ILO’NUN TÜRKİYE’DE TOPLUMSAL CİNSİYET EŞİTLİĞİ PROJELERİ

 GİRİŞ

Uluslararası örgütler; devletlerin bir araya gelerek uluslararası anlaşmalarla oluşturdukları, dünya siyasetinde etkileri olan ve önemlerinin küreselleşme ile gittikçe arttığı yapılardır. Günümüzde kurulmuş iki binden fazla uluslararası örgütten bahsedilebilse de hepsinin niteliği ve etki alanları birbirinden farklıdır. Uluslararası barışı ve güvenliği korumakla yükümlü, en geniş yetkileri olan ve en etkili olan uluslararası örgüt ise Birleşmiş Milletler’dir (BM).

Birleşmiş Milletler’in çalışma yaşamındaki uzman kuruluşu olan Uluslararası Çalışma Örgütü’nün(ILO) misyonu çalışma standartlarını belirlemek, çalışanların haklarını gözetmek, işveren ve işçi arasındaki ilişkileri düzenleyerek hak kayıplarının mümkün olduğunca önüne geçmeyi sağlamaktır. Bu amaçla uluslararası alanda çalışma hayatındaki sorunların çözümü için çeşitli alanlarda (çocuk işçiliği, iş güvenliği ve sağlığı, mülteciler vb.) projeler geliştirerek ilerlemeyi amaçlar. Türkiye’nin ILO Ankara Ofisi de bu amaçla projeler yürüterek çalışma hayatını daha eşit ve güvenli hale getirmeye çalışmaktadır. Bu çalışmanın konusu, Birleşmiş Milletler’e bağlı bir kurum olan Uluslararası Çalışma Örgütü‘nün Türkiye’de toplumsal cinsiyet üzerine yaptığı projelerin incelenmesidir. Öncelikle uluslararası örgütler hakkında tarihsel arka plan anlatılacak, ardından ILO’nun kuruluşu ve Türkiye’nin örgüte üye olma süreci ve ilişkilerinden kısaca bahsedilerek ILO’nun projelerinden bazıları hakkında bilgi verilecektir. Bu kapsamda  “Kadınlar için Daha Çok ve Daha İyi İşler” programından bahsedilerek, bunun uygulanışı ve etkileri analiz edilecektir. 21. yüzyılda toplumsal cinsiyet eşitliği için sarf edilen çaba sonucunda kadınların iş hayatında daha etkin olması, uluslararası bir kuruluş olan ILO ile Türkiye’deki yerel kurumların işbirliği ile mümkün olabilmektedir.

 

ULUSLARARASI ÖRGÜTLERİN TARİHÇESİ

Uluslararası örgütler, 1648 Westphalia Barışı’na dayanan modern devlet düzeninin getirdiği yeni anlayışın ürünleridir. 1648 yılında Avrupa’da 30 Yıl Savaşlarını sona erdiren Westphalia Antlaşması bir yönüyle dünyanın en kanlı savaşlarından birini bitirirken; diğer yandan uluslararası sistemi kökünden değiştiren bir egemenlik anlayışını da dünya sisteminde hâkim kılımıştır. Evrensel imparatorluklara karşı ülkesel “ulus devletin” zaferini simgeleyen bu barış antlaşması, uluslararası alanda devletlerin egemenliğini ve eşitliği ilkesel bir temel kural haline getirmiştir.[1] Antik zamanlarda ve Ortaçağ’da devletlerin birbiriyle ilişkileri günümüzden oldukça farklıydı. Ulus kavramı olmadığı gibi devletlerin toplu işbirliği de söz konusu olmazdı. Devletlerin kısa süreli ittifaklar oluşturması olağandı ama topyekûn bir siyasi dayanışma mekanizması dönemin teknik şartlarından dolayı da mümkün değildi.  Antik Yunan döneminde Perslerle savaş zamanında uygar dünyayı tek tip yönetim anlayışından kurtarmak için bir araya gelen özgür şehir devletlerinin kurduğu Korint Helen Birliği ve Attika Delos Deniz Birliği antik zamanlardaki devletlerin işbirliğine örnek gösterilebilir. Ne var ki bu örnekler ya da geçmişte devletlerin yaptıkları kısa süreli siyasi ya da askeri ittifaklar, modern anlamdaki uluslararası örgütlere örnek gösterilemezler. Egemen eşit devlet anlayışının yerleşmesi ve Fransız İhtilali’nin ardından, Napolyon Savaşları ile ulus, milliyetçilik, eşitlik ve özgürlük gibi kavramlar, fikirler yayıldı. XIX. yüzyıl siyasi, ekonomik, teknik ve ulaştırma gibi konularda oluşturulan ilk örgütlerin kurulduğu yüzyıl oldu. Aynı zamanda Kızılhaç ve Kızılay gibi ilk uluslararası sivil örgütlenmeler bu yüzyılda oluştu. Aydınlanma filozoflarının kültürel altyapısını oluşturduğu ulus devletlerin oluşumları, birliğini geç tamamlayan Almanya ve İtalya’nın hızlı gelişmesi ve sonunda I.Dünya Savaşı’nın yaşanmasına neden olan olaylar silsilesinin ardından dünya insanların kendi elleriyle yarattığı yıkımın ortasında kaldı. Savaşın neden olduğu yıkımın boyutlarıyla yüzleşen insanoğlu o güne kadar fazla önem verilmemiş uluslararası barış düzeni için fikirler geliştirmeye başladı. İdealizm denilen düşünce akımının etkisiyle bir daha insanlığın topyekûn bir felaketle karşı karşıya kalınmaması için siyasetçi ve yazarların oluşturduğu ideal toplum düzeni yaratma çabası oluştu.

