Otomatik Portakal (1971)

Yapım Yılı: 1971

Yönetmen: Stanley Kubrick

Tür: Suç/Dram – Bilimkurgu

Süre: 136 Dk.

Senaryo: Anthony Burgess’ın romanından Stanley Kubrick tarafından senaryolaştırılmıştır.

Oyuncular: Malcolm McDowell, Patrick Magee, Carl Duering, Madge Ryan.

Anthony Burgess tarafından 1962 yılında yazılan roman, sinema dünyasının önemli isimlerinden Stanley Kubrick tarafından Otomatik Portakal olarak beyaz perdeye aktarılmıştır.

Otomatik Portakal’da Yaşananlar

Antikahraman Alex DeLarge ve arkadaşları, şiddetin neredeyse her alanda meşrulaştırıldığı distopik bir evrende, toplum düzenine aykırı olan tüm suç-sapma davranışlarını gerçekleştirebilecek bir şiddet eğilimiyle hareket etmektedir. Tecavüz, adam yaralama, hırsızlık gibi eylemler çetenin günlük rutini halini almıştır. Çetenin içerisinde giderek artan liderlik çatışmaları, Alex’in otoritesinin sarsılmasına yol açmaktadır. Nihayetinde arkadaşlarının tuzağına düşen Alex suçüstü yakalanarak hapse düşer.

“Yetişkinlerin savaştığı, bombalar attığı, birbirini kesip doğradığı, acımasızlığın kol gezdiği bir dünyada gençlerin yurtsever, dine bağlı, uslu, terbiyeli olmaları söz konusu değildir”.

İşaret ettiğimiz üzere eserin ana teması, distopik bir evren içerisinde şiddet, suç, sapma ve ceza kavramları, modern toplumun adalet anlayışı üzerinden işlenen ağır bir eleştiridir.

Film, Alex ve arkadaşlarının Korova Sütbarı’nda kadın bedeni figürü masalarında katkılı sütlerini içmesiyle başlamaktadır. Anlatılan yeni toplum düzeninde süt bile saf kalamamıştır. İnsan değeri hiçe indirilmiş, kadın bedeninin metalaştırılması yeni normal olmuştur. Akabinde çetenin alkollü yaşlı bir adamı öldüresiye dövdüğü sahnede, adamın ölümü tercih ederek söyledikleri hukuksuz bir topluma işaret eder.

“Millet aya çıkıyor ve dünyanın çevresinde lamba görmüş tatarcık misali fırıl fırıl dönüyor ama yeryüzünde artık kanuna ve nizama aldıran yok”.

Düzen koruyucu polisler, şiddetin devlet eliyle meşrulaşmasına aracılık etmektedir. Çetelerin şiddet eğilimlerini doyurmaya yönelik işledikleri suçlar, birbirleri arasındaki çatışmalar ve kavgalar ile sokaklarda kaos hakimdir. Buna karşılık polis devriyesi oldukça azdır. Çıkan çatışmaların, ihbarların hiçbirine zamanında yetişememektedir. Ayrıca polis olmak için herhangi bir yeterliliğe sahip olmak gerekmediği, filmin sonunda Alex’in çetesinden Pete ve Dim’in polis olarak karşımıza çıkmasıyla pekiştirilmiştir. Alex ile birlikte çete faaliyetlerinde şiddet uygulayan kişiler bu defa polis olarak şiddet üretmektedir.

Çete üyeleri tarafından tuzağa düşürülerek hapse giren Alex, adam öldürme suçundan 14 yıl cezaya mahkûm edilmiştir. Hapiste şiddetten uzak durarak uysal davranır ve pederin sempatisini kazanır. Filmin bu bölümünde Alex’i bol bol İncil okurken görürüz. Ancak kitabı okurken empati yaptığı İsa değil, ona farklı şekillerde işkence eden Roma askerleridir. İçindeki şiddet, öfke ve nefretle bu şekilde başa çıkmaktadır.

Değişen iktidarın yeni temsilcileri, seçmenlerine vadettikleri “suçsuz” bir toplum yaratabilmek ve ağzına kadar dolu olan hapishaneleri boşaltmak adına Ludovico tekniğine başvururlar. Deneye gönüllü olarak katılan mahkûmların 15 günlük tedavi sonrası hapishaneye dönmeyeceğini öğrenen Alex, deneye katılmak istediğini açıkça ifade eder.

Amaç, suçluların tekrar suç işleyemeyecek hale getirilerek topluma kazandırılması, suçsuz bir toplum oluşturulması fikridir. Ancak devletin bu şekilde oluşturmak istediği ideal toplum bir yanılsamadır. Kişilerin özgür iradeleri ortadan kaldırılmıştır, düşünceleri ve hareketleri üzerinde devlet kontrolü vardır. Egemen olan ideolojiye ters düşenleri kendi amaç ve istekleri doğrultusunda asimile etmektedir. Modern devlet, insanı hiçe dönüştürmüştür.

