Sivil Toplumun Gelişiminin Arap Baharına Etkisi: Tunus ve Suriye Karşılaştırması

ÖZET

Bu çalışmada Tunus’ta başlayıp Ortadoğu’ya yayılan Arap Baharı’nda sivil toplum bilincinin etkisi incelenmiştir. “Arap Baharı” olarak adlandırılan dönem Ortadoğu coğrafyasının yakın tarihinde çok önemli bir yer kaplamaktadır. Bazı ülkelerde rejim değişikliğine bazı ülkelerde ise iç karışıklığa yol açmıştır. Sivil toplumun Arap Baharı’na etkisini incelerken bu süreçte başarılı olan ve demokratikleşme yolunda ilerleyen Tunus ile günümüzde hala devam eden bir iç savaşa sürüklenen Suriye karşılaştırılmıştır. Bahsi geçen iki ülkede sivil toplum ve sivil toplum kuruluşlarının tarihsel gelişimine değinilmiştir. Bu çalışmada Ortadoğu’da sivil toplumun tarihsel gelişimi ve Arap baharından etkilenen diğer ülkelerden de behsedilmektedir.

Anahtar Kelimeler: Sivil toplum, Arap Baharı, Ortadoğu’da sivil toplum, Tunus, Suriye

ABSTRACT

In this study, the effect of civil society awareness on the Arab Spring, which started in Tunisia and spread to the Middle East, was evaluated. The period called “Arab Spring” occupies an extremely important part in the recent history of the Middle East. It caused regimes to change in some countries, and internal turmoil in others. In this paper Tunisia, which was ‘successful’ in this process and was taking steps through democratization and Syria, which is still drawn into a civil war today are compared. The historical development of civil society and non-governmental organizations in the two countries stated above is mentioned. In this study, the historical development of civil society in the Middle East and other countries affected by the Arab Spring are also mentioned.

Key Words: Civil society, Arab Spring, civil society in Middle East, Tunisia, Syria

1. Giriş

Bu çalışmada Ortadoğu coğrafyasındaki sivil toplumun gelişimi değerlendirilerek Arap Baharı’na olan etkisi saptanmış ve Tunus ile Suriye iki uç örnek olarak incelenmiştir.

Öncelikle sivil toplumun genel bir tanımıyla başlamak uygun olacaktır. Ortaya çıkış ve gelişim süreçlerinde bazı değişim ve dönüşümler geçirmiş olsa da günümüzde sivil toplumun tanımı şu şekilde yapılabilmektedir: “Kendi kendine oluşmuş, kendi desteğini kendi varlığından alan, devletten özerk, gönüllü, bir hukuki düzen ya da kurallar kümesine bağlı sosyal hayatın organize bir alanını ifade eden yapılanma” (Gönenç, 2001).

Sivil toplum Batı’da ortaya çıkan bir kavram olduğundan kültürel ve inanç bakımından farklı olan doğu toplumlarında uygulanıp uygulanmayacağı literatürde tartışma konularından biri olmuştur. Kimileri uygulanamayacağını ileri sürerken kimileri ise doğrudan olduğu gibi uygulamanın doğru olacağını savunmuştur. Diğer bir görüş ise, sivil toplumun kültürel normlarla harmanlanarak uygulanmasının en etkili sonucu vereceği görüşüdür. Bu çalışma üçüncü görüş benimsenerek hazırlanmıştır.

Çalışma üç kısımdan oluşmaktadır. Birinci kısımda Ortadoğu devletlerinin bağımsızlıklarını elde etmeleriden bu yana sivil toplum alanında geçirdikleri değişimler ve bu süreçte karşılaşılan sorunlar incelenmiştir. Seçilen bazı devletler üzerinden örneklendirmeler yapılarak genel problemlerin neler olduğu, sivil toplum alanında neden başarılı olunamadığı hakkında bazı bilgiler verilmiştir. Bu bölüm, çalışmanın ilerleyen kısımlarını daha iyi anlayabilmek adına bir alt bilgi niteliği taşımaktadır. İkinci kısım Arap Baharı hakkındadır. Arap Baharı’nın ortaya çıkışından itibaren gelişen süreç hakkında bilgiler verilmiştir. Halk ayaklanmalarına neden olan faktörlerden bahsedilerek sivil toplumun bu olaylarda nasıl ve ne derece etkili olduğu değerlendirilmiştir. Son kısım ise çalışmanın büyük çoğunluğunu oluşturmaktadır. Bu bölümde Arap Baharı ve sonrasında zıt denebilecek değişimler yaşayan Tunus ile Suriye devletleri incelenmiştir. Bu iki devletin sivil toplum alanındaki tarihleri incelenerek günümüze kadar geçirdiği süreçlere yer verilmiştir. 

2. Ortadoğu’da Sivil Toplumun Gelişimi

Arap dünyasında sivil toplum 19.yy sonu ile 20.yy başlarında oluşmaya başlamıştır. Tunus, Mısır, Cezayir ve Lübnan STK’ların oluştuğu ilk ülkeler arasında yer almaktadır. 1888 yılında Tunus’ta olduğu gibi bazı devletlerde STK kurma hakkı yasalarla tanınmıştır. Tunus, Mısır ve Fas STK konusunda çalışmalar yapan en eski devletlerdendir. Bu dönemdeki ilk STK’lar ile geçmişten beri varlık gösteren vakıflar arasında benzerlikler bulunmaktaydı. Bölgede sivil toplumun şekillenmesinde etkili olan faktörler, sömürge devletleri ile sömürülen toplumlar arasındaki ayrışma ve çatışmalar ile sömürü sonrası yaşanan siyasal gelişmelerdir. Daha sonraları ortaya çıkan milliyetçilik, liberalizm, sosyalizm, selefilik gibi ideolojik ve inanç faktörleri bölge STK’larının temel yaklaşım tarzları haline gelmiştir (Çetin, 2018).

Ortadoğu’da birçok devlet Osmanlı Devleti’nin yıkılmasının ardından ortaya çıkmış, sonrasında sömürgeye girmiş, bu sebeplerle de temsili siyaset geleneğinden yoksun kalmışlardır. Ulusal bağımsızlık alanında yeni olan bu devletlerde sivil toplumu incelerken göz önünde bulundurulması gereken birkaç faktör bulunmaktadır. Bunlar genellikle sosyo-ekonomik açıdan dışa kapalı, toplumda orta sınıfın zayıf olduğu ve pek çok darbeye ev sahipliği yapan devletlerdir. Bu devletlerde toplumsal dönüşüm darbeler yoluyla sağlanmıştır. 1950’ler ve 1960’larda birçok kalkınma ve dışa açılma politikaları uygulanmaya çalışılsa da bu girişimler toplumda tabakalaşmanın yanı sıra çeşitli siyasal, sosyal ve ekonomik krizlere neden olmuştur (Gün, 2017).

Ortadoğu’da sivil toplum ancak 1970’lerin sonlarında, kademeli ekonomik ve politik liberalleşme sürecinde ivme kazanabilmiştir. Bu dönemde STK’ların sayısında artış yaşansa da bu gelişim her sektörü kapsamamakla birlikte hükümetler de teşvik edici politikalar uygulamaktan uzak kalmışlardır (Vallianatos, 2013).

Ortadoğu’da sivil toplum kuruluşları esas olarak beş kategoride faaliyet göstermiştir:

  1. Sosyalleşmeye dönük olan, yerel ve gençlik kulüpleri ile spor dernekleri,
  2. Sosyal yardım ve sosyal hizmet alanında çalışan toplum kalkınma örgütleri,
  3. Bilgi odaklı faaliyetler; eğitim ve kültür dernekleri,
  4. Toplumsal çıkara dayalı dernekler, meslek birlikleri, sendika hareketleri,
  5. Kamu yararına çalışan STK’lar, insan hakları, kadın hakları, işçi hakları, mirasın korunması gibi (Rishmawi & Morris, 2007).

Soğuk Savaş’ın sona ermesinin ardından, Ortadoğu’daki STK’ların kendileriyle ilgili yasa ve yönetmelikleri değiştirme çabaları bu alanda büyük gelişmeler yaşanmasını sağlamıştır. Mısır, Ürdün, Fas ve Bahreyn gibi devletlerde STK’lara göreli de olsa bazı özgürlükler tanınmıştır. Bu dönemde STK’ların ivme kazanmasındaki temel neden, devletlerin vatandaşın ekonomik, kültürel, sağlık ve sosyal ihtiyaçlarını karşılayamamalarıdır. Bunun yanı sıra eğitimli kesimin görüşleri ile iletişim teknolojisinin ilerlemesi de STK’ların gelişmesinde etkili olmuştur. Ancak ülkelerde meydana gelen iç savaşlar bu gelişimin tersine dönmesine neden olmuştur. Hükümetler iç savaşların ardından STK’ların faaliyetlerini kısıtlayan yasalar çıkarmışlardır. Bu yasalar özellikle insan hakları ve demokrasiyi savunan STK’ların önünde engel teşkil eden en büyük unsur olmuştur çünkü bu kavramlar hükümetler için tehdit unsuru niteliği taşımaktaydı. Bahsedilen yasalar hükümetlere STK’ları feshetme, haklarında soruşturma açma ve çalışanlarını hapse mahkum etme hakkını dahi tanımaktadır. Örneğin; Ürdün’de 2009 yılında kabul edilen yasaya göre, her STK yönetim kurulu üyesi güvenlik kontrollerine tabi tutulmaktadır. Ayrıca Sosyal Kalkınma Bakanlığı’nın herhangi bir STK’yı feshedebilme hakkı mevcuttur. Bahreyn’de ise Sosyal Kalkınma Bakanlığı’nın devlette kaydı olmayan bir grup bünyesinde çalışan kişiler için para ya da hapis cezası uygulama hakkı bulunmaktadır. Ayrıca bölge devletlerindeki STK’ların hükümetten onay almadan yabancı kaynaklardan fon almaları da yasaklamıştır (Abdelaziz, 2017).

Mısır, bölgedeki en etkin araştırma ve çalışma merkezlerine sahip olan devlettir. Sivil toplum alanında önemli bir geçmişe sahip olsa da yirminci yüzyılın ortalarında iktidara gelen Nasır yönetiminin baskıcı uygulamaları ve sosyalizmin benimsenmesi sivil toplum konusunda gerilemeye neden olmuştur. Nasır döneminde STK’lar bastırılmış ve devlete bağlanmıştır. 1970’lerde Enver Sedat kısmı açılım politikası uygulamış olsa da STK’lar üzerindeki denetim sürdürüldüğü için faaliyetler sınırlı kalmıştır. 1980’ler ve 90’larda Müslüman Kardeşler meslek grupları üzerinde büyük oranda etkili olmuştur. Buna yönelik olarak 2000’lerde hükümet; sendikaları ve meslek örgütlerini devlete bağlamıştır. 2000’lerin başında sivil toplum, demokrasi ve insan hakları gibi söylemler devlet tarafından tehdit unsuru kabul edilmiştir.

2011’deki ayaklanmalarda Değişim İçin Gençlik, Kifaye ve 6 Nisan Hareketleri gibi STK’lar büyük rol oynamıştır. Neticede 30 yıl iktidarda kalan Mübarek devrilmiştir. Devrimin ardından demokrasi alanında düzenlemeler yapılsa da sivil toplumu devlete bağlayan yasa varlığını korumuştur. Tüm bunlara rağmen ilerleyen yıllarda ülkede özgürlük ve aktivizm alanında büyük gelişmeler yaşanmıştır. Bölgenin büyük gücü ve entelektüel imajı Mısır’a diğer ülkelere örnek olma vasfını yüklediğinden bu konuda çalışmalar devam etmektedir (Çetin, 2018).

Lübnan’daki STK’lar İçişleri Bakanlığı’nın onayına tabidirler. Genellikle siyasetten uzak kalarak, daha çok sosyal ve ekonomik konularda aktif olmuşlardır. Demokrasi alanında çalışmalar yapılsa da uygulama kısmında aynı verim sağlanamamıştır. 1975-1990 yılları arasında yaşanan iç savaşın ardından STK’ların sayısında çok büyük artış yaşanmıştır. Ulusal güvenliğin yeniden tesis edilmesi konusunda mezhepçi olmayan derneklerin kurulması önemli kabul edilmiştir. 1999 yılına gelindiğinde ülkede 1100 adet dernek bulunmaktaydı. 2006 yılında Hizbullah ile İsrail arasında çatışmaların yaşanması, pek çok Lübnanlı STK’nın faaliyetlerini durdurmasına neden olmuştur. Yakın dönemde ise BM ile uluslararası STK’ların bölgedeki varlığı, yerel STK’ların güçlenmesi önünde engel teşkil etmektedir. Lübnan’da sivil toplum alanında önemli kabul edilen kuruluşlar; The Arab NGO Network for Development, Lebanese NGO Forum ve Collective of Lebanese Voluntary NGOs olarak sıralanabilir (Rishmawi & Morris, 2007).

Filistin’de, diğer devletlerden farklı olarak sivil toplumun gelişmesine neden olan iki olay görülmektedir. Birincisi, İsrail’in 1967’de Batı Şeria ve Gazze’yi işgal etmesidir. Bu işgallere karşı halk olarak toplu bir direniş gösterilmiş ve uzun yıllar boyunca kararlılıkla devam ettirilmiştir. Bu olay neticesinde Filistinlilere destek olmak amacıyla çeşitli alanlarda projeler geliştirilerek yeni nesil kuruluşlar ortaya çıkmıştır. İkinci olay ise 1994 yılında Filistin Ulusal Otoritesi’nin kurulmasıdır (CHEEMA, 2009).

