Türkiye’de Nükleer Santral İnşaası

Acaba Mersin, Sinop ve Kırklarelili Vatandaş Ne Düşünüyor?

Ülkemizde kurulacak üç Nükleer Santral’den ikisinin yeri Mersin ve Sinop olarak netleşmişken, üçüncü santralin nerede kurulacağı henüz resmen açıklanmamıştır. Mersin Akkuyu’da yapılacak ilk nükleer santral için Rusya ile anlaşma sağlayan Türkiye, Sinop’a yapılacak ikinci santral için görüşmelere devam ederken üçüncü santralinde Kırklareli İğneada’ya yapılacağı bilgisi basına yansımıştır.

Yaşanan nükleer felaketlerle hararetlenen nükleer enerji “karşıtları” ve “taraftarları” arasındaki amansız(!) tartışma tüm hızıyla sürmektedir. Her iki tarafın çok katı, suçlayıcı ancak kendi içinde tutarlı argümanları yanında birbirlerini ihanete varan suçlayıcı tavırları dikkat çekicidir. Çoğu demokratik ülkede ikna savaşında karşıtlar daha başarılı görülse de ülkeler, enerji politikaları içinde nükleer enerjinin de olması yönünde siyasi tercihte bulunmaktadırlar. Dünya enerji sistemi içinde nükleerin de var olması yönünde önemli gerekçelerin ve teknolojik gelişmelerin varlığı genelde kabul edilmekle birlikte özellikle yöresine santral yapılacak halkın “sosyal kabulünün” bir şekilde araştırılması; geliştirilecek politikalarla karşı çıkışların azaltılması gerekmektedir. Ülkemizin 1955 yılında başlayan nükleer enerji serüveni basitçe bir başlamayan senfoni örneğidir. 1956’da Başbakanlığa bağlı Atom Enerjisi Komisyonu Genel Sekreterliği kurulmuş; 1957’de Türkiye, Uluslararası Atom Enerjisi Kurumu’nun kurucu üyesi olmuş; 1957’de İTÜ’de Nükleer Enerji Enstitüsü; 1970’de TEK’e bağlı Nükleer Enerji Dairesi kurulmuş; 1976’da Mersin-Akkuyu için yer lisans onayı alınmış; 1977’de ilk ihaleye çıkılmış; 1982’de Genel Sekreterlik TAEK olmuş; 1982’de Hacettepe Üniversitesi Nükleer Mühendislik Bölümü kurulmuş; 1983’te ikinci ihaleye çıkılmış; 1987’de TEK’teki Daire kapatılmış, TAEK boşaltılmış; 1996’da üçüncü ihale; 2004’te TAEK’te nükleer bilgi birimi kurulmuş; 2005’te saha belirleme çalışmaları başlamış, 2006’da teknik incelemeler neticesinde Sinop seçilmiş; 2008’de dördüncü ihaleye çıkılmış, 2009’da iptal edilmiş ve nihayet 15 Temmuz 2010’da Türkiye ile Rusya Arasında Akkuyu’da Nükleer Güç Santralinin Tesisine ve İşletimine Dair İşbirliğine İlişkin Anlaşmayı Onaylayan Kanun Tasarısı kabul edilerek yasalaşmıştır. Bu gelişmelerden anlaşılan özetle şudur: Ülkemizin nükleer enerji serüveni bir başarısızlıklar örneğidir. Süreç, teknik anlamda ihaleler ve raporlar mezarlığı görüntüsündedir. Bunun nedeni eksik olan siyasal kararlılıktır. Bununla birlikte siyasal retoriğe varan tartışma ortamı tümden evet ya da tümden kabule dönüşmüş; yerel ve ulusal kamuoyu desteği sağlanamamıştır. Konunun teknik ve sosyal boyutu birlikte anlaşılamamış maalesef ne devlet ne de bilim insanları özellikle yöre halkının konu hakkındaki düşüncelerini şimdiye kadar merak dahi etmemiştir. Mersinlilerin, Sinopluların ve Kırklarelililerin bu konuda ne düşündüğü önemlidir. Çünkü kamu politikalarında başarı, insanların bilişlerine, algılarına, değerlerine ve katılımına bağlıdır. Nükleer enerji konusunda politika yapıcıların üzerine düşen sorumluluk, insanları bir şekilde razı etmekten öte, onların razı olacağı politikaları geliştirme şeklinde anlamaları olacaktır. Bu çerçevede Mayıs 2010’da değerli meslektaşlarımla kitaplaştırdığımız ve kısaca yöresine nükleer santral yapılması planlanan Mersinlilerin, Sinopluların ve Kırklarelililerin nükleer enerji ve santral inşası hakkında düşüncelerini öğrenmeyi amaçlayan TUBİTAK destekli çalışmamızın araştırma sonuçlarını özetle bir kez daha kamuoyu ile paylaşmanın yararlı olacağı kanaatindeyim.

