Sivil Toplum ve Demokrasi

 

Bu kitap analizinde “Sivil Toplum ve Demokrasi” adlı kitabın Doç. Dr. Gülgün Erdoğan Tosun tarafından yazılan  “Birleştirici Demokrasi Devlet-Sivil Toplum İlişkisinin Yeniden Yapılandırılması İçin Bir Analiz Aracı Olabilir Mi?” başlıklı bölümü incelenecektir. 

 

Gülgün Erdoğan Tosun, 1980’li yıllardan itibaren toplumsal, siyasal ve ekonomik sorunları çözmede hem liberal hem sosyalist politikaların yetersiz olmasından ötürü 1990’larda sivil toplumun soyut yanının tartışıldığını anlatarak kendi bölümüne giriş yapmaktadır. Bu tartışmaların doğurduğu yaklaşımları katılımcı modeller olarak niteleyen yazar, onların benzerliklerini ve farklılıklarını ele almaktadır ve bu modeller içinden birleştirici demokrasi modelini özel olarak irdelemektedir. Bu modeller radikal, diyalojik, müzakereci ve birleştirici demokrasi yaklaşımlarıdır. Yaklaşımların ortak noktaları, liberal temsili demokratik sisteme yıkıcı değil; daha kapsayıcı olabilmesi için yapıcı eleştiriler getirmeleridir. Bu bağlamda her biri, kendi çıkış noktasıyla paralellik taşıyacak biçimde ideal yurttaş ve devlet ilişkisini yeniden kurgulamayı hedeflemektedir (Tosun, s.23-24).

Radikal demokratlar, post-modern siyaseti devleti değil; bireyi merkeze alarak etkileyen ve etkilenen boyutunda incelemesinden ötürü odağına bireyi ve toplumu oturtur. Bununla birlikte, radikal bakışlarını yalnızca devlete değil, toplum ilişkilerinden filizlenen sivil topluma da uygular. Diyalojik demokratlar ise kamusal alanın yeniden yaratımı için diyaloga ve müzakereye önem atfederler. Müzakereci demokratlar; temelde uzlaşı odaklıdır ve oy verme davranışını yönetim biçimi seçimi olarak değil, belli bir soruna hangi reçetenin uygulanacağının belirlenmesi olarak görürler. Birleştirici demokrasi anlayışı da diğer yaklaşımlardan; katılım olanaklarının artırılması yolunda devlet, sivil toplum ve piyasayı birleştirme çözümünü ortaya koymasıyla ayrışır. Bu bakış, denetimsiz devlet ve piyasa ilişkilerinin sivil toplum denetimine girmesini hedefler. Bu hedefin kaynağı, kapitalizmin bünyesinde bulunan “diğerini mümkünse ezme, değilse zayıflatma” temelli statü odaklı ilişkilerin, liberal temsili demokratik sisteme sızdığı fikridir. Dolayısıyla devlet, birleştirici demokrasi modelinde birincil rolde değil, yalnızca sivil toplum kuruluşlarının barışını sağlayacak ikincil bir konumdadır. Bu sayede, sivil toplum kuruluşları, devlet tarafından fonlanacak, kamuya ilişkin işler olabildiğince bu kuruluşlar tarafından yapılarak merkezsiz hale getirilecek ve böylece demokratik süreçlere katılımın en yüksek oranda olabilmesinin önü açılacaktır. Bunun altında yatan asıl dürtü, birincil olarak devlet ile sivil toplum arasında bir köprü kurmak, ama bence daha da önemli olan ikinci boyutu özel ve kamusal alanda devletin hiyerarşik olarak tahakkümü altına aldığı sahaların daraltılmasıdır (Tosun, s.34-38).

Birleştirici demokrasi modeli, özel olarak devlet, sivil toplum ve piyasanın oluşturduğu bir üçlü mekanizmayı vurgulasa da devlet-sivil toplum-piyasa mekanizmasındaki unsurların durağan değerleri olmadığını savunur. Dolayısıyla, belirli konular özelinde devletin, piyasanın ya da sivil toplumun ağırlığını artırıp azaltabilecekleri bir ortam oluşacaktır. Yazar, birleştirici demokrasi modelinin olmazsa olmazları olarak halk egemenliği, siyasal eşitlik, dağıtıcı eşitlik, demokratik bilinçlilik, yeterli ekonomik performans ve devlet yeteneğinden söz etmektedir ve bunların temelde Aristocu sivil ruhun günümüzde canlanması mümkün kılabilecek unsurlar olduğunu ifade etmektedir. Bunun ötesinde, birleştirici demokrasi modelinin işlenebilirliği ya da etki düzeyi, halkı oluşturan bireylerin birbirlerine duydukları güven, demokratik olmayan devlet yapılanması, kamusal alanın yapısı ve sivil toplumdaki grupların yapısından etkilenmektedir. Bireylerin, geleceğe ilişkin ortak çözümler üretmesi açısından güven öne çıkarken, devletin demokratik olmayan yapısı ise merkeziyetçi anlayışından sıyrılamayışı nedeniyle toplumun her alanına sızmasına neden olacaktır. Bu bakımdan, dönüştürücü bir etkiye sahip olması beklenen kamusal alanın, devlet tarafından özerklik tanınmış bir alan olarak kurulması gerekir. Bu kamusal alanda etkinlik gösteren sivil toplum gruplarının ise kendi içlerinde hiyerarşik olmayan ve kapsayıcı yapıları barındırması, toplum genelinde görülecek katılımcılığın anahtarı olacaktır (Tosun, s.38-49).

