Jose Saramago’nun Körlük Eserinin Platon’un Mağara Alegorisi Üzerinden Tahlili

Özet

Orjinal adı Blindness olan Körlük kitabı, Jose Saramago’nun 1995 yılında kaleme aldığı Portekizce dilinde yazılan bir romandır. Yayınlandıktan sonra pek çok tartışmaya da konu olan roman, 1998 yılında aynı adlı eserle Nobel Edebiyat Ödülü’nü kazanan yazarın en ünlü eserlerinden biridir. Distopik eserler arasında adından sıkça söz ettiren Körlük, konusuyla olduğu kadar zeki bir şekilde kurgulanmış karakterleri ve yazarın güçlü bir gözlem gücü eşliğinde betimlediği kaotik dünya ile de dikkatleri üzerine çekmektedir. En genel tanımıyla eserin konusunu, körlüğün bir salgın şeklinde yayıldığı bir toplumda korku ve panik duygusunun hakim olmasının bir sonucu olarak ahlaki değerlerin çöküşü olarak tanımlamak mümkündür. Körlük metaforu üzerinden bir sistem eleştirisi de yapan eser, beklenmedik bir anda salgın ile karşı karşıya kalan bir toplumun nasıl yok olabileceği, o toplumda yaşayan bireylerin nasıl bencilleşebileceği ve tüm ahlaki değerlerini yitirebileceği gibi pek çok kritik noktaya değinmektedir. Bu çalışmada Jose Saramago’nun Körlük adlı eseri, düşünce tarihinin en önemli filozoflarından biri olarak kabul edilen Platon’un mağara alegorisi üzerinden incelenecek ve analiz edilecektir. Bu bağlamda çalışmanın ana tezini Platon’un mağara alegorisi ile Jose Saramago’nun Körlük adlı eseri arasında bir benzerlik kurmanın mümkün olduğu ve ilgili eserin mağara alegorisi üzerinden tahlil edilebilir olduğu argümanı oluşturmaktadır.

Anahtar Kelimeler: Mağara Alegorisi, Gerçeklik, Körlük, Metafor, Göz-Merkezli Yaklaşım, Asıl Gerçeklik, Alternatif Gerçeklik.

Abstract

Blindness, is a novel written in Portuguese by Jose Saramago in 1995. The novel, which became the subject of many discussions after its publication, is one of the most famous works of the author, who won the Nobel Prize for Literature in 1998 with the work of the same name. Blindness, which is frequently mentioned among dystopian works, draws attention not only with its subject but also with its cleverly fictionalized characters and the chaotic world that the author describes with a strong power of observation. In the most general definition, it is possible to define the subject of the work as the collapse of moral values ​​as a result of the dominance of fear and panic in a society where blindness spreads as an epidemic. The work, which also develops a systemic critique through the metaphor of “blindness”, touches on many critical points such as how a society that is faced with an epidemic can disappear unexpectedly, how individuals living in that society can become selfish and lose all their moral values. In this study, Jose Saramago’s work Blindness will be examined and analyzed through the cave allegory of Plato, who is considered one of the most important philosophers in the history of thought. In this context, the main thesis of the study is the argument that it is possible to establish a similarity between Plato’s allegory of the cave and Jose Saramago’s Blindness and that the related work can be analyzed through the cave allegory.

Key Words: Cave Allegory, Reality, Blindness, Metaphor, Eye-centered Approach, Gospel Truth, Alternative Reality.

