Türk Solundan Kopuş: Devrimci Doğu Kültür Ocakları

Özet

Türkiye’de 1969-1971 arası faaliyet gösteren Devrimci Doğu Kültür Ocakları (DDKO) siyasal ayrışma bakımından önemli bir dönüm noktasıdır. DDKO’nun kurulması siyaseten Kürt kimliğinin ön plana çıkarılması açısından önem arz ediyordu. Bu çalışmada, Türk solundan bir kopuş olarak Devrimci Doğu Kültür Ocakları’nın kurulmasını, gelişimini ve kapatılmasını incelemeye ve Türkiye İşçi Partisi’ne (TİP) başlarda entegre olan Kürt aydınların daha sonrasında niçin TİP’ten ayrıldığı aktarılmaya çalışılmıştır. Türk solundan ilk kopuşun yarattığı atmosfer, Doğu Mitingleri tarafından tetiklenmişti. Ocağın kurulması ve gerçekleşen mitingler ile var olan Kürt meselesi ilk kez toplu olarak dile getirilmiş ve Türk siyasal hayatına eklemlenmişti. Bu makalede Doğu ve Güneydoğu Anadolu bölgelerinin ekonomik geri kalmışlığı ve Kürt toplumunun sosyolojik dışlanmaya karşı verdiği mücadeleler incelenmiştir. Ayrıca makalede komşu ülkelerdeki Kürt örgütlerinin faaliyetlerinin ülkeye yansıması, DDKO’nun kapanış süreci ve 1980 sonrası ardına bıraktığı miras araştırılmıştır. Bu çalışmada, özellikle 1974 sonrası kurulan ve DDKO’nun devamı niteliğinde olan Kürt örgütlerin ideolojik altyapıları ve kuruluş süreçlerine yer verilmiştir. Tüm bunlara ek olarak sosyalist Kürtlerin demokratik hak talepleri ve silaha başvurduğu süreç de analiz edilmiştir.

Anahtar Kelimeler: DDKO, Doğu Mitingleri, Türk Solu, Siyasal Kopuş, Kürt Sorunu.

Abstract

Revolutionary Eastern Cultural Center (RECC), which operated in Turkey between 1969 and 1971, are an important turning point in terms of political disintegration. The establishment of the (RECC) was important for highlighting Kurdish identity. This paper is intended to explain why the Kurdish intellectuals who were initially integrated into the Turkish Workers’ Party (TWP) then left it. The atmosphere created by the first break from the Turkish left was triggered by the Eastern Rallies. With the establishment of the quarry and the rallies that took place, for the first time, the existing Kurdish issue was expressed collectively and articulated into Turkish political life. In this article, the economic backwardness of the Eastern and Southeastern Anatolia regions and the struggles of the Kurdish community against sociological exclusion are examined. In addition, the article investigates the reflection of several Kurdish organizations’ activities in neighbouring countries, the closing process of (RECC) and its legacy after 1980. In particular, the ideological infrastructures and establishment processes of the Kurdish organizations, which are the continuation of (RECC) established after 1974, are included. Moreover, the democratic claims of socialist Kurds and the process of armed struggle are analyzed.

Keywords: (RECC), Eastern Rallies, Turkish Left, Political Separation, Kurdish Question.

Giriş

Kürt Siyasi Hareketi’nin ilk legal örgütlenmesi olarak kabul edilen Devrimci Doğu Kültür Ocakları (DDKO) Kürt aydınları tarafından kurulan bir dernektir. Türkiye İşçi Partisi’nin politika üretiminde fikir ayrılıkları yaşanmış ve ardından “Kürt ulusal kimliği” yeniden tartışmaya açılmıştır. Bu siyasi oluşumun filizlenmesinde Doğu Mitingleri önemli bir yer teşkil etmektedir. DDKO, “Kürt Sorunu” kavramının ortaya atılması ve bu sorunun dile getirilmesinde öncü bir rol izlemiştir. 

