Prof. Dr. Necmettin Doğan ile Türkiye’ye Yönelik Düzensiz Göçün Ortaya Çıkardığı Sorunlar üzerine Röportaj

Bu röportaj, İstanbul Ticaret Üniversitesi, İnsan ve Toplum Bilimleri Fakültesi, Sosyoloji Bölümü Bölüm Başkanlığı görevini yürütmekte olan Prof. Dr. Necmettin Doğan ile Türkiye’ye Yönelik Düzensiz Göçün Ortaya Çıkardığı Sorunlar üzerine gerçekleştirilmiştir. 1998 yılında İstanbul Üniversitesi Sosyoloji Bölümünden mezun olan Prof. Dr. Necmettin Doğan, yüksek lisansını da aynı üniversitede yapmış ve 2007 yılında Freie Universitaet Berlin Sosyoloji bölümünde doktorasını tamamlamıştır. Doğan, uzmanlık alanı olan modern sosyoloji kuramları, Alman sosyoloji geleneği, kültür ve edebiyat sosyolojisi, Türk düşüncesi gibi konularda literatüre oldukça önemli çalışmalar kazandırmıştır.

1) Türkiye’de düzensiz göçten en çok etkilenen şehirlerden biri de İstanbul. Bu bağlamda ortaya koymuş olduğunuz İstanbul Büyükşehir Belediyesi tarafından desteklenen ‘İstanbul Göç Araştırması (2020)’nın oldukça zengin bir kaynak/saha araştırması olduğuna inanıyorum. Araştırma hakkında genel bir bilgi verebilir misiniz? Araştırmada iki ayrı ucu temsil eden Türk vatandaşlarının ve göçmenlerin bakış açıları yer almakta. Bu iki perspektifin fikirlerini nasıl değerlendiriyorsunuz?

Teşekkür ederim. Araştırmamızda sadece Suriyeli sığınmacılar konusunu değil, aynı zamanda düzensiz göçmenleri de konu edindik çünkü Suriyeli sığınmacılar çokça gündeme gelse de bundan bağımsız Türkiye’nin karşılaştığı Afrika ülkelerinden, Afganistan’dan ve daha başka birçok bölgeden gelen düzensiz göçmen girişi Suriyeliler Türkiye’ye sığınmadan önce yoğunlaşmıştı. Göçmenlerin ve sığınmacıların önemli bir bölümü de İstanbul’a gelmekteydi. Dolayısıyla İstanbul’daki göçmenleri ve sığınmacıları konu ettiğimiz zaman önümüze çok heterojen sorunlar ve kendi içinde farklılaşmış bir kitle çıkıyor. Konuyu sınırlamak adına çalışmamızda Suriyeli sığınmacılar, Afrikalılar, Afganlar ve daha çok ev içi hizmetlerde çalışan Özbekistanlı göçmenlerin göç deneyimlerini çeşitli değişkenler açısından araştırdık.

Sorunuzun ikinci boyutuna gelince şunları söyleyebilirim; ev sahibi toplum da göçmenler ve sığınmacılar da homojen bir kitle değil. Fakat Türk vatandaşları genel olarak göçmen deyince Suriyelileri düşünüyor ve Suriyeli sığınmacılar sayı itibariyle yoğun bir şekilde göç ettiğinden yaşadıkları sorunları başta ekonomik sorunlar olmak üzere sığınmacıların gelmesiyle ilişkilendiriyor. Bu sebeple genelde sığınmacıların ülkelerine gönderilmesinden yana bir kanaat ortaya koyuyorlar.

Afganistan’dan yoğunlaşan düzensiz göç ise bir istila endişesi doğuruyor. Siyasette bu endişeyi bir fırsat olarak gören siyasetçiler de bunu araçsallaştırıyor. Düzensiz göç sorununun bir bölümü de Türkiye üzerinden Avrupa’ya geçmek isteyen transit göçmenler. Bu kişiler arasında Afrikalı, Afgan ve başka birçok ülkeden göçmen var. Fakat geçiş zorlaştığı, AB sınır güvenliğini artırdığı için birçoğu Türkiye’de sıkışmış durumda. Dolayısıyla hastalık, ekonomik sömürü, evsizlik, ayrımcılık vs. gibi birçok sorunla karşılaşıyorlar. Bu durum Türk toplumu açısından da sorun teşkil ediyor. Dolayısıyla Türk vatandaşlarının göçmenlerle ilgili genel olarak olumsuz bir algısı var. Düzensiz göçmenlerin önemli bir bölümünün yasal göçmen olmamaları sebebiyle çok fazla Türkiye’ye yerleşme gibi bir perspektifleri olamıyor. Bir kısım göçmen de zaten geçici olarak çalışmak için geliyor. Onlar da para kazanıp dönmeyi planlıyor. Suriyeli sığınmacıların ise kalış süreleri uzadıkça Türkiye’de yerleşme düşünceleri de güçleniyor.

