Türk Siyasal Hayatında 1960 ve 1980 Askeri Darbeleri: Nedenleri, Sonuçları ve Etkileri

Özet

Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nde çok partili seçim sistemine geçilen 1946’dan bugüne dek; Türk Silahlı Kuvvetleri’nin 1960, 1971, 1980 ve 1997 yıllarında parlamenter yönetime müdahale ettiğini, hemen hemen her 10 yılda bir darbeci gelenek tarafından demokrasinin kesintiye uğratılmasının söz konusu olduğunu görmekteyiz. Askeri darbelerin kökenine inmeyi amaçlayan bu makalede; Türk toplumu ve demokrasi tarihi açısından kimi zaman kara leke olarak görülen kimi zaman tek çare olarak adlandırılan askeri darbelerden en çok ses getirenleri, Türk toplumunun karşılaşmış olduğu ilk darbe olan 27 Mayıs 1960 askeri darbesi ve halkın belirli bir kesiminin desteğini arkasına alan 12 Eylül 1980 askeri darbesi incelenecek ve bu darbelerin nedenleri, sonuçları ve Türk toplumu üzerinde bıraktığı etkileri nelerdir gibi sorulara cevap aranacaktır.

 

Anahtar Kelimeler: Türk Siyasal Tarihi, Demokrasi, Yönetim, 1960 Askeri Darbesi, 1980 Askeri Darbesi.

Giriş

Askeri darbeler, köklü bir demokrasiye sahip olamamanın sonuçlarından biridir. Köklü ve elverişli bir demokrasiye sahip olamamanın yanı sıra, ülke içerisinde cepheleşmelerin var olması da darbelere zemin hazırlar. Türk siyasal hayatı kendi alt dönemleri içerisinde her zaman cepheleşmelerin var olduğu bir tarihtir. Türk siyasal hayatı, çoğulcu politik hayatın başlamasıyla birlikte;

  • İttihatçı-İtilafçı cepheleşmesi (1908-1922),
  • 1958-1960 yılları arasında Vatan cephesi (DP-CHP),
  • 1965-1980 yılları arasında sağ-sol cepheleşmesi ve
  • 1990’lı yıllarda laik-İslamcı cepheleşmelerine şahit olmuştur.

Türkiye’de siyasal cepheleşme halen devam etmekte olan bir sorundur.

Bunlara sebep olarak Hakkı Uyar “Türkiye’de Askeri Darbeler ve Nedenleri Üzerine Bir Analiz Denemesi” adlı makalesinde, “Demokrasinin sadece yasal düzenlemelerle olabileceği algısının yanlışlığına dikkat çekmek gerekir. Demokrasi, öncelikle modern toplumun ürünüdür. Kentlileşmiş, sanayileşmiş, eğitim/kültür düzeyi yüksek, köylülüğü ve feodal/ geleneksel ilişkileri azaltmış, birey ve yurttaş kimliğinin ön plana çıktığı, ulusal bütünlüğünü sağlamış bir toplumda demokrasi kökleşebilir ve sağlıklı işleyebilir. Türk demokrasisi bu altyapıyı tam oluşturmadan uygulamaya koyduğu için pamuk ipliğine bağlı bir şekilde yürümeye çalıştı. O nedenle de siyasal cepheleşme ve devalüasyonla ekonomik kriz dönemlerinde kesintiye uğradı.” diyerek bu konuya dikkat çeker.

Köklü demokrasiye sahip olamayan dolayısıyla bu konuda kültür edinememiş toplumların neredeyse tamamının ortak problemlerinden biri asker-sivil ilişkileridir. Türkiye, demokrasiye geçişten sonraki dönemlerde sivil-asker ilişkisinde oldukça sarsıntılı dönemler geçirmiştir. Ülke ilk olarak, 27 Mayıs 1960’ta gerçekleşen askeri darbe ile demokrasi rejiminin ağır yara aldığı bir deneyim yaşamıştır.