1. Türkiye İşçi Partisi ve Kürt Siyasi Hareketi

Türkiye Cumhuriyeti’nde 1950’li ve 1960’lı yıllar kırdan kente ve doğudan batıya göçün yoğun olduğu yıllardı. 1960’larda Türkiye İşçi Partisi (TİP)’le beraber oluşan sosyalist dalga mevcut süregelmişti. TİP, göçlerle beraber oluşan küçük-burjuva kentli Kürt aydınların da siyasal bir zemin bulma kapısıydı. TİP’teki çoğu milletvekili sosyalist devrimle Kürt sorununun otomatik olarak çözüleceğini savunuyordu. Çünkü demokrasi “üst yapısal” bir olguydu ve Marx “alt yapının” belirleyici olduğunu belirtiyordu (Heywood, 2006, s. 31). Fakat siyasal mücadelelerini TİP’te sürdüren Kürt aydınlara göre “Doğu Sorunu” başlı başına bir kavramdı ve onlar için sosyalizm vurgusu yeterli değildi (Elçik, 2007). TİP’in 1966 Kongresiyle Milli Demokratik Devrimciler ayrışması oldu ve bununla beraber “ordu sempatizanlığı” gelmiştir. MDD’ciler “ordu-millet el ele” demese de genç subay-proleter halk bütünleşmesine sıcak bakıyorlardı. Kürtler, devlet-ordu mekanizmasına cumhuriyet tarihinden beri bir korkuyla bakma eğilimi içerisindeydiler. Bu olgunun Kürtleri kopuşa iten hızlandırıcı etkenlerden biri olduğu söylenebilir. Ayrıca TİP içinde Mehmet Ali Aybar ile Behice Boran kanadı arasında bir tartışma vardı. Aybar’ın “güler yüzlü sosyalizm” veya “hürriyetçi sosyalizm” ideolojisi Kürtlere de ılımlı yaklaşılmasını gerektiren düşünceleri içeriyordu (Zana, 2007, ss. 104-107). Aybar’ın şu konuşması dikkate değerdir:

“Doğu ve Güneydoğu illeri bir mahrumiyet bölgesi olmaktan kurtarılmalıdır. Şimdiye kadar ihmal edildiklerini de göz önünde bulundurarak okulun, fabrikanın, hastanenin, kütüphanenin, tiyatronun, yolun en çoğu bu illerde açılmalıdır. Memurun en iyisi, en insancılı ve yurtseveri bu illere gönderilmelidir. Ta ki, bu vatandaşlarımız anayurdun öz evlatları olduklarını kalplerinde duysunlar ve iç ve dış düşmanların kışkırtmasına kapılmasınlar. Bu meselenin başka bir çözüm yolu yoktur” (Ekinci, 2010, s. 17-18).

Burada esasında değinilmesi gereken bir diğer nokta şudur: Kürt ulusal hareketinin emperyalizmle iş birliğini önlemek TİP’li yöneticilerin düşünceleri idi. Bölgecilik, bölücülük sosyalizmle bağdaşmıyordu. TİP, 1964’te İzmir’de toplanan 1. Kongresi’nde “Vatandaşa Neler Getireceğiz” başlığı altında “Doğu Sorunu”nu üç alt başlığa ayırıyordu: Genel, ekonomik ve geri kalmışlık olarak. Arapça ve Kürtçe konuşan halkların ayrımcılığa uğradığı belirtilirken; Türkiye’nin ülkesiyle ve milletiyle bölünmez bir bütün olduğu açıkça ifade ediliyordu (Akkurt, 2019, s. 326). “Millet” vurgusu ise TİP’in “ulusalcı” damarının göz ardı edilmemesi gerektiği şeklinde okunabilir.

TİP’teki tartışmaların Aybar’ın yenilgisiyle sonuçlanması Kürtlerin siyasal ayrışmasında bir diğer tetikleyici unsur olmuştur. Devrimci Doğu Kültür Ocakları’nın tohumları böyle bir atmosferde yeşermiştir. DDKO önce Ankara’da kurulmuş ardından İstanbul DDKO’su onu takip etmiştir. Yerel diye nitelendirilen Doğu Anadolu illerindeki yapılanmalar da aktif olmuştur. Ancak DDKO, federasyon biçiminde örgütlenen bir dernek değildi çünkü olası bir kapatılma durumunda toplu tasfiyeye uğramak istemiyorlardı (Kotan, 2007, s. 90). 12 Mart Muhtırası, “Kürt siyasi hareketinin” bu manevrasını savuşturabilmiş fakat aynı zamanda DDKO’nun filizlenmesinde ve Kürtlerin siyasallaşma sürecinin fitillenmesinde ise Doğu Mitingleri başat rol oynamıştır.