 Daimi barışı korumanın yolunun uluslararası bir oluşumla mümkün olabileceği; böylece çatışmalardan kaçınılabileceği idealiyle Paris Barış Konferans’ının 25 Ocak 1919’da yapılan toplantısında; uluslararası barışı ve güveni sağlayacak ve devam ettirecek bir Milletler Cemiyeti kurulmasına karar verilmiştir. Bu kararı yerine getirmek için bir komisyon kurulmuştur. Komisyonun hazırladığı sözleşme 28 Nisan 1919 tarihinde Konferans Genel Kurulu’nda kabul edilmiş ve böylece Milletler Cemiyeti kurulmuştur.[2] Örgütün amacı her ne kadar çatışmaları önleyip barışı sağlamak olsa da hiçbir zaman tam anlamıyla bağımsız bir kuruluş olmadı ve bu durum örgütün kurucuları hariç diğer ülkelerin kuruma güven duymamasına neden oldu. Milletler Cemiyeti hiçbir zaman kuruluş amacına ulaşamayarak objektif olamadı ve kuruluşunun ardından geçen kısa süre içinde büyük ve güçlü devletlerin egemenliği altına girerek işlevsiz hale geldi. Barışın bu yolla korunamayacağı kısa sürede anlaşıldı ve bu kez I.Dünya Savaşı’ndan daha büyük bir yıkıma neden olacak II. Dünya Savaşı patlak verdi. Sayısı milyonları bulan can kayıpları, dünya tarihinde kara bir leke olarak kalacak olan soykırım ve atom bombası felaketleri bu sırada yaşandı. Savaşın neden olduğu tozlar dağıldığında insanlık bu kez daha büyük bir felaketle karşı karşıya kalmıştı. Hayatta kalmak için savaşmak değil işbirliği yapmak gerekliliği daha iyi anlaşıldı. Tarafsızlığı zaman zaman sorgulansa da Birleşmiş Milletler savaşın hemen ardından kuruldu. İnsan hakları örgütün kuruluşunun hemen ardından evrensel olarak tanındı.  

 Dünya siyaseti yeni dünya düzenine geçiş yaptı. Bu düzende insan hakları genelinde kadın ve çocuk hakları, işçi hakları ve sendikalar, insani çalışma koşulları önem kazandı. Bu bağlamda o yıllardan itibaren küresel ve bölgesel işbirliğini sağlamak amacıyla pek çok örgüt kuruldu. Temelde devletlerarası işbirliğini artırarak siyasi, ekonomik, askeri ve sosyal konularda gelişmeyi ve ilerlemeyi hedefleyen uluslararası örgütlerin faydaları anlaşıldıkça yaygınlığı da aynı oranda artmıştır. Bunun yanında özellikle 1990’lı yıllarda Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği’nin (SSCB) dağılmasının ardından çok uluslu şirketler ve sivil toplum kuruluşlarının da etkili siyasal aktörler haline geldiği gözlenir. Soğuk Savaş’ın sona ermesinin ardından geniş katılımlı uluslararası örgüt ve kuruluşların yanı sıra bölgesel örgütler de önem kazanmaya başladı. Belirli coğrafi alan üzerindeki devletler farklı siyasi, ekonomik ve güvenlik talepleri doğrultusunda bir araya gelmektedirler. Bu anlamda devletlerin bulundukları bölge, komşuları ve komşu ülke ile ilişkileri, söz konusu ülkelerin dış politikadaki hedef ve stratejilerini belirleme noktasında önemli bir yere sahiptir.[3]  Geleneksel olarak kabul edilen dünya siyasetindeki en etkin aktörün devletler olduğu görüşü hala büyük oranda geçerliliğini korusa da diğer aktörlerin varlığı ve etkisi geçen yıllar içerisinde hızla artmaktadır. Uluslararası örgütlerin küresel etkileri olduğu gibi bölgesel örgütlerinde kendi sahalarında etkinlikleri yadsınamaz. Gelişen iletişim teknolojileri ile gün geçtikçe küreselleşen ve sınırların önemini kaybettiği dünyada ülkelerin işbirliğine dayanan bu tür kuruluşların önemleri ve etki alanları gittikçe artmaktadır.  

 

ULUSLARARASI ÇALIŞMA ÖRGÜTÜ (ILO)

 Uluslararası Çalışma Örgütü, Birinci Dünya Savaşı sonrasında 1919 yılında Versay Anlaşması kapsamında kurulmuş ve 1946 yılında Birleşmiş Milletler ’in ilk uzman kuruluşu konumuna gelmiştir. Uluslararası Çalışma Örgütü’nün kendine özgü yapısı; hükümetleri, işçi ve işveren temsilcilerini bir araya getirmektedir. 186 Devletin üyesi olduğu ILO’nun merkezi İsviçre’nin Cenevre kentindedir. ILO’nun birincil hedefi, kadınlara ve erkeklere, özgürlük, eşitlik, güvenlik ve saygınlık koşullarında insana yakışır ve üretken işler bulma fırsatları sağlanmasıdır.