1. 27 Mayıs 1960 Askeri Darbesi

Türkiye Cumhuriyeti Devleti, bugüne dek birden fazla askeri darbe yaşamıştır. Darbe, kelime anlamı olarak Türk Dil Kurumu’nda: “Ülkede bir grup tarafından örgütlü bir biçimde silah zoruyla baskı kurularak veya seçim dışındaki demokratik usulleri kötüye kullanarak mevcut hükûmeti istifa ettirme veya rejimi değiştirecek biçimde yönetimi devirme işi.” olarak tanımlanmıştır. Buna bağlı olarak askeri darbenin anlamını “Ülkede bir askeri grup tarafından…” şeklinde değiştirerek çıkarabiliriz. Türkiye Cumhuriyeti’nde ilk askeri darbe 27 Mayıs 1960 tarihinde gerçekleşen ve gerçekleştiği yılın adını alan 1960 Askeri Darbesi’dir. Bu askeri darbe, Milli Birlik Komitesi olarak anılan bir grup subay tarafından on yıldır iktidarda olan Demokrat Parti hükümetine karşı yapılmıştır. Bununla birlikte dönemin Cumhurbaşkanı Celal Bayar, Başbakan Adnan Menderes, hükümet üyeleri ve Demokrat Parti mebusları tutuklanmıştır. Tutuklanan devlet adamları Yassıada’ya götürülmüşler ve orada kurulan Yüksek Adalet Divanı’nda yargılanmışlardır.

1.1. 27 Mayıs 1960 Askeri Darbesi Nedenleri

1960 Askeri Darbesi birçok nedene dayandırılarak gerçekleşmiştir. Bu nedenlerden bahsedecek olursak, öncelikle bu dönemde demokratik kurumların ilişkilerinin gelişebilmesi için önemli adımlar atıldığına fakat istenilen sonuçların alınamadığına değinilmedir. On yıllık dönemde, 1950 seçiminden beri iktidar partisi olan Demokrat Parti ve muhalefet partisi olan Cumhuriyet Halk Partisi arasında halkın görmek istediği güçlü, olumlu ilişkiler kurulamamış ve bu yüzden iktidar partisinin muhalefete karşı bakış açısı hep olumsuz yönde olmuştur. İşte bu nokta, askeri darbe için etkenlerden biri olmuştur (Akıncı, 2014: 59).

Sonrasında “27 Ekim 1957 seçimlerden hemen sonra Menderes şöyle bir konuşma yapmıştır: ‘Muhterem arkadaşlar, size esefle haber vermek isterim ki, iktidara gelişimiz henüz bir ayı bulmadığı halde, bazı zaruri değişiklikleri mesele ittihaz ederek Cumhuriyet Halk Partisi, orduyu aleyhimize tahrik etmek yoluna sapmıştır. Bizim bütün çabalarımız memleketimizde demokrasiyi perçinlemeye matuftur. Cumhuriyet Halk Partisi, eğer başarılı bir çalışmaya girmek istiyorsa, başlarındaki iktidar hastalarını atmalıdır. Bu iktidar hastaları havayı karıştırmak istemektedirler. Memlekette siyasi iktidarı muhtel (bozuk) göstererek, bir polemiğe, bir hücum ve taarruza geçmişlerdir’. Bu konuşmadan bir gerginlik ortamının olduğunu ve İhtilal söylemlerinin daha DP’nin ilk yıllarından itibaren gündemde olduğunu anlayabiliriz.” (Emiroğlu, 2011: 2). 

Ardından Demokrat Parti ve muhalefet arasındaki gergin ilişkiler gün geçtikçe etkisini arttırmaya devam etmiştir. Hükümet, basın ve üniversiteler üzerinde büyük baskılar kurmuş; basın, üniversiteler, sivil toplum örgütleri ise hükümete açıkça karşı durmuşlardır. Bu durum halkın oy verme kriterlerini oldukça etkilemiştir (Emiroğlu, 2011: 2).

Hükümet açısından yaşanan bu olumsuz gelişmeler üzerine Demokrat Parti hükümeti 1957 yılında erken seçim kararı almış ve 27 Ekim 1957 tarihinde seçim gerçekleşmiştir. 2 Mayıs 1954 seçimlerinde Demokrat Parti %57,61 oy oranına sahipken bu oran 1957 seçimlerinde ciddi miktarda düşmüş ve bu seçimde %47,88 oy oranına sahip olmuşlardır. Cumhuriyet Halk Partisi ise %41,09 oranında oy almıştır. Bu oranlardan yola çıkarak Demokrat Parti’nin erken seçimle de istediği sonucu elde edemediği görülmektedir.

Ardından Demokrat Parti hükümeti, patronaj ilişkilerini kullanarak sorunlarını çözmeye çalışmış ve bunun yanında dini değerleri de halk üzerinde kullanmıştır. Özellikle İngiltere’de yaşanan uçak kazasında Adnan Menderes’in kurtulması din istismarına katkıda bulunmuştur. Halk üzerinde Adnan Menderes’in tanrının lütfu olarak görülmesi algısı yaratılmıştır (Emiroğlu, 2011: 15). Cumhuriyet Halk Partisi’ne karşı, seçimsiz iktidara gelme çalışmalarının olduğu suçlamaları yapılarak “Tahkikat Komisyonu” kurulmuştur. Kurulan Tahkikat Komisyonu, halk tarafından olumsuz tepkiler almıştır (Akıncı, 2014: 60).

