Bütünleşme Bağlamında Avrupa Birliği’ndeki Euro/Göç Covid-19 Krizlerinin Değerlendirilmesi

       

Özet

Avrupa Birliği Krizleri: Avrupa Birliği, özellikle son 20 yılda yaşadığı Avro krizi, uluslararası bir sorun haline gelen göç olayları ve son bir yıldır hayatımızda yer alan Kovid-19 salgın hastalığı AB’nin hem ekonomik hem siyasi düzenini olumsuz olarak etkilemiştir. Araştırma yazımızda üç farklı başlığın AB’nin bütünleşme bağlamında değerlendirdik. Bütünleşme sürecinde oluşan dönüşüm üye ülkeleri her durumda birbirine bağlı hale getirmiştir ancak üye ülkelerin ulusal kararlar alması ve aynı anda yaşanılan krizler doğrultusunda durum daha da zorlaşmıştır.

Anahtar Kelimeler: Avrupa Birliği, Avro, Göç, Kovid-19, Ekonomi

Abstract

The Euro crisis the European Union has experienced in the last 20 years, the immigration events that have become an international problem and the Covid-19 epidemic disease that has been in our lives for the last year have adversely affected both the economic and political order of the EU. In our research article, we evaluated three different topics in the context of EU integration. The transformation in the process of integration has made the member states interconnected in all cases but the situation has become more difficult in line with the member states taking national decisions and the crises taking place at the same time.

Keywords: European Union, Euro, Migration, Covid-19, Economy

GİRİŞ

     Avrupa Birliği (AB), kurulduğu ilk yıllardan beri krizlerden başını kaldıramamıştır. Buna etki eden nedenlerden en önemlisi, Birlik içerisinde bütünleşmenin tam anlamıyla sağlanamamasındandır. Yıllarca bütünleşme sürecindense genişleme sürecine odaklanan Avrupa Birliği özellikle 2008’de yaşanan ekonomik kriz sonrasında hem ülkelerin kendi bünyesinde hem de Birlik içinde ekonomik açıklık fazlalaşmıştır. Bu durum sonucunda ekonomisi zayıf olan ülkelere yüklenilmiş ve yıllar önce ekonomide birlik sağlanması amacıyla kurulan bu uluslarüstü yapı içerisinde sarsılmalar meydana gelmiştir.

     Ardından ise hem 2004 genişlemesi hem de dünyada yaşanan 11 Eylül 2001 terör saldırısı gibi olumsuz olaylar sonucu Avrupa Birliği içerisinde göçmen karşıtlığı had safhaya çıkmıştır. Göçmen sorunları Suriye İç Savaşı’nın çıkması ile birlikte mülteci krizine dönmüş ve AB ile Türkiye’de bu durumda karşı karşıya kalma noktasına gelmişti. Birlik, bu gelişmeler sonucu bütünleşmeye odaklanma konusuna sonradan daha önemli bakmaya başlamış ve üyelik süreçlerini bir süre durdurmuş olsalar bile yaşanan krizler azalmamış üstüne katlanmıştır.

     Özellikle 2019 yılının sonunda Çin’in Wuhan kentinde ortaya çıkan Kovid-19 pandemisinin 2020 yılının ilk aylarında tüm dünyayı etkisi altına alması sonucu bu durumdan AB de fazlasıyla etkilenmiş ve içeride bir karmaşa hâkim olmaya başlamıştır. İtalya ve İspanya gibi ülkelerin Kovid-19 pandemisinden hem ilk etkilenmesi hem de hazırlıksız yakalanması sonucu Birlik asıl işlevini sürdüremeyen yani bir birlik şekilde hareket etmeyip birbirlerine karşı güven duygularını da yitirmeye başlamışlardır. Bu olay zaten Birlik içinde zor zamanlar geçiren ülkeleri “exit” tartışmalarına götürmeye neden olmuş, hatta “AB dağılıyor mu?” diye düşündürmüştür.

     Bu çalışma üç bölümden oluşmaktadır. İlk bölümde Avro krizi AB’nin mali yapısı göz önünde bulundurularak anlatılmış ve nedenlerinden; ikinci bölümde, göç krizine ve Yeni Göçmen Anlaşması’nın etkilerinden ve son olarak üçüncü kısımda ise Kovid-19 pandemisi ile gelen kriz ile AB içerisinde oluşan güncel durumdan bahsedilmiştir. Ek olarak, makalede incelenen ve hâlâ güncelliğini koruyan Avro, göç ve Kovid-19 krizlerinin hepsine bütünleşme bağlamında değinilmiştir.

1. AVRO KRİZİ

     AB her ne kadar 2000 yılından sonra art arda kriz yaşasa da aslında bu krizler tarihsel bir sürece dayanmaktadır. AB’nin kuruluşunda çok büyük bir paya sahip olan Jean Monnet bu konu hakkında hatıralarında “Krizlerden yaratılmış olan bir Avrupa’nın bu krizler için geliştirilecek çözümlerden meydana geleceğini ifade etmiştir.” (Monnet, 1978: 417)  Bütünleşme bağlamında düşündüğümüzde ise bu krizler üye ülkeleri “Acaba Birlik’ten çıkmalı mıyız?” düşüncesine kadar götürmüştür.

