OPEC ve Petrol Krizi

15 Ekim 1973 tarihinde Petrol İhraç Eden Arap Ülkeleri Birliği’nin OAPEC (OAPEC, OPEC üyesi Arap ülkeleriyle Mısır ve Suriye’den oluşur) Yom Kippur Savaşı’nda ABD’nin İsrail Ordusuna destek vermesine karşılık olarak ilan ettiği petrol ambargosuna denmektedir.

OAPEC, ABD ve savaşta İsrail’den yana tavır sergileyen ülkelere artık petrol ihraç etmeyeceğini bildirir. Bununla beraber OPEC üyesi ülkeler dünya petrol fiyatlarını yükselterek ülkelerine giren kaynakları artırmaya karar verirler. Gelişmiş ülke sanayileri petrole bağımlı durumda olduğu için OPEC ülkelerinin önde gelen müşterileri durumundadır. 1973 yılında petrol fiyatlarındaki şaşkınlık verici artış ve 1973-1974 dönemindeki borsanın çöküşü 1929 Krizinden beri yaşanan küresel bir ekonomik krizdi ve sadece fiyat artışlarıyla açıklanamayacak mekanizmalara ve uzun dönem etkilerine sahipti.

Aslına bakılırsa, 1973 Petrol Krizi doğrudan doğruya 1973 Arap -İsrail Savaşı‘nın sonucu değildir. Bu savaş bu krizi hızlandırmıştır. Yoksa üretici ülkeler için petrol problemleri yıllardan beri oluşma halinde bir mesele idi. Nitekim OPEC (Organization of Petroleum Exporting Countries), yani Petrol İhraç Eden Ülkeler Teşkilatı, daha 1960 Ağustosu’nda kurulmuştu. Üye sayısı 13’e kadar çıkan bu teşkilatın kuruluş amacı; özellikle petrol fiyatlarının tespiti başta olmak üzere, hepsini müştereken alakadar eden meselelerin birlikte çözümünü sağlamaktı.

OPEC kurulduğunda, hemen bütün petrol üreticisi ülkelerde, petrol kaynakları, Batı teknolojisi gereği, Batılı ve bilhassa Amerikan petrol şirketlerince işletilmektedir. İkinci bir husus da şudur: bugün, yani 1982 yılı başında varili 34 dolara kadar yükselmiş olan ham petrolün fiyatı, 1970 Ocak ayında, Orta Doğu petrolleri için varili 1.80 ve daha yüksek vasıflı Libya petrolü için de 2.17 dolardır.

Bununla beraber, OPEC’in 1973 Arap-İsrail Savaşı’na kadar bir şey yaptığı söylenemez. Yalnız şu var ki, 1970’den itibaren, hemen bütün Orta Doğu ülkelerinde, petrol şirketlerine el koyma eğilimi başladı. Mesela Irak, 1972’de ‘Iraq Petroleum Company’yi’ tamamen millileştirdi. İran da 1973’de hemen hemen aynı şeyi yaptı ve petrol şirketlerini sadece bir idareci haline getirerek, üretimi tamamen İran Milli Şirketi’nin (INOC) eline verdi. Diğer Arap ülkeleri ve bilhassa Basra Körfezi ülkeleri de yabancı şirketlerdeki hisselerini arttırdılar.

1967 Arap-İsrail savaşından sonra, petrolün Batı’ya ve bilhassa Amerika’ya karşı bir siyasi silah olarak kullanılması söz konusu edildi. Hatta bu maksatla OAPEC (Organization of Arab Petroleum Exporting Countries), yani Petrol İhraç Eden Arap Ülkeleri Teşkilatı da kuruldu. Fakat petrolün siyasi silah olarak kullanılması mümkün olmadı. Çünkü her şeyden önce, Batı’nın ve bilhassa Amerika’nın tek petrol kaynağı Orta Doğu değildi. Amerika’nın kendi üretimi olduğu gibi, Venezuela, Nijerya ve Endonezya gibi başka petrol ihracatçısı ülkeler de vardı.