Öncelikle halkın %64’ü nükleer enerji konusunda olumsuz algıya sahiptir. Radyasyon, tehlikeli atık, Çernobil, kanser bu çerçevede ilk akla gelen konular olmaktadır. Vatandaşların %65’i kendi yöresinde santral yapılmasına karşıdır. Santral inşasını ise %25’i desteklemektedir. Bu konuda her on katılımcıdan biri, %10, kendi yöresine santral yapılması düşüncesi karşısında kararsızdır. Ancak, insanlar kendi yöreleri dışında Türkiye’de başka bir yerde santral yapılması düşüncesini destekleyip desteklemedikleri sorulduğunda destekleyenlerin oranında, %33, artış; karşı olanların oranında, %54, bir azalma görülmektedir. Genelde kadınlar erkeklere göre; ev hanımları ve emekliler diğer mesleklere göre; bir sivil toplum kuruluşu üyeleri üye olmayanlara göre santral inşasına karşı çıkma eğilimindedirler. CHP’ye oy verenler santral inşasına karşı çıkarken AKP’ye oy verenler santral yapımını desteklemektedirler. Santral yapılması planlanan Mersin, Sinop ve Kırklareli’nde halkın hem kendi gündemlerinde hem de Türkiye gündeminde enerji konusu ilk beş konu arasında yer almamaktadır. Onların düşüncesi işsizlik, terör-suç, genel siyaset ve yoksulluk konularıdır. Nükleer santral konusunda her dört katılımcıdan birisi ülkemizde halen nükleer santral bulunduğunu zannetmekte; diğer %20’si ise ülkemizde faal bir santralin varlığı konusunda bir fikir açıklayamamaktadır. Mersin, Sinop ve Kırklareli’nde vatandaşlarımızın yarısı, %51, komşumuz Bulgaristan’da bir santralin varlığından haberi bulunmamaktadır. Halkımıza göre, %65, nükleer santrali olan bir ülke nükleer silahta yapabilir. Bununla birlikte vatandaşların yarısı, %53, nükleer enerjinin enerji temininde dışa bağımlılığı azaltacağı düşüncesindedir. Ancak, vatandaşlarımız, %88, nükleer santrallerde kaza riskinin her zaman var olduğuna inanmaktadır. Yine vatandaşların büyük çoğunluğu, %76, santrallerde radyoaktif atık sorununun halen çözülemediği düşüncesindedir. Bununla birlikte vatandaşlardan %58’i nükleer enerji ile enerji kaynaklarımızın çeşitleneceği düşüncesine katılırken, ülkemize nükleer teknoloji de transfer edilmiş, %59, olacaktır. Mersin, Sinop ve Kırklareli’nde yaşayanların büyük çoğunluğu, %82, santral kurmak yerine enerji tasarrufu yapılarak ya da yenilenebilir enerji kaynaklarına ağırlık verilerek Türkiye’de enerji açığının kapatılabileceği düşüncesindedir. Vatandaşlar illerine yapılacak olan santrali, %81, tehlikeli görmektedirler. Bu konuda vatandaşlarımız, insan sağlığı, çevre kirliliği, güvenli işletilemeyeceği, terör saldırılarına hedef olabileceği ve neticede psikolojik korkularının varlığını dile getirmektedirler. Halkımız büyük ölçüde nükleer santral konularında TV’den yararlanmaktadır. Bunu basılı yayın organları ve internet takip etmektedir. Bilgi kaynakları olarak ise en fazla bilim insanlarına, sivil toplum kuruluşlarına ve arkadaş çevresine güvenmektedirler. Ancak vatandaşlar, Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı’na, en fazla bilgi edindiği medyaya, belediye ve köy idarelerine ve en fazla oranda da santrali işletici şirkete güvenmemektedirler. Halkın Bakanlığa ve işletmeci şirkete olan güven düzeyleri, santral yapılmasına yönelik kabul ya da ret davranışını en fazla oranda etkileyen değişkenler olarak dikkat çekmektedir. Ne Mersin, ne Sinop ne de Kırklareli’nde halk son iki yıl içinde ister destek amaçlı isterse protesto amaçlı bir faaliyete katılmış değildir. Katılanların oranı sadece %20’dir. Katılanların büyük çoğunluğu ise gösteri yürüyüşü ve imza kampanyası türü protesto faaliyetine katılmıştır. Sonuçta nükleer enerjiden yararlanma siyasi bir tercihtir. Bir devlet politikasıdır. Nükleer projelerin başarısı, siyasi kararlılığa bağlıdır. Bununla birlikte nükleer santral inşası hem teknik hem de sosyal yönü olan bir konudur. Ülkemizde şimdiye kadar halk dikkate alınmadan, bir şekilde sonradan ikna edilecek süje olarak algılanmıştır. Politika yapıcıların görevi, halkı bir şekilde ikna değil; halkın ikna olabileceği politikaları yapıp uygulamaktır.