     AB tarihinde önemli bir yerde olan ve Birlik’in temel antlaşması olarak görülen Lizbon Antlaşması hem Soğuk Savaş’ın bitmesi ile hem de 2003 Irak müdahalesi ile yaşanan siyasi krizi bir noktada azaltmayı başarmıştır. Bu yaşanan siyasi krizde Birlik içinde ikilikler yaşanmış ve bir tarafta Amerika Birleşik Devletleri (ABD) yanlıları varken diğer tarafta ise Birleşmiş Milletler kararı dışındaki herhangi bir müdahaleyi uluslararası hukuka aykırı bulan taraf vardı. Ardından ise 2004 yılında AB’nin kurucu üyelerinden olan Hollanda ve Fransa’nın AB’nin Anayasal Antlaşması’nın reddedilmesi krizi yaşanmıştı. Bir de özellikle 2004 yılında Birlik’e 10 üye ülke dahil edilmesiyle birlikte başka krizlerin de yaşanacağı o zamanlarda belli olmaya başlamıştı.

     Ancak 2007 yılında kabul edilen Lizbon Antlaşması ile umutlanmaya başlayan AB, bir darbeyi de aynı yıl ABD’de de başlayan ekonomik krizin dünyaya yayılması ile aldı. Bu büyük kriz 2008 yılından sonra AB’de Euro (Avro) Krizi olarak anılmaya başlandı ve AB’yi hem uzun süre zorladı hem de bütünleşme üzerinde bazı etkilere neden oldu. Avro krizi nedenlerine geçilmeden öncelikle AB’nin mali yapısına kısaca değinmekte fayda var.

1.1. AB’nin Mali Yapısı

     AB, II. Dünya Savaşı’ndan sonra tekrar bir savaş yaşanmaması adına en başta ekonomik birlik kurma fikri ile oluşturulmuş bir yapıdır. Bu nedenle üye ülkeler arasında en büyük payda ekonomi üzerinde işlemekte ve gelişmektedir. Eğer ekonomi alanında herhangi bir koordineye sahip olamazlarsa bugün yaşadığımız küresel dünya üzerinde yaşanan mali krizlerde hem hızlı hem sağlam adımlar atmadıkları takdirde geri plana düşme riskleri vardır. Böyle bir durumda koordineli olmakta bir diğer gerekliliktir.

“Ekonomik ve parasal politika alanında koordinasyonun çerçevesini Ekonomik ve Parasal Birlik (EPB) oluşturmaktadır. EPB kapsamında, üye ülkelerin ekonomi politikalarında eşgüdüm sağlamaları ve İstikrar ve Büyüme Paktı’nın mali gözetim koşullarına tabi olmaları beklenmektedir. Yeni üye olacak devletlerin, Maastricht Kriterlerine uyum sağlamak suretiyle Birliğe katılım ertesinde Euro’yu para birimleri olarak kabul etmeleri beklenmektedir.“ (AB Başkanlığı, Fasıl 17)

     AB’nin EPB ile birlikte özellikle kurlar üzerindeki risk tablolarından kurtulmak, piyasalara entegre olarak daha iyi işlemler yapmak gibi amaçları vardı. Öncelikle AB’nin 28 üyesi de (Brexit gerçekleşmeden önce) bu Euro bölgesine girmemişti. İngiltere, Danimarka gibi ülkeler kendi para biriminin daha değerli ve istikrarlı olduğunu düşünerek Euro’dan uzak kalmak istemişlerdi. Bazı ülkeler ise daha yeterli düzeyde olmadıkları için kendilerini geliştirmek adına Euro bölgesine hemen değil daha sonradan dâhil edilmesi tercih edilmekteydi. Ayrıca Avrupa Birliği’nin İşleyişine Dair Anlaşmada “Ekonomik ve Parasal Politika” başlığı altında madde 138, 1. fıkrada “Konsey, Avro’nun uluslararası para sistemindeki yerini güvence altına almak amacıyla, Komisyon’un önerisi üzerine, ekonomik ve parasal birlik bakımından özel önem taşıyan konulara ilişkin olarak, yetkili uluslararası finansal kuruluşlarda ve konferanslarda benimsenecek ortak tutumları belirleyen bir karar kabul eder. Konsey, Avrupa Merkez Bankası’na danıştıktan sonra hareket eder.” ibaresi yer almaktadır. (T.C. Başbakanlık Avrupa Birliği Genel Sekreterliği, Avrupa Birliği Antlaşması ve Avrupa Birliği’nin İşleyişi Hakkında Antlaşma; 2011) Ancak bu ortak düzenlemenin yanında AB’nin parasal politikanın ulus üstü düzenlenmesinin yanında ülkeler kendi ekonomi politikalarında ayrıca bir düzenleme yapma yetkisinin olduğunu da unutmamak gerekir sonuçta AB bir federasyon değildir.