“Tahkikat Komisyonu ülkede büyük bir tepki toplamıştır. 28 Nisan 1960’ta İstanbul’da öğrenci gösterileri düzenlenmiş, binlerce öğrenci “Kahrolsun diktatörler!”, “Menderes istifa” sloganları atmıştır. İki öğrenci olaylar sırasında ölmüştür. Polisin etkisiz kalmasına karşılık bölgeye gelen askerler adeta öğrencilere destek vermiştir. Olayların durdurulamamasına karşılık, hükümet sıkıyönetim ilan etmiş ve böylece yeni bir yayın yasağı daha kabul edilmiştir. Alınan bu önlemlere rağmen olaylar durdurulamamış, 5 Mayıs’ta 555 K parolasıyla Ankara Kızılay’da toplanan, çoğunluğunu üniversite öğrencilerinin oluşturduğu grup, hürriyet sloganları atmıştır(Emiroğlu, 2011: 15).

Milli Birlik Komitesi, ihtilalin halk içindeki kardeş kavgasını sonlandıracağını ve laiklik ilkesine zarar veren yaptırımları ortadan kaldıracağını savunmuş ve bunun üzerine halkı askeri darbe fikrine hazırlamak için yayımlar hazırlamışlardır. Halka 27 Mayıs’ı anlatmak üzere yapılacak konferanslarda kullanılmak üzere hazırlanan Esaslar başlıklı yayımda “27 Mayıs inkılap hareketi niçin yapıldı?” bölümünde de nedenler şöyle sıralanmaktadır:

  1. “Partizan bir idare kurulması ve hukuk devleti vasfının ortadan kalkması
  2. Plansız bir yatırım politikası ve suiistimaller
  3. Enflasyonist bir mali politika ve hayat pahalılığı
  4. Fikir hayatı üzerine baskı ve basın hürriyetini tehdit
  5. Tek parti diktatoryasının kurulması ve Büyük Millet Meclisinin meşruluğunu kaybetmesi” (Gürbüz, 2017).

İşte bütün bunların sonucunda, 27 Mayıs 1960’ta Askeri Darbe gerçekleşmiş ve askerler yönetime el koymuştur.

1.2. 27 Mayıs 1960 Askeri Darbesi Sonuçları

Yukarıda da belirtildiği üzere, 27 Mayıs 1960’ta gerçekleşen askeri darbe, Türkiye Cumhuriyeti’nin ilk askeri darbesidir.

Cumhurbaşkanı Celal Bayar, Başbakan Adnan Menderes, hükümet üyeleri ve Demokrat Parti mebusları askeri teşkilat tarafından tutuklanmışlardır.

“235 general ve 3500 civarında subay (daha çok albay, yarbay, binbaşı) emekliye sevk edilerek, ordu; 1402 üniversite öğretim görevlisi görevden alınarak ve bazı üniversiteler kapatılıp el konularak, üniversiteler; 520 hakim ve yargıç görevden alınarak, yargı kontrol altına alınmıştır” (Lisans Eğitim, 2019).

Tutuklananlar bir süre Ankara Harp Okulu’nda tutulduktan sonra Yassıada’ya götürülmüşlerdir. Darbeden iki gün sonra dönemin İçişleri Bakanı Dr. Namık Gedik intihar etmiştir (Emiroğlu, 2011: 20). Yassıada’da, şimdilerde hukukçuların son derece hukuksuz olduğunu savunduğu, Yüksek Adalet Divanı kurulmuş ve yargılamalar başlamıştır.

“İhtilal’den sonra Milli Birlik Komitesi üyeleri dağıtılmış, yeni bir Milli Birlik Komitesi kurulmuştur. Aynı zamanda Türk Silahlı Kuvvetleri adı altında bir askeri cunta oluşturulmuş ve sanıkların yargılanma sürecinde bu cuntanın sözü geçmiştir” (Emiroğlu, 2011: 25).