Giriş

1998 yılında Körlük adlı eseri ile Nobel Edebiyat Ödülü’nü kazanan ve Portekiz’in en önemli yazarlarından biri olarak da anılan Jose Saramago, 1922 tarihinde doğmuştur. Küçüklüğünden itibaren yoksulluk ile mücadele eden Saramago ve ailesi, Lizbon’a taşınmış ve yaşamlarını bir süre bu bölgede devam ettirmişlerdir. Ekonomik sıkıntıların da bir sonucu olarak yüksek öğrenimi yarıda bırakmak zorunda kalan Saramago, bu süreçte pek çok işte çalışmıştır. 1947 yılında yayınlanan Günah Ülkesi adlı eser, yazarı edebiyat dünyası ile tanıştıran ilk eser olarak değerlendirilmektedir (Doğan, 2019: 236). Yaşamı boyunca eserleri pek çok farklı dile çevrilen ve bu şekilde farklı okuyucu kitleleri ile tanışan yazarın hiç şüphesiz ki yazdığı en önemli eserlerden biri 1995 yılında kaleme aldığı Körlük romanıdır. 1998 yılında Nobel Edebiyat Ödülü’nü kazanan Saramago’nun ilgili eseri 2008 yılında sinemaya uyarlanmış, 2015 yılında ise Türkçe’ye çevrilmiştir. Karakterlerin isimlerinin olmadığı eserde yazar okuyucuya karakterlerini farklı unvanlar eşliğinde tanıtmaktadır. Bu unvanlardan bazılarını “Doktor”, “Koyu renk gözlüklü kız”, “İlk kör ve onun karısı” ve “Doktor’un karısı” olarak sıralamak mümkündür (Sarıbaş, 2020: 3175). Adı ve yeri bilinmeyen bir toplumda ve süreçte, trafikte duran bir kişinin ansızın kör olması ile başlayan körlük salgını üzerinden ilerleyen eserde nokta ve virgül dışında herhangi bir noktalama işareti kullanılmamış ve asıl vurgu, fiziksel olarak maruz kalınan körlükten öte bir toplumun maruz kaldığı metafor olarak “körlük” olgusu olmuştur.

Mağara alegorisi, düşünce tarihinin en önemli filozoflarından biri olarak kabul edilen Platon’un Devlet adlı eserinin yedinci bölümünde yer verilen önemli alegorilerden biridir. Karanlık bir mağarada elleri kolları bağlı insanların yansıyan nesneler üzerinden oluşturduğu gerçeklik algısına dayalı alegori, Platon’un gerçekliğe getirilen önemli bir yaklaşımı olarak karşımıza çıkmaktadır. Mağara içerisinde bulunan tutsaklardan birinin kendi zincirlerinden kurtularak mağara dışına çıkması ve gerçek dünya ile tanışması üzerinden değişen gerçeklik, bu alegori bağlamında kritik bir yer teşkil etmektedir. İlgili mağara alegorisi üzerinden görünen gerçekliğe inanan insanları eleştiren Platon’da “mağara” toplumu, “zincirler” o toplumsal yapı içerisinde bulunan kuralları ve “gölgeler” ise toplum nezdinde kabul edilen doğruları sembolize etmektedir (Sarıbaş, 2020: 3175). 

Bu bağlamda bu çalışmada Jose Saramago’nun Körlük adlı ilgili eseri, Platon’un “mağara metaforu” üzerinden analiz edilecektir. Çalışmanın amacı, Platon’un mağara alegorisi üzerinden Jose Saramago’nun ilgili eserini tahlil etmek ve aralarındaki düşünsel benzerlikleri gözler önüne sermektir. Bu bağlamda çalışmanın üç kısımdan oluşacağını söylemek mümkündür.

İlk kısım çalışmanın da kavramsal çerçevesini oluşturan ünlü mağara alegorisi üzerine odaklanacaktır. Bu noktada düşünce tarihinin en önemli filozoflarından biri olan Platon’un ilgili alegorisine detaylı bir şekilde yer verilecek ve bu alegori üzerinden Platon’un fikirleri ve çıkarımları tartışılacaktır. İkinci kısım, çalışmanın ana odak noktasını oluşturan Jose Saramago’nun Körlük adlı eserinin kısa bir özetini içerecektir. Bu bölümde Saramago’ya 1998 yılında Nobel Ödülü kazandıran bu ünlü eserin olay öyküsüne detaylı bir şekilde yer verilecektir. Üçüncü kısım çalışmanın analiz bölümünü oluşturacaktır. Jose Saramago’nun ilgili eseri, Platon’un mağara alegorisi üzerinden analiz edilecek ve aralarındaki benzerlikler detaylı bir şekilde incelenecektir. 