1.2. Avro Krizinin Nedenleri

     Bu kadar düzenlemenin ardında neden AB ekonomik krizlerle bir arada anılıyordu? “Her ne kadar ortak düzenlemeler olsa da ülkelerin kendi politikalarını yanlış yönetmesi bir krize adım atılması için yeterli bir sebeptir diyebiliriz.” (Çakaş, 2019;77) Avro krizinde en büyük sorun Yunanistan olarak görülüyordu çünkü ekonomisi zaten kötü durumdaydı bir de yaşanan ekonomik kriz onu daha da geri çekmeye neden olmuştu. İrlanda, İtalya ve Portekiz de etkilenen diğer ülkeler arasındaydı. Birlik’i bu konuda zorlayan durum ise üye ülkelerin hep beraber hareket etmemesinden kaynaklanmaktadır. “Maastricht Antlaşması’na göre, Euro bölgesine dahil olan üye ülkenin bütçe açıkları GSYİH’nın %3’ünü aşmamalıdır. Kamu borçlarının GSYİH’ya oranı ise, en fazla %60 olmalıdır. Bazı AB üyeleri, ortak para birimi Euro’ya geçerken söz konusu kriterleri yerine getirmedikleri halde, daha sonra bu kriterleri yerine getireceklerini taahhüt ederek Euro’ya geçmişlerdir. Burada siyasi kaygı ve önceliklerin ekonomik önceliklere tercih edildiği sonucu da çıkartılabilir.“ (Çakaş, 2019;77)

     Ayrıca bir diğer nedene baktığımızda “kamu maliyesi ile ilgili konularda üye devletlerin politika bağımsızlıkları devam ederken ve siyasi bir birlik henüz sağlanmadan ortak bir para birimine geçilmiş olması, çok sayıda yazar tarafından bir “macera girişimi” olarak değerlendirilmektedir.” (Şanlıoğlu, 2016;103)  Euro’nun 2002 yılında kullanıma girmesi ile birlikte iktisadi politika için dışarıdan bakınca her ne kadar büyük bir adım olarak görünse de içeriden pek öyle gözükmüyordu üstelik alınan bu karardan sonra krizle birlikte özellikle fiyatlardaki rekabet olumsuz bir hava yaratmıştır. Bu krizden daha fazla etkilenen ülkeler Euro bölgesinden uzaklaşmaya başlamış ihracat kalemlerini ithalat kalemlerine çevirmeye başlamışlardı. Bu nedenle ülkedeki mali oranlarda büyük bir açıklık meydana gelmeye başlamıştı. Aslında buradaki en büyük hatanın AB’ye, Euro bölgesine dahil olan ülkeler arasından daha tam anlamıyla kendini geliştirmeyen ülkelerin üye alınmasıdır. Bu hem bütünleşmeyi zedelemiş hem de AB ülkelerine bireysel olarak baktığımızda da zarar vermiştir. Özellikle bütünleşme açısından “üye devletler arasındaki dayanışma ciddi şekilde sarsılmıştır. Nitekim krizden daha az etkilenen kuzey Avro alanı ülkeleri, krizden daha fazla etkilenerek kendilerinin desteğine ihtiyaç duyan güney Avro alanı ülkelerini israfçı tutumları dolayısıyla eleştirirken; krizi çok ağır yaşayan güney Avro alanı ülkeleri de kuzeylilerin kendilerine sürekli olarak belirli şekilde davranmalarını dikte etmesinden duydukları rahatsızlığı ifade etmiştir. Bu tartışma AB içinde yoksul güney ve zengin kuzey ayrımını ortaya çıkarmış ve farklı motivasyonlarla hareket eden AB üyesi ülkelerin tamamı tarafından kabul edilmesi muhtemel bir teklifin öne sürülmesi bir hayli güç olmuştur.” (Erdoğan, Yazgan; 197) Yani aslında bu durum AB içerisinde bütünleşmenin tam anlamda gerçekleşmediğini göstermektedir. Bunun sonucunda toparlanmanın birlik şeklinde hareket etmekle daha iyi olacağını fark edip buna yönelmişlerdir. Sonradan yapılan işbirlikleri bütün Avrupa Birliği’ni kapsayacak şekilde yapılmaya başlanmıştır. “Avro’dan vazgeçme gibi bir durumları olmamıştır çünkü bu durumda hem ek maliyetler ortaya çıkabilir hem de kriz etkisi daha uzun sürebilirdi.” (Erdoğan, Yazgan; 197) Bu nedenle AB’nin genişleme hamlelerinden çok aslında bütünleşmeye odaklanması gerektiğini de net bir şekilde görüyoruz. AB bu anlamda hem üye ülkelerin aklında soru işaretleri oluşturmuş. Bunun en net örneği Brexit’te yaşanmıştır. Hem AB’ye üye olmak isteyen ülkelerin aklında belirsizlikler yaşanmış hem de AB ülkeleri ile ticaret yapmakta olan ülkeler arasında sıkıntılar yaratmıştır. Üstelik krizden en çok etkilenen AB üyesi ülke vatandaşları AB’yi protesto etmeye başlamışlardı. “Ekonomik kriz, Avrupa kamuoyunu birbirinden uzaklaştıran unsurları artırmaktadır.“ (Schimmelfennig, 2014, s. 322) “Dolayısıyla, AB bütünleşmesinin ileri noktalara taşınması ancak ve ancak kaybolan halk desteğinin yeniden kazanılması ile mümkün hale gelecektir.” (Habermas, 2012; 132) “Sonuç olarak, AB’deki ekonomik kriz sonrasında, Yunanistan  ‘öteki’leştirilmemiş olsa da, AB üyesi ülkeler arasında henüz Batı ve Doğu Avrupa ayrımı tam aşılamamışken, ‘merkez-çevre ülkeler’, özellikle kuzey-güney ayrımı daha fazla öne çıkmaya başlamıştır. Borçlu olan ülkeler, PIGS  (Portekiz, İrlanda, Yunanistan ve İspanya)  olarak adlandırılmış ve AB’nin periferisinde kalan ülkeler olarak algılanmaya başlamışlardır.” (Öner, 2014;10)

     Bu nedenle AB’nin genişleme çalışmalarından önce bütünleşmeye odaklanması hem kriz yaşamaması açısından ya da yaşayacaksa bile birlikte hareket ederek hızlı bir şekilde üstesinden gelmeleri açısından daha anlamlı bir hale gelmektedir. Yoksa her yeni krizde AB ülkeleri birbirinden uzaklaşmakta ve güven duyguları azalmaktadır. Bu durum özellikle 2020 Kovid-19 krizi ile kendisini daha fazla göstermiştir.