2. Doğu Mitingleri

Doğu Mitingleri Türkiye’de bulunan Kürtlerin, Cumhuriyet’in ilanından sonra demokratik bir çerçevede gerçekleştirdiği ilk kültürel hak arama hareketleri idi. Doğu Mitingleri ismi ile anılan kitlesel açık hava protestoları Türkiye Kürdistan Demokrat Partisi (TKDP) ve Türkiye İşçi Partisi’nin önde gelen isimlerin katılımı ile Siverek, Silvan, Tunceli, Diyarbakır, Ankara, Erzurum, Ağrı ve Batman’da düzenlenmişti. Bu illerin bir kısmında mitinglerin yöneticileri, illegal bir oluşum olan TKDP’nin tanınmış üyeleriydi, diğer mitinglere ise TİP’in yöneticileri yön veriyordu. Mitinglerdeki konuşmalar sırasında bazen TİP ve TKDP arasında çekişme yaratacak söylevler oluyordu. Bunun sebebi mitingler basın ile topluma yansıtılırken legal bir parti olan TİP’in ön plana çıkarılmasıydı (Şemikanli, 2006, ss. 79- 80).

Doğu Mitingleri tarihsel açıdan bakıldığında ikiye ayrılmaktadır; Birinci Doğu Mitingleri olarak adlandırılan protestolar 1967 yılının Ağustos ve Kasım ayları arasında yapılmış, ikinci Doğu Mitingleri ise 1969 yılının Nisan ve Eylül ayları arasında yapılmıştı. Mitinglerde konu edinilen ana görüş Doğu’nun geri kalmışlığı idi. O dönemki Türkiye’de Doğu ve Güneydoğu Anadolu bölgeleri, devlet tarafından ihmal edilmiş durumdaydı. Bunun sonucu olarak Batı ve Doğu arasında gelişmişlik ve yaşam standartları arasındaki fark açılmıştı. Bahsedilen farklar elbette ekonomik dengesizliği de beraberinde getirmişti, yani o dönemde Doğu’nun aleyhine bir ortam söz konusu idi. Devletin Doğu ve Güneydoğu’yu ihmal etmesi Kürt halkının çoğunluğunun o bölgelerde yaşaması şeklinde yorumlanabilir. Aslında bu durumun farkına varan Kürt toplumunun kendi haklarını savunmak için Kürtlük ulusal bilinci etrafında birleşmesi sonucu mitingler gerçekleşmişti. Hatta her ne kadar protestolara TİP yöneticileri öncülük etse de bazı sağcı olduğu bilinen ağaların katılımı da mevcut idi. Yani hareketlerin merkezinde esas olarak Kürt ulusalcılığı düşüncesi vardı fakat buna ek olarak diğer bölgeler kadar gelişmemiş olan Doğu ve Güneydoğu Anadolu bölgelerindeki yoksulluk durumu da protestoların gerçekleşmesinde etkili olmuştu. Bahsedilen Doğu aleyhinde gelişen eşitsizliğe örnek vermek gerekir ise; 1967’de Türkiye’nin genel şehirleşme oranı %28,3 iken, Doğu’da bu oran %17,2’ydi. Yine ülkede bulunan 1981 bankanın yalnızca %9,04’ü Türkiye’nin doğu coğrafyasındaydı (Beşikçi, 1967, s. 21). Mitinglerin yapılmasında başka etmenler de mevcut idi. Örneğin, TBMM’de Niğde Milletvekili olan CHP’li Asım Eren’in Kerkük’te katledilen Türkler hakkında meclise soru önergesinde bulunması Kürt kesimini rahatsız etmişti. Eren’in bu önerisi Türkiye’deki Kürtlere misillemede bulunulması gerektiği fikrini de içeriyordu. Ayrıca Irak’ta bulunan Barzani hareketinin etkileri de kendisini Türkiye’de göstermişti. Yine Nihal Atsız’ın Ötüken adlı dergide yayınlanan Kürtler hakkındaki olumsuz yazıları da büyük tepkiler toplamıştı (Karadoğan, 2006, ss. 260-261).