1. Kavramsal Çerçeve: Platon’un Mağara Alegorisi

Platon’un mağara alegorisi, düşünürün Devlet adlı eserinin yedinci kitabında yer alan ve günümüze kadar etkisi süren bir alegoridir. Bu alegoriye göre mağarada zincirlenmiş olan bir grup insan vardır ve başlarını herhangi bir yöne hareket ettiremezler. Bu mağarada zincirlerle bağlı olan insanların herhangi bir hareket alanı yoktur ve doğdukları andan itibaren bu mağarada esir olarak tasvir edilirler (Ağaoğulları, 2018: 95). Bu bağlamda zincirlere bağlı olarak mağarada yaşayan insanların sırtlarının mağaranın girişine dönük olması dikkat çekici bir detay olarak karşımıza çıkmaktadır. Onların gördükleri duvar ve duvara yansıyan gölgeler, duydukları ise yankılardan ibarettir. Dış dünya ile ilgili fikir sahibi olmayan tutsakların inandıkları dünyada gölge ve yankılardan başka herhangi bir şeyin varlığından bahsetmek olası değildir. Bu bağlamda mağara girişinden yansıyan nesnelerin, bu insanların gerçeklik algısı olduğundan bahsetmek mümkündür.

Tutsaklardan birinin günün birinde zincirlerinden kurtularak mağara dışına çıkışı, gerçek dünya ile tanışmasına neden olur ve mağarada gördükleri nesnelerin aslında gerçek olmadığını fark eder (Ağaoğulları, 2018: 95). Kurtulan esirin tek bir yöne değil tam aksine tüm yönlere bakabilmesi, mağara gördükleri nesnelerin gerçek dışılığını vurgulayan kilit bir noktadır. Gördüklerini mağaradaki diğer esirlere anlatma arzusuyla yola çıkan esir mağara döner ancak mağaranın dışındaki gerçekliğe mağara içindeki hiçbir esiri inandıramaz. Mağaranın içinde halihazırda bulunan esirler duvara yansıyan gölgelere öylesine inanmışlar, o gölgeleri kendi gerçekleri ile öylesine özdeşleştirmişlerdir ki bu duruma inanmak istemezler. Esirler, duvara yansıyan o gölgeleri bir gerçeklik olarak kabul edip gölgelerin bir ışık oyunu ya da yanılsama olduğu fikrini reddederler (Uludağ, 2020: 101).

Mağara metaforu ile Platon, bazı insanların kabul ettikleri gerçekliklerin ve alışılagelen doğruların dışına çıkamamalarını eleştirmiştir. Bu bağlamda insanların asıl gerçekliği fark edemediklerini ifade eden Platon’un ünlü mağara alegorisinde, “mağara metaforu” toplumu, “gölgeler” sorgulanmamış doğruları ve “zincirler” kuralları nitelemektedir. Öte yandan mağara dışına çıkabilen ve gerçekliği arayan tutsak ise gerçeği aramaya çıkan filozof olarak tanımlanmıştır. 

Platon’a göre gerçeklik “güneş ışığı” altında gözlemlenmektedir. Mağaranın yalnızca gerçek dünyanın yansımalarından oluştuğu vurgusu ve mağara dışındaki gün ışığını keşfetmenin gerçekliği keşfetmek olarak değerlendirilmesi de sıklıkla yinelenmektedir. Platon’nun mağara alegorisi insanlığın yanılsamalar veya gölgeler dünyasında yaşadığını ifade eder. Bu anlamda Platon, insanların gerçek dünya olan değişmeyen idealar dünyasından farklı bir çeşit mağarada yaşadıklarını ifade etmektedir (Öztürk, 2019: 141). Platon’un “idea” öğretisinin temelinde de Jose Saramago’nun da ilgili eserinde de vurgulandığı üzere “görme” yerleştirilmiştir. Böylece görme metaforunun gerçeklikle bağdaştırıldığından ve yine buradan hareketle Platon’un gerçeğin sınırının görülenle çizildiği argümanına ulaşmak söz konusudur (Gökberk, 1974: 68). 