2. GÖÇ KRİZİ

     AB içerisindeki en önemli krizlerden birisi de göç krizidir. Uluslararası Göç Hukuku’nun Göç Terimleri Sözlüğü’ne göre göç “Bir kişinin veya bir grup insanın uluslararası bir sınırı geçerek veya bir Devlet içinde yer değiştirmesi. Süresi, yapısı ve nedeni ne olursa olsun insanların yer değiştirdiği nüfus hareketleridir. Buna, mültecilerin, yerinden edilmiş kişilerin, ekonomik göçmenlerin, aile birleşimi gibi farklı amaçlarla hareket eden kişilerin göçü de dâhildir.” (Uluslararası Göç Hukuku, Göç Terimleri Sözlüğü) Göçmen (migrant) teriminin tam bir tanımı olmasa da genellikle “bireyin göç etme kararını, zorlayıcı dış faktörlerin müdahalesi olmaksızın kendi özgür iradesiyle ve ‘kişisel uygunluk’ sebepleriyle aldığı tüm durumları kapsar şekilde anlaşılmıştır.”(Uluslararası Göç Hukuku, Göç Terimleri Sözlüğü) Aynı zamanda göçmen kavramının farklı sınıflandırmaları da dünyanın küreselleşmesi ile literatürde yer etmiştir.

     Aslında Avrupa’ya düzensiz göç yeni bir sorun değil aksine daha eskiye dayanmaktadır. Özellikle “II. Dünya savaşı sonrasında ortaya çıkmaya başlamıştır. Savaş sonrasında birçok genç insanın hayatını kaybetmesi her sektörde büyük bir açık yaratmıştır. Almanya, Fransa, Belçika ucuz iş gücü için güney Avrupa, Türkiye ve Kuzey Afrika’dan işçi kabul etmiştir. Birçok yabancı işçi, ‘misafir işçi’ olarak karakterize edilmiş ve geçici olarak ikamet edilecekleri düşünülmüştür… 1970’lerde OPEC’in uyguladığı petrol ambargosu, küresel durgunluğa yol açmış ve işsizlik hızlı bir şekilde artmaya başlamıştır. Bu süreç yerel halkın işlerini kaybetmemek için göç karşıtı politikaları desteklemesine neden olmuştur.” ( Koçak, Gündüz; 68)

     Göç olgusu, AB için çok önemli olması nedeniyle hem ülkeler hem de Birlik çeşitli yasalarla, anlaşmalarla bu konuda düzenleme yapmıştır. “1992 yılında imzalanan Maastricht Antlaşması’nda göç “ortak çıkar konusu” olarak belirlenmiş, Trevi ve Göç Grubu gibi oluşumları AB’nin üçüncü temeli olan Adalet ve İçişleri alanına dâhil etmiştir. Amsterdam Antlaşması’yla birlikte: Birliğin “bir özgürlük, güvenlik ve adalet” alanı olduğu belirtilmiş ve göç ve iltica konusu devletlerarası karar sınıfından çıkarılıp ulus-üstü politikaların arasına aktarılmıştır. 1999 yılında yürürlüğe giren Amsterdam Antlaşması ile ortak bir politika için gerekli yasal ve kurumsal önlemler alınmıştır. Bu dönem üçüncü ülkelere göç ve iltica konularında sorumluluk yüklenmesi üzerine politikalar geliştirilmek üzere çalışmalar yoğunlaştırılmıştır.” (Aydın; 2017, 542)

     Özellikle, 11 Eylül 2001 ABD’deki terör saldırısını İslami terör örgütlerinin üstlenmesi üzerine İslamofobi çok artmış ve AB kendisini tehdit altında hissetmiştir. Bunun sonucunda ise Türkiye ve Ortadoğu bölgesinden gelebilecek herhangi bir saldırıya karşı kendisini korumak ve güvende hissetmek adına göçmen konusuna da müdahale etmek istemiştir. “Avrupa Konseyi’nin 2010’daki “Avrupa’daki Vatandaşlar Göçmenleri Nasıl Görüyor?” raporuna göre durum aslında sadece güvenlik bağlamında bir tehdit değil aynı zamanda refahlarını, yaşam şekillerini ve rekabet edilebilirlik için kaynaklarını da tehdit altında gördüklerini söylüyorlardı. Örneğin refahları için göçmen işçilerin göç edilen ülkedeki vatandaşların işini aldıklarını, maaşlarını aşağıya çektiklerini düşünüyorlardı. Bu madde aynı zamanda Birleşik Krallık’ın AB’den çıkış nedenlerinden biridir. Yaşam şekillerine tehditte, göçmenlerin bulunduğu yeri sanki kendilerininmiş gibi davrandıklarını ve paralel bir toplum kurmaya çalıştıklarını, rekabet edebilirlikleri için kaynak maddesinde ise yerel işçilerin artık yapmak istemediği işleri yaptıklarını söylüyorlardı.” (COE, 2010:129-268)