Tüm bunlara ek olarak Doğu Mitinglerinde atılan sloganlar, aslında mitinglerin hedeflerinin ne olduğunu da gözler önüne seriyordu. Örneğin: “Batıya medeniyet, Doğuya cehalet, neden?” sloganında vurgulanmak istenen Türkiye’nin doğusundaki eğitimin geri kalmışlığıydı. “Karakol değil, okul istiyoruz” sloganı ise yine eğitim eşitsizliğinden yakınmaktaydı. Ayrıca devletin bölgeye çok sayıda karakol inşa etmesi, o coğrafyada yaşayan kesime duyduğu güvensizlik durumunun da bir belirtisiydi. Doğu mitinglerindeki bu slogan devletin aşırı güvenlikleştirme politikalarına karşı atılmıştı. Güvenlikleştirme, devletin siyasal bir olguyu pireyi deve yaparmışçasına fazla realist algılaması ve ona göre politika gütmesi olarak yorumlanabilir. Yani güvenlikleştirme ‘siyasal olan’ın güvenlik gündemi içinde tartışılmasıdır (Nebi, 2011, s. 348). Ayrıca Kürtler mitinglerde, “Bu vatan bizim” ve “Doğu sürgünlerin yatağı değildir” söylemlerinde de bulunmuştu. Bu noktada Kürt toplumunun Türkiye Cumhuriyeti vatandaşları tarafından sürgün olarak algılanan bir coğrafyada yaşadığı görülüyor. Bu durum elbette bir sosyal inşa mevzusudur ve düşünsel olarak o toprakların geri kalmışlığı halklar üzerine empoze edilmiştir. Bir diğer göze çarpan slogan “Bölücülük değil eşitlik istiyoruz” idi (Çobanoğlu, 2012). Burada; Kürtlerin hayatlarını idame ettirdikleri toprakların Türkiye’nin bir parçası olduğu belirtiliyor ve bu sebeple de eşit şartların istendiği görülüyordu.

Doğu Mitingleri daha sonradan kurulacak olan Devrimci Doğu Kültür Ocakları’nın ve sol örgütlenmelerin bir nevi önünü açmıştı. Bu sebeple Doğu Mitingleri, Kürt siyasal hareketinin başlangıcı niteliğindedir ve Türk siyasal yaşamında önemli bir yer teşkil etmektedir.

3. Komşu Ülkelerdeki Kürt Kimliğini Savunan Faaliyetler

Küçük burjuva solu ve illegal bir örgütlenme olan milliyetçi TKDP (Türkiye Kürdistan Demokrat Partisi)’nin “ortak çatısı” DDKO olmuştur (Doğanoğlu, 2016, s. 944). Kürt milliyetçisi ve sosyalist oluşumların bu çeşit bir ortak paydada buluşması Kürt sorununun boyutunu gözler önüne sermekteydi. Milliyetçi ve sosyalist yapılanmaların Türkiye özelinde incelendiğinde birbirlerine bu kadar zıt görüşler olması bu birleşme hakkındaki analizi doğrulayıcı niteliktedir.

Esasen komşu coğrafyalarda Baas gibi bir örnek vardı. Arap milliyetçiliği ile sosyalizmin harmanlandığı bir ideoloji söz konusuydu. Bu durum ele alınan konuya tam bir benzerlik göstermese de anlamlandırmak için iyi bir örnek teşkil edecektir. Farklılığı oluşturan temel olgu Kürtlerin kendilerini resmi anlamda olmasa da “azınlık” hissetmeleri idi. Bu da milliyetçiliğin tanımını yeniden yapılandırmayı gerekli kılıyordu. Bu noktada mikro-milliyetçilik kavramı devreye girmektedir; bir diğer deyişle hâkim kültürü reddeden bir etnik milliyetçilik. Aslında bu harekete, Kürt sosyalizmi de denebilir çünkