Netice İsteyenlerin Yönetim Biçimi: Zorbalık

Türkçe’ye Zorba Nasıl Olunur? şeklinde uyarlanmış How to Become a Tyrant?, Netflix’in 2021 yılı yapımlı 6 bölümlük belgesel serisidir. Game of Thrones dizisinin bilge karakteri Tyrion Lannister’ı canlandırması ile yıldızı daha da parlayan Peter Hayden Dinklage’ın sesi 6 ana başlık altında dünyanın farklı ülkelerinde ortaya çıkan diktatörlerin ortak özelliklerinden yola çıkarak hazırlanan zorbalık kurallarını aktarmada alanında uzman akademisyenlerin konuşmalarına eşlik etmektedir. Bölümlerde sırasıyla Almanya’nın Nazi lideri Adolf Hitler, Irak’ın gaddarlığı ile ünlü rakipsiz lideri Saddam Hüseyin, Uganda’nın korku rejiminin mimarı asker kökenli lideri Idi Amin, Sovyet Rusya’nın hayaleti hala halkının üzerinde dolaşan diktatörü Joseph Stalin, Libya’nın zorbalığının yanı sıra giyim kuşamı ve bedevi yaşam pratiklerini uluslararası arenada sergilemesiyle marjinalleşmiş lideri Muammer Kaddafi, ve son olarak Kuzey Kore’nin Kim hanedanlığının üç ismi Kim İl Sung, Kim Jong İl, ve Kim Jong Un’un meşruiyetlerini lideri oldukları halk üzerinde nasıl inşa ederek bir “zorba”ya dönüştükleri anlatılmaktadır. Bu diktatörlerin birbirlerine benzer yönlerini tarihsel bağlam içinde ele alarak seyirciye sunan belgeselde amaç aslında insan doğasının zorba olmaya ne kadar uygun olduğunu her birimizin adına sıkça rastladığı tarihsel figürler üzerinden anlatmaya çalışmaktır. Ayrıca belgesel izleyiciye aramızdan birilerinin ve belki hatta kendimizin kitleleri mobilize eden diktatörlere dönüşmesinin ne kadar kolay olduğunu göstermektir. 

Belgeselin 6 farklı bölümünde yer alan 6 farklı diktatörün hikayesinde ortak olarak problematize edilen bu diktatörlerin meşruiyetlerini nereden aldıkları, belli bir süre dahi olsa iktidarlarını ne şekilde konsolide etmeyi başarabildikleridir. Belgesel boyunca psikoloji, siyaset ve tarih gibi birçok farklı alanda uzmanlaşmış akademisyenlerin katkılarına yer verilmesi tarihe adını kötü şöhretleriyle kazımış zorbaların hükümranlıkları boyunca toplumları üzerinde nasıl bu kadar güçlü olabildiklerini farklı perspektiflerden ele alıp toplum ve siyaset üzerine bizleri yeni açılımlara sürüklemektedir. Fakat bu yazıda toplum ve siyaset gibi genel bir konsept üzerinden belgeseli ele almak yerine iki ana tema üzerinden okumaya çalışacağım. İlk olarak bahsi geçen diktatörlerin ülkelerinde yönetim erkini elinde tutmak ve iktidarlarının meşruiyetini devam ettirebilmek için tarihi nasıl yeniden inşa ettikleri ve ikinci olarak da meşruiyet aracı olarak diktatörlerin siyasal alan ve sivil toplum alanı ayrımını muğlaklaştırarak kurmuş oldukları rejimin gölgesinin sivil toplum alanında ne denli etkili olduğu belgesel boyunca dikkat çekici örneklerle anlatılmıştır. 

Örneğin birinci bölümde Adolf Hitler’in başarısız ve meteliksiz bir ressam iken Almanya’nın tek adamı haline nasıl geldiği anlatılmaktadır. Şüphesiz Birinci Dünya Savaşı’nın yaratmış olduğu ekonomik darboğaz ve Avrupalı devletlerin tahakkümünün yaratmış olduğu huzursuzluk 1929 ekonomik bunalımı ile birleşince Alman halkını onların içinden gelen, toplumun kolektif travmalarını taşıyan ve başlarına gelenlere karşı çıkarmak istedikleri aynı öfkeli sesin sahibi etrafında mobilize olmaya itmiştir. Yahudi aleyhtarı sağcı Alman İşçi Partisi’nin toplantılarına devlet tarafından muhbir olarak katılan Hitler dayanamayıp sözü ele alınca ansızın partinin lideri olur. Bir birahanede 10-15 kişilik bir gruba yaptığı konuşma ile iktidara giden yolu açılan Hitler şüphesiz kamusal alanın muhalefetin oluşum merkezi olduğunu çok iyi bilmekte bu yüzden de toplumun bir araya gelebileceği her alanı gözetim altına almakta ve toplumu oluşturan bireyler arasında güvensizliği fitillemektedir. Aynı durum Komünist rejim ile yönetilen Sovyetler Birliği ülkeleri ve onun en sadık uydu devleti Bulgaristan’da da görülmektedir. Sivil toplum anlayışının olmadığı, devletinin gözetleme mekanizmasının toplumsal ve bireysel hayatın sinir uçlarına dek uzandığı toplumlarda güvensizlik liderlerin uzun süreli iktidarlarını sağlamaktadır. Bunun bir diğer örneği de Irak’ta sosyalist Baas Partisi’nin baş infazcısı olarak başladığı siyasi kariyerinde 10 yıllık başkan yardımcılığından sonra uzun soluklu diktatörlüğünü inşa eden Saddam Hüseyin’dir. Saddam her yerdedir. Kendisine muhalif olan herkesi gözünü kırpmadan katletmektedir. İngiltere’ye sığınan rakibini öldürmesinin yanı sıra iktidarını sorgulayan damatlarını dahi öldürerek iktidarının ailesinden bile kıymetli olduğunu ve yıkılamaz olduğunu çok net bir şekilde anlatmaktadır. 