2000’lere kadar genel anlamda bu şekilde dönüşümler yaşayan sivil toplum, beklenen gelişmeyi gösterememiştir. Ortadoğu’da sivil toplumun asıl yükselişe geçtiği dönem Arap Baharı ile birlikte başlamıştır.

3. Arap Baharı ve Sivil Toplum

Arap Baharı, 2010’un Aralık ayında Tunus’ta bir gencin kendini yakmasıyla başlayan ve daha sonra adeta domino taşı etkisiyle çevre ülkelere yayılan halk hareketlerine verilen genel isimdir. Arap Baharı’nın etkisi sadece Ortadoğu’da görülmemiş, Arap ülkesi olmayan Arnavutluk ve Ermenistan gibi birkaç ülkede de küçük çaplı olaylar yaşanmasına sebep olmuştur. 17 Aralık 2010’da Tunus’ta Muhammed Buazizi isminde işsiz bir genç, meyve-sebze sattığı seyyar arabasına kolluk kuvvetleri tarafından el konulmasının ve zabıtanın gence tokat atması olaylarının ardından kendini valilik önünde ateşe vermiştir. Bu olay Arap Baharı’nın fitilini ateşleyen olay olmuştur. Ülke içinde yaşanan işsizlik, yoksulluk, ifade özgürlüğünün kısıtlanması, yolsuzluk gibi problemlerden dolayı hali hazırda gergin olan ülkede bu olay ile isyan başlamış ve Buazizi’nin 4 Ocak’ta hayatını kaybetmesiyle birlikte olaylar büyümüştür.

Tunus’ta büyüyen protestolarda halk Zeynel Abidin Bin Ali’ye istifa etmesi yönünde çağrılarda bulunmuştur. Bin Ali isyanları bastırmak için çeşitli yollar denemiş fakat başvurduğu hiçbir yol, değişim isteyen halkı durdurmak için yeterli olmamıştır. Protestolar sonucu Zeynel Abidin Bin Ali 14 Ocak günü ülkeyi terk etmiştir ve 23 yıllık hükümet ‘Yasemin Devrimi’ sonucunda devrilmiştir. Bu gelişmeler sadece Tunus için değil tüm Arap dünyası için de tarihi öneme sahiptir. Zira Tunus’ta başlayan hareket ardından diğer Orta doğu ülkelerine yayılmıştır. Tunus’tan hemen sonra Mısır’da da 25 Ocak 2011 tarihinden itibaren Tunus’takine benzer sebeplerden ötürü halk protestolara başlamıştır. Halkın özgürlük isteyen protestoları sonucu 30 yıldır ülkeyi yöneten Hüsnü Mübarek 11 Şubat tarihinde hükümetten çekilmiştir. Mısırın ardından Libya da Arap Baharının etkisi altında kalmıştır. 40 yıldır ülkeyi yöneten Muammer Kaddafi, değişiklik ve demokrasi isteyen halkın isteklerine kesinlikle karşı çıkmış ve koltuğundan vazgeçmeyeceğini belirtmiştir. Kaddafi hükümeti isyancılara karşı fiziksel güç kullanmış ve can kayıplarına yol açmıştır, sonuç olarak da ülke bir iç karışıklığa sürüklenmiştir. Libya’daki gelişmeler uluslararası kamuoyunda da büyük ses getirmiştir ve NATO Libya’da müdahalede bulunmuştur. Arap baharının sonucunda iç karışıklığa sürüklenen bir başka ülke de Yemendir. Yemende yaşanan isyanlar sonucunda Cumhurbaşkanı Ali Abdullah Salih koltuğundan indirilerek yerine yardımcısı olan Abdurrabbu Mansur el-Hadi geçmiştir. Arap Baharından en olumsuz ve sert etkilenen ülke ise tartışmasız Suriye’dir. 2011’de başlayan iç savaş 2021 yılında hâlâ devam etmektedir ve son yıllarda karşılaşılan en büyük göç sorununu da beraberinde getirmiştir. Suriye’de başlayan hükümete karşı olan protestolar Esad rejiminin sert müdahalesi ile kısa sürede iç savaşa dönmüştür. Arap baharı Cezayir, Irak, Umman, Lübnan gibi birçok ülkede de protestolara sebep olmuştur ama bu protestolar siyasi bir değişimle sonuçlanmamıştır.

Yukarıdaki gelişmelere bakarak Tunus’ta başlayan ve Suriye’de tıkanan Arap baharının Orta doğu sokaklarında büyük hareketlilik yarattığı ve halkın demokrasi yönündeki istekleri açık bir şekilde görülmektedir. Bu hareketlerin bu kadar etkili olmasının sebebi, ülkelerin iç dinamiklerinin böyle bir isyana karşı hazır olmasıdır. Zira baskı ile yönetilen halk zaten hükümetten yana memnun değildir. Baskıcı ve otoriter hükümetler tarafından uygulanan siyasi baskı, ekonomik sıkıntılar, yaşam standartlarının düşüklüğü ve yolsuzluk gibi sebeplerden ötürü rahatsız olan halkta sosyal hareketlilik çok hızlı bir şekilde karşılık bulmuştur. Arap halkı demokrasi ve insan haklarının temel oluşturduğu yeni bir sistem istemektedir. Arap baharı sürecinin bir diğer önemi ise Arap halkının ilk defa bu kadar kökten ve hızlı bir değişim geçirmesidir (Oğuzlu, 2011).

Sivil toplum, küresel olarak en yaygın ve belirsiz bir şekilde kullanılan terimlerden biri olmuştur. Diğer devletlerde olduğu gibi Arap Dünyasında da bu terim hükümetler, kurumlar ve medya tarafından sık sık kullanılmıştır (Halaseh, 2012). Modern sivil toplumu söylem geliştirecek şekilde ekonomik, ideolojik ve örgütsel kapasiteye sahip sosyal grupların varlığı olarak tanımlamak mümkün. Bu ‘sosyal gruplar’ gerekli olduğu zamanlarda resmi otoritenin çalışmalarını sorgulayacak ve değiştirecek gücü temsil etmektedir (Akbıyık & Öztürk, 2020).