Böylece askeri teşkilat kurumsallaşmış ve yönetimde söz sahibi olmuştur. Yassıada’da gerçekleşen yargılamalar yaklaşık dokuz aydan fazla sürmüştür. Sonuç olarak otuz bir kişi müebbet hapis cezasına; Cumhurbaşkanı Celal Bayar, Başbakan Adnan Menderes, Dışişleri Bakanı Fatin Rüştü Zorlu, Maliye Bakanı Hasan Polatkan, Meclis Başkanı Refik Koraltan, Agah Erozan, İbrahim Kirazoğlu, Ahmet Hamdi Sancar, Nusret Kirişoğlu, Bahadır Dülger, Emin Kalafat, Baha Akşit, Osman Kavrakoğlu ve Zeki Erataman ise ölüm cezasına çarptırılmışlardır. Fakat sadece Adnan Menderes, Fatin Rüştü Zorlu ve Hasan Polatkan idam edilmiştir. İdam edilmeden önce Adnan Menderes intihara kalkışmış fakat başarılı olamamıştır (Lisans Eğitim, 2019: 1).

Yönetimi eline alan generaller birçok icraat gerçekleştirme yolunda ilerlemiştir. Bunlardan en önemlisi 1961 Anayasası’nın yazılmasıdır.

“Bu anayasa, görece demokratik hakları korumuş, sendikal ve siyasi hakların kullanım alanını genişletmiş, yargı ve üniversite bağımsızlığını kurmuş, Anayasa Mahkemesi’ni ve yürütmeyi kontrol amaçlı, çift kanatlı meclis anlayışını getirmiştir. Fakat Türkiye’deki sağ kanat bu formüllerin işe yararlığına asla ikna olmayacak ve yeni anayasanın tanıdığı özgürlük alanlarına muhalefet edecektir” (Gürbüz, 2017: 1).

Bunun yanında 1961 Anayasası askeriyenin kurumsallaşması ve özerkleşmesini de sağlamıştır (Gürbüz, 2017: 1).

Ayrıca 1961 Anayasası ile Devlet Planlama Teşkilatı (DPT), Milli Güvenlik Kurulu (MGK) ve Anayasa Mahkemesi kurulmuştur. Devlet Planlama Teşkilatı ile amaçlanan, ekonomik düzenlemelerin adil bir şekilde planlanıp uygulanmasını sağlamak ve sınıf çatışmasına engel olmaktı. Milli Güvenlik Kurulu ile amaçlanan ise yönetimde milli güvenlik kolunu oluşturmak ve anayasal alanda askerlerin daha çok söz sahibi olmasını sağlamaktı. Anayasa Mahkemesi ile ise kuvvetler ayrılığının bir kolu olan yargı için düzensizlikleri giderip dengeyi sağlamak amaçlanmıştı. 1960 Askeri Darbesi’nin en önemli bir diğer sonucu ise şu şekilde özetlenebilir:

“27 Mayıs darbesinin en önemli sonuçlarından biri de 27 Mayıs sonrası politikacılarda, bir askeri darbe yapılabileceği düşüncesi oluşmasıdır…27 Mayıs ile birlikte Türk Silahlı Kuvvetlerinin önemi ve etkisi daha da artmıştır. Cumhuriyet tarihinin ilk askeri darbesi, 1960 darbesi ile Türk Siyasal Hayatında önemli bir kırılma yaşanmıştır” (Çavuşoğlu, 2019: 360-361).

1.3. 27 Mayıs 1960 Askeri Darbesi’nin Türk Siyasal Hayatına Etkileri

27 Mayıs 1960 askeri darbesi ile halk, siyasi ve askeri teşkilat arasındaki ilişki olumsuz yönde etkilenmiştir. Çünkü bu askeri darbe öncesi halk, askerlerle yakın bir etkileşim halindeydi. Fakat askeri darbe sonrası askerlere tanınan ayrıcalıklar ile askeri kesim, halk içinden soyutlanıp ayrı bir zümre gibi soyutlandılar. Vatandaşlar, askerlere karşı büyük güven kaybı yaşadılar. Bunun yanında siyasetçiler için ise askeri darbenin yaşanması büyük korku yarattı. Her an silahlı müdahaleyle karşılaşacaklarmış gibi çalışmalarına devam ettiler. Bunun dışında tutuklananların idamla cezalandırılmalarının toplumda derin izler bıraktığı da apaçık ortadadır. Bu sebepten dolayı 1960 askeri darbesinden sonra yaşanan 12 Eylül 1980 Askeri Darbesi’nin lideri Kenan Evren, 1960 darbesinden ders çıkarıp özellikle bu hususa dikkat ettiğini, devlet adamlarını tutuklarlarken bile daha nazik davranmaları konusunda askerleri uyardığından “32.gün – 12 Eylül 1980 Darbesi Nasıl Yapıldı?” belgeselinde bahsetmiştir (Çavuşoğlu, 2019: 360-361).