2. Jose Saramago’nun Körlük adlı Eserinin Kısa Özeti

1995 yılında Portekizce olarak kaleme alınan Körlük, bireyi merkeze alarak anlattığı toplumsal değerler ve bu değerlerin sebep olduğu sorunların ince bir üslup eşliğinde anlatımı ile öne çıkan bir eserdir. Yazarın uzun cümleleri kendine has bir tarz eşliğinde kullanabilmesi, nokta ve virgül dışında noktalama işaretleri kullanılmaması bu durumu destekler niteliktedir. Eserde “körlük” olgusu bir metafor olarak kullanılmış, insanların içlerinde bulunan hayvani duygular ve bunun tam aksine yine insani erdemler başarıyla yansıtılmıştır. Liberal demokrasi ve insani değerler üzerine eleştirisine ek olarak eserde asıl eleştirilen noktanın “ahlak” kavramı olduğundan bahsetmek mümkündür (Saramago, 2017). Okuyucuyu hem ahlak kavramı hem de değer felsefesi üzerine düşünmeye yönlendiren Saramago’nun ilgili eseri, distopya türünde yazılan bir eser olma özelliği de göstermektedir. Bilindiği üzere distopik tarzda ele alınan eserlerde hızlı değişim gösteren, iyi ya da sağlıklı olmadığı düşünülen bir düzenin varlığından ve bu düzenin birey ve toplum üzerinde ortaya çıkardığı kötümser yansımalarından bahsetmek mümkündür (Doğan, 2019: 236). Öte yandan eserde vurgulanan bir diğer önemli nokta, insanın doğasından hali hazırda var olan kötülüğün, devlet ya da din otoritelerinin elinde toplumları ne şekilde bir kaosa sürükleyebileceği vurgusudur (Çelik, 2015: 57-59).

Körlük romanı, arabasının içinde trafik lambasında bekleyen bir sürücünün aniden kör olması eşliğinde başlamaktadır. Olayların meydana geldiği yerin belirsizliği arasında bu körlük, süreç içerisinde bir salgın halini alır ve bütün kente, bütün ülkeye yayılır. Ancak bu bağlamda bahsedilen körlük, karanlık değil tam aksine bembeyaz bir boşluğu simgelemektedir. Bu anlamda romanda işlenen körlüğün “beyaz körlük” olarak ele alındığını söylemek mümkündür. Salgının yayılmasıyla birlikte başlayan süreçte ülkede düzen yerini kaosa bırakır, ilk tespit edilen körler ve onlarla temas haline geçenler karantina altına alınırlar. Eser, kentteki akıl hastanesinde karantinaya alınan, bu hastaneden kurtulduktan sonra da birbirinden ayrılmayacak olan salgına yakalanmış yedi kişi üzerine odaklanır. Bu noktada hastanede bulunan insanlar arasında ve dahası bütün kentte gözleri gören tek kişi olarak “Doktorun karısı” adlı karakterin rehberliği ön plana çıkmaktadır. Salgına yakalanan insanların kapatıldığı akıl hastanesi, gün geçtikçe kör kalan bireylerin çatışmaya başladığı, güçlü olanın zayıf olanı kendi çıkarlarına göre kullanmaya başladığı, açlık ve zorbalığın hız kazandığı, yasaların ve kuralların hiçe sayıldığı, ahlaki değerlerin bir kenara itildiği ve sosyal yaşamın hızla çöktüğü bir yer halini alır. 