Arap baharı hakkında konuşurken sosyal medyaya değinmek kaçınılmazdır zira bazı ‘Arap Baharı’ yerine ‘Facebook Devrimi’ ‘El Cezire Devrimi’ gibi terimler de kullanılmaktadır. Arap baharına baktığımızda sivil toplumun örgütlenmesi ve protesto etmesi farklı koşullarla oluşmuştur. Sivil toplum kuruluşları yerine Facebook, Twitter gibi sosyal medya uygulamalarının önemli bir rol oynadığını görüyoruz. Protestolar demokrasi ve insan hakları arayışında olan insanların bir araya gelmesiyle başlamıştır. Bu isyanlarda en önemli grup ‘işsizler ordusu’ olarak da bilinen genç kesimdir. Bu da sosyal medyayı belki de en aktif olarak kullanan genç insanların sosyal medya aracılığıyla organize olması sonucunu doğurmuştur. Sosyal medyanın bu kadar büyük ölçüde kullanılmasının bir başka sebebi de otoriter ve baskıcı hükümetlerin medyayı elinde tutmasından dolayı ülkede olup biten olayları tarafsız bir şekilde öğrenebilmek için insanların sosyal medyaya güvenmesidir. Sosyal medya haricinde Arap ülkelerinde en çok izlenen kanallardan biri olan El Cezire kanalının da sürekli olarak yayın yapması da insanlarının örgütlenmesinde etkili olmuştur. Hükümetlerin isyanları güç kullanarak bastırmaya çalışması ve halka şiddet uygulaması halkı korkutmak için yeterli olmamış ve isyanları daha da körüklemiştir. Bu görüntülerin El Cezire kanalında veyahut sosyal medya aracılığıyla daha çok görülmesi, insanların bir araya gelmek için sosyal medyada planlar yapması ve büyük kitleleri harekete geçirmesi sosyal medyanın günümüz teknolojisinde sivil toplumun organize olmasında da ne kadar etkili olduğunu gözler önüne sermektedir. Halkı baskı altına almak isteyen rejimlerin korkusu haline gelen internet ve sosyal medya kullanımı, insan hakları ihlallerini veya rejim tarafından uygulanan şiddeti anında kamuoyuna aktarabilmesi ile toplumsal hareketlenmenin yaşandığı toplumlarda önemli bir araç haline gelmiştir (Topak, 2014).

4. Tunus’ta Sivil Toplum

Arap Baharı birçok Arap ülkesini etkilemiştir. Mısır ve Tunus’ta yönetim değişikliğine sebep olmuş ve Libya, Yemen ve Suriye’de ise iç savaş ile sonuçlanmıştır. Suriye’de güncel olarak hâlâ devam eden bir iç savaşa, benzer şekilde Libya ve Yemen’de de iç karışıklığa yol açmıştır. Mısır’da ise hükümet devrilmiştir fakat arkasından yaşanan darbe ve baskıcı yönetimin sonucunda demokratik bir ortam yaratılmamıştır. Halk tarafından başlatılan ve hızla yayılan demokrasi ve insan hakları talep eden protestolar Tunus’ta başarıya ulaşmıştır. Zeynel Abidin Bin Ali hükümetten çekilmiş ve Suudi Arabistan’a kaçmıştır. Arap baharından en olumlu şekilde etkilenen ve demokratikleşme yolunda başarılı adımlar atan tek ülke isyanların başladığı Tunus olmuştur. Tunus’ta da devrimin ardından karışıklıklar ve sorunlar yaşanmıştır fakat sorunlar sivil toplum kuruluşlarının büyük rol oynadığı uzlaşmacı ve ılımlı yollara başvurarak çözülmüştür. Tunus’ta tarih boyunca sivil toplum bilincinin gelişmesinin demokrasiye geçiş sürecinde çok etkili rol aldığını görmek mümkündür. Tunus’un bu süreçte daha başarılı olmasının bir başka sebebi de Tunus’ta etnik veya dini sebeplerden dolayı ayrımcılık olmamasıdır zira Tunus’un nüfusunun %98’inden fazlası Sünni Müslümanlardır ve Araptır. Bu Tunus vatandaşlarının ‘yurttaşlık’ kültürünün gelişmesinde önemli bir etken olmuştur (Bellin, 1995).

Tunusun bağımsızlığı kazandığı 1956 tarihinden Arap baharı sürecine kadar ülkeyi iki kişi yönetmiştir; Habib Burgiba ve Zeynel Abidin Bin Ali. Burgiba döneminde hem toplumsal alanda hem de politika alanında modernleşme ve demokratikleşme yönünde adımlar atılmıştır. Modernleşme politikasıyla beraber Habib Burgiba döneminde sivil toplum ve eğitim konuları hükümet politikasında büyük yer kaplamıştır. Burgiba döneminde eğitime ciddi bütçeler ayrılmış ve önem verilmiştir. Yıllar süren eğitim politikaları sonucunda eğitim oranı artmış ve orta sınıf gelişmiştir. Ayrıca, orta sınıfın gelişmesi sivil toplumun gelişmesine katkıda bulunmuştur. Burgiba batı modeli liberal bir demokrasi yaratmayı hedeflediği için sivil toplumun gelişmesine önem vermiştir (Bellin, 1995). Burgiba döneminde sivil toplum ve STK’lar devletin izin verdiği ölçüde gelişmiştir. Hükümet sivil toplum kuruluşlarını birçok yasa ile kısıtlamış ve devletten bağımsız olarak gelişmesini istememiştir. 1959 yılında çıkan kanun ile STK’ların kadın hakları, spor, sanat ve kültür gibi konularla ilgili olabileceği fakat demokrasi ve insan hakları gibi politik konularda olamayacağı belirtilmiştir. Aynı yasa ile STK’ların İçişleri Bakanlığından izin alması zorunluluğu getirilmiştir. Böylece devlete istemediği ve işine gelmeyen STK’ları baskı altına alma veya kapatma hakkı doğmuştur. 1980’li yıllarda ise iç dinamiklere bağlı olarak Burgiba daha ılımlı bir politika izlemiştir bunun sonucunda da Tunus’ta ilk insan hakları kuruluşu olan Tunus İnsan Hakları Birliği (LDTH) kuruldu (Köktaş, 2016).

1987 yılında Habib Burgiba’nın ardından iktidara gelen Zeynel Abidin Bin Ali ülkede politik özgürlüklerin artacağını vaat etmiştir ve Tunus halkı tarafından baskının biteceği ve özgürlüklerinin artacağı yönündeki umutlarla karşılanmıştır. Bu vaadi ilk yıllarında yerine getirse de 1990’lı yıllardan itibaren daha otoriter ve kısıtlayıcı bir politika izlemiştir. Sivil toplum alanında ise Burgiba ile benzer politikalar izlemiş ve STK’ları devletin etkisi altında bırakarak sivil toplum için bir özgürlük alanı sağlamamıştır. İçişleri bakanlığına ve parti aygıtlarına STK’ları etkisiz hale getirilmesi için yetki verilmiş, zararlı gördükleri sivil toplum kuruluşlarının alternatifini oluşturarak kendilerinin destekledikleri STK’lara siyasi ve maddi desteklerde bulunmuşlardır. 1992’de yapılan düzenlemeye göre STK’lar kuruluşun misyon ve vizyonuna uygun herkesi kabul etmek zorundadır. Bu kanun STK’ların içine partili ve devlet yanlısı kişileri yerleştirmelerine olanak sağlamıştır. Hem Burgiba hem de Bin Ali döneminde sivil toplum kuruluşlarına özgürlük alanı tanınmamış ve gelişmelerinin önünde durulmuştur. STK’ları devlete bağımlı hale getirmişlerdir ve iş ortakları konumuna getirmeye çalışmışlardır. Bütün bunlara rağmen sivil toplum kuruluşları var olmaya devam etmiştir.