2.1. AB Yeni Göçmen Anlaşması

     AB, göçmenler ve mülteciler ile ilgili ne şekilde cevap verecekleri konusunda senelerdir devam eden anlaşmazlıklar için Göç İdaresini daha etkin bir hale getirecek sistem için çağrıda bulunmuştur. Bu sistem sayesinde göçmenlerin sığınma sürecini daha hızlı bir hale getirecektir. Anlaşma, Almanya tarafından desteklenmekte ve diğer AB üyesi ülkelerin katılımı gerekmektedir. Avrupa Komisyonu’nun (AK) Kovid-19 salgını sebebiyle gecikmeye uğrayan yeni göçmenlik anlaşması teklifi, üye ülkeler mülteci kotası uygulanması zorunluluğunu ortadan kaldırmaktadır. Bu teklif, üye ülkelerin mültecileri kabul etmelerini veya sığınma başvurusu kabul edilmeyenlerin ülkelerine geri gönderilmesi sorumluluğunu üstlenmektedir. Üye ülkelerin ise mülteci kabul etme zorunluluğu olmayacaktır. AK Başkanı Ursula von der Leyen, teklif için “Avrupa’da yurttaşların güvenini yeniden kazanacak çözüm” olarak değerlendirdi.

     Almanya Başbakanı Angela Merkel tarafından desteklenen bu anlaşma, AB üye ülkeleri arasında dayanışma, sorumluluk ve sığınmak isteyen mülteciler için belirsizliğin ortadan kaldırılmasını hedeflemektedir. Bu anlaşmaya göre, ülkeye giriş yapılmadan sağlık, kimlik ve güvenlik kontrolleri yapılacak. Sığınma başvurusunda bulunanların 12 hafta içinde durumlarına karar verilecek ve başvurusu kabul edilmeyenler ülkelerine geri gönderilecektir.

     AB üyesi ülkeler anlaşmaya katılma konusunda esnek seçenekleri olacaktır. Örneğin mülteci ve göçmen alımını reddeden Polonya ve Macaristan gibi ülkeler farklı olarak katılım sağlayacaktır. Seçenekler ise “Operasyonel destek sunmak; başvurusu kabul edilmeyen mültecilerin geri gönderilmesini sağlamak; her üye ülkenin milli geliri ve nüfusuna göre adil olarak katkıda bulunacak”. (AB, yeni göçmen anlaşması planıyla sığınma başvurularının hızlı sonuçlandırılmasını amaçlıyor – BBC News Türkçe)

     Bu zamana kadar mültecilerin ve göçmenlerin yaşadıkları zorluklardan, çektikleri sıkıntılardan sonra neden şimdi böyle bir anlaşmaya karar veriliyor sorusuna baktığımız zaman, Yunanistan Midilli Adasındaki Moria Kampında çıkan yangın bu süreci hızlandırmak adına bir vesile olmuştur. Moria kampındaki yangından sonra mültecilerin barınma sorunu olduğundan AB üyesi ülkelerin sorumluluk alması gündeme gelmiştir. Almanya, 400 çocuğun Almanya ve Fransa dâhil 10 Avrupa ülkesine gönderilmesini açıklamıştır. “Save the Children” adlı çocuklara yardım kuruluşu bu konu ile ilgili AB ülkelerinin bu yardımları yapmakta yetersiz lakin olumlu bir adım olduğunu belirtmiştir.

2.2. Bütünleşme ve Göç Krizi

     Bütünleşme bağlamında göç konusuna değinecek olursak AB içerisinde yaşanan her kriz sonucunda bütünleşme konusu ne derece etkilenmişse göç krizi de aynı şekilde etkileme yoluna gitmiştir. Çünkü ülkelerin bir kısmı göçü iş gücü gibi nedenlerle desteklerken bazı ülkeler ise bunun kendi ülkesindeki vatandaşların maddi koşullarını sarstığını söylemektedirler. Örneğin Birleşik Krallık, Brexit gerçekleşmeden önce, hükümeti bu durumu kendi vatandaşları adına oldukça zorlu ve ciddi bir durum olarak ele almıştır ve AB’den çıkış nedenlerinden biri olarak göstermişlerdir.

     Göç konusu bu bağlamda yıllar geçtikçe çözülmenin yanında daha da dolambaçlı bir hale gelmiştir. Brexit örneği dışında bunu 2014 ve 2019 Avrupa Parlamentosu (AP) seçimleri arasındaki fark ile birlikte görebiliyoruz. Bu durumda özellikle Euroseptik duruşun artmasıyla birlikte göçmen karşıtı partilerin de artmasında doğrudan bir bağlantı var. Bu partilere örnek verecek olursak Avrupa Halk Partisi (European People’s Party, EPP) manifestosuna “Vatandaşlarını koruyan bir Avrupa başlığı altında yasadışı göçe karşı Avrupa sınırlarını korumak…” (Kiriş, 2020; 142) maddesini eklemişti. Buradan aslında AB’nin göçün bir mücadele edilmesi gereken bir durum olduğunu düşündüğünü anlıyoruz.