2. 12 Eylül 1980 Askeri Darbesi

1960 darbesi ve 1971 muhtırasının ardından Türk Silahlı Kuvvetleri’nin 3. kez yönetime müdahalesi olarak tarihe geçen 1980 darbesi, emir komuta zinciri içerisinde gerçekleşmiştir (Koçak, 2016: 4). 1960’ların ikinci yarısından 12 Mart 1971 muhtırasına kadar olan dönemde Adalet Partisi’nin seçimleri kazanarak tek başına iktidar olduğu görülmektedir. Türkiye’de özellikle 1965’lerden sonrası, toplumsal ve siyasal hareketlerin ivme kazandığı bir dönemdir. Birçok meslek grubundan insan ve üniversite gençliği, bu dönemde daha çok politikleşmiş, hak ve talep mücadelesine girişmişlerdir. 12 Eylül 1980 darbesinin kökenleri, 1960’lara kadar uzanmaktadır. Şunu da belirtmek gerekir ki 12 Mart 1971 Muhtırası, 12 Eylül ile yapılmaya çalışılanları hedeflemiş ama başaramamıştır; 1971 Muhtırası, 12 Eylül darbesinin başarısız bir provası olarak değerlendirilmeye müsait bir girişimdir (Akça, 2013).

2.1. 12 Eylül 1980 Askeri Darbesi’nin Nedenleri

Adalet Partisi 1969 seçimlerinden tek başına iktidar olarak çıkmış ve otoriter popülizmi ile güç kazanmıştır. Yükselen toplumsal ve siyasal hareketler karşısında 1961 Anayasası ile siyasal alanda yaratılan boşluğu kapatabilmek, “devletin otoritesini yeniden güçlendirmek” temel amaç olmuştur (Akça, 2013). 12 Mart Muhtırası’ndan 1980’deki askeri darbeye dek Türkiye’de tek bir hükümet kurulamamıştır; birçok hükümet kurulmuş, koalisyonlar gerçekleşmiş ve toplamda 10 yeni hükümet kurulmuştur. Hükümetlerin bu kadar sık değişmesi ise istikrarın sağlanamadığına ve dolayısıyla yeni gelen hükümetin de itibar kazanamadığına işarettir. Bu durum ise halka güvensizlik vermiştir (Kırkpınar, 2009: 90).

12 Eylül öncesinde; devalüasyonla doğan ekonomik kriz, sağ- sol cephelerinin ayrışması, Cumhurbaşkanının bir türlü seçilememesi, terör faaliyetleri ve “Cumhuriyet tarihinin en radikal ekonomik hamlesi” olarak anılan 24 Ocak kararları askeri darbeye zemin hazırlamaktaydı (Fevzi Öztürk, 2013). Bu etkenleri iç dinamiklerin sonucu olarak sıralarken hiçbir darbenin dış etkenlere de maruz kalmadan meydana gelmeyeceğini vurgulamak gerekir. Dünyada meydana gelen diğer darbelere benzer nitelikte, Türkiye’de gerçekleşen darbeler de sadece iç dinamiklerle açıklanamamaktadır. İç dinamiklerin yanı sıra dış güçlerin onayının alınması da darbeler için gereklidir (Uyar, 2020: 82). Öte yandan 12 Eylül krizinin sebebi olarak işçi sınıfının, gençliğin, devrimci sol hareketlerin toplumsal ve siyasal mücadelesi ele alındığından, 12 Eylül darbesinin temel derdi “sınıf temelli siyasete son vermek” olmuştur denilebilir (Akça, 2013: 59).

Darbeden önce birçok şehirde katliam (Maraş Katliamı, Sivas ve Malatya Olayları örnek verilebilir) ve suikastlar düzenlenmiş; terör ülkenin dört bir yanında aktif bir şekilde rol oynamıştır (Kırkpınar, 2009:89).