Tunus’un ‘dayanışma ruhu’ özgürlük ve kurumsal değişim için devrimin başlamasının sebebi oldu. Sivil toplumun güçlenmesi ve gelişmesi demokratikleşmenin adımlarından biri olarak gösterilir (Deane, 2013). Gelişmiş ve bağımsız bir sivil toplum olmadan demokratik bir sistem elde etmek çok güçtür. Tunus’un ekonomik olarak yetersiz kalması, adaletsizlik, eşitsizlik, artan işsizlik ve yoksulluk halkı patlama noktasına getirmiştir. İsyanları bastırmak isteyen hükümet yeni iş olanaklarını yaratacağını vaat etmiştir ama halk kararlı davranarak geri adım atmamıştır. İsyanları bastıramayan hükümet halk üzerinde güç kullanmaya başlamış ve isyancıları gözaltına almaya başlamıştır fakat bu halkın daha çok kenetlenmesine yol açmış ve sonuç olarak olayları daha da kötü hale getirmiştir. İlerleyen süreçte protestolara sivil toplum örgütlerinden de destek gelmiştir. Tunus Barosu cübbelerini giyerek adliyenin önünde oturma eylemi gerçekleştirmiştir. Tunus Genel İşçi Sendikası (UGTT), kadın ve gençlik hareketleri ve bazı işçi sendikaları da protestolara katılmıştır. Sivil toplum kuruluşlarının gerçekleştirdiği bu protestolarda polis göstericilere karşı güç kullanmıştır. STK’ların yanı sıra daha önce de değindiğimiz gibi sosyal medyada büyük ve etkili hareketler planlanmasına vesile olmuştur.

Bin Ali’nin ülkeden kaçmasından sonra ilk ‘Ulusal Birlik’ hükümeti 15 Ocak 2011 tarihinde kurulmuştur. Ulusal Birlik hükümeti Muhammed Gannuşi tarafından kurulmuş ve Tunus Meclis Başkanı Fuad Mebaza geçici süreliğine Cumhurbaşkanı olarak atanmıştır. İkinci Ulusal Birlik Hükümeti 27 Ocak’ta artan protestolar sonucu kurulmuştur. Kurulan hükümette halkın istekleri doğrultusunda Bin Ali döneminin bakanları kabine dışı bırakılmıştır. Geçici hükümet süresince halk protestolara devam etmiş ve seçim istemiştir. 20 Aralık 2011’de Ulusal Meclis seçimlerinin ardından Nahda partisi, Ettakatol Partisi ve Cumhuriyetçi Kongre Partisi tarafından yeni hükümet kurulmuştur. Bu hükümet Başbakan Hamadi Cebali öncülüğünde Troyka Geçiş Hükümeti olmuştur. Halk hâlâ istediğini elde edememiş ve protestolara devam etmiştir. Bu protestoların organize edilmesinde öğrenci birlikleri, işçi sendikaları, Tunus Barosu ve UGTT büyük rol almıştır (Birdane, 2017). UGTT, Tunus Barosu ve diğer sivil toplum kuruluşları ile siyasal partiler ‘Devrimin Korunması için Ulusal Otorite’ isminde bir komisyon kurmuş ve Gannuşinin istifa etmesi yönünde baskı yapmışlardır. Bu baskılar başarılı olmuş ve Raşid Gannuşi istifa etmiştir. Gannuşi yerine El-Beci Kaid es-Sibsi Başbakan olarak göreve gelmiş ve ilk demokratik seçimlerin 23 Ekim’de yapılacağını dile getirmiştir.

Seçim sürecinde sivil toplum kuruluşları çok sıkı bir şekilde çalışmışlardır. STK’lar seçim sürecinin demokratik ve sağlıklı bir şekilde yürütülmesi için siyasal partiler ve sivil toplum örgütleri arasında bağlantı kurmak amacıyla çeşitli komisyonlar oluşturmuşlardır. Bu süreçte üç tane bağımsız ulusal komisyon kurulmuştur: Siyasi Reform Yüksek Komisyonu, Ulusal Rüşvet ve Yolsuzluk Araştırması ve 17 Aralık Sürecindeki Suistimalleri Araştırma Komisyonu (Birdane, 2017). Seçim süresince komisyonların oluşturulması ve STK’ların şeffaflık ilkesi ile hareket etmesi halka güven vermiştir. Ayrıca bazı STK’lar halkı seçim konusunda bilgilendirmek için de eğitimler düzenlemiştir.

Devrimin ardından Tunus’ta sivil toplum kuruluşlarıyla ilgili olan kuralların hemen hemen hepsi kalkmış ve STK’ların hareket etmesi için özgür alan yaratılmıştır. Kısıtlamaların kalkmasıyla beraber eskiden politik olduğu için yasak olan insan hakları ile ilgili STK sayısında artış görülmüştür ve birçok yeni sivil toplum örgütü kurulmuştur. 2010 yılında 8000 olan STK sayısı 2011 yılının Haziran ayında 20.000’e yükselerek hızlı bir artış göstermiştir. Arap Baharı sürecinde Tunus’ta STK’lar hem ara bulucu hem de denetleyici rolü üstlenmişlerdir. Sivil toplumun Tunus’un demokratikleşme sürecine etkilerinin en açık örneklerinden bir tanesi “Ulusal Diyalog Dörtlüsü” görüşmeleridir. Bu görüşmeler 2013 yılında UGTT, Tunus Sanayi Ticaret ve El Sanatları Birliği, Tunus İnsan Haklarını Koruma Birliği ve Tunuslu Avukatlar Ulusal Birliği tarafından başlatılmıştır. Bu diyalog halk ve hükümet arasında bir ortak nokta bulup uzlaşma yaratmak için oluşturulmuş ve başarılı da olmuştur. Ulusal diyalog görüşmeleri sonucunda Nahda ve koalisyon ortakları istifa etmiş, Larayedh hükümeti son bulmuş ve Mehdi Cuma liderliğinde yeni hükümet kurulmuştur. Diyalog dörtlüsü aynı zamanda anayasanın yapı sürecine de katılmış ve hükümet için yeni bir yol çizilmesine katkıda bulunmuştur. Ortadoğu’da ilk kez sivil toplum bir anayasanın yapım aşamasında aktif olarak rol almıştır. Bu yönüyle sivil toplumun Tunus’ta daha gelişmiş olmasının demokratikleşme sürecine katkısı büyük olmuştur. Ek olarak, UGTT, UTICA (Tunus Endüstri, El Sanatları ve Ticaret Birliği), Baro ve LTDH (İnsan Hakları Ligi) kırılgan bir geçiş döneminde diyalog ve uzlaşma yarattığı için 2015 yılında Nobel Barış Ödülüne layık görülmüştür.