2) Toplumsal alanlarda Arapça konuşulması, Arapça tabelalar ve reklamların artması gibi durumlar Türk vatandaşı için sorun teşkil etmeye başladı. Göç eden ile ev sahibi ülkenin vatandaşı arasında karşılaşılan en büyük problemlerden biri olan ‘dil bariyeri’ uyum sürecinde nasıl bir öneme sahip?

Arapça tabelaların sorun teşkil etmesi siyasi ve kültürel boyutları olan bir durum. Arapça tabelaların bir kısmı aslında Körfez Ülkelerinden gelen Arap turistler için hazırlanmış. Suriyelilerin açtıkları dükkanlarda Arapça ifadeler veya çeşitli kamu kurumlarının Suriyelilere yönelik Arapça bilgilendirmeleri vs. olabiliyor. Tabii Arapça ilan, yönlendirme, tabela vs. gibi imajlara tepki verilmesi öncelikle kültürel bir sorun sanırım. Bir noktada ise Türklerin genel olarak Suriyelilere yönelik olumsuz tutumlarıyla ilişkili. Türk toplumundaki genel Arap algısının da rolü olduğu düşünülebilir. Ayrıca Türk toplumunun böyle kitlesel bir göçe ekonomik ve kültürel olarak hazır olmadığı da açık. Tüm bunlar bu tepkiler de rol oynuyor.

Entegrasyon meselesine gelince şunları söyleyebiliriz; Türkiye Suriyeli sığınmacılara bilindiği üzere “geçici koruma statüsü” verdi ve bu statü adı üzerinde sığınmacıların bir gün ülkelerine dönmelerini öngörüyor. Dolayısıyla Türkiye Suriyeli sığınmacıları tam olarak entegre etme politikası gütmedi. Fakat kalışlarını kolaylaştıracak çeşitli politikalar geliştirdi. Öte yandan Türk vatandaşı olmuş iki yüz bin civarında Suriye kökenli insan var. En azından Türk vatandaşı olanlar için bir entegrasyon politikası geliştirmek gerektiği açık.

3) Gündemde olan bir diğer problem ise Türk vatandaşının göçmenlerin vergi ödememe, eğitimde ve sağlık kuruluşlarında önceliğe sahip olma gibi sebeplerle daha ayrıcalıklı olduklarını düşünmeleri. ‘Hak’ temelinde barış ve uyum için neler yapılabilir?

Saha araştırmamız aslında göçmenlerin eğitimde ve sağlıkta öncelikli oldukları, vergi ödemedikleri gibi iddiaların gerçek olmadığını, bu tür tevatürlerin daha çok siyasi çıkarlar için araçsallaştırıldığını gösterdi. Örneğin sosyal medyada bu tür yanlış bilgiler hızla yayılabiliyor. Dolayısıyla bu konuda toplumun kamu kurumları tarafından doğru bilgilendirilmesine ihtiyacı olduğu görülüyor. 

Türk vatandaşlarının ekonomik sıkıntıları arttıkça göçmenler meselesi daha da siyasileşiyor. Türkiye’ye bir düzensiz göçmen akını olduğu, bununda iş, konut, ücretler ve bunun gibi alanlarda rekabet yarattığı, eğitim, sağlık, güvenlik başta olmak üzere kamu hizmetlerine artı bir yük getirdiği açık. Tüm bunlar Türkiye’de genel olarak göçmenlere yönelik tepkiyi artırıyor. Bir failin işlediği bir suç tüm göçmenlere mal edilebiliyor. Zaman zaman maalesef şiddet ortaya çıkabiliyor. Tüm bunlar meselenin ciddiyetle çok boyutlu bir şekilde yönetilmesi gerektiğini gösteriyor.

4) Son dönemde Suriye uyruklu sığınmacı sorunuyla beraber Afganistan-Pakistan-İran koridoru üzerinden gelen düzensiz göçmenlerin sayısındaki hızlı artış ve kitlenin erkek yoğunluklu olması Türk halkı için önemli bir tartışma konusu ve güvenlik tehdidi haline geldi. Bu bağlamda Türkiye’nin mevcut sınır güvenliği politikalarını nasıl değerlendiriyorsunuz?