Tüm bu olayların ışığında, Genelkurmay Başkanı Orgeneral Kenan Evren, 27 Aralık 1979’da Cumhurbaşkanı Fahri Korutürk’e bir uyarı mektubu sunmuştur. Uyarı mektubunda ülkenin içerisinde bulunduğu son derece önemli politik, ekonomik ve sosyal ortamda her geçen gün daha da artan anarşi, terör ve bölücülüğe dikkat çekilerek, milli birlik ve beraberliğin sağlanabilmesi için gerekli olan düzenlemelerin yapılması askeri yönetim tarafından istenmiştir (Kırkpınar, 2009: 83-86). 6 Nisan 1980’de Korutürk’ ün görev süresi tamamlanmış ve yeni cumhurbaşkanı ise seçilememiştir; bu, yeni bir anayasal düzenin de gerekli olduğu anlayışının oluşmasına neden olmuştur (Kırkpınar, 2009: 86). Ülkedeki olumsuz olaylar silsilesinin üstüne, 30 Ağustos Zafer Bayramı kutlamalarına Erbakan’ın katılmayı reddetmesi bazı üniversite öğrencilerinin İstiklal Marşı çaldığında saygısızlık edip ayağa kalkmamaları ve en önemlisi sivil otoritenin bu sorunların hiçbirini çözemediği birçok kez anlaşılınca darbenin tek çare olduğunu düşünmek kaçınılmaz olmuştur (Kırkpınar, 2009: 91).

“Kenan Evren İhtilal ’den 4 gün sonra, 16 Eylül 1980’de yaptığı basın açıklamasında bu harekatın amaçlarını şöyle özetlemiştir;
1. Milli birliği korumak,
2. Anarşi ve terörü önleyerek, can ve mal güvenliğini tesis etmek,
3. Devlet otoritesini hâkim kılmak ve korumak,
4. Sosyal barışı, milli anlayış ve beraberliği sağlamak,
5. Sosyal adalete, fendi hak ve hürriyete ve insan haklarına dayalı laik ve cumhuriyet rejimini işlerli kılmak,
6. Ve nihayet makul bir sürede yasal düzenlemeleri tamamladıktan sonra sivil idareyi yeniden tesis etmektir.
Bu amaçlara ulaşmak için bize yol gösterecek olan ışık her zaman olduğu gibi Atatürkçülük ve ilkeleridir” (Kırkpınar, 2009: 99).

2.2. 12 Eylül 1980 Askeri Darbesi Sonuçları

12 Eylül İhtilali, Türkiye tarihinin en ağır darbesi olarak anılmasına rağmen, özellikle 1970’lerin ikinci yarısından itibaren yaşanan siyasi ve ekonomik sorunların hiçbirine çözüm bulunamaması nedeniyle halk tarafından belirli oranda destek görmüştür. Bu müdahale ile Süleyman Demirel’in başbakan olduğu hükümet görevden alınmış, Türkiye Büyük Millet Meclisi feshedilmiştir. Bütün derneklerin ve siyasal partilerin faaliyetleri durdurulmuş, parti liderleri de gözetim altında tutulmalarının ardından yargılanıp, siyasi yasaklı ilan edilmişlerdir. 1961 Anayasası yürürlükten kaldırılmış, yeni anayasa için hazırlıklara başlanmıştır.
Bu yeni anayasa hazırlanırken Atatürk milliyetçiliği, Demokratik devlet, Laik devlet, Sosyal devlet, Hukuk devleti ilkelerine öncelik verilerek insan haklarına saygılı bir anayasanın oluşturulması hedeflenmiştir. Darbeden sonra hazırlanan 1982 Anayasası’nın akabinde, 1983 yılında siyasi partilerin yeniden kurulmasına izin verilmiştir (Koçak, 2016: 4-5). %10 seçim barajı gelmiş ve küçük partilerin seçimlerdeki etkisi kırılmıştır (Uyar, 2020: 88).

2.3. 12 Eylül 1980 Askeri Darbesi’nin Türk Siyasal Hayatına Etkileri

12 Eylül 1980 Darbesi’nin ekonomi, toplumsal düzen, politika gibi birçok alana etkisi olmuştur. 12 Eylül öncesinde kabul edilip, darbe ile beraber yürürlüğe konan 24 Ocak Kararları ile ülkede ekonomi düzeltilmeye çalışılırken tam tersi bir durum ortaya çıkmıştır. 24 Ocak Kararları, Türkiye’ye tarihinin en büyük iç ve dış borcunu getirmiştir.

12 Eylül’den önceki politik ortama bakıldığında, herkesin taraf tutmak zorunda kaldığı, sağ-sol davalarının aile ilişkilerine bile sirayet ettiği, mezhep ve görüş ayrılıklarının bölücü ve yıkıcı faaliyetlerde kullanıldığı bir ortam mevcuttu. Halk bu ortamda huzursuz ve devletin bekasından kuşkuluydu. 1980 Darbesi sonrasında politik partiler dışındaki dernek, sendika, vakıf, kamu kurumu niteliğindeki meslek kuruluşları gibi tüzel kişiliklere de politik faaliyet yasağı getirilmiştir. Ülkede örgütlenmeye dair her şey yasaklı hale gelmiştir (Kırkpınar, 2009: 151).