5. Suriye’de Sivil Toplum

Suriye, 1946 yılında bağımsızlığını kazanmıştır. Bu dönemde modernleşme yolunda bazı adımlar atılmış, 1950- 1960’larda Suriye’de yeni sınıflar ve meslek grupları ortaya çıkmaya başlamıştır. Küçük bir tarımsal-endüstriyel burjuvazi doğmuş ve sendikaların da bulunduğu bir işçi sınıfı oluşturulmuştur. Bu dönemde sivil toplum alanındaki gelişmeler tarım ve din alanında yaşanmıştır. Buna istinaden ilk Suriye Kooperatifi ve İsmaili inancını savunmak için Salamiyye Gençliği kurulmuştur. Bu yıllarda yeni bir oluşum niteliğindeki ‘maaşlı orta sınıfın’ ortaya çıkmasıyla birlikte ülkedeki siyasi ve sosyal ayrışma da büyümüştür. Çünkü kapitalizm ve liberalizmin yanında ülkede büyük oranda sosyalizm destekçisi de bulunmaktaydı. Üst üste yaşanan darbeler, milliyetçilik söylemleri ve ekonomik bunalım bu dönemin genel özellikleri olmuştur (Hinnebusch, 1993).

 1963 yılında yaşanan yeni bir darbe neticesinde Arap Sosyalist Baas Partisi’nin iktidara gelmesiyle birlikte ülkede otoriter- popülist devlet anlayışı hakim olmuştur. Genellikle kırsal kesimin desteklediği Baas yönetimi; muhalefet partilerini, meslek birliklerini, orta-üst sınıf siyasi oluşumları ve önceki dönemde sivil toplum alanında gelişmiş olan tüccarlar ile sanayici sınıfı baskı altına almıştır. Mezhepçilik üzerinden politika geliştiren Baas iktidarı; toplumun bölgesel, etnik ve mezhepsel olarak kutuplaşmasına neden olmuştur. Rejim, kentsel muhalefete karşı kırsal kesimi destekleyerek köylerdeki sendikalaşmayı artırma yoluna gitmiştir. Bu dönemde sivil toplum özerklikten yoksun kalarak iktidarın kontrolü altında varlık göstermiş, bir nevi rejimin destekçisi olmuştur (Hinnebusch, 1993).

2000 yılında yönetimi Beşar Esad devralmıştır. SSCB’nin dağılması, Esad’ı Batı’ya yaklaştırmıştır. Bu dönemde STK’lara Hafız Esad’a göre daha fazla hareket alanı tanımış olsa da bunu yapmasının nedeninin mevcut otoriter rejimi modern hale getirerek iktidarını devam ettirmek olduğu anlaşılmıştır (Çalışkan, 2020). Beşar Esad iktidara geldikten sonra ülkede ‘Şam Baharı’ olarak adlandırılan bir dönem yaşanmıştır. İnsan hakları, demokratikleşme ve ifade özgürlüğü konularında kısmi bir açılım yaşansa da 2001 yılında dış politikadaki sorunlar gerekçe gösterilerek uygulamalar sona erdirilmiştir (Suriye’nin Siyasi Görünümü).

Arap Baharı başladığında ise Beşar Esad, kendi siyasi çıkarlarına herhangi bir engel teşkil etmemesi adına STK’ların faaliyet alanlarını tümüyle kısıtlama yoluna gitmiştir. Yaşanan zulüm ile beraber yeni STK oluşumlarında artış izlenmiş olsa da bunların büyük çoğunluğu Suriyeli sığınmacıların göç ettikleri çevre ülkelerde varlık göstermişlerdir (Çalışkan, 2020).

Tunus ve Mısır’da yaşanan devrimlerin ardından benzer olayların yaşanması konusunda endişe duyan hükümet halkın ayaklanmasını engellemek adına korku politikası yürütmüştür. Ancak Suriye’nin mezhepsel ve etnik farklılıkların yoğun yaşandığı bir ülke olması ve bazı grupların ayrımcılığa maruz kalmaları kaçınılmaz sonun en önemli tetikleyicilerinden olmuştur (Kodmani, 2011). Suriye’de olaylar başlarda küçük halk ayaklanmalarıyla başlasa da giderek büyümüştür. Tepkilerin büyümesiyle Beşar Esad’ın halk üzerindeki baskılarında da artış meydana gelmiştir. Olaylar Dera kentinde 15 Mart 2011 tarihinde başlamış, muhalefetin giderek güçlenmesiyle ilerlemiştir. Diğer ülkelerde yaşanan devrimler ve diktatör yönetimlerin sona ermesi, Suriye muhalefetini daha da cesaretlendirmiş ve silahlanma yoluna itmiştir (Kırık, 2012). Suriye’deki ayaklanmaların odak noktalarının aşiret/mezhep farklılığı ile muhalefetin sürgüne gönderilmesi olduğundan, olayların seyri Tunus ve Mısır’dan farklı olarak iç çatışma ve savaşa dönüşmüştür. Bahsi geçen odak noktalarının bu kadar önemli olmasının nedeni, bu grupların siyaset alanında etkin rol oynamalarından kaynaklanmaktadır. Ülkedeki iç savaş sırasında yaşanan otorite boşluğu neticesinde birçok sivil toplum örgütlenmeleri meydana gelmiştir (Vallianatos, 2013). Suriye’deki Arap Baharı’nın Tunus’tan farklı seyretmesinin sebeplerinden biri de sosyal medya kullanımı olarak gösterebilmektedir. Nitekim Arap coğrafyasında bu sürecin yaşanmasında ve devrimlerin meydana gelmesinde büyük rol oynayan sivil toplumun örgütlenme ağı sosyal medya olmuştur. İnsan hakları ve demokrasi fikirlerinin yayılmasında etkin rol oynayan internet ağı ve Facebook, Tunus’ta 2011 yılında %34 oranında yaygın kullanıma sahip iken Suriye için sağlıklı veri dahi bulunmamaktadır (Akbıyık & Öztürk, 2020). Suriye’deki iç savaş pek çok yeni yapılanmaya yol açmıştır. Otorite boşluğundan istifade ederek hareket alanı sağlayan yeni yapılanmalar arasında sivil toplum kuruluşları yer alıyor olsa da çoğunlukla direnişçi örgütlenmeler meydana gelmiştir.

Arap Baharı ile birlikte Suriye’de iki tür sivil toplum oluşmuştur. Birincisi, rejim tarafından kabul edilen ve onaylanan örgütlerdir. Bu kurumlar kayıtlı ve kamuya açık olarak çalışma imkanına sahiptirler. Ancak yine de mevcut yasalar yapılan çalışmaları soyutlayıcı niteliktedir. İkincisi ise bağımsız STK’lardır. Bunlar genellikle siyasi tutuklular ile düşünce haklarını kullanmalarının ardından hapse giren kişiler hakkında çalışmalar yaptıklarından dolayı yasadışı çalışmaya mecbur kalmaktadırlar. Bu nedenle, bu tür STK’ların ofisleri Suriye’ye komşu ülkelerde yer almaktadır. Verileri Suriye içinde çalışan insan hakları savunucularından elde etmektedirler ancak bahsedilen insan hakları savunucularının Suriye’de açıktan çalışma imkanları pek mümkün değildir. Mevcut güvensizlik ortamı sebebiyle öldürülme, tutuklanma ya da ailelerinin hedef alınması gibi birçok riskle karşı karşıya kalmaktadırlar. Bu riskler çalışılan bölgedeki hakim güce göre farklılık göstermektedir. Örneğin, Suriye rejimi genellikle tutuklama yoluna giderken IŞİD ve benzeri örgütler öldürülmektedir. Seyahat edebilme imkanına sahip olan STK çalışanları elde ettikleri bilgileri genellikle Lübnan, Ürdün veya Türkiye’deki ofislere elden teslim etmektedirler. E-posta ve Skype gibi uygulamalar denetime tabi tutulduğundan tercih edilmemektedir (Salloum).

Bunun yanı sıra, Uluslararası STK’lar bölgede çok verimli olmamaktadır. Suriye barış inşası örgütü Nuon’un program yöneticisi Nibal Salloum bunun nedeni olarak, bu STK’ların çoğunun bölgedeki koşulları tam anlamıyla içselleştiremediklerini ifade etmektedir. Bu STK’lar, Suriye’deki aktivistleri ve insan hakları savunucularını dinleyip ortaklaşa hareket etmek yerine kendi planlarını oluşturup bölgede uygulama yolunu tercih etmektedirler. Bunun yanında uluslararası bağışçıların da benzer yöntemleri uygulamaları nedeniyle Suriyelilere sağlanan destek tam anlamıyla ihtiyaçları karşılayamamaktadır. Salloum bu konuda, Suriye’de yıllardır okula gidemeyen çocukların durumunu örnek göstermektedir. Uluslararası bağışçılar bu çocukların öncelikli olarak özel eğitim ve bakımını sağlamak yerine Lübnan’daki okullara gidebilmeleri için Lübnan hükümetine para yardımı yapmaktadırlar. Bu da çok sağlıklı bir sonuç sağlanamamaktadır. Tabi bahsedilen durum hepsi için geçerli olmamaktadır. Bazen sorun yerel halk ve STK’lar tarafından da kaynaklanmaktadır. Örneğin, Suriyeli yerel halkın BM’ye olan güvensizliği ve Suriyeli STK’ların BM’yi tam olarak anlamıyor oluşları karşılıklı işbirliği konusunda problemlere neden olmaktadır (Salloum).

Suriye’de siyasi geçişi gerçekleştirmek ve sürdürülebilir barışı inşa etmek adına 2014-2015 yıllarında Sivil Toplum ve Demokrasi Merkezi (CCSD) kurulmuş ve çalışmalara başlamıştır. Suriye toplumu içinde demokrasi değerlerini teşvik etmek ve Suriye vatandaşları arasında farkındalık yaratmak gibi amaçları bulunan CCSD, 40’ın üzerinde STK’yı eğitmiştir. (Peace Insıght) Ülkede devam etmekte olan çatışmaların siyasi çözümü konusunda sivil toplumun da yer alması ortak görüş olarak ifade edilmektedir. Buna yönelik olarak 2016 BM Cenevre Görüşmelerine birkaç Suriyeli STK ve temsilcileri davet edilmiştir. 27-29 Haziran 2016 tarihleri arasında Suriye içi görüşmelere sivil toplumun da dahil edilmesi için ilk resmi mekanizma olan Sivil Toplum Destek Odası (CSSR) oluşturulmuştur (CSPPS, 2020).

Son dönemde yaşanan Covid-19 salgını Suriye’deki uluslararası STK’ların çalışmalarını olumsuz etkilemiştir. Mart 2020’de Dünya Sağlık Örgütü’nün Suriye’yi ‘çok yüksek riskli ülke’ olarak belirlemesi uluslararası sivil toplum örgütlerinin ve bağışçıların büyük oranda çekilmesine neden olmuştur. Böylece kuzeybatı Suriye’deki bu boşlukta yerel sivil toplum etkili olmaya başlamıştır. Oysa Covid öncesinde yerel sivil toplum, uluslararası toplum ve bağışçıların yalnızca bir ‘uygulayıcısı’ olmaktan öteye gidememiştir. 19 Nisan 2020 tarihinde İdlib Sağlık Müdürlüğü ve Suriyeli sivil toplum ‘Corona’ya Karşı Gönüllüler’ adında bir girişim başlatmıştır. Bu oluşuma 60 yerel kuruluş ile 600 gönüllü katılarak sektörler arası ortaklaşa çalışma başlatılmıştır. Salgın, Suriye sivil toplumunun krizi hafifletme ve siyasi – silahlı örgütlerle koordinasyon kurabilme potansiyelini ortaya çıkarmıştır (CSPPS, 2020).

6. Sonuç

Ortadoğu’daki devletler bağımsızlıklarından itibaren modernleşme adı altında birtakım politikalar izlemişlerdir. Ancak yönetimlerin otoriter oluşu ve sosyalizm gibi ideolojilerin yoğun olarak hissedildiği toplumlarda özellikle sivil toplum alanında beklenen gelişmeler 2000’lerin başına kadar gerçekleştirilememiştir. Bu süreye kadar çeşitli adımlar atılmış olsa da pek çok darbe ve iç savaşların yaşandığından mümkün olmamıştır.

Devletlerin baskıcı ve tutucu politikaları ve vatandaşların ihtiyaçlarına çözüm üretememeleri sonucunda 2010 yılında Tunus’ta Arap Baharı patlak vermiştir. Çok kısa süre içerisinde neredeyse tüm coğrafyaya yayılan ayaklanmalar ve protestolar rejimler üzerinde büyük tehdit oluşturmuştur. Her devlette protestolar ve ayaklanmalar yaşanmış ancak sürecin ilerleme kısmında farklılaşmalar olmuştur. Kimisinde devrimler yaşanıp hükümetler değişirken kimisinde silahlı çatışmalar ve iç savaşlar yaşanmıştır. Halk ayaklanmaları bazı devletlerde sivil toplum alanında büyük gelişmeleri de beraberinde getirmiştir. Öncüsü Tunus halkı olmak üzere Mısır ve diğer pek çok ülke halkı birleşerek otoriter rejimler karşısında hak mücadelesi vermişlerdir. Bazısı sonuca ulaşırken bazı devletlerde durum iç savaşa sürüklenmiştir. Suriye, buna verilebilecek en iyi örnektir. On yıllar boyunca iktidarda kalan Baas rejimi, gerek ayrımcı politikası gerekse baskıcı yasaları nedeniyle ülkede bağımsız sivil toplumun oluşmasını imkansız hale getirmiş, ülkede tabakalaşma ve gruplaşmalara neden olmuştur. Arap Baharının başlarında ve ilerleyen süreçlerde sivil toplum oluşumları artmış olsa da yönetime devam eden Esad ve yürürlükteki yasalar nedeniyle muhalif kuruluş ülkede yasal faaliyetler gerçekleştirememektedir. Bu süreçte Suriye’de daha çok silahlı örgütlenmeler meydana gelmiştir.