Sonuç olarak, birleştirici demokrasi modeli, yukarıda anlatılan üçlü mekanizma sayesinde katılımcılığı olabilecek en üst noktaya taşımayı amaçlamasıyla demokratikleşmeyi bir süreç olarak görmektedir. Dolayısıyla, her topluma uyan bir demokrasi ya da sivil toplum tanımı olmadığından hareketle yazar, birleştirici demokrasi modelinin yarını daha katılımcı bir hale büründürme açısından yararlı olacağını vurgulamıştır. Bununla birlikte, birleştirici demokrasi modelinin en zayıf noktasını da Türkiye benzeri toplumlarda yeni patronaj yapıları yaratabilme olasılığına açık kapı bırakmasında görür. Kişisel olarak benim birleştirici demokrasi modeline getireceğim eleştiri ontolojik boyutta olacaktır. Aristo’dan Gramsci’ye kadar olan tarihsel süreçte önce devlet ve sivil toplumun bir bütün olarak ele alındığı görülürken daha sonrasında bu alanların ontolojik olarak ayrı değerlendirilmesi liberal değerlerin yayılmasıyla ve 18. yüzyıldan itibaren kendisini yönetim biçimlerinde göstermesiyle mümkün olmuştur. Gülgün Erdoğan Tosun’un da söylediği gibi bugünün dünyası, devletlerin, sivil toplum kuruluşlarının ya da piyasaların tek başlarına çözemedikleri sorunlarla bezelidir. Yine de birleştirici demokrasi modelinin birlikçi anlayışı, sivil toplumun, devletten ontolojik olarak ayrı bir alan oluşunu tehlikeye atabilecek ve devletin, sivil toplumun ontolojik özerkliğini aşındırabileceği bir sınır geçişkenliği yaratmaktadır. Dolayısıyla, birleştirici demokrasi modelinin, demokratik gelişimine göre farklılaşan ülkelerde bu riski barındırdığı ve devletin sivil topluma egemen olduğu bir geleceği doğurabileceği belirtilmeli. Makalenin içeriğine ve anlatımına yönelik genel bir değerlendirme yapılacak olursa, kavramların geniş biçimde ortaya konuşu, okuyucunun anlayacağı dilde aktarılmış olması ve aynı kaynaktan esinlenen diğer modellerle karşılaştırılarak farkının gözler önüne serilmesi ortaya değerli bir çalışmanın konulduğunu göstermektedir.

 

 

UĞUR DİNÇ

SİVİL TOPLUM OKUMALARI STAJYERİ

 

 

KAYNAKÇA

TOSUN, Gülgün Erdoğan. (2005), Birleştirici Demokrasi Devlet-Sivil Toplum İlişkisinin Yeniden Yapılandırılması İçin Bir Analiz Aracı Olabilir mi?, (Editör: Lütfi Sunar), Sivil Toplum ve Demokrasi, Kaknüs Yayınları, İstanbul.

Sosyal Medyada Paylaş

LEAVE A REPLY

Please enter your comment!
Please enter your name here

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.

Tarih:

Beğenebileceğinizi Düşündük
Yazılar

Avrupa Gündemi Konferansları – II: “Bizi Bağlayan Göç” – AB-Türkiye Ortaklığını Yeniden Değerlendirmek

Kocaeli Üniversitesi’nin yürütücülüğünde düzenlenen Avrupa Gündemi Konferanslarının ikincisi 24-25...

Avusturya Seçim Sonuçları: Aşırı Sağ FPÖ’nün Zaferi Yeni Bir Dönemi mi İşaret Ediyor?

Avusturya’da 2024 seçimleri, ülkenin siyasi tarihindeki önemli dönüm noktalarından...

Afro-Avrasya Araştırmaları Enstitüsü Uluslararası İlişkiler Yaz Okulu Tamamlandı

Afro-Avrasya Araştırmaları Enstitüsü tarafından düzenlenen "Uluslararası İlişkiler Yaz Okulu...

Afrika’nın Konumu ve Türkiye: BM 79. Genel Kurul Toplantısı

1945 Yılında kurulan BM’nin bugün dünya haritası üzerinde yer...