Belgeselin ele aldığı 6 farklı diktatörün uygulamış olduğu gözetim pratiklerinin yanı sıra iktidarlarını meşrulaştırmalarını sağlayan ana hamlelerinden birisi de geçmişi yeniden inşa etmeleri ve toplumu etkileyecek algı operasyonunu başarıyla yönetecek propaganda ekibine sahip olmakta gizlidir. Hiçbir diktatör tek başına diktatör olamaz. Toplumun diktatörleri kabul edebilmeleri ve hükümranlıklarının gelecek nesillerce de sorgulanmadan kabul edilebilmesi için tarihi yeniden inşa etmeleri gerekmektedir. En azından belgesel bize bunu söylemektedir. Gerek Stalin Rusya’sında gerekse de Kuzey Kore’deki Kim hanedanlığının iktidarında karşımıza çıkan liderlerin suni bir tarihsel anlatı oluşturup bunu eğitim ve medya yolu ile halka empoze ettikleridir. Walter Benjamin Tarih Kavramı Üzerine adlı eserinde tarihin bir inşa faaliyetinin nesnesi olduğundan bahseder. İnşa edilen bu tarih ise “homojen ve boş bir zamanda değil şimdinin zamanında” inşa edilir. Her diktatör kendi hükümranlığını sürdürmeye fayda sağlayacak ve toplumunu kontrol altında tutacak bir geçmiş anlatısını inşa ederken geçmişin zamanında değil kendi “şimdisinin” zamanında inşa eder. Kurmuş olduğu tarihsel anlatıda ise diktatörler kendilerini mitleştirerek halkın tek kurtuluşu olarak gösterir. Adolf Hitler’in Birinci Dünya Savaşı’nda almış olduğu uhrevi bir mesaj sayesinde kurtulması, Kim hanedanlığının tanrı tarafından Kore halkının kurtuluşu olarak gönderilmesi gibi birçok örnek verebileceğimiz tarihin liderler tarafından inşa edilen bir nesne olarak karşımıza çıkma durumu yaygın bir gelenektir.  Bu anlatının etkili propaganda yöntemleri ile siyasal alanın dışında kalan sivil toplum alanına empoze edilmesi ile de bir zorba kırılmaz sanılan iktidarını her alanda inşa etmiş olduğu inancına varır. 

Sonuç olarak 6 bölümden oluşan Zorba Nasıl Olunur? belgeseli 6 farklı ülkenin farklı zamanlarda gücü ele geçiren diktatörlerinden bahsederken zorbalığın evrenselliğini ve insan doğasıyla içkin olduğunu gözler önüne sermektedir. Altı farklı örnekte de görüldüğü üzere sivil toplumun rejim güçleri tarafından kontrol altına alınması ve diktatörlerin çevresinde gelişen tarih anlatısının inşa edilerek topluma dayatılması benim belgesel boyunca en çok dikkatimi çeken iki temaydı. Bunun ardında yatan belki de izleyici koltuğuna oturduğumda sivil toplum üzerine çalışan bir tarih doktora öğrencisi kimliğimin bana katmış olduğu bir lensle belgeseli izlemekten kaçınamamam da olabilir. Bilgi birikimimiz, ilgi alanlarımız ve politik pozisyonumuz bir belgeseli dahi izlerken bizlere yoldaşlık eder. Bu yüzden bu belgeseli izleyen herkes kendi hayat görüşü ve kendisini konumlandırdığı politik duruşa göre farklı sorularla baş başa kalabilir ve bambaşka açılımlarla karşı karşıya kalabilir. 

Sinem ARSLAN

Sivil Toplum Çalışmaları Staj Programı

Sosyal Medyada Paylaş

LEAVE A REPLY

Please enter your comment!
Please enter your name here

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.

Tarih:

Beğenebileceğinizi Düşündük
Yazılar

Kosova Avrupa Konseyi Üyeliğine Bir Adım Daha Yaklaştı

Avrupa Konseyi'nin Siyasi İşler ve Demokrasi Komitesi, 31 ülkenin...

Bosna Hersek Seçim Yasası Değişti

Bosna Hersek, Dayton Barış Anlaşması sonrasında kurulan karmaşık siyasi...

Dijital Araçların Göç Süreçlerindeki Rolü

Hazırlayan: Büşra KEŞLİ TOROSLU Özet Bu araştırma, dijital teknolojilerin göç ve...

Sığınmacıların Ev Sahibi Ülkelere Katkıları: Türkiye’deki Suriyeliler

Sena Özdemir Göç Çalışmaları o-Staj Programı ÖZET İnsanlık tarihi kadar eskiye dayanan...