Genel bir değerlendirme yapacak olursak, sivil toplumun Ortadoğu’daki dönüşümlerde çok büyük katkısı olduğunu söyleyebiliriz. Ancak her toplumda STK’ların bulunmaması ya da bağımsız olmamaları, ülkelerin farklı dinamiklere ve farklı etnik/dinsel gruplara sahip olmaları ve genel olarak otoriter olsalar da yönetimlerin uygulamalarındaki farklılıklar neticesinde ayaklanmalar aynı sonucu vermemiştir.

Özge SEVİNÇ

Rümeysa UYANIK

Sivil Toplum Çalışmaları Staj Programı

Kaynakça

Abdelaziz, M. (2017, December). The Hard Reality of Civil Society in the Arab World. Fıkra Forum: https://www.washingtoninstitute.org/policy-analysis/hard-reality-civil-society-arab-world#main-content

Akbıyık, Nihat & Ozturk, Musa. (2020). Sivil Toplum ve Sosyal Medya Perspektifinde “Arap Baharı” ve “Wall Street‟i İşgal Et” Eylemleri — ‘The Arab Spring’ and ‘Occupy Wall Street’ protests from the perspective of Civil Society and Social Media.

Bellin, Eva R. (1995). “Civil Society in Formation: Tunisia.” Civil Society in the Middle East.. Ed. Augustus Richard Norton. :E.J. Brill.

Birdane, Merve (2017). Arap Baharı Sürecinde Tunus’un Demokrasiye Geçişinde Sivil Toplumun Rolü, International Journal of Humanities and Social Science Invention, 6(10).

Cavatorta, Francesco. (2012). Arab Spring: The Awakening of Civil Society: A General Overview.

Cheema, S. A. (2009). Developement of Civil Society. Lex ET Scientia, 453-454.

CSPPS. (2020, July 22). CSPPS: https://www.cspps.org/civil-society-role-Syria-COVID19

Çalışkan, S. (2020). Ortadoğu’da Sivil Toplum: İmkanlar ve Kısıtlılıklar. Ortadoğu Etütleri, 298-303.

Çetin, P. D. (2018). Arap Dünyası’nda STK’lar: Tarihi Bir Bakış. TASAM

Deane, S. (2013). “Transforming Tunisia: The Role of Civil Society in Tunisia’s Transition”, International Alert.

Gönenç, Ayşenur A.(2001 Nisan) Sivil Toplum Düşünsel Temelleri ve Türkiye Perspektifi, AltKitap

Gün, T. (2017). İslam’da ve Müslüman Doğu Toplumlarında Sivil Toplum. TESAM

Halaseh, R. (2012). Civil society, youth and the Arab spring. In S. Calleya, & M. Wohlfeld (Eds.), Change and Opportunities in the Emerging Mediterranean. Msida: Mediterranean Academy of Diplomatic Studies. (pp.254-273).

Hinnebusch, R. A. (1993). State and Civil Society in Syria. Middle East Journal

Karatas, Ibrahim. (2020). Arap Baharı ve Sosyal Medya. ECLSS International Online Conference, Economics and Social Sciences

Kırık, A. M. (2012). Arap Baharı Bağlamı’nda Sosyal Medya-Birey. Arap Baharı Bağlamı’nda Sosyal Medya-Birey Etkileşimi ve Toplumsal Dönüşüm.

Kodmani. (2011, February 15). The Middle East in the Aftermath of Arab Revolutions in Tunisia and Egypt. Arab Reform Initiative. Retrieved From: https://www.arab-reform.net/event/the-middle-east-in-the-aftermath-of-arab-revolutions-in-tunisia-and-egypt/

Köktaş, R. (2016). Tunus Politik Kültüründe Sivil Toplum: Tarihsel Bir Analiz.

Oğuzlu, Tarık. (2011). “Arap Baharı ve Yansımaları.” Ortadoğu Analiz.

Peace Insıght. Retrieved From: https://www.peaceinsight.org/en/organisations/center-for-civil-society-and-democracy-in-syria-draft/?location=syria&theme

Rishmawi, M., & Morris, T. (2007). Overview of Civil Society in the Arab World. INTRAC, 12-13.

Salloum, N. Syrian civil society not being heard by international donors. (CIVICUS). Retrieved From: https://www.civicus.org/index.php/fr/medias-ressources/122-news/interviews/2713-syrian-civil-society-not-being-heard-by-international-donors#:~:text=Nuon%20is%20a%20Syrian%20civil,with%20Syrian%20refugees%20in%20Lebanon.

Türkiye Cumhuriyeti Dışişleri Bakanlığı: http://www.mfa.gov.tr/suriye-siyasi-gorunumu.tr.

Topak, Tayfun. (2014). Sivil Toplum Kuruluşları ve Sosyal Medya Bağlamında “Renkli Devrimler” ve “Arap Baharı” Süreçlerinin Karşılaştırmalı Analizi, Eskişehir Osmangazi Üniversitesi İİBDF Dergisi

Vallianatos, S. (2013). Arab Civil Society at the Crossroad of Democratization: The Arab Spring Impact. Neighbourhood Policy Paper.

Yaman, Y. (2018). Tunus’ta İstikrarın Formülü: Üç Sacayağı. Bilecik Şeyh Edebali Üniversitesi Sosyal Bilimler Dergisi, 3(1). 

Sosyal Medyada Paylaş

LEAVE A REPLY

Please enter your comment!
Please enter your name here

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.

Tarih:

Beğenebileceğinizi Düşündük
Yazılar

Avrupa Gündemi Konferansları – II: “Bizi Bağlayan Göç” – AB-Türkiye Ortaklığını Yeniden Değerlendirmek

Kocaeli Üniversitesi’nin yürütücülüğünde düzenlenen Avrupa Gündemi Konferanslarının ikincisi 24-25...

Avusturya Seçim Sonuçları: Aşırı Sağ FPÖ’nün Zaferi Yeni Bir Dönemi mi İşaret Ediyor?

Avusturya’da 2024 seçimleri, ülkenin siyasi tarihindeki önemli dönüm noktalarından...

Afro-Avrasya Araştırmaları Enstitüsü Uluslararası İlişkiler Yaz Okulu Tamamlandı

Afro-Avrasya Araştırmaları Enstitüsü tarafından düzenlenen "Uluslararası İlişkiler Yaz Okulu...

Afrika’nın Konumu ve Türkiye: BM 79. Genel Kurul Toplantısı

1945 Yılında kurulan BM’nin bugün dünya haritası üzerinde yer...