Çalışma yaşamında barışın refah açısından vazgeçilmez olduğu şeklindeki kurucu misyonu doğrultusunda hareket eden ILO; sosyal adaleti, uluslararası planda tanınan insan ve emek haklarını gerçekleştirmek için çalışmaktadır. Bugün Uluslararası Çalışma Örgütü insana yakışır işler yaratılmasına; çalışanları ve iş çevrelerini kalıcı bir barış, refah ve ilerlemeye sahip çıkmaya yöneltecek ekonomik koşullarla çalışma koşullarının sağlanmasına yardım etmektedir.[4]

Uluslararası Çalışma Örgütü üç taraflı yapıya sahip olup, bütün kadınlar ve erkekler için insan haklarına uygun işlerin artması amacıyla çalışır. ILO’nun temel amaçları, iş hayatında belli hakların yasalarca tanımlanarak uygulanması, böylece hakların insani şartlardaki istihdam olanaklarının yaygınlaştırılıp, sosyal kurumların güçlendirilerek çalışma ortamı ile ilgili konularda işçi ile işverenin iletişiminin sağlanmasıdır. Uluslararası Çalışma Örgütü’nün kendi resmi internet sitesinde belirttiği ve aşağıda bulunan dört stratejik hedefi bulunmaktadır: 

  1. Çalışma yaşamında standartların, temel ilkelerin ve hakların yaygınlaştırılması ve yaşama geçirilmesi
  2. Kadınların ve erkeklerin insana yakışır işlerde çalışıp insana yakışır kazanç sağlayabilmeleri için gerekli fırsatların artırılması
  3. Herkes için sosyal korumanın kapsamının genişletilmesi ve etkililiğinin artırılması
  4. Üç taraflılığın ve sosyal diyaloğun güçlendirilmesi

Belirtilen bu dört hedefle birlikte temel amaç, bunları gerçekleştirebilmek adına çeşitli projelerin hayata geçirilmesi ve yapılan çalışmalarla iş hayatı konusunda uzmanlık birikiminden uluslararası düzeyde yararlanılmasıdır. BM’nin de II. Dünya Savaşı sonrası kabul ettiği insani şartlarda yaşama ve çalışma haklarına uygun olarak ILO’nun oluşturduğu standartlar ile herkesi saygın bir iş sahibi olma ve geçimini sağlama hakkına sahip olması için çalışmalar yapıldı. Uzman bir kuruluş olarak çeşitli deneyimler bütünüyle ILO, kurulduğu günden beri dünyadaki iş hayatını geliştirerek küresel düzeyde hizmet vermektedir. ILO’nun hayata geçirdiği planların listesi, örgütün resmi internet sayfasından alınan haliyle listelenmiştir:

  • Temel insan haklarının gözetilmesine, çalışma ve yaşam koşullarının iyileştirilmesine ve istihdam fırsatlarının güçlendirilmesine yönelik uluslararası politika ve programların geliştirilmesi
  • Uygulamaların denetlenmesine yönelik kendine özgü bir sistemle desteklenmek üzere uluslararası çalışma standartlarının belirlenmesi
  • Bu politikaların etkili biçimde uygulanmasında ülkelere yardım etmek üzere bileşenlerle aktif ortaklık yoluyla hazırlanan ve uygulanan yaygın bir uluslararası teknik işbirliği programı
  • Tüm bu çabaların daha ileriye taşınmasına destek olacak eğitim ve araştırma çalışmaları

ILO’nun hedefi toplumsal olarak adaletin sağlanması ve uluslararası anlaşmalarla güvence altına alınmış insan ve işçi haklarının tüm devletlerce kabul edilerek uygulanmasını, bu hakların gerekli görülmesi halinde artırılarak çağın gereklerine uygun hale getirilmesini sağlamaktır. Uluslararası Çalışma Örgütü bugün itibarıyla 187 ülkedeki işçileri ve işveren temsilcilerini bir araya getirerek uluslararası iş gücü standartlarının belirlenmesinde rol oynar.  Pek çok uluslararası örgütte olduğu gibi Uluslararası Çalışma Örgütü’nün de yaptırım gücü yoktur. Yani bir ülkedeki işçiler küresel olarak kabul edilen haklardan yararlanmadan çalıştırılırsa veya verilen ücretler belirlenen standartların altında ödenirse örgüt herhangi bir müdahalede bulunamaz. Bunun nedeni, örgütün bunu yapabilecek araçlardan mahrum olması ile birlikte böylesi bir müdahalenin uluslararası örgütlerin yetki alanını aşmasıdır.