 3. KOVİD-19 KRİZİ

2019 yılında ortaya çıkan ve küresel salgın olarak tanımlanan yeni tip Koronavirüs 2020 yılından itibaren tüm dünyayı tesiri altına almıştır. AB ülkeleri de bu durumdan etkilenen bölgelerden biridir. AB’nin temel prensiplerinden olan insan hakları bakımından AB kurumları ve üyeleri sağlık politikalarına önem vermişlerdir. Bu kapsamda yeni politikalar, üye ülkelerin ekonomik sıkıntılarını gidermek amacıyla yeni kararlar alınmıştır. Yeni tip Koronavirüs’ün hem AB’yi hem tüm dünyayı bu kadar sarsacak olması beklenmediği için alınan kararların başta yetersiz ve geç alınmış kararlar olması salgın zamanında ulusal hükümetlerin etkilerinin artması AB’nin geleceğiyle ilgili yeni tartışmaların ve soruların ortaya çıkmasına neden olmuştur.

3.1 Avrupa Birliği ve Kovid-19 Mücadele Süreci

     AB’nin kuruluş amaçlarından biri olan üye devletlerin haklarını gözetmek ve korumak bağlamında siyasi olarak sağlanamadıysa da ekonomik olarak bir bütünlük sağlanmıştır. AB ülkeleri halkını korumak adına adalet, eşitlik ve sosyal alanlarda ilkeler benimsemişlerdir. Benimsenen ilkelerden birisi de sağlık politikalarıdır. AB, tüm vatandaşlarının sağlığını korumasını ve eşit muamele görmesini hedeflemiştir. Bu doğrultuda aşı, kanserle mücadele, gıda gibi birçok konuda ortak hareket etmeyi kararlaştırmışlardır. (Altınkaya, 2020, s.5)

          Kovid-19’un tüm dünyayı tesiri altına alması ile birlikte AB; vatandaşların sağlığını, refahını ve can güvenliğini korumak için üye ülkelerle birlikte hareket etmiştir. Bu doğrultuda AB; virüsün yayılmasını minimum seviyeye indirmeye, tıbbi destek sağlamaya, tedavi ve aşı için gereken koşulları temin etmeye çalışmaktadır. Bunun sonucunda 2020 yılının Mart ayında AB üye ülkeleri tarafından acil müdahale kararı kabul edilmiştir. Bu süreçte AB üye ülkeleri düzenli olarak bir araya gelmeye çalışmış; test ve antijen kullanımı, karantina uygulanması, salgına karşı aşı geliştirilmesi amacıyla ortak karar almışlardır.

     AB, tüm dünya ile birlikte salgınla mücadele etmektedir. Bu bağlamda AB, krizin etkilerini hafifletme çalışmalarına devam etmektedir. Bu mücadelenin bir parçası olarak Avrupa Ekibi paketini başlattı. Bu pakete göre, AB üye ülkelerinin ve kurumlarının ekonomik kaynakları birleştirilmiştir. Bu birleşmenin bir sonucu olarak 36 milyar € toplanmıştır. Buna karşılık olarak AB, üye ülkelerdeki acil sağlık krizine ve insani ihtiyaçlara cevap vermeyi, salgında sağlık veya su gibi altyapı hizmetlerini desteklemeyi ve özellikle küçük ve orta ölçekli işletmeleri desteklemeyi kabul etmiştir. (Stronger Together Against Covid-19) 

     AB salgın sırasında aldığı çeşitli önlemler ve tedaviye yönelik çalışmalarının yanı sıra sınırlar geçici olarak kapatılmış, gıda maddeleri için yeşil hat geliştirilmiş ve AB kriz haritası oluşturulmuştur. Tıp malzemelerinin satın alınmasıyla ile ilgili hukuki düzenlemeler kabul edilmiştir. Aşı çalışmaları ve tedavi için 220 milyon € bütçe ayrılmıştır. Ayriyeten kamu sağlığı ve güvenliği, işyerlerinde kriz önleme için 800 milyon € fon ayrılmıştır. (Güner, 2020, s.216-217)

3.2 Kovid-19 Salgını Sırasında Avrupa Birliği Ekonomisi (Bahar-Sonbahar Tahminleri)

     Küresel ekonomide daha önce benzerine  rastlanılmamış Kovid-19 krizi, AB ekonomisine sert bir şekilde damga vurmuştur. Yeni toparlanmaya başlayan fakat hala hassas olan bir AB ekonomisi bulunmaktadır. Hem AB ekonomisi hem küresel ekonomi yoğun bir durgunlukla karşı karşıya kalmıştır. (European Commission, 2020, s.1) Küresel salgının AB ekonomisinde yaratacağı sonuçları önceden görebilmek adına AB Komisyonu iki farklı rapor yayınlamıştır. AB’nin Aralık 2019’da yayınladığı raporda GSYH’nin %1.2’lik artış beklenirken Kovid-19 krizinden sonra %2.9’luk düşüş meydana geleceğini ve tüm sektörlerin özellikle imalat sektörünün epey etkileneceğine yer verilmiştir. İkinci raporda ise önceden öngörüldüğü gibi imalat sektörünün en fazla etkilenen sektör olması tahmini ekonomik değerlerde daha kötü bir senaryo karşımıza çıkmaktadır. IMF’nin de tahminlerinin yer aldığı raporda mayıs ayı itibariyle dünya ticaretinde %10-16 arası, AB ihracatında %11-14 arasında düşüş beklenmektedir. (European Commission, 2020, s.2)  AK tarafından mayıs ayında “European Economic Forecast Spring 2020” ve Haziran ayında “Trade Policy Reflections Beyond the Covid-19 Outbreak” isimli raporlarda yayınlanan salgının etkileri ayrıntılı olarak ele alınmıştır.