Petrol ambargosunda dayanışmayı sağlamak zordu. İkincisi, petrolün fiyatının gayet düşük olduğu bir sırada, Arap ülkeleri için mühim bir gelirden yoksun kalmak, kolay göze alınamayacak bir şeydi. Diğer taraftan, petrolün siyasi vasıta olarak kullanılmasında Batı ve Amerika üzerinde baskı yapabilmek için iki yol vardı: Biri üretimi ve dolayısıyla ihracatı kısmak, diğeri de fiyatları yükseltmek. Üretimi kısmanın iki sakıncası vardı. Önce, üretici ülkelerin gelirlerini azaltırdı, sonra da, bütün Batı endüstrisi enerji bakımından petrole dayandığı için üretimi kısmak sert tepkilere yol açabilirdi.

İşte bu sebeplerden, 1973 savaşından sonra ikinci yola, yani fiyatların yükseltilmesine başvuruldu. Bu metodun başarılı olduğu söylenebilir. Zira 1973 Ocak ayında varili 2.59 dolar olan Arap petrolü, 1973 Ekiminde 5.11 ve 1974 Ocak ayında da 11.65 dolara çıktı. Bu, bir yıl içinde dört mislinden fazla bir artış demekti. Bu fiyat artışları bilhassa Batı Avrupa’da ve Japonya’da bir paniğe sebep oldu.

Ortak Pazar veya resmi adı ile Avrupa İktisadi İşbirliği Teşkilatı (E.E.C.), 6 Kasım 1973’de yayınladığı bir bildiride, Güvenlik Konseyi’nin 242 ve 338 sayılı kararlarını desteklediklerini kuvvet yoluyla toprak kazanılmasını kabul etmediklerini, İsrai1’in 1967’de işgal ettiği topraklardan çekilmesini, bununla beraber, bölgedeki her devletin egemenlik, toprak bütünlüğü ve bağımsızlığı ile “güvenlikli ve tanınmış sınırlar içinde” barış içinde yaşama hakkına saygı gösterilmesi gerektiğin ilan ettiler.

Japonya ise, 22 Kasım’da Arapları tutan öyle bir tavır aldı ki, sadece İsrail ile münasebetlerini kesmediği kaldı. İngiltere ise, 6 Ekim 1973’de, Orta Doğu ülkeleri için silah ambargosu ilan etmişti. Fakat Kasım ayında ambargo esas itibariyle İsrail’e yönelik bir şekil aldı. Bilhassa Suudi Arabistan, İsrail’i kesinlikle tutan Amerika ve Hollanda’ya karşı petrol ambargosu tatbik etti ise de, bu ambargo bilhassa Amerika’nın Orta Doğu politikasında hiç bir değişiklik ve tesir yapmadı. Kaldı ki, Amerika’nın bu ambargoya karşı tepkileri de bir hayli sert oldu. Hatta petrol üreten Arap ülkelerinin petrol politikası, Batı’nın sanayiini çökertecek hale geldiği takdirde, Amerika’nın Basra Körfezi bölgesine bir silahlı müdahale ihtimalinden veya bunun planlamasından dahi söz edildi.

Arapların bu petrol silahına karşı Amerika’nın başvurduğu ikinci yol da, Avrupa İktisadi İşbirliği ve Kalkınma Teşkilatı (OECD) çerçevesinde, 1974 Ekimi’nde, Amerika, Kanada, Fransa hariç Ortak Pazar ülkeleri, Japonya, İspanya, Türkiye, Avusturya, İsviçre, İsveç ve Norveç’in katılması ile Milletlerarası Enerji Ajansı’nın (İnternational Energy Agency) kurulması oldu.

Bu kuruluşun amacı, enerji ve fakat bilhassa petrolün sağlanmasında, kullanılmasında bir işbirliğini, dayanışmayı ve ortak planlamayı gerçekleştirmekti. Ortak Planlama çalışmalarında, daha sonra, her üye ülkenin en az 60 günlük petrol stokuna sahip olması prensibi kabul edilmiş ve daha sonra da bu stok miktarı 90 güne çıkarılmıştır. Bundan başka, petrol sıkıntısına düşmeleri halinde, üye ülkelerin birbirlerine yardım etmeleri esası da kabul edilmişti.

