazılar

Avrupa Gündemi Konferansları – II: “Bizi Bağlayan Göç” – AB-Türkiye Ortaklığını Yeniden Değerlendirmek

Kocaeli Üniversitesi’nin yürütücülüğünde düzenlenen Avrupa Gündemi Konferanslarının ikincisi 24-25...

Avusturya Seçim Sonuçları: Aşırı Sağ FPÖ’nün Zaferi Yeni Bir Dönemi mi İşaret Ediyor?

Avusturya’da 2024 seçimleri, ülkenin siyasi tarihindeki önemli dönüm noktalarından...

Afro-Avrasya Araştırmaları Enstitüsü Uluslararası İlişkiler Yaz Okulu Tamamlandı

Afro-Avrasya Araştırmaları Enstitüsü tarafından düzenlenen "Uluslararası İlişkiler Yaz Okulu...

Afrika’nın Konumu ve Türkiye: BM 79. Genel Kurul Toplantısı

1945 Yılında kurulan BM’nin bugün dünya haritası üzerinde yer...