AK, Mart 2020’de Avro alanı tarihinde ilk defa Kovid-19 salgını ile ilgili acil bütçe önlemlerini harekete geçirmek için öneri sundu. Bu öneri doğrultusunda Avro alanı ya da AB’de önemli bir küçülme halinde, önerilen bütçe sisteminin askıya alınmasına ve ulusal hükümetlerin ihtiyaçları kadar para aktarımı sağlanacaktır. Bunun sonucunda ülkeler pandemi sırasında tıbbi tedaviler ve nüfusun sınır içinde kalabilmesi için ihtiyaç duyulan bütçe harcamaları ek ödenek ayırabilecekler.  AK, salgın hastalığa karşı AB ülkelerine yardım etmek maksadıyla koruyucu maske, solunum cihazı gibi tıbbi malzemelerden oluşan depolama sistemi oluşturdu. Bu tıbbi teçhizatların içinde yeniden kullanılabilen maske, aşılar, solunum cihazları, yoğun bakım aletleri, laboratuvar malzemeleri bulunmaktadır. 

AK tarafından oluşturulan Avrupa Ekonomik Tahminleri 2020 Sonbahar raporunda Avro Bölgesinin 2020 yılında %7,8 küçüleceğini lakin 2021 yılında %4,2 büyüyeceğini belirtmiştir. Raporda AB ekonomisinin ise %7,4 küçüleceğini, 2021 yılında ise %4,1 büyüyeceği tahmin edilmiştir. Hazırlanan rapora göre AB ve Avro Bölgesi 2021 yılı büyüme tahminleri aşağı yönlü revize edilmiş oldu. Raporda Kovid-19’un ekonomik etkileri ve toparlanmanın AB üyesi ülkeler arasında fazlaca farklılık olduğu görülmüştür. İşsizlikteki artış ve istihdam sorunu halkı epeyce zora sokmuştur.  Ekonomileri desteklemek için uygulanan politikalar, sosyal harcamaların artışı ve vergilerdeki azalma sebebiyle AB genelinde bütçe açıkları ve kamu borçlarının önemli ölçüde artacağı beklenmektedir. Salgın hastalığın devamlı bir şekilde artması, ekonominin bir bilinmezliğin içine gitmesi ve halkın sağlığını düşünmenin gereklerinden dolayı bir süre daha sıkı önlemler alınması ekonominin uzun süreli ve ciddi etkilere sebep olacağı görülmektedir. AK ekonomiden sorumlu üyesi Gentiloni’nin tahminlerine göre AB ekonomisinin 2021 yılında toparlanmaya başlayacağını ama salgın öncesindeki durumuna geri gelmesinin 2 yıl kadar bir zaman alacağını ifade etmiştir.

3.3 Bütünleşme ve Kovid-19 Krizi

      Kovid-19 salgını, AB üyesi ülkeler için adeta bir sınama olmuştur. Hem kısa vadede hem uzun vadede AB’nin kabiliyetinin ne ölçüde olduğunu ortaya koymuştur. Ve görülen üzere başarılı bir performans sağlanamamıştır. İngiltere’nin AB’den ayrılması ile AB’nin dağılması gibi bir söylem pandemi döneminde hastalığın artmasıyla daha da artmıştır. Bunun temel nedeni ise yukarıda bahsettiğimiz gibi bir birlik içinde hareket etmeyip ulusal hükümetler bazında karar almaları olmuştur. Tüm bu söylemlerden yola çıkılırsa AB’nin dağılması şimdilik mümkün görünmüyor.

     AB üye ülkeleri arasında salgın ilk önce İtalya’da başlamıştır ve AB’nin İtalya’da salgına karşı hızlı ve tesirli bir önlem alamaması, üye ülkelerle ortak kararlar alamaması, ülkeleri tek başına hareket etmeye mecbur bırakmış, gereken yardımları AB’ye dahil olmayan üçüncü ülkelerden tedarik etmeye itmiştir. Bunun sebepleri hem sağlık politikalarının yeterli ve etkin olmayışı hem de krizin etkilerini minimum seviyeye indirecek ve acil kararlar alacak tek bir sesin olmayışıdır. AB kendi içinde krizlerle uğraşırken bir yandan da salgın hastalığın ortaya çıkması durumu daha vahim hale getirmiştir. Bu sebeple AB’ye yönelik eleştiriler artmıştır.

SONUÇ

Avro, göç, Kovid-19 krizleri AB’yi derinden etkilemiştir. AB, Avro krizinde yaşanan ikili görüş ayrılıkları ve ABD’de yaşanan krizin etkisiyle oldukça zorlanmıştır. Özellikle Kovid-19 salgını sırasında ve sonrasında üye ülkelerle ortak hareket etmeye çalışsalar da ulusal bazlı karar almışlardır. Tam anlamıyla bir birlik olmadıkları için pandemi dönemini daha zor şartlarda geçirmişlerdir. Tüm dünyayı ilgilendiren ve uluslararası bir gündem olan göç olgusu için yeterli ve etkin politikalar yoktu. Pandemi döneminde alınan kararlar kapsamında göçmen ve mülteciler ile ilgili yeni düzenlemeler getirilmiştir.