Petrol krizinin 1973-1974’de Batı’da yaptığı ilk şoktan sonra, petrol meselesi, yani her altı ayda bir OPEC ülkelerinin ham petrol fiyatlarına zam yapmaları, normal bir hadise mahiyetini aldı. Başka bir deyişle, Batı’nın sanayileşmiş ve gelişmiş ülkeleri, fiyat artışlarından doğan sarsıntıyı kısa sürede atlattılar. Çünkü sanayileşmiş ülkelerin korktuğu üretimin azaltılması idi. Yoksa fiyat artışlarına kolay ayak uydurdular. Zira, artan fiyatların üretici ülkelere sağladığı gelir, yani petrodolar, yine Batı bankalarına ve Batı’nın sermaye ve nakit piyasasına intikal etti.

İkincisi, Batı’nın sanayileşmiş ülkeleri, artan petrol fiyatlarını kolaylıkla kendi sanayi mamullerine ve teknolojilerine aksettirdiler. Burada bilhassa silah fiyatlarını tekrarlamak gerekir. Hâlbuki Batı’nın sanayiine, teknolojisine, silahına ve hatta tüketim maddelerine en fazla ihtiyaç duyanlar, petrol paraları ile ülkelerinin ekonomik kalkınmalarını hızlandırmak isteyenler, bu petrol üreticisi Arap ülkeleri idi. Yani, Arap ülkeleri pahalı sattılar ve aldıklarını da pahalı almaya başladılar. Bu arada olan, gelişmekte olan fakir ülkelere oldu.

Türkiye de, artan petrol fiyatlarının büyük acısını çekmiştir. Petrol üreten Arap ülkeleri, bilhassa geri kalmış veya gelişmekte olan Müslüman ülkeler için yeterli bir yardım programı da gerçekleştirmediklerinden, Batı’nın zengin ülkelerine vurmak istedikleri darbenin acısı, bu Müslüman fakir ülkelerin sırtından çıkmıştır.

OPEC

1959-1960 yıllarında petrol şirketleri petrol fiyatlarını düşürmek zorunda kaldılar. Bunun başlıca nedenlerini de şöyle sıralayabiliriz:

1-1950’lerde dünya petrol piyasasına girmeye çalışan bağımsız petrol şirketleri, Pazar bulabilmek için düşük fiyat politikası uygulamaya başlamışlardı.

2-Sovyetler Birliği, 1950’lerde arttırdığı petrol üretimini ekonomik ve siyasal olarak değerlendirebilmek için, ucuz petrol satmaya ve takas anlaşmalarıyla dünya pazarlarına girmeye başlamıştı.

3-ABD, 1959 yılında “zorunlu petrol kotaları” koyarak, kendi pazarını denetlemeye başlamıştı.[1]

Bu düşük petrol fiyatlarından olumsuz olarak etkilenen petrol üreten ülkeler, aralarında başlattıkları görüşmeyi sonuçlandırarak, 1960 yılında OPEC’i kurdular.

OPEC, Organization of Petroleum Exporting Countries, (Petrol İhraç Eden Ülkeler Örgütü) net petrol ihraç eden ve bilinen dünya petrol rezervlerinin üçte ikisini ellerinde bulunduran 13 ülkenin oluşturduğu bu konfederasyon 4 Eylül 1960 tarihinde İran, Irak, Kuveyt, Sudi Arabistan ve Venezüella tarafından ortak bir petrol üretimi ve fiyatlandırması politikası izlemek üzere Bağdat’ta imzalanan antlaşmayla kurulmuştur.[2]

Burada şunu belirtelim ki, OPEC kurulduğunda, hemen hemen bütün petrol üreticisi ülkelerde, petrol kaynakları, Batı teknolojisi gereği Batılı ve bilhassa Amerikan petrol şirketlerince işletilmektedir. İkinci bir husus da şudur: 1982 yılı başında varili[3] 34 dolara kadar yükselmiş olan ham petrolün fiyatı, 1970 Ocak ayında, Ortadoğu petrolleri için varili 1.80 ve daha yüksek vasıflı Libya petrolü için de 2.17 dolardır.