ILO’nun kadın ve erkek arasındaki eşitsiz ücret alma konusunda da yaptığı çalışmalar bulunmaktadır. Bunun nedeni geleneksel olarak dünyada kadın emeğinin erkeğinkinden daha az değerli sayılmasıdır. Sanayi Devrimi ve sonrasında çoğunluğu taşrada yaşayıp tarımla uğraşan halk kitleleri, üretim mekanizmalarının değişmesi ve kapitalizmin doğuşuyla yerini yaşamını idame ettirebilmek için emeklerini satmak zorunda olan işçi sınıfına bıraktı. Oluşan bu yeni sınıfın başlarda düşük ücretlerle uzun saatler insani olmayan koşullarda çalışmasıyla işçi hareketleri ortaya çıktı. İşçilerin sosyal haklara kavuşması, sekiz saat çalışma sınırı, sigorta ve emeklilik daha sonra ortaya çıkan kavramlardır. I. Dünya Savaşı’nın ardından ILO’nun kuruluşuyla bu haklar ilk kez uluslararası alanda tanınmış, diğer devletlerce kabul edilmiştir

 

Members of the Commission on International Labour Legislation to the Paris Peace Conference. Samuel Gompers in the first row, third from the left (1919). https://www.ilo.org/global/about-the-ilo/history/lang–en/index.html

 

ULUSLARARASI ÇALIŞMA ÖRGÜTÜ VE TÜRKİYE İLİŞKİLERİ

Türkiye’nin Milletler Cemiyeti’ne ve Uluslararası Çalışma Örgütü’ne üyelik sürecinin, değişik etkenlerin rol oynadığı birçok düşünsel ve siyasal aşamadan geçerek, olağanüstü toplantıda Genel Kurul kararıyla sonuçlanan son evresi, doğrudan üyelik başvurusu yaparak değil, Milletler Cemiyeti üyesi 29 devletin Türkiye’yi üye olmaya davet etmesiyle başladı. Milletler Cemiyeti Genel Kurulu’nun, 6 ve 18 Temmuz 1932 tarihlerinde yaptığı altıncı ve yedinci olağanüstü oturumlarında görüşüldükten sonra da karara bağlandı. Üyelik, 18 Temmuz’da kesinleşip yürürlüğe girdi. Böylece resmî üyelik süreci, Türkiye’nin sürecin özellikle “bekle gör” evresinde sık sık dile getirdiği ve çözüm arayışları içinde olduğu “Milletler Cemiyeti’ne katılmaksızın Uluslararası Çalışma Örgütü’ne üye olma seçeneği” yerine, çifte üyeliğin eşzamanlı ve kendiliğinden gerçekleşmesiyle sonlandı. Lozan Barış Konferansı görüşmelerinin başladığı ilk aylardan beri, gerek Türkiye’nin ve gerekse Uluslararası Çalışma Örgütü’nün gündeminde yer alan, zaman zaman kısa, olumlu ya da olumsuz yönde açıklama ve yorumların yapıldığı ama zaman zaman da unutulduğu ya da askıya alındığı, aynı zamanda siyasal, sosyal, ekonomik ve uluslararası boyutları olan bir sorun noktalandı. Türkiye-ILO İlişkilerinin birinci on yılının ikinci beş yılında başlayan “gözlemci delegelik” evresinden “resmî delegelik” evresine geçildi.[5] Elbette yeni kurulan ülkede henüz gelişmiş bir sanayi olmadığı için herhangi bir işçi sınıfı ya da bu sınıfın sahip olacağı çalışma standartlarından henüz söz edilemese de ikili ilişkiler kurulmuştu. Türkiye Cumhuriyeti o yıllardaki dış politikası kapsamında işbirliğine açık, barışçıl bir politika izlerken batıya dönük politikalarla kendisini çağdaşlaştıracak çeşitli uygulamalarını hayata geçirmekteydi.

Türkiye’deki ILO Ofisi, ILO’nun Türkiye’de hükümet, sosyal ortaklar, paydaşlar, uluslararası topluluk ve genel kamuoyu nezdindeki diplomatik temsilcisi olarak işlev görmektedir.
ILO Türkiye Ofisi, uluslararası çalışma standartlarını Türkiye’de yerleştirmek için çalışmakta, herkes için insana yakışır iş fırsatlarını yaygınlaştırmaya yönelik teknik işbirliği programları ve projeleri geliştirmekte, uygulamakta ve izlemektedir. Ofis ayrıca Türkiye’deki sosyal ve ekonomik gelişmeleri, yasal düzenleme süreçlerini ve politika alanındaki girişimleri izleyip analiz etmekte, tanıtım-savunu çalışmaları yürütmektedir.[6] Türkiye ve Uluslararası Çalışma Örgütü’nün uzun geçmişine bakıldığına bu örgütün ana ofisi Ankara’da bulunan etkin bir örgüt olduğu ve dünyada olduğu gibi Türkiye’de de iş gücü ve işveren arası hakları düzenleyerek uluslararası standartlar getirdiği görülür.

 BM kuruluşları içinde hükümet, işveren ve işçiden oluşan üçlü yapıya sahip tek kuruluş olan ILO, sosyal adaletin temel unsurları olan insan haklarına saygıyı, saygın yaşam standartlarını, insanca çalışma koşullarını, istihdam olanaklarını ve ekonomik güvenceleri geliştirmeye ve tüm çalışanlara ulaştırmaya çaba göstermektedir. Bu hedefler çerçevesinde ILO Ankara; Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı ile 10.02.2009 tarihinde imzalanan mutabakat zaptı çerçevesinde, önümüzdeki yıllarda çocuk işçiliği ile mücadeleyi, genç ve kadın istihdamını artırmayı, sosyal diyaloğu güçlendirmeyi ve kayıt dışı istihdamı engellemeyi öncelikli hedefleri arasına getirmiştir.[7]