DERYA KÖROĞLU

ESMA DEMİRKAYA

Avrupa Çalışmaları Staj Programı

 

KAYNAKÇA

  • AB Başkanlığı. Fasıl 17- Ekonomik ve Parasal Politika. (https://ab.gov.tr/82.html Güncelleme Tarihi: 30/09/2020).
  • Akdoğan, M. ,Günay Atalı, A. ,Say. B. ,Gündoğan Gür, N. Avrupa Birliği’nin Covid-19 Yönetimi. Ekonomi, Politika, Finans Araştırmaları Dergisi, 2020,5 (Özel Sayı): 32-58.
  • Altınkaya, Z. (2020) 2020 Koronavirüs Pandemisinde Avrupa Birliği Sağlık Politikaları ve Neoliberalism: İtalya Örneği. Yalova Sosyal Bilimler Dergisi, C.10, S:20, s.5.
  • Aydın, A. (2017) Avrupa Birliği’nin Uluslararası Göç Politikaları Bağlamında Almanya ve Almanya’daki Mülteciler. Pamukkale Üniversitesi Atatürk İlke ve İnkılap Tarihi Araştırma ve Uygulama Merkezi. Belgi Dergisi. S:14/II 538-551.
  • BBC News Türkçe. (2020). AB Yeni Göçmen Anlaşması Planıyla Sığınma Başvurularının Hızlı Sonuçlandırılmasını Amaçlıyor. (https://www.bbc.com/turkce/haberler-dunya-54269508)
  • Council of Europe. (2010). Migrants and their descendants Guide to policies for the well-being of all in pluralist societies.
  • Çakaş, C. Ö. (2019) Euro Krizinin Nedenleri ve Sonuçları Üzerine Bir İnceleme. Alanya Akademik Bakış. C:3. S:1.
  • Erdoğan, S. ve Yazgan, H. Avro Krizi, Siyasi Etkileri ve AB Genişlemesine Yansımaları.
  • Güner, O. (2020). Avrupa Birliği’nin Pandemiye Karşı Kurtarma Fonu Planı ve Temel Beklentiler. Covid-19 Sonrası Avrupa Birliği’nin Geleceği, Euro Politika Özel Sayısı, Ed. Oğuz Güner, C:4, S:2, s.216-217.
  • Habermas, J. (2012) The Crisis of the European Union: A Response. Cambridge Polity Press.
  • Karaca, K. Covid-19: AB İçin Stres Testi, Covid-19 Sonrası Avrupa Birliği’nin Geleceği. Euro Politika Özel Sayısı, Ed. Oğuz Güner, C:4, S:2, s.20-22.
  • Koçak, O. ve Gündüz, R. D. Avrupa Birliği Göç Politikaları ve Göçmenlerin Sosyal Olarak İçerilmelerine Etkisi. Yalova Sosyal Bilimler Dergisi. Y:7 S:12 66-91.
  • Kiriş, H. M. (2020). Avrupa Parlamentosu 2019 Seçimleri: Siyasal Gruplar, Ulusal Partiler ve Yeni Eğilimler. Süleyman Demirel Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi Sosyal Bilimler Dergisi. S:51. 134-152.
  • Monnet, J. (1978) Memoirs, New York: Double Day & Company, Çeviri: Richard Mayne.
  • Öner, S. (2014) Avrupa Birliği’nin Ekonomik Krizi ve Kimlik Krizi. Social Sciences Research Journal. C:3 S:3 5-16.
  • Schimmelfennig, F. (2014), European Integration in the Euro Crisis: The Limits of Journal of European Integration, C:36 S:3. 321-337.
  • Stronger Together Against COVID-19, Coronavirus: news on EU action, Team Europe support, disinformation, repatriation and solidarity stories – European External Action Service (europa.eu), Erişim Tarihi: 26.11.2020.
  • Şanlıoğlu, Ömer. 2016. Avrupa Birliği’nin Yapısal Bir Krizi Olarak Euro Krizinin Nedenleri ve Etkileri Üzerine Bir Değerlendirme.
  • C. Başbakanlık Avrupa Birliği Genel Sekreterliği. Avrupa Birliği Anlaşması ve Avrupa Birliği’nin İşleyişi Hakkında Anlaşma. (2011) (https://www.ab.gov.tr/files/pub/antlasmalar.pdf)
  • The EU’s Emergency Response to the COVID-19 Outbreak.
  • Uluslararası Göç Hukuku. Göç Terimleri Sözlüğü. Baskı (https://publications.iom.int/system/files/pdf/iml31_turkish_2ndedition.pdf)

 

Sosyal Medyada Paylaş

LEAVE A REPLY

Please enter your comment!
Please enter your name here

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.

Tarih:

Beğenebileceğinizi Düşündük
Yazılar

Gençlere Avrupa Turu: DiscoverEU ile Kültürel Keşifler

Avrupa Birliği (AB) Komisyonu tarafından başlatılan DiscoverEU programı, gençlere...

Srebrenitsa Soykırımı Anma Günü BM Genel Kurulu’nda Tartışılacak

📣 Eylem Çağrısı: 11 Temmuz'u Srebrenitsa Soykırımı Anma Günü...

Yükseköğretime Erişim İzleme Anketi

Bu anket, 6 Şubat Depremi sonrasında Hatay'da yükseköğretime erişimde...

Küresel Güney Sorunu: Batı’nın Yanıldığı Noktalar

Bu yazı Uluslararası Kriz Grubu CEO'su Comfort Ero tarafından...