1973 ve 1979 yıllarında petrol fiyatlarının hızla artmasıyla gelişen bir dizi sorun örgütün önemini ortaya çıkarmıştır. Dünya petrol piyasasındaki göreli talep düşüşü ve üye devletler arasındaki görüş ayrılıkları, 1982’den itibaren örgütün etkinliğinin zayıflamasına yol açmıştır. Bilinen dünya petrol rezervlerinin %77’sine sahip bu devletler rezervlerinin %12,7’sini rafine etmektedirler.

Örgütün başlıca organları;

1)                        Konferans, yılda bir kez toplanan ve oy birliğiyle karar alan en üst organdır.

2)                        Guvernörler Kurulu, Konferans kararlarını uygular ve bütçeyi hazırlar.

3)                        Bakanlar Komitesi, 13 üyeden oluşur ve uzun vadeli ekonomi politikaları saptar.

4)                        Ekonomik Komisyon, uluslararası piyasada fiyat belirlenmesi ve istikrarın sağlanmasından sorumludur.

5)                        Sekreterya.

Örgüt’ün üyeleri: Cezayir, Endonezya, İran, Irak, Kuveyt, Libya, Nijerya, Katar, Suudi Arabistan, Birleşik Arap Emirlikleri ve Venezuela’dır.

Örgüt’ün merkezi Avusturya’nın başkenti Viyana’dadır.[4]

OPEC’e bağımlılık, ülkelerin bağımlılık derecesi, genellikle, satın alma ve/veya satmaya ilişkin olarak OPEC’e bağımlı olan ülke açısından ortaya çıkan tekleşme, yoğunlaşma ile doğru orantılıdır. Bu bağımlı olan ülkenin de siyasi olarak ilişkisini iyi tutması gerekmektedir elbette. Aksi takdirde kendine ekonomik etki araçlarından biri uygulanabilir. Diyebiliriz ki bu ticari ilişki siyasal alanda da doğrudan yeni ilişkilerin doğmasına sebep olabilir.

Örneğin Japonya tükettiği petrolün hemen hemen hepsini OPEC üyesi ülkelerden sağlamaktadır. Bu durumda OPEC üyeleri, aralarında anlaşabildikleri taktirde, petrol ambargosu uygulama gibi bir dış ticaret önlemiyle Japonya üzerinde siyasal bir konuda[5]  etkide bulunabilirler.[6]

Bu karşılıklı bağımlılığın derecesini belirleyen çeşitli etkenler mevcuttur elbette. Örneğin, Japonya’nın OPEC’in uygulayacağı ambargo karşısında petrol kullanımında ne oranda tasarrufa gidebileceği, bu maddeye ikame bir enerji kaynağı oluşturup oluşturamayacağı veya petrolü bir başka kaynaktan sağlayıp sağlayamayacağı gibi etkenlerin, OPEC’in Japonya’ya uygulayacağı bir petrol ambargosu açısından Japonya’nın bu kuruluşa olan bağımlılık derecesini belirledikleri söylenebilir.

Son 30 yıldır, OPEC üyesi ülkelerin[7] oluşturmuş oldukları OPEC yardım kuruluşları; esnek şartlara sahip, çözüm getiren ve oldukça ayrıcalıklı yardımlar yapmaktadır.

OPEC ülkeleri, kolektif bir işbirliği ile oluşturdukları yardım kurumları vasıtasıyla, bir dayanışma ruhu içinde, düşük gelirli ülkelere yardımda bulunmaktadır. Son derece ciddi ekonomik ve finansal güçlüklere rağmen OPEC üyesi ülkeler, yardım programlarını sürdürmektedir. Bu yardımlar çeşitli ‘iki-yanlı’, ‘çok-yanlı tröst fonları’ ile ‘bölgesel kalkınma bankaları’ tarafından yönetilmektedir. Adaletsizlik ve eşitsizliğin hızla arttığı dünyada, OPEC üyesi ülkeler kendi güçleriyle, birlikte hareket ederek yoksulluğu hafifletmeye ve Güney’in kendi sürdürülebilir kalkınmasını sağlayacak kapasiteyi yaratmaya çalışmaktadırlar.[8]