Türkiye, üyeliğinden itibaren Uluslararası Çalışma Örgütü ile işbirliği yaparak çeşitli projeler gerçekleştirmeye devam etmektedir. Yapılan işbirliği sonucu uygulanan projelerden çalışma hayatının iyileştirilmesi ve sosyal adaletin sağlanması alanında olumlu sonuçlar elde edilmiştir. 01 Ocak 2009 ve 31 Mart 2010 tarihleri arasında Türkiye’de Kadınlar İçin İnsan Yakışır İş İmkânları Sağlanması Yoluyla Toplumsal Cinsiyet Eşitliğinin Gerçekleştirilmesine Yönelik Aktif İşgücü Piyasası Politikaları Pilot Projesi yürütülmüştür. Projenin amacı işsiz kadınları aktif işgücü piyasası programlarına yönlendirerek istihdam edilebilirliklerini artırmak olarak belirlenmiştir 15 Şubat 2013 – 30 Haziran 2016 tarihleri arasında Kadınlar için Daha Çok ve Daha İyi İşler: Türkiye’de Kadınların İnsana Yakışır İşlerle Güçlendirilmesi projesi tamamlanmıştır. Proje ile kadınlar için insana yakışır iş fırsatları yaratılmasını, toplumsal cinsiyet eşitliği ve çalışma standartları konusunda algı oluşturulması hedeflenmiştir.

Türkiye, üye olduğu 1932 tarihinden itibaren Uluslararası Çalışma Örgütü sözleşmelerini onaylamış, eğitim ve teknik yardım alarak ILO ile olan işbirliğini devam ettirmektedir. ILO ile yapılan işbirliği ve ortak çalışmalar Türk çalışma mevzuatına olumlu bir katkı sağlamıştır. Özellikle Bireysel İş Hukukunun temel ilkelerinin benimsenmesinde ve sendika hukuku konularında ILO sözleşmeleri doğrudan belirleyici norm olmuştur.[8]

 

ULUSLARARASI ÇALIŞMA ÖRGÜTÜNÜN TÜRKİYE’DE TOPLUMSAL CİNSİYET EŞİTLİĞİ PROJELERİ

Kadın istihdamını artırma hedefine ulaşmak, işgücünün kadın katılımının düşük olduğu ve kadınlar için düşük istihdam fırsatlarının olduğu önemli bir toplumsal cinsiyet farkı ile nitelendiği Türkiye’de bir öncelik haline gelmiştir. Kadınlar, Türkiye nüfusunun neredeyse yarısını oluşturmaktadır (40 milyon), bununla birlikte Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK) tarafından yayımlanan Temmuz 2019 verilerine göre işgücüne katılım oranı kadınlar için %34,5 iken; bu durum erkekler için %71,8’dir. Kadınların çoğu işgücü piyasasının dışında kalırken, birçok kadın aslında kayıt dışı ekonomide çalışmaktadır. Uluslararası Çalışma Örgütü’nün bakış açısından, sadece istihdam olanaklarına erişim değil aynı zamanda iş kalitesi ve çalışma koşulları da herkes için insana yakışır iş küresel hedefi için çok önemlidir.

Kadınlar İçin Daha Çok ve Daha İyi İşler: Türkiye’de Kadınların İnsana Yakışır İşlerle Güçlendirilmesi” Projesi Faz I, 2013-2018 yıllarında İsveç Uluslararası Kalkınma İşbirliği Ajansı (SIDA) finansmanı ile Uluslararası Çalışma Örgütü (ILO) ve Türkiye İş Kurumu (İŞKUR) tarafından uygulanmıştır. Projenin Birinci Faz’ında politika düzeyinde ve ayrıca Türkiye’de kadın istihdamının güçlendirilmesini desteklemek amacıyla, kadınların insana yakışır iş fırsatlarına erişiminin sağlanması ile toplumsal cinsiyet eşitliği ve çalışma koşulları konusunda farkındalık yaratma bakımından önemli sonuçlar elde edilmiştir.

SIDA tarafından finanse edilen “Kadınlar için Daha Çok ve Daha İyi İşler” Programı olarak tasarlanan Faz II, Uluslararası Çalışma Örgütü Türkiye Ofisi’nin “Çalışma Yaşamında Toplumsal Cinsiyet Eşitliği Portföyü” kapsamında uygulanmaktadır. Program kapsamında, kadınların istihdam olanaklarına erişimlerini teşvik etmek ve kadınların çalışma koşullarını iyileştirmek için Ankara, Bursa, İstanbul, İzmir, Kocaeli ve Konya illerinde çeşitli projeler yürütülecektir. Bu çerçevede, kadınların seçilmiş tekstil, ticaret ve ofis, gıda, genel hizmetler ve metal sektörlerinde çalışma koşullarını iyileştirmek için Kamu İstihdam Kurumu (İŞKUR), Çalışma Genel Müdürlüğü ve diğer ilgili kamu kurumları, işçi ve işveren örgütleri ve ayrıca özel sektör dâhil olmak üzere birçok kurumla ortak çalışmalar gerçekleştirilecektir. Bu zorlukların üstesinden gelmek için, ILO Türkiye Ofisi, İsveç Uluslararası Kalkınma İşbirliği Ajansı (SIDA) aracılığıyla İsveç tarafından finanse edilen “Kadınlar için Daha Çok ve Daha İyi İşler-II” adlı kapsamlı bir program yürütmektedir. Program hem kadın iş arayanların iş fırsatlarına erişimlerini desteklemeyi, hem de çalışan kadınlar için insana yakışır çalışma koşullarının iyileştirilmesine katkıda bulunmayı hedeflemektedir. Bu nedenle, program, toplumsal cinsiyet eşitliğinin desteklenmesine katkıda bulunmak için çalışma yaşamının temel aktörleriyle işbirliği içinde kadınların insana yakışır çalışmaya erişmesini engelleyen farklı zorluk boyutlarına odaklanan çeşitli projeler içermektedir. Program Ankara, Bursa, İstanbul, Konya, Kocaeli, İzmir olmak üzere 6 pilot ilde yürütülmektedir.[9]

Küresel düzeyde eşitsizliğin yapılan pek çok araştırma ile kanıtlanmasının etkisiyle çalışma hayatını düzenleyen küresel bir örgüt olan ILO’nun müdahalesi elzem olmuştur. PwC Türkiye İnsan Kaynakları Danışmanlığı Ekibi’nin “Çalışma Hayatında Cinsiyet Eşitliği” araştırmasının sonuçları aşağıdaki gibidir. Buna göre:

  • OECD ülkelerini kapsayan araştırmalarda tüm dünyada cinsiyete dayalı ücret eşitsizliği verileri göze çarparken, Türkiye’de yapılan “Çalışma Hayatında Cinsiyet Eşitliği” araştırmasına katılan kadın ve erkeklerin %54’ü kendi kurumlarında ücret eşitsizliği olmadığını düşünüyor.
  • Araştırmaya göre bir iş başvurusu ya da iş görüşmesi sürecinde ayrımcılığa uğradığını düşünen kadınların oranı erkeklerin oranının iki katından fazla.
  • Çocuk sahibi olmak kadınlar tarafından kariyerlerinde bir engel olarak görülmüyor.
  • Erkekler çalışma hayatında kadın oranının daha az olmasını kadınların gönüllü olarak iş piyasasından çekilmesi nedeniyle olduğunu düşünürken, kadınlar ise bu durumu en çok aile ve/ veya çocuk bakımına yönelik destekleyici hizmetlerin yeterince sağlanmaması ile açıklıyor.
  • Katılımcıların arasından ileride kendilerini üst düzey yönetici olarak görmeyen kadınlar daha çok kurumların politikalarını ve kariyer olanaklarını sebep olarak ilk sıraya koyuyor.
  • Türkiye’de ve dünyada kadın-erkek arasında ücret eşitsizliği olduğunu düşünen kadınların oranı erkeklerin iki katı.
  • Türkiye’deki kadınlar dünya geneline göre iki kat daha fazla ayrımcılığa uğradıklarını düşünüyor.[10] Bu çalışmanın ortaya koyduğu eşitsizliğin nedenleri geleneksel toplum düzeninin yaşadığımız yüzyılın şartlarıyla uyumsuzluklarındandır. Bu durumun değişebilmesi için toplumsal cinsiyet kavramı ve toplumsal cinsiyet eşitliği anlaşılmalıdır.

Toplumsal cinsiyet kavramı, insanların biyolojik olarak sahip oldukları cinsiyetten bağımsız olarak toplumların belirlediği kadın-erkek davranış kurallarını anlatan bir ifadedir. Buna göre toplum kadın ve erkeğin belli davranış kalıplarına uygun davranmasını bekler. Geleneksel olarak aile içinde dağılmış roller vardır. Toplumsal cinsiyetin kullanılışı, biyolojik açıklamaları açıkça reddeder. Kadınların çeşitli tahakküm altına alınma biçimlerinin ortak paydası olarak kadınların doğurma yetisinin olması ve erkeklerin daha fazla kas gücüne sahip olması gibi açıklamaların sunulması, buraya örnek olarak verilebilir. Bunun aksine toplumsal cinsiyet, kadınlara ve erkeklere ilişkin uygun roller hakkındaki fikirlerin tamamen toplumsal olarak yaratıldığını ifade eden kültürel inşalara işaret etmenin bir yoludur. Toplumsal cinsiyet, erkeklerin ve kadınların öznel kimliklerinin yalnızca toplumsal kökenlerine işaret etmenin bir yoludur.[11] XIX. yüzyıldan itibaren gelişen sanayi toplumu ve değişen ekonomik ilişkilerle birlikle geleneksel modelde de farklılaşma görülür. Ulus devletlerin yavaş yavaş yaygınlaştığı ve yönetilenlerin seçimle iş başına gelmeye başladığı dönemde kadın hareketleri de siyasal hayata karışma talebiyle gündeme gelmeye başladı. Yirminci yüzyıl süresince kadınlar erkeklerle yasalar önünde eşit haklara sahip birer vatandaş olma mücadelesi kazanarak haklarına kavuştu. Kadınların iş hayatına katılması da yine Sanayi Devrimi sonrasındaki döneme rastladı, buna rağmen erkelerle aynı işi yapan kadınlar her zaman erkeklerden daha az ücret alarak daha zor koşullarda çalışmak zorunda kaldılar. Eğitim alarak meslek sahibi olmanın yaygınlaştığı modern zamanlarda bile kadın emeğinin erkeğinden değersiz görülmesi ve yaşanan diğer zorluklar, iş hayatına katılan kadınların ve erkeklerin oranları arasında ciddi farklılıklara neden olmaktadır.