Kitapta “Doktorun karısı” olarak tanımlanan karakterin herhangi bir görme kaybı yaşamadığı bilgisi kimse tarafından bilinmez ve bu karakter, karantina bölgesine kör taklidi yaparak girmeyi başaran ve içeride belirleyici bir role sahip bir kişi olarak tasvir edilir. Eserin tüm olay akışı sırasında yukarıda adı geçen bu karakter salgına yakalanan tüm hastaların yardımına koşan, sorumluluk alan bir karakter olarak gösterilir. Karantina bölgesinde çıkan ani bir yangın sonrası hastaneden kaçarak özgürlüğüne kavuşan salgına yakalanmış insanlar, sonraki süreçte de birbirlerinden ayrılmazlar. Hastaneden kaçış sonrası “Doktorun karısı” olarak tasvir edilen kadının evine giden bu yedi insan, belirli bir düzen kurmaya çalışırlar. Olay akışı, körlük salgınının bitmesi ve “ilk kör” olarak tasvir edilen kişinin gözlerinin görmesinin ardından herkesin gözlerinin görmeye başlaması ile sona erer.

Salgının yayıldığı süreçte oluşturulan karantina bölgesinin ilk başlarda askeri bir disiplin tarafından kontrol edildiği eserde sıklıkla vurgulanmaktadır. Askeri bir disiplin içerisinde katı kurallar arasında yaşamlarını idame ettirmek zorunda kalan salgına yakalanmış bireyler, kuralları çiğnedikleri noktalarda orantısız güç kullanıma maruz kalanlar olarak mağatanıtılmışlardır. Sürecin planlandığı şekilde yönetilememesi ve çözüm alınamaması, salgına yönelik uygulanan baskıcı politikaları ve tedbirleri yetersiz bırakmış ve süreç içerisinde otorite, salgına ve akıl hastanesinde salgının içinde kaybolmak üzere olan insanları kendi doğalarına ve dahası ölümlerine terk etmişlerdir. 

Eserde körlük metaforu bir araç olarak kullanılarak “insan özünde” bir eleştiride bulunulmuştur. Biyolojik bir organ olarak karşımıza çıkan görme eylemi üzerinden ahlak, merhamet, vicdan ve insan doğası gibi pek çok noktanın tartışıldığı bir gerçektir. Kaybedilen görme eylemi sonrası akıl hastanesinde yaşayan insanların kaybettiği ahlaki değerler, vicdan muhasebesi gibi pek çok durum karşımıza çıkmaktadır. Öte yandan çalışmanın kavramsal çerçevesini de oluşturan Platon’un mağara metaforunda tutsak olan bir grup insanın duvara yansıyan sınırlı gerçekliği ile akıl hastanesinde mahkum hale getirilen ve kör olan bireylerin gerçekliği arasında bir köprü kurmak mümkündür.

3. Jose Saramago’nun Körlük adlı Eserinin Mağara Alegorisi Üzerinden İncelenmesi

Dünyayı her daim farklı bir şekilde algılayan filozoflar, geliştirdikleri öğretiler ve düşünceleriyle toplumları yönlendirmiş ve insanları, yaşama dair sorgulamalara itmişlerdir. Bu bağlamda, bu filozofların en önemlilerinden biri de düşünce tarihine damgasını vurmuş isimlerden biri olan Platon’dur. Platon, kendisiyle özdeşleşen fikirleri ve “Mağara Alegorisi” ve “İdealar Dünyası” gibi kuramları ile pek çok kişiyi etkilemiştir. Bu bağlamda, Jose Saramago’nun bu çalışmaya konu olan Körlük adlı eseri ile Plato’nun yukarıda adı geçen ilgili mağara alegorisi arasında bir bağ kurmak mümkündür.

