Ortadoğu Kitap Analizi

Yazar: Bernand Lewis

Yayınevi: Arkadaş

Kitap Adı: Ortadoğu

Çeviren: Selen Y. Kölay

Baskı: 6.Basım   

ORTADOĞU

Bernand Lewis’in Ortadoğu adlı kitabı on dokuz  bölümden oluşmaktadır. Yazar bu kitapta ele aldığı tarihi, Hristiyanlığın ortaya çıkışıyla başlatmıştır ve bunu yaparken de iki amaç gütmektedir.  Birincisi İslamiyeti ele almak istemesi, ikincisi ise Pers ve Bizans’ı tarihte kendilerine layık gördükleri yerlerinden kurtarmak istemesidir. Çünkü yazara göre bu rakip güçler derinlemesine incelenmeyi hak etmektedir.

Yazarın temel amaçlarından biri de kitapta ekonomik, toplumsal ve en önemlisi kültürel tarih üzerinde durmaktır. Zaten kitabı yazarken de kişisel bir seçim yaptığını ve daha çok kendi özgün bulduğu olayları ve önem verdiklerini yazmak istediğini söylemektedir. Yazar bölgenin siyasi haritasının hem dış görünümü hem de temsil ettiği gerçeklik açısından bugün çok farklı olduğunu, dini haritasının ise, dil ve etnik haritasına göre daha karışık ve çarpaşık olduğunu söylemektedir. Ayrıca İslamiyet öncesi gelişmelerden en önemlisinin, Hristiyanlığın yaygınlaşması ve ardından Roma İmparatorluğunun ağırlık merkezinin batıdan doğuya taşınması ve Ortadoğu’nun Helenleşmesi olduğunu belirtmektedir. Yazara göre Abbasi Halifeliği’nin Emeviler yerine iktidara gelmesi bir devrim olmuştur. Sonraları Halifeliğin yıkılmasıyla ve Moğol fetihlerinin ardından Müslüman Ortadoğu’da İran, Mısır ve Türkiye olmak üzere üç büyük güç merkezi ortaya çıkmıştır.

Yazara göre Ortadoğu’da  en önemli etkinliğin  ekonomik etkinlik olduğunu görmekteyiz.  Devleti yönetenlerin, üst sınıfların, bir ölçüde de dinin, toprağı işlemeyi ve işleyenleri aşağı göstermesi tarımsal üretimde düşüşün önemli bir nedenini oluşturmuştur. Ayrıca Hz.Muhammed’in hadislerinde sıkça ticareti övdüğü çok azında da  tarıma saygı duyduğu yönünde ifadelere rastlanmaktadır. Müslümanların Ortadoğu  ticaretindeki zenginliği  Avrupa’dan  ileri gelmektedir. Ama Ortaçağ’ın sonralarına gelindiğinde rollerin değiştiğini görmekteyiz.  Hristiyanlığın doğusu ile İslamiyet’in doğusu arasındaki dönemde yönetim sistemi bölgenin doğu yarısında Pers, Batı yarısında Helenistiktir. Ayrıca zamanla Bizans Pers yönetimleri değiştirilerek, uyarlanarak ve özgürleşerek Araplaştırılmış ve İslamlaştırılmıştır. Ayrıca şeriatın rolünün de ne kadar  büyük olduğunu görmekteyiz. Yazar çevresindeki ülkelere göre kıyaslandığında İslam dininin eşitlik ilkesi taşıdığına değinmektedir. Museviler Hristiyanlar ve Müslümanlar kadını, köleyi, çocuğu aşağı görmekteydiler. Ayrıca İslam İmparatorluğu’nun kurulmasıyla da Ortadoğu’daki hakim dinin İslamiyet olduğu görülmektedir.

Kitabın  kültür adlı bölümünde Ortadoğu’nun dünyadaki en eski uygarlık bölgelerinden birisi olduğuna değinilmiş ve diğerlerinden iki farklı özelliği olduğu belirtilmiştir. Bunlar çeşitlilik ve süreksizliktir. Eski Ortadoğu’da bu özellikler yoktu. Resmen kaybolup unutulmuştu. Bunun nedeni bölgenin sırasıyla Helenistik, Roma, Hristiyanlık ve İslam etkisine girmiş olmasından kaynaklanmaktadır. Zamanla ekonominin değişmiş olduğunu görmekteyiz. Toprak mülkiyetindeki değişme de bunlardan birisidir. Silah yapımı, gemi inşaası teknolojide ne kadar geri kalındığının göstergeleriydi. Ticaret de sürekli Osmanlı aleyhine değişiyordu. Osmanlının yeniliklere ayak uyduramadığını  ve bu onun Sovyetler Birliği ile kaderinin karşılaştırılmasında milliyetçilik ve liberalizmin şiddetli gücü, ideolojilerin iflası, politik yapıların çöküşü gibi ideoloji ve politik konulara dikkat çekilmektedir. Ayrıca Ortadoğu’daki eğitim çabalarından  askeri eğitime büyük önem verildiğini görmekteyiz.

Yazar, Müslümanların tarihi bakış açılarında, Tanrı’nın gerçeğini tüm insanlığa kazandırmak gibi bir kutsal görevleri olduğuna değinmiştir. Ayrıca Avrupa Osmanlı’ya kendi silah techizatını getirirken eski düzeni sarsacak düşüncesini de  getirmiştir. Fakat Hristiyan Avrupa ile Müslüman Ortadoğu dünyasının etkileşimi yeni bir durum değildi. Genelde Ortadoğu’daki düşünce hareketleri doğudan batıya doğru olmuştur. Fransız Devrimi ise Ortadoğu’da ilk kez önem kazanan bir Avrupa düşüncesi hareketi olmuştur. Çünkü düşünceleri Hristiyan temelinde anlatılmadığı ilk büyük ayaklanmasıdır.

Yazar savaştan savaşa adlı bölümde Osmanlı ve İran’ın bölgedeki hakim güç olma mücadelesinin, her iki ülkenin de giderek zayıflamaları ve yerlerini dış güçlere bırakmalarıyla sona erdiğini söylemektedir. İran tarihi bir yy’ı aşkın bir süre Avrupa’daki en büyük iki imparatorluğun rekabeti altında geçmiştir. Rus-Japon Savaşı’nda Rusya’nın ağır bir şekilde yenilmesi Avrupalı bir imparator devinin bir Asyalı milletine ilk yenilgisini oluşturmuştur. Osmanlı yönetimine karşı Arap isyanı Ermenilerinkinden daha iyi planlama, zamanlama ve destekle yapılmıştı.  Arap isyanının zamanlaması Osmanlı ordularının Arap eyaletlerinden çekilmesine rastlamıştı.  Rekabetlerin üç ana dönemi vardır. İlk dönemde bölge büyük oranda İngilizler ve Fransızlar’ın elindeydi ve ikisi arasındaki mücadele uluslararası ilişkilerin başlıca konusunu oluşturuyordu. Yazar son bölüme geldiğinde Ortadoğu’daki sorunların , büyük  boyutta  olmasada siyasi ve diplomatik çözümler  bakımında yoğun ve zor koşullar altında yaşanmış olduğunu söylemiştir. Daha sonra Arap-İsrail çatışmasına değinilmiştir. Bu savaş Soğuk Savaş’ın en önemli konularından biri haline gelmiştir. Ortadoğu’da  Batılılaşmada ilk yenilik resim sanatında görülmüştür ve müzik alanı en az değişiklik olan alandır. Kıyafet, Avrupa etkisinin çok açık bir şekilde gözlendiği bir alan olmuştur. Kadınların durumundaki değişim en uzun vadeli olanıydı. Mısır Arap ülkelerinin en açık en hoşgörülü olan ülkesi olduğu halde, orada kadın hakları çok gerilerde kalmıştır. Ortadoğu XX. yy’ın son on yılında iki büyük krizle karşılaşmıştır.  Biri ekonomik diğeri toplumsaldır. Ayrıca sorunlarını çözmek içinde yalnız kalmışlardır.  Artık yabancı devletler Ortadoğu’yla üç konuda ilgiliydi: Enerji gereksinimleri için kaynak; mal ve hizmetleri için zengin ve genişleyen bir pazar ve bu ikisini güvenceye almak için görünüşte de olsa, uluslar arası hukuk ve düzenin sağlanması. Artık dış güçler kendi çıkarları için hareket ediyordu. Dış dünya onlara müdahale etmemek ve hatta barışı bizzat kendilerinin kazanması için yardım etmek eğilimindedir. Modern çağların bu zor döneminde, Ortadoğu halkları ve devletleri en doğru kararı ancak kendileri verecektir.

Sonuç olarak; ‘Ortadoğu’ adlı kitapta, Ortadoğu  yüzyıllar boyunca ticari, askeri, teknik, politik, ekonomik ve kültürel alanlardaki önemli bilgi ve fikirlerin çıkış noktası olmuştur. Pers ve Roma imparatorluklarından, Hristiyanlık ve İslamiyetin doğuşu, gelişimi ve Ortadoğu’ya etkilerinden ve bunlar arasındaki güç dengesinin değişimini anlatmaktadır. Ayrıca  Moğollar ve Osmanlılar gibi etkin güçleri derinlemesine anlatan ve okunması gereken önemli bir kaynaktır.

 

 

Seren Altınsoy

Çanakkale Onsekiz Mart Üniversitesi

Uluslararası İlişkiler 2. Sınıf

Sosyal Medyada Paylaş

LEAVE A REPLY

Please enter your comment!
Please enter your name here

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.

Tarih:

Beğenebileceğinizi Düşündük
Yazılar

Avrupa Gündemi Konferansları – II: “Bizi Bağlayan Göç” – AB-Türkiye Ortaklığını Yeniden Değerlendirmek

Kocaeli Üniversitesi’nin yürütücülüğünde düzenlenen Avrupa Gündemi Konferanslarının ikincisi 24-25...

Avusturya Seçim Sonuçları: Aşırı Sağ FPÖ’nün Zaferi Yeni Bir Dönemi mi İşaret Ediyor?

Avusturya’da 2024 seçimleri, ülkenin siyasi tarihindeki önemli dönüm noktalarından...

Afro-Avrasya Araştırmaları Enstitüsü Uluslararası İlişkiler Yaz Okulu Tamamlandı

Afro-Avrasya Araştırmaları Enstitüsü tarafından düzenlenen "Uluslararası İlişkiler Yaz Okulu...

Afrika’nın Konumu ve Türkiye: BM 79. Genel Kurul Toplantısı

1945 Yılında kurulan BM’nin bugün dünya haritası üzerinde yer...