Dünya genelinde özellikle ikinci dalga feminizm hareketiyle birlikte kadınların iş hayatındaki varlığının artırılması ile ilgili pek çok proje başlatılmıştır. Toplumsal cinsiyet eşitliğini sağlamaya yönelik olarak olumlu ayrımcılık politikalarının diğer ülkelerde de yaygınlık ve çeşitlilik kazanmasında İkinci Dalga Kadın Hareketi’nin dinamikleri ile uluslararası örgütler düzeyindeki geliştirilen duyarlılığın büyük rolü olmuştur. Özellikle 1975 yılında “BM Kadın On Yılı’nın ilan edilmesi sonrasında, bu alanda daha kapsamlı politikalar geliştirilmiş ve cinsiyet eşitliği konusundaki temel belgelerden biri olarak kabul edilen ve üye devletleri “kadın-erkek eşitliğini fiilen sağlamak için geçici ve özel önlemler alma” yükümlülüğü altına sokan Kadınlara Karşı Her Türlü Ayrımcılığın Önlenmesi Sözleşmesi de (CE DAW), bu dönemde kabul edilmiştir.  Sözleşme’nin 3. maddesine göre bu geçici ve özel önlemler, üye devletlerce ayrımcılık olarak nitelendirilemeyecektir. Birleşmiş Milletler, Uluslararası Çalışma Örgütü gibi örgütler bu alanda bağlayıcı antlaşmalar, özel mekanizmalar oluşturmak yoluyla üye devletler üzerinde baskı yaratmaktadırlar. [12]

 ILO kuruluş amacına uygun olarak çalışma hayatında hak kaybı yaşanmaması için çalışmaktadır. Bunun sonucunda pek çok ülkede yaptığı projelerle kadınların iş hayatında daha aktif katılımını sağlamak ve kayıt dışı emek sömürülüşünün önüne geçmek amacıyla çeşitli projeler geliştirmiştir. Dünyadaki ülkelerin gelişmişlik düzeyi ile kadın istihdamı arasında bir ilişki olduğu açıktır. Hükümetlerin uyguladığı politikalarla kadınların iş hayatında daha etkin rol alabilmesi mümkün hale getirilebilir. Çalışan kadınlar için çocuk bakım merkezlerinin daha uyun fiyatla daha yaygın olması, çocuk sahibi olan kadınlara uzun süreli ücretli izin ve bazı durumlarda esnek çalışma saatleri gibi teşviklerle kadınların çocuk sahibi olduktan sonra da iş hayatına devam etmeleri sağlanabilir. Bunun yanında geleneksel olarak eğitim almaları engellenen kadınlar için pozitif ayrımcı politikalar ve burs imkânları, devlet desteği, kadınların da erkekler kadar iş gücüne katılımını sağlayabilir.

ILO’nun desteklediği ve Türkiye’deki toplumsal cinsiyet eşitliğini sağlamak amacıyla hayata geçirilen projeler, TÜİK verilerinin ortaya koyduğu gerçeğin de düzeltilmesi için yapılan çalışmalardan bazılarıdır. Buna göre kadınların iş hayatında olma yüzdesi erkeklerin yalnızca yarısına denk geliyor. Ayrıca kayıt dışı çalışan ve sosyal güvenceden yoksun olarak uzun saatler düşük ücretle çalıştırılan kadınların haklarını alabilmeleri için de çalışmalar sürdürülüyor. ILO yalnızca iş ilişkilerini düzenlemekle değil aynı zamanda insani şartlara sahip çalışma ortamının oluşmasını sağlama amacı taşır. Elbette bir ülkenin yalnızca uluslararası bir kuruluş sayesinde toplumsal sorunları gidermesi beklenemez. ILO’nun görevi çeşitli standartlar getirmek ve teşvik edici projeler yürütmektir ama uluslararası örgütlerin yetkileri uluslararası anlaşmalarla belirlenmiştir. İş dünyasında kadın ve erkeğin eşit haklara sahip olabilmesi için yasal düzenlemelerin yanında uygulamalarda da eşitlik ilkesi gözetilmelidir.

 

SONUÇ

Uluslararası örgütler, modern devletlerin oluşmasının ardından XIX. yüzyılda oluşmuş topluluklardır. Devletlerarası imzalanan anlaşmalarla ekonomik, siyasal, askeri, sosyal vb. işbirliği amacıyla kurulurlar. II. Dünya Savaşı sonrası kurulan Birleşmiş Milletler, dünyadaki en geniş yetkileri bulunan ve en çok üyeye sahip örgüttür. Örgütün finans, sağlık, eğitim, kültür gibi konularla uluslararası düzeyde ilgilenen pek çok sayıda uzman kuruluşları da bulunur. Uluslararası Çalışma Örgütü, Milletler Cemiyeti ile birlikte kurulmasına rağmen daha sonra kurulan BM bünyesinde çalışmalarına devam ve çalışma hayatını düzenleyen uzman bir kuruluştur. Uluslararası standartlar belirleyerek dünyadaki çalışma koşullarında iyileşme, çalışan haklarını gözetme, insan haklarına uygun çalışma koşulları oluşturma ve işçi ile işverenlerin arasında diyalog kurma gibi amaçlarla ilgili olduğu alanı düzenlemeye çalışmaktadır. Bu amaçlarla dünyanın pek çok yerinde olduğu gibi Türkiye’deki ILO Ankara ofisinde çeşitli iyileştirme projeleri hayata geçirmektedir. 21. Yüzyılda dönüşen ve gelişen toplumda kadın erkek eşitliğinin yalnızca yasal olarak değil uygulamada da benimsenmesi için farkındalık artırılmakta, her geçen yıl çalışma hayatına daha çok kadının atılmasıyla birlikte toplumun dönüşerek yeni düzene ayak uydurması kolaylaştırılmaya çalışılmaktadır. Bunu yaparken ILO gibi uluslararası kurumların yerel örgütlenmelerle işbirliğinde bulunarak hayata geçirdikleri projeler pozitif yönde katkı yapmayı amaçlar.