Türkiye’nin sınır güvenliği aslında sınırlarının dışında başlıyor. AB ülkeleri göçmen meselesine kısmen böyle yaklaşmış, göçmenleri AB sınırlarının dışında tutmayı hedeflemişti. Bunun için göçün geldiği nihai ülkelerle çeşitli anlaşmalar yapmış, onlara ekonomik yardım ve siyasi teşvikler vermişti. AB, Kuzey Afrika ülkeleri ve hatta Türkiye ile de benzer bir ilişki geliştirdi. Bu politika yetersiz ve bencilce. Göçün kaynağı küresel ekonomik sorunlarla ilişkili. Fakat bu konuyu çözmek de öyle kolay değil. Dolayısıyla Türkiye’nin sınırlarını güvenlikleştirmesi ve göçün geldiği ülkelerle bu bağlamdaki ilişkilerini derinleştirmesi gerekli görünüyor.

5) İktidar ve muhalefetin ‘geri göndereceğiz – geri göndermeyeceğiz’ politikaları yabancı düşmanlığı, mülteci nefreti ve meseleyi oy kaygısıyla araçsallaştırmakla eleştirilmekte. Birbirine zıt bu iki strateji yaşanan düzensiz göç krizine gerçekçi bir çözüm olabilir mi?

Gerçekçi çözümden anladığımız tabii farklı bakış açılarına göre değişebilir. Fakat ekonomik ve kültürel olarak milyonlarca göçmen almaya müsait değilseniz göçmenleri entegre etme şansınız çok fazla olmaz. Zaten Türkiye’ye gelen düzensiz göçmenlerin birçoğu da transit göçmen ve geçici iş göçü. Dolayısıyla esasen Türkiye’nin karşısına çıkan meydan okuma Suriyeli sığınmacılar konusu. Artan memnuniyetsizlik iktidarda bile “geri gidecekler” söylemini ortaya çıkarmış durumda. Dolayısıyla artık entegrasyondan bahsetmek de zor. Belirsizlik aslında hem Türkler hem Suriyeliler için daha sorunlu bir durum.

6) Türkiye’de yaşamakta olan geçici koruma statüsü altındaki Suriyeli mülteciler ve diğer göçmen grupların nüfusunu kontrol altına almak adına ortaya konan “gönüllü geri dönüş, yerel entegrasyon ve üçüncü ülke yerleşimi” gibi çözüm önerilerini yeterli buluyor musunuz? Sizce hangi politika Türkiye için daha etkili olabilir?

Üçüncü ülke yerleşiminin ciddi olarak gündeme geldiğini görmedim. Zira çok sayıda Suriyelinin bulunduğu Lübnan ve Mısır’da da benzer tartışmalar ve tepkiler var. AB ülkeleri ise Almanya hariç çok az Suriyeliye mültecilik verdi. En iyisi ve akla yatkın olanı gönüllü geri dönüş. Fakat Suriye’deki kanlı süreç ve Esad rejiminin iktidarını sürdürmesi bu konunun da o kadar basit olmadığını gösteriyor.

Türkiye’ye entegrasyon meselesi de öyle kolay bir konu değil. Her şeyden önce bu siyasi bir karar gerektiriyor. Böyle bir kararın da bir maliyeti olacağı görülüyor. Türkiye ekonomik ve kültürel olarak da böylesi bir sürece hazır değil diye düşünüyorum. Dolayısıyla belirsizlik bir süre daha devam edecek gibi görünüyor. Tabii en makulü, Suriyelilerin de aslında çoğunluğunun istediği kendi ülkelerinde güvenle yaşayabilmek. Bu ise Suriye’de bu insanlar için güvenli bir ortam yaratılmasını gerektiriyor. Küresel güçlerin bu konuda ortak bir adım atmasını beklemek de biraz zor. Türkiye ve Suriye ilişkilerinin normalleştirilmesinin yeni bir imkan yaratma ihtimali var görünüyor en azından.

Beyza NALBANT

Göç Çalışmaları Staj Programı

Sosyal Medyada Paylaş

LEAVE A REPLY

Please enter your comment!
Please enter your name here

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.

Tarih:

Beğenebileceğinizi Düşündük
Yazılar

Avrupa Gündemi Konferansları – II: “Bizi Bağlayan Göç” – AB-Türkiye Ortaklığını Yeniden Değerlendirmek

Kocaeli Üniversitesi’nin yürütücülüğünde düzenlenen Avrupa Gündemi Konferanslarının ikincisi 24-25...

Avusturya Seçim Sonuçları: Aşırı Sağ FPÖ’nün Zaferi Yeni Bir Dönemi mi İşaret Ediyor?

Avusturya’da 2024 seçimleri, ülkenin siyasi tarihindeki önemli dönüm noktalarından...

Afro-Avrasya Araştırmaları Enstitüsü Uluslararası İlişkiler Yaz Okulu Tamamlandı

Afro-Avrasya Araştırmaları Enstitüsü tarafından düzenlenen "Uluslararası İlişkiler Yaz Okulu...

Afrika’nın Konumu ve Türkiye: BM 79. Genel Kurul Toplantısı

1945 Yılında kurulan BM’nin bugün dünya haritası üzerinde yer...