Dünya’da olduğu gibi Mersin, Sinop ve Kırklarelililer çok büyük çoğunlukla, %91, santral inşası sürecinde karar alma, uygulama, işletme aşamalarında yöre halkına danışılmasını, ilgili sivil toplum kuruluşlarının katkılarına açık olunmasını istemektedirler. Sosyal içerikli çalışmalara acil ihtiyaç bulunmaktadır. Halkın davranış ve tutumları belirlenerek analiz edilmeli, red için red aşamasına gelmeden sosyal kabulü arttırılmalıdır. Siyasetçilerin ve kamu yönetiminin yapması gerekenler ise açıktır. Süreçleri şeffaf, açık biçimde dizayn etmeli; halkı doğru kanallarla bilgilendirip kamuya ve işletmeci şirkete güven duygusunu tesis ederek süreçlere katılımını sağlamalıdır.

 

Doç. Dr. Hamit PALABIYIK

Çanakkale Onserkiz Mart Üniversitesi (ÇOMÜ) Sosyal Bilimler Enstitüsü Müdürü

USAK Bilim Kurulu Üyesi

 

http://www.usakgundem.com/yorum/379/t%C3%BCrkiye-39-de-n%C3%BCklee-santral-%C4%B0n%C5%9Faas%C4%B1-acaba-mersin-sinop-ve-k%C4%B1rklarelili-vatanda%C5%9F-ne-d%C3%BC%C5%9F%C3%BCn%C3%BCyor.html

Sosyal Medyada Paylaş

LEAVE A REPLY

Please enter your comment!
Please enter your name here

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.

Tarih:

Beğenebileceğinizi Düşündük
Yazılar

Avrupa Gündemi Konferansları – II: “Bizi Bağlayan Göç” – AB-Türkiye Ortaklığını Yeniden Değerlendirmek

Kocaeli Üniversitesi’nin yürütücülüğünde düzenlenen Avrupa Gündemi Konferanslarının ikincisi 24-25...

Avusturya Seçim Sonuçları: Aşırı Sağ FPÖ’nün Zaferi Yeni Bir Dönemi mi İşaret Ediyor?

Avusturya’da 2024 seçimleri, ülkenin siyasi tarihindeki önemli dönüm noktalarından...

Afro-Avrasya Araştırmaları Enstitüsü Uluslararası İlişkiler Yaz Okulu Tamamlandı

Afro-Avrasya Araştırmaları Enstitüsü tarafından düzenlenen "Uluslararası İlişkiler Yaz Okulu...

Afrika’nın Konumu ve Türkiye: BM 79. Genel Kurul Toplantısı

1945 Yılında kurulan BM’nin bugün dünya haritası üzerinde yer...