1982’de Yüksek Öğretim Kurulu (YÖK) kurulmuş; YÖK ile birlikte üniversiteler emir-komuta sistemiyle yönetilmeye başlanmıştır. Ayrıca etkisi günümüze dek uzanan türban meselesinin temeli de 12 Eylül rejimi ve YÖK kararı ile oluşmuştur (Kırkpınar, 2009: 137).

 Sonuç

Askeri darbe, hiç şüphesiz, demokrasiyi kesintiye uğratan bir eylemdir. Bu askeri darbeler, halk tarafından desteklenebileceği gibi bazı kesimlerce olumsuz tepkilere de maruz kalabilir. İncelediğimiz gibi 27 Mayıs 1960 tarihinde gerçekleşen askeri darbede tutuklanan devlet adamlarının idam ile cezalandırılmaları Türk toplumunda derin yaralar açmış, siyasetçiler üzerinde ise askeri darbe yaşama korkusunu yaratmıştır. Öte yandan Türkiye tarihinde sıkıntılı dönemler yaşanmış ve buna bağlı olarak 12 Eylül 1980 askeri darbesinde darbeyi destekleyen, darbenin yaşanan sıkıntılara çözüm olacağına inanan insan sayısı yadsınamayacak derecede fazla olmuştur. Gerek kelime anlamı olarak gerek uygulamaya konulduğunda meydana gelenlere bakıldığında “darbe” zihinlerde kötü bir izlenim bırakırken, 1980 darbesi öncesi, ülkedeki sorunların giderilemeyişi halkın bazı kesimleri tarafından bir umut ışığı olarak görülmesi bu askeri darbenin desteklenmesini kaçınılmaz hale getirmiştir. Bu askeri darbeyle birlikte sınıflaşmanın, terörün, anarşizmin, cepheleşmelerin hat safhada olduğu toplumsal düzenin bir nebze kırılması, ekonominin iyileşmesi, ülkenin emin ellerde yönetilmesi gibi konular en başta gelen temennilerdendi. Nitekim darbe sonrası ilk mücadele edilen konu terör, ardından siyasi cepheleşmenin engellenmeye çalışılması, ekonomi alanında iyileştirmeye gitmek olmuştur.

Askeri darbelere salt kelime anlamından yola çıkarak olumsuz bakılmamalı, her askeri darbe kendisiyle birlikte olumlu veya olumsuz birçok sonuç getirmiştir. Buna bağlı olarak askeri darbelerin var olduğu süreç içerisinde, o zamanki koşullar göz önünde bulundurularak değerlendirilmesi gerektiği kanısındayız. Darbe yönetimlerinin önüne geçmek için ise yaşananlardan ders çıkarılarak güçlü bir demokrasi, gelişmiş bir ülke, iyi yönetilen bir devletin varlığının bekası korumaya çalışılmalıdır.

Alanur AKSAKALLI

Nagehan BOYRAZ

Türk Siyasal Hayatı Staj Programı 

 

Kaynakça

Lisans Eğitim. (2019). 27 Mayıs Darbesi. lisansegitim.com: https://www.lisansegitim.com/27-mayis-darbesi/ adresinden alındı

Akça, İ. (2013). Türkiye’de Darbeler, Kapitalizm ve Demokrasi(sizlik). Cumhuriyet Tarihinin Tartışmalı Konuları (s. 49-71). içinde İstanbul: Bülent Bilmez (Yay. Haz.) Tarih Vakfı Yurt Yayınları.

Akıncı, A. (2013). Türk Siyasal Hayatında 1980 Sonrası Darbeler ve E-Muhtıra. Trakya Üniversitesi Sosyal Bilimler Dergisi, 39-58.

Akıncı, A. (2014). Türkiye’nin Darbe Geleneği: 1960 ve 1971 Müdahaleleri. Eskişehir Osmangazi Üniversitesi İİBF Dergisi.

Aktan, S. (2020, Mayıs 27). ’27 Mayıs 1960 Askeri Müdahalesi’ nasıl oldu? Darbeye giden süreçte neler yaşandı? https://tr.euronews.com/2020/05/27/27-may-s-1960-askeri-mudehalesi-nas-l-oldu-darbeye-giden-surecte-neler-yasand adresinden alındı

Çavuşoğlu, H. (2019). 27 Mayıs 1960 Darbesinin Nedenleri ve Sonuçları Üzerine Bir Tartışma. (435-463). Türk Siyasal Hayatı (Ed. Acar H.) içinde. Ankara: Nobel Yayıncılık.

