Küresel Sivil Toplum

Sivil toplum, devletin dışında, gönüllü oluşumlar aracılığıyla politikaların, normların, sosyal yapıların ve kolektif çabaların etkilenmesi ve şekillendirilmesi faaliyetidir. Sivil toplum kuruluşları devlet aygıtının bir parçası değillerdir ve kar amacı gütmezler. Formel ya da informel olarak örgütlenebilirler. Kendilerini yalnızca bir amaçla ya da bir sorunla sınırlarlar. Siyasal partilerin aksine, sorunlar karşısında daha radikal, açık, net ve cesur tavır takınırlar. Sivil toplum kuruluşları devletin ortadan kalkmasını değil, müdahale alanlarının sınırlanmasını savunurlar  ve “gönüllülük” esasına dayalı hareket ederler.

Küresel sivil toplum ise, küresel yönelimli olmak şartıyla gerek ulusal gerekse uluslar üstü düzeyde etkinlik gösteren, gönüllü, kar amacı gütmeyen, bireysel veya kolektif yurttaş girişimlerinin düşünce ve eylem alanıdır. Küresel sivil toplum, bir yandan ekoloji, insan hakları, barış, politik baskı oluşturma, kalkınma ve eğitim gibi ‘toplumsal yönelimli’ taban örgütlenmelerine karşılık gelirken, diğer yandan, oldukça bürokratik, piyasa yönelimli bir örgütlenmeye de karşılık gelmektedir.

Devletlerin güvenlik temelinde refah sağlamaya ilişkin sistemlerinin gerilemesi, küresel sivil topluma kalkınma ve yardımlar konusunda devlete baskı yapma imkânı sağlamaktadır. Ülke vatandaşları, küresel sivil toplum sayesinde sorunlarını dile getirme ve taleplerini sınır ötesine taşıma fırsatı bulurlar. Bu nedenle küreselleşme ile küresel sivil toplum arasında güçlü bir ilişkinin mevcut olduğu ifade edilmektedir. “Küresel sivil toplum hem küreselleşmeden beslenen hem de küreselleşmeye tepki gösteren bir olgudur”. Küresel sivil toplum belirtildiği üzere küreselleşme süreçleri ile beraber ortaya çıkmaktadır. Genel olarak görece küreselleşmiş örgütlerin birçoğu merkezi Avrupa’da yer almaktadır. Kapitalist ve dengesiz küreselleşme aynı zamanda reformcu küresel sivil toplum örgütlerinin tepkisini çekmektedir. Küresel kapitalizmin neden olduğu eşitsizlikler, bastırılmış kesimleri sosyal adaletsizliklere karşı küresel sivil toplum şemsiyesi altında mücadeleye zorlamaktadır. Küreselleşme, kurulu kimlik algılamalarını ve siyasetlerini değiştirmektedir. Küreselleşme süreçlerinden önce kolektif kimlikler ulus-devlet formatı içerisinde ifade edilmekteydi ancak, küreselleşme ulus-devletlerin rollerini aşındırarak ulus-ötesi örgütlenmeler ile insanları birleştirmekte ve etnik kimlik gibi mikro aidiyetlerin gelişmesine katkıda bulunmaktadır. Küreselleşmenin yapı-bozucu etkileri ulus-devlet vatandaşlığını da sorgular hale getirmektedir. Özellikle feministler ve çevreciler ulus-devlet vatandaşlığını eleştirirken küreselleşmeyle birlikte “dünya vatandaşlığı” kavramı önem kazanmaktadır. Küresel sivil toplum aktivistleri, insan hakları, demokrasi ve çevresel sorunlar için dünya vatandaşlığı kapsamında faaliyetlerde bulunmaktadır. Küresel sivil toplum, tartışmalar ve müzakereler yoluyla siyasal katılım için yeni kanallar açmaktadır. Önceleri ulus-devletlerin tekelinde bulunan demokrasi ve katılım kavramları, küresel sivil toplumun yönetişim, toplum ve vatandaşlık kavramlarını geliştirmesi sayesinde güçlenmektedir. Ayrıca küresel sivil toplum marjinalleşmiş ve yoksul kesimlere de fırsat sağlamaktadır. Küresel sivil toplum dışlanmış gruplar, kent yoksulları, kadınlar ve küçük üreticiler için bilgi ve deneyimlerin paylaşıldığı bir alan oluşturmaktadır. Bu alanda küresel boyutta kamuoylarını ilgilendiren tartışmalar yapılabilmektedir. Küresel alanda uygulanan yöntemler ile yoksulluğun azaltılması ve demokrasinin geliştirilmesi için alternatif planlar ve perspektifler geliştirilmektedir. Küresel sivil toplum şeffaflığı ve hesap verilebilirliği arttırdığından bilginin paylaşılması hızlanmakta ve finansal sorunlar daha bilinir hale gelmektedir.