OPEC üyesi ülkeler, ülkelerindeki ekonomik ve finansal zorluklara karşın, Güney-Güney işbirliği doğrultusunda belirleyici rol oynamaktadır. Aşağıda yardım kuruluşlarının isimleri belirtilmiştir:

Çok-Yanlı OPEC Yardım Kuruluşları

  1. AAAID – Tarımsal Yatırım ve Kalkınma İçin Arap Ortaklığı
  2. AGFUND – Birleşmiş Milletler Kalkınma Organizasyonları Arap-Körfez Programı
  3. AMF – Arap Para Fonu
  4. ARAB FUND – Arap Ekonomik Ve Sosyal Kalkınma Fonu
  5. ATFP – Arap Ticaret Finansmanı Programı
  6. BADEA – Afrika Arap Ekonomik Kalkınma Bankası
  7. . IsDB – İslam Kalkınma Bankası
  8. OPEC FUND – OPEC Uluslararası Kalkınma Fonu

İki-Yanlı OPEC Yardım Kuruluşları

  1. Abu Dhabi FUND – Abu Dhabi Kalkınma Fonu
  2. İran Organization – İran Yatırım, Ekonomik ve Teknik Yardım Organizasyonu
  3. Iraqi Fund – Irak Dışsal Kalkınma Fonu
  4. Kuwait Fund – Kuveyt Arap Ekonomik Kalkınma Fonu
  5. Saudi Fund – Suudi Kalkınma Fonu
  6. VIF – Venezuela Yatırım Fonu

Yalnız şunu da belirtmek gerekir ki OPEC 1973 Arap-İsrail savaşına kadar bir şey yapmamıştır. Şu da var ki, 1970’den itibaren. Hemen bütün Ortadoğu ülkelerinde, petrol şirketlerine el koyma eğilimi başladı. Mesela Irak, 1972’de Iraq Petroleum Copmpany’yi tamamen millileştirdi. İran da 1073’de hemen hemen aynı şeyi yaptı ve petrol şirketlerini sadece bir idarece konumuna getirerek, üretimi tamamıyla İran Milli Şirketi’nin (INOC) eline verdi. Diğer Arap ülkeleri ve bilhassa Basra Körfezi ülkeleri de, yabancı şirketlerdeki hisselerini arttırdılar.[9]

Kaynak: The OPEC Fund For International Development, Questions and Answers,

Druckservice Ketterl,  Mauerbach, Austria

Petrol Ambargosu, OAPEC

1967 Arap-İsrail savaşından sonra, petrolün Batı’ya ve bilhassa Amarika’ya karşı bir siyasi silah olarak kullanılması söz konusu edildi. Hatta bu maksatla OAPEC( Organization of Arap Petroleum Exporting Countries) , yani Petrol İhraç Eden Arap Ülkeleri Teşkilatı da kuruldu.[10]

1967 Ortadoğu savaşından sonra kurulan OAPEC; Mısır, Cezayir ve Libya gibi ülkelerin sonradan katılmasıyla, Arap petrolünün İsrail’e karşı bir “siyasal araç” olarak kullanılması için elverişli bir taban oluşturuldu. 1973 Ekiminde Ortadoğu savaşının çıkmasıyla birlikte, OAPEC; İsrail, ABD ve bazı Batı Avrupa ülkelerine karşı petrol ambargosu uyguladı. İşin aslına bakılırsa, bu ambargo etkili bir biçimde uygulanamadı ve kısa süreli oldu. Ama ambargonun yarattığı “alıcı paniği”, OPEC’in petrol fiyatlarını 1974 yılına kadar tam 4 kez arttırmasına yardımcı oldu.[11]

Petrol artık eskiden olduğu gibi ucuza bulunan bir şey olmaktan çıktı. OAPEC’in bu ambargosunun kısa süreli ve etkisiz olduğunu belirtmiştik, buna rağmen;  OPEC’in yüksek fiyat politikası uzun süreli, etkili ve geriye dönüşü olmayan bir şekilde etkisini uzun yıllar sürdürdü.