Duman, M. Z. (2019). Türkiye’de Ordu-Siyaset İlişkileri ve Askeri Darbelerin İdeolojik Kökenleri. İnsan ve İnsan, 6(20), 145-164.

Emiroğlu, O. A. (2011). 27 Mayıs 1960 İhtilali ve Demokrat Parti’nin Tasfiyesi. Selçuk Üniversitesi Kadınhanı Faik İçil Meslek Yüksekokulu Sosyal ve Teknik Araştırmalar Dergisi, 1(1), 13-27.

Evren, K. (tarih yok). 12 Eylül 1980 Darbesi Nasıl Yapıldı? (32.Gün). (M. A. Birand, Röportaj Yapan)

Gökçen, S. (2020). İki Darbe Arası Türk Demokrasisi (1961-1980). Ankara Üniversitesi Türk İnkılâp Tarihi Enstitüsü Atatürk Yolu Dergisi, (67), 241-264.

Gürbüz, Y. (2017). Analiz: 27 Mayıs 1960 Darbesinin Nedenleri ve Sonuçları. akademikkaynak.com: https://www.akademikkaynak.com/1960-darbesi.html adresinden alındı

Kırkpınar, D. (2009). 12 Eylül Askeri Darbesi’nin Gençliğin Üzerindeki Etkileri. (Yüksek Lisans Tezi). İzmir: Dokuz Eylül Üniversitesi.

Koçak, H. (tarih yok). Türkiye’de Son Altmış Yılda Yaşanan Darbelerin Sosyolojik Analizi. Afyon Kocatepe Üniversitesi, Göller Bölgesi Aylık Hakemli Ekonomi ve Kültür Dergisi, 53.

Sırıklı, A. (2016, Mayıs 25). Türkiye Cumhuriyeti’nin ilk darbesi: 27 Mayıs. Anadolu Ajansı: https://www.aa.com.tr/tr/turkiye/turkiye-cumhuriyetinin-ilk-darbesi-27-mayis/578371# adresinden alındı

Sunar, İ. (1982). Demokrat Parti ve Popülarizm. İstanbul: İletişim Yayınları.

Tatlılıoğlu, K. (2017). Türkiye’de askeri darbelerin psiko-sosyal, ekonomik ve politik sonuçları üzerine genel bir değerlendirme. Uluslararası 15 Temmuz ve Darbeler Sempozyumu Kartepe Zirvesi. Kocaeli.

Türkiye demokrasisinin ‘kara lekesi’ 12 Eylül’de neler yaşandı? (2020, 09 12). euronews.com: https://tr.euronews.com/2020/09/12/turkiye-demokrasisinin-kara-lekesi-12-eylul-de-neler-yasandi adresinden alındı

Türkiye ekonomisinin kırılma noktası: 24 Ocak İstikrar Kararları. (2013, Ocak 25). web.archive.org: https://web.archive.org/web/20151115182235/http://www.dunyabulteni.net/haber/244303/turkiye-ekonomisinin-kirilma-noktasi-24-ocak-istikrar-kararlari adresinden alındı

Uyar, H. (2020). Türkiye’de Askeri Darbeler ve Nedenleri Üzerine Bir Analiz Denemesi. Çağdaş Türkiye Tarihi Araştırmaları Dergisi, 77-96.

Sosyal Medyada Paylaş

LEAVE A REPLY

Please enter your comment!
Please enter your name here

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.

Tarih:

Beğenebileceğinizi Düşündük
Yazılar

Teknolojinin Göçmen Havaleleri Üzerindeki Etkisi: Gelişmekte Olan Ülke Perspektifi

Gökçen Ayzıt Kırkali  Göç Çalışmaları o-Staj Programı Giriş Yurt dışında çalışan göçmenlerin...

Kosova Avrupa Konseyi Üyeliğine Bir Adım Daha Yaklaştı

Avrupa Konseyi'nin Siyasi İşler ve Demokrasi Komitesi, 31 ülkenin...

Bosna Hersek Seçim Yasası Değişti

Bosna Hersek, Dayton Barış Anlaşması sonrasında kurulan karmaşık siyasi...

Dijital Araçların Göç Süreçlerindeki Rolü

Hazırlayan: Büşra KEŞLİ TOROSLU Özet Bu araştırma, dijital teknolojilerin göç ve...