Saramago’nun eserinde oluşturduğu “körlük” metaforu, Platon’un mağara alegorisi üzerinden değerlendirildiğinde karşımıza her iki eserde de vurgulanan “göz merkezli” yaklaşım çıkmaktadır. Bilindiği üzere Platon’un sunduğu mağara teorisinde tutsaklar, duvara yansıyan gölgeleri gerçeklik olarak kabul etmektedirler. Gün ışığına çıkmayı başaran ve gerçek dünya ile tanışan bir tutsak mağaraya döndüğünde mağaradaki tutsaklara gerçekliği açıklamak ister fakat mağaradan dışarı çıkamayan tutsaklar yansımaları gerçeklik olarak kabul ettikleri için yeni bir gerçekliği kabul etmek istemezler. Jose Saramago’nun eserinin son cümlesi, “gördüğü halde görmeyen körler” olarak biter. Bu durum, körlüğün eser boyunca bir metafor olarak kullanıldığının ve tıpkı Platon’un mağara metaforundaki tutsaklar gibi kitapta akıl hastanesinde gözleri görmeyen bireylerin de aslında gerçeği görmek istemedikleri vurgulanmaktadır. 

Öte yandan eserde hastalığa yakalanan insanların karanlık yerine beyaz renkte görmesi de yaratılmak istenen alternatif bir gerçekliği gözler önüne sermektedir. Saramago’nun eserinde vurgulanan karantina bölgesini, karakterlerin yansımasının duvarlara çarptığı bir mağara alegorisi üzerinden okumak mümkündür. Bu bağlamda vurgulanmak istenen, insanların karantina altına alındıkları akıl hastanesinin Platon’un mağara alegorisindeki mağara ile özdeşleştiği gerçeğidir. Bu bağlamda, bu eserin, alegoriye yapılan bir atıf yönü taşıdığı da gözlemlenmektedir. Mağara alegorisinde serbest kalan tutsaklar ile kitaptaki karakterler arasında bir benzerlik kurmak mümkündür. Karantina bölgesinde ve kentte gözleri gören tek kişi olarak kalan “Doktor’un eşi” tıpkı mağara alegorisindeki gibi kendi gerçeğinden kaçmak isteyen bir karakter olarak kurgulanmış ve kendisine alternatif bir gerçeklik yaratmıştır. 

Eserde önce görme yetilerini kaybeden insanların, ilerleyen süreçte karantinaya alınması ile başlayan süreç, en nihayetinde bu insanların hapsedildikleri yerden kaçma mücadelesi ile devam etmektedir. Bu bağlamda, eserde akıl hastanesinden kaçmak isteyen insanlarda tıpkı mağara alegorisinde olduğu gibi süreç içerisinde gerçek dünyayı yaşamak ve tecrübe etmek isterler. Bu bağlamda, kitapta doktorun eşi olarak tanımlanan karakterin, Platon’un mağara metaforunda serbest kalarak mağaradan kaçabilen kişi ile ve gerçekliği anlama yetisine sahip filozof ile benzerlik gösterdiği vurgulanmalıdır. Mağaradan kaçamayan tutsaklar ise, karantinaya alınan körler ile benzerlik teşkil etmek ile birlikte gerçekliği algılama yetisine sahip kişiler değillerdir. 

Platon’un mağara alegorisinde vurgulandığı üzere, zincirlerinden kurtularak mağaradan kaçan bir insanın asıl gerçekliğin görünenden farklı olduğu özümsemesi durumu söz konusudur. Mağaranın karanlığına alışkın bu insanın gözleri, mağara dışındakı ışıkta bir süre kör olur ve alışmakta zorluk çeker. Alışma süreci sonrası mağarada geride kalan insanları kurtarma çabası ile hareket eden o insanın anlattıklarına kimse inanmaz. Bu bağlamda, eserde bahsedilen insanların konumunun da benzer olduğundan bahsetmek mümkündür. Öte yandan, eserde bir salgın olarak ele alınan “beyaz körlük” olgusundan yola çıkarak, yazarın asıl amacını, insanları tıpkı mağara alegorisindeki zincirler gibi zincirlerden kurtarma isteği ve asıl gerçekliği görmelerini sağlama arzusu olarak değerlendirmek mümkündür. Böylece Platon’un mağara alegorisinden yola çıkarak eserde “beyaz körlük” ile anlatılmak istenenin fazla ışığın yarattığı körlük olarak okumak yanlış olmayacaktır. 

Sonuç ve Değerlendirme

Yukarıda detaylı bir şekilde yer verildiği üzere bu çalışmada Jose Saramago’nun Körlük adlı eseri, önemli filozoflardan biri olarak kabul edilen Platon’un ünlü mağara alegorisi üzerinden incelenmiş ve analiz edilmiştir. Bu bağlamda, çalışmanın ana tezini, Platon’un mağara alegorisi ile Saramago’nun Körlük adlı eseri arasında belirli benzerlikler olduğu ve ilgili eseri alegori üzerinden tahlil etmenin mümkün olduğu argümanı oluşturmaktadır. Hem Platon’un mağara alegorisinden hem de Saramago’nun Körlük adlı eserinden ortak payda olarak çıkarılabilecek olan “göz-merkezli” yaklaşım, belirli karakterlerin benzerliği, inşa etmeye çalıştıkları alternatif gerçeklik gibi pek çok nokta bu benzerliğe örnek teşkil etmektedir. Her iki eser arasındaki bağlantı ve benzerlikler üzerine yürütülen bu çalışmada, ilk olarak kavramsal çerçevede Platon’un mağara alegorisi incelenmiş ve devamında ise Saramago’nun ilgili eserinin olay öyküsüne yer verilmiştir. Buna ek olarak, çalışmanın ana odak noktasını oluşturan son kısımda ise, her iki eser arasındaki bağlantılar analiz edilmiştir.

Ceren Mocan

Zeynep Irmak Tercaner

Siyasi Düşünceler Tarihi Staj Programı

Kaynakça:

Ağaoğulları, M. A. (2018). Sokrates’ten Jakobenlere Batı’da Siyasal Düşünceler, İstanbul: İletişim Yayınları.

Çelik, E. (2015). Dispotik Romanlarda Toplumsal Kurgu. Sosyoloji Araştırmaları Dergisi, 17(1), 57-59

Doğan, H., A. (2019). Körlük. Journal of Analytic Divinity, 3(2), 235-245.

Gökberk, M. (1974). Felsefe Tarihi. (3. Basım), Ankara: Bilgi Yayınevi.

Öztürk, S. (2019).Platonik Mağarayı Kristalleştiren Anti-Platonik Mağara, Uyumsuz Adam’ın Kristal Yüzlerinde Sinematik Felsefi Yolculuk, İletişim Kuram ve Araştırma Dergisi, (49), 140-152.

Saramago, J. (2017). Körlük. (Çev. Ergüden, I.). İstanbul:Kırmızı Kedi Yayınevi.

Sarıbaş, S. (2020). Foucault’nun Panoptikon Metaforu Ekseninde;Platon’un Mağara Alegorisinden Jose Saramago’nun Körlük Romanına Mecazi Bir Körlüğün Eleştirisi. International Social Sciences Journal, 6(66), 3174-3185.

Uludağ E., R. (2020). Sanat Tarihinde Gölgenin Yanıltıcı Özelliği ve Platon’un Mağara Alegorisi, Ulak Bilge, (44), 99-108. 

Sosyal Medyada Paylaş

LEAVE A REPLY

Please enter your comment!
Please enter your name here

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.

Tarih:

Beğenebileceğinizi Düşündük
Yazılar

Gençlere Avrupa Turu: DiscoverEU ile Kültürel Keşifler

Avrupa Birliği (AB) Komisyonu tarafından başlatılan DiscoverEU programı, gençlere...

Srebrenitsa Soykırımı Anma Günü BM Genel Kurulu’nda Tartışılacak

📣 Eylem Çağrısı: 11 Temmuz'u Srebrenitsa Soykırımı Anma Günü...

Yükseköğretime Erişim İzleme Anketi

Bu anket, 6 Şubat Depremi sonrasında Hatay'da yükseköğretime erişimde...

Küresel Güney Sorunu: Batı’nın Yanıldığı Noktalar

Bu yazı Uluslararası Kriz Grubu CEO'su Comfort Ero tarafından...