“İyilik içten gelir. İyilik bir seçimdir. Bir insan seçemezse, insanlıktan çıkar”.

Şiddet eylemlerini ortadan kaldırmayı hedefleyen devlet erki, bunu kendine özgü cezalandırma yöntemleri ile yapmaktadır. Ludovico tekniği tam da böyle bir yöntemdir. Sansürsüz sahnelerin kişinin kontrolü dışında zorla izletilmesi, verilen ilaçların vücutta oluşturduğu hastalık belirtileri de eklenerek kişiyi bir sineği bile öldüremeyecek hale getirir. Bunların tümü, devletin şiddeti meşrulaştırma aracı olarak görülebilir. Çünkü yapılan her şey Alex için işkence durumundadır.

Devlet, önleyemediği şiddeti engellemek için suçlulara karşı şiddet uygulayarak önemli olanın insan hayatı değil kendi otoritesi olduğunu üstü kapalı bir şekilde ifade etmektedir. Bu durum filmin önemli alt metinlerinden biridir. Alex’e yapılan işkenceler onu evcilleştirmiştir ancak içindeki şiddet içerikli duyguları engelleyemez. Sonuç olarak Alex’in şiddeti tedavi edilmiştir ancak daha ahlaklı bir insan haline gelmemiştir çünkü yapabileceği bir seçim, verebileceği bir karar kalmamıştır. Sadece toplumun kabul ettiği davranış biçimine uymak zorunda bırakılmıştır.

“Toplumun onayladığı eylemlerin dışına çıkamıyorsun, yalnızca iyilik yapmakla görevli bir makinesin”.

İki yıl sonra serbest kalan Alex, dış dünyaya uyum sağlayamamıştır. Savunmasızdır, herhangi bir şiddet eylemine maruz kaldığında savuşturamaz, hastalık belirtileri gösterir. Kendini koruyamaz hale gelmiştir. Çete arkadaşları, yeni polisler Pete ve Dim tarafından dayak yedikten sonra sığındığı ev, eskiden arkadaşlarıyla birlikte evini bastıkları yazar adamın evidir. Karısı öldürülen adam, Alex’in kim olduğu fark ettiğinde ahlaki bir seçim yapar. Karısının intikamını, Alex’e işkence ederken kullanılan, onu tepki vermeye koşullayan müziği dinleterek alır. İşkenceye daha fazla katlanamayan Alex, kendini pencereden atarak intihar teşebbüsünde bulunur. Bu noktada sisteme boyun eğmek zorunda kaldığı fakat bunu kendisine yediremediği için otoriteye karşı bir hamlede bulunduğu çıkarımı yapılabilir.

Filmin sonunda hastanede gördüğümüz Alex iyileşmiştir. Bu iyileşmenin fiziki boyutunun yanı sıra mental boyutu da mevcuttur. İktidarın güttüğü politikanın somut bir nesnesi olan Alex’in intiharının medyaya yansıması, politikacıları zora sokmuştur. Onu ziyarete gelen bakanla pazarlık yapan Alex adeta yeniden doğmuştur. Eskiden sisteme kendi yöntemleriyle başkaldıran genç adam gitmiş, yerine toplumsallaşarak düzene ayak uyduran biri gelmiştir. Başlangıçta suçlardan arındırılmış toplum siyaseti güden iktidar, Alex’i suç makinesi olarak sosyal hayata geri döndürmektedir. Suçsuz bir toplum mümkün değildir, şiddeti kendi içerisinde uygulayamayan toplum bu şiddeti sisteme yöneltir.

İrem ARSLAN

Kriminoloji Çalışmaları Staj Programı

Sosyal Medyada Paylaş

LEAVE A REPLY

Please enter your comment!
Please enter your name here

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.

Tarih:

Beğenebileceğinizi Düşündük
Yazılar

Kosova Avrupa Konseyi Üyeliğine Bir Adım Daha Yaklaştı

Avrupa Konseyi'nin Siyasi İşler ve Demokrasi Komitesi, 31 ülkenin...

Bosna Hersek Seçim Yasası Değişti

Bosna Hersek, Dayton Barış Anlaşması sonrasında kurulan karmaşık siyasi...

Dijital Araçların Göç Süreçlerindeki Rolü

Hazırlayan: Büşra KEŞLİ TOROSLU Özet Bu araştırma, dijital teknolojilerin göç ve...

Sığınmacıların Ev Sahibi Ülkelere Katkıları: Türkiye’deki Suriyeliler

Sena Özdemir Göç Çalışmaları o-Staj Programı ÖZET İnsanlık tarihi kadar eskiye dayanan...