Dünyadaki mevcut kuvvet ve kaynak dağılımındaki dengesizlik dikkate alındığında, küresel STK’ların büyük çoğunluğunun Batı’da kurulmuş veya Batılılar tarafından desteklenen örgütler olmasından dolayı, dünya yurttaşlarının büyük çoğunluğunun bu örgütlerin özneleri olmalarından çok nesneleri olarak kavramsallaştırıldığı ileri sürülmektedir. Küreselleşmenin önemli aktörlerinden olan STK’ların, küreselleşmenin alanını genişletmek isteyen küresel güçler tarafından kullanılmasını engellemek gerekmektedir. Bu anlamda Batılı güçlerin oryantalist bir bakışla dillendirdikleri nüfusun azaltılması ve dünyayı kirleten sanayileşme olgusuna uzak durulması yönünde (ki Batılı toplumlar nüfuslarını artırmaya ve sanayileşmeye hızla devam ederken) STK’lara yaptıkları tavsiyeler konusunda da dikkatli olunmalıdır. Sivil toplumun kazanmış olduğu bu küresel boyut hem pozitif hem de negatif etkilere yol açmaktadır. Küresel boyutta gelişen sivil toplumun yerel düzeyde demokrasi ve özgürlüklerin gelişmesine katkıda bulunması, pozitif yönüne işaret etmektedir. Fakat ekonomik faaliyetlerde maliyeti artırıcı unsur olarak gördükleri ulus-devleti yıpratmak amacında olan uluslararası sermayenin, finansal destek sağlayarak STK’ları bu şekilde araçsallaştırması, küreselleşmenin negatif boyutu olarak görülmektedir. Bu durumun üstesinden gelmek için başlıca iki yol önerilmektedir: İlki, artık küreselleşme karşıtı ya da yandaşı olmak gibi kısır tartışmaları bir kenara bırakıp, kaçınılması güç olan bu süreci insanlık lehine çevirmeye çalışmak, ikincisi ise STK’lara, küreselleşme sayesinde, demokratikleşme ve ekonomik kalkınmaya yarayacak bir bilinç aşılanmasıdır. Öte yandan demokrasi, küresel STK’ların temel talepleri arasında yer almakla birlikte bu kuruluşların içyapılarında demokratik olmayan uygulamalara rastlamak mümkündür. Adil yöntemlerin ve fırsat eşitliğinin olmadığı bu tür örgütlerin yönetim ve karar alma süreçlerinde doğal olarak sınırlı katılım söz konusu olmaktadır. Küresel sivil toplum, siyasal otorite bağlamında post-egemenlik siyasetlerini etkili kılmakta ve küresel yönetişim kavramı siyasette ve ekonomide etkili olmaktadır. Yine çalışmada belirtildiği gibi küresel sivil toplum bütünüyle mükemmel bir durum da değildir. İçerisinde baskıcı, hiyerarşik ve bürokratik özellikleri taşıyabilmektedir. Temsil ve şeffaflık, küresel sivil toplum ile ilgili temel sorunlardandır. Küresel sivil toplum talepleri farklı şekillerde ifade ederek sorunlara yeni yaklaşımlar getirmektedir. İnsanoğlu çoğu zaman yeni ve alternatif düşünce yolları için zaman ayırarak küresel sivil toplum benzeri oluşumlara doğrudan veya dolaylı olarak katkılarda bulunmaktadır.

Sevda KEF

TUİÇ Stajyeri

Kaynakça

1) Arslaner N., & Hamdemir, B. (2007). Küreselleşmenin sivil toplum siyaseti. Sosyal Bilimler Araştırmaları Dergisi,(s 2, 12-23).

2) Aslan, S. (2009). Küreselleşmenin ulus devletlere etkisi. Dumlupınar Üniversitesi Sosyal Bilimler Dergisi,(s 25, 289-296.)

3) Aslan, S. (2010). Sivil toplum ve demokrasi. Süleyman Demirel Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Dergisi, 15(2),(s 357-374.)

4) Aslan Seyfettin, Dicle Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Kamu Yönetimi , Uluslararası Yönetim İktisat ve İşletme Dergisi, Cilt 9, Sayı 18, 2013 (s1-12)

5) ALKIŞ Mehmet, Dicle Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Kamu Yönetimi , Uluslararası Yönetim İktisat ve İşletme Dergisi, Cilt 9, Sayı 18, 2013.(s1-12)

Sosyal Medyada Paylaş

Previous article
Next article

LEAVE A REPLY

Please enter your comment!
Please enter your name here

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.

Tarih:

Beğenebileceğinizi Düşündük
Yazılar

Gençlere Avrupa Turu: DiscoverEU ile Kültürel Keşifler

Avrupa Birliği (AB) Komisyonu tarafından başlatılan DiscoverEU programı, gençlere...

Srebrenitsa Soykırımı Anma Günü BM Genel Kurulu’nda Tartışılacak

📣 Eylem Çağrısı: 11 Temmuz'u Srebrenitsa Soykırımı Anma Günü...

Yükseköğretime Erişim İzleme Anketi

Bu anket, 6 Şubat Depremi sonrasında Hatay'da yükseköğretime erişimde...

Küresel Güney Sorunu: Batı’nın Yanıldığı Noktalar

Bu yazı Uluslararası Kriz Grubu CEO'su Comfort Ero tarafından...