Petrol fiyatlarının bu kadar kısa bir süre içerisinde yükselmesi, petrol ithal eden devletleri çok zor bir duruma soktu. Bunun sonucu olarak, petrol ithal eden gelişmiş Batılı devletler, bir yandan OPEC devletleriyle iyi ilişkiler kurmaya çalışırken, öte yandan da 1974 Kasımında kurdukları Uluslararası Enerji Ajansı ile OPEC’e karşı bir toplu hareket çabasına girdiler.

Petrol ithal eden Batılı ülkeler,

1-) OPEC’in “petrodolarlarını” kendi ülkelerine çekebildikleri,

2-) Yüksek petrol fiyatlarını sattıkları endüstri mallarına yansıtabildikleri,

3-) Başka enerji kaynakları geliştirebilecek ekonomik düzeyde oldukları ve bu amaca hizmet edebilecek sermayeleri bulunduğu için, petrol bunalımının zararlarını büyük ölçüde azaltabilecek duruma geldiler.

Petrol ithal eden az gelişmiş ülkeler ise ekonomik kalkınmanın ilk aşamalarında enerji ihtiyaçlarının büyük olması ve yanlış enerji politikalarıyla petrole bağımlı durumda bulunduklarından, yüksek petrol fiyatlarının faturasını çok daha ağır bir biçimde, ekonomik kalkınmalarını durdurmak ya da en azından yavaşlatmak pahasına ödemek zorunda kaldılar.

1973 sonrasında ortaya çıkan petrol bunalımının uzun süreli bir başka sonuncu da 1960’larla birlikte ABD’ye karşı daha bağımsız bir politika izlemeye başlamış olan Batı Avrupa ülkelerinin gerek ekonomik bakımdan gerek petrol yollarının etkili bir biçimde korunması açısından ABD’ye yeniden bağlanmış olmalarıydı.

1991’deki Körfez Savaşı petrol dünyasını korkulduğu ölçüde etkilemedi. Ocak ayının başında petrol fiyatları 1990 Ağustosunda Kuveyt’in işgalinden sonraki en düşük düzeye indi.

Bundan başka ABD ve öteki Batılı ülkeler stoklarındaki petrolü piyasaya sürünce fiyatlar, ilk haftalardaki yükselişinin ardından düştü ve 2 yıl hemen hemen sabit kaldı.1991 Ağustosunda Sovyetlerdeki karışıklık bile[12] Suudi Arabistan’ın olası bir düşüşü karşılayacak ölçüde üretim artışına gideceğini açıklamasıyla petrol piyasasını allak bullak etmedi.

Dünya 1990’larda, 1970’lerdekine benzer bir petrol bunalımının ortaya çıkmasını beklemedi. İlk olarak petrol ithal eden ülkeler, petrolün yerine geçecek enerji kaynaklarını seferber etmişler ve enerji kaynağı olarak petrole bağımlılıklarını belirli ölçüde azalttılar. İkinci olarak ülke içinde aldıkları çeşitli tedbirlerle petrol tasarrufu sağlamada başarı göstermişlerdir.

2000’li yıllara geldiğimizde de petrolün önemini hala görmekteyiz. Alternatif enerji kaynakları mevcut olsa da bunların gerek daha yüksek fiyatlara çıkartılması, çıkarılma maliyetlerinin yüksek olması gerekse petrolün öteden beri gelen önemi onu hala önemli kılmaktadır.

Konuya bir başka açıdan bakıldığında, Türkiye’nin kendisine yakın ülke ve/veya ülke grupları ile oluşumunda ve yönetiminde lider ülke olarak yer alabileceği benzer organizasyonlar oluşturması mümkündür. Atılacak uygun adımlar ve iyi belirlenmiş hedeflerle, bölgesinde lider ülke konumunda olan Türkiye’nin bu yöndeki girişimlerinin, kısa ve uzun vadede, bölgesel ve küresel boyutta önemli yararlar sağlayacağı düşünülmektedir.

Asiye Gül ARSLAN

KAYNAKÇA

Sönmezoğlu, Faruk (2005), Uluslararsı Politika ve Dış Politika Analizi, (İsyanbul:Fliz Kitabevi)

Sönmezoğlu, Faruk(2005), Uluslar arası İlişkiler Sözlüğü,(İstanbul:DER Yayınları)

Aksoy,İlhan(2009),Tarih Bilgi Bankası,(Ankara:Gazi Kitabevi)

Armaoğlu, Fahir(2010), 20.Yüzyıl Siyasi Tarihi, (İstanbul:Alkım Yayınevi)

Aydın,Ahmet,Kalkınmada OPEC Yardım Kuruluşları ve OPEC Uluslararası Kalkınma Fonu

Internet; http://www.opecfund.org

Sander,Oral(2003),Siyasi Tarih(1918-1994).(Ankara:İmge Kitabevi)

The OPEC Fund For International Development, Annual Report, Druckservice Ketterl, Vienna, Austria

The OPEC Fund For International Development, Opec-Fund Newsletter

The OPEC Fund For International Development, Questions and Answers,

Druckservice Ketterl,  Mauerbach, Austria

[1] Oral Sander; Siyasi tarih 17.baskı,sf 487,5.bölüm yumuşama

[2] http://www.opecfund.org

[3] 7.3 varil ham petrol bir ton etmektedir. Günde üretilen bir varil petrol ise, yılda 50 ton etmektedir.

[4] U.a ilişkiler sözlüğü, Faruk sönmezoğlu, der yayınları:184, 2005,sf 541

[5] Örneğin BM Genel Kurulu’ndaki bir oylamada istenilen yönde oy kullanma.

[6] Frauk Sönmezoğlu, Uluslararası Politika ve Dış Politika Analizi,Filiz Kitabevi,Ekim 2005,sf 393

[7] Birleşik Arap Emirlikleri,Cezayir,Kuveyt,İran İslam Cumhuriyeti,Irak,Endonezya,Libya Arap Cemahiriyesi,Katar,Venezuela,Nijerya ve Suudi Arabistan’dır. Daha önce üye olan Ecuador ve Gabon daha sonra üyelikten ayrılmıştır.

[8] Kalkınmada OPEC Yardım Kuruluşları  ve OPEC Uluslar arası Kalkınma Fonu

[9] Siyasi tarih sf 868.

[10] Prof. Dr. Fahir Armaoğlu,20. Yüzyıl Siyasi Tarihi,Alkım Yayınevi 2009, sf 868

[11] Oral Sander sf 488

[12] Dünyanın 2. büyük petrol üreticisi devletiydi.

Sosyal Medyada Paylaş

2 COMMENTS

  1. Lütfen şu şahsın bir daha makalesini yayınlamayın ve lütfen editorlerinize makale kontrölerinde daha dikkatli olmalarını söyleyin, ne adam akıllı bilgi var ne adam akıllı alıntı var bildiğin giriş cümlesini bile vikipedia dan almış. başlık ile içerik tamamen farklı.

    Rica ediyorum gereğini yapın, Size yakışan makaleleri yayınlamaya devam edin.

LEAVE A REPLY

Please enter your comment!
Please enter your name here

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.

Tarih:

Beğenebileceğinizi Düşündük
Yazılar

Avrupa Gündemi Konferansları – II: “Bizi Bağlayan Göç” – AB-Türkiye Ortaklığını Yeniden Değerlendirmek

Kocaeli Üniversitesi’nin yürütücülüğünde düzenlenen Avrupa Gündemi Konferanslarının ikincisi 24-25...

Avusturya Seçim Sonuçları: Aşırı Sağ FPÖ’nün Zaferi Yeni Bir Dönemi mi İşaret Ediyor?

Avusturya’da 2024 seçimleri, ülkenin siyasi tarihindeki önemli dönüm noktalarından...

Afro-Avrasya Araştırmaları Enstitüsü Uluslararası İlişkiler Yaz Okulu Tamamlandı

Afro-Avrasya Araştırmaları Enstitüsü tarafından düzenlenen "Uluslararası İlişkiler Yaz Okulu...

Afrika’nın Konumu ve Türkiye: BM 79. Genel Kurul Toplantısı

1945 Yılında kurulan BM’nin bugün dünya haritası üzerinde yer...