 

BERNA YERLİ – Yıldız Teknik Üniversitesi

Uluslararası Örgütler Stajyeri

 

 

KAYNAKÇA

Kitap:

  • Hasgüler, Mehmet ve Uludağ, Mehmet. Devletlerarası ve Hükümetler Dışı Uluslararası Örgütler Tarihçe-Organlar-Belgeler-Politikalar. İstanbul: Alfa Yayınları, 2018.
  • Gülmez, Mesut. 1919-2019 ILO Türkiye İlişkilerinin Yüzyılı. İstanbul: Uluslararası Çalışma Örgütü yayınları, 2019ILO Ankara. “Uluslararası Çalışma Örgütü”. Erişim 29 Ağustos 2020. https://www.ilo.org/ankara/lang–tr/index.htm

 

Çevrimiçi Kaynak:

 

[1] Murat yayınları, “Uluslararası Örgütler Tarihçesi”, 07.09.20 https://muratyayinlari.com/storage/catalogs/0335096001521274808.pdf

[2] Tarihi olaylar, “Milletler Cemiyeti- Cemiyet’i Akvam”, 07.09.20 https://www.tarihiolaylar.com/tarihi-olaylar/milletler-cemiyeti-cemiyet-i-akvam-387

[3] Furkan Terzi, “Uluslararası Örgütlerin Kurulma Sebepleri: Şanghay İşbirliği Örgütü Örneği” (yüksek lisans tezi, İstanbul Ticaret Üniversitesi,2019), 37

[4] ILO Ankara. 28.08.2020. https://www.ilo.org/ankara/about-us/lang–tr/index.htm

[5] Gülmez, Mesut. 1919-2019 ILO-Türkiye İlişkilerinin Yüzyılı. ILO yayınları,2019

[6] “OIT Ankara” , 07.09.20 http://www.oit.org/ankara/about-us/lang–tr/index.htm

[7] “ILO Ankara Uluslararası Çalışma Örgütü”, 29.08.2020 https://www.ilo.org/ankara/areas-of-work/lang–tr/index.htm

[8] Ali Kemal Nurdoğan,” Uluslararası Çalışma Örgütünün(UÇÖ-ILO) Yüzüncü Yıl Dönümü ve Türkiye İlişkileri” 30.08.2020 https://www.researchgate.net/publication/336650133_Uluslararasi_Calisma_OrgutununUCO-ILO_Yuzuncu_Yil_Donumu_ve_Turkiye_Iliskileri

[9] “ILO Ankara Uluslararası Çalışma Örgütü”, 29.08.2020 https://www.ilo.org/ankara/projects/gender-equality/lang–tr/index.htm

[10] PwC, “Çalışma Hayatında Cinsiyet Eşitsizliği”, 07.09.20 https://www.pwc.com.tr/calisma-hayatinda-cinsiyet-esitligi

[11] Joan, Scott,  “Toplumsal Cinsiyet: Faydalı Bir Tarihsel Analiz Kategorisi”, s.5, 07.09.20 http://www.feministyaklasimlar.org/wp-content/uploads/2013/05/12-9.TOPLUMSAL-CINSIYET.pdf

[12] Ece Öztan, “Toplumsal Cinsiyet Eşitliği Politikaları ve Olumlu Ayrımcılık”, 208-209,  07.09.20 https://dspace.ankara.edu.tr/xmlui/bitstream/handle/20.500.12575/52619/5079.pdf?sequence=1&isAllowed=y

Sosyal Medyada Paylaş

LEAVE A REPLY

Please enter your comment!
Please enter your name here

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.

Tarih:

Beğenebileceğinizi Düşündük
Yazılar

Gençlere Avrupa Turu: DiscoverEU ile Kültürel Keşifler

Avrupa Birliği (AB) Komisyonu tarafından başlatılan DiscoverEU programı, gençlere...

Srebrenitsa Soykırımı Anma Günü BM Genel Kurulu’nda Tartışılacak

📣 Eylem Çağrısı: 11 Temmuz'u Srebrenitsa Soykırımı Anma Günü...

Yükseköğretime Erişim İzleme Anketi

Bu anket, 6 Şubat Depremi sonrasında Hatay'da yükseköğretime erişimde...

Küresel Güney Sorunu: Batı’nın Yanıldığı Noktalar

Bu yazı Uluslararası Kriz Grubu CEO'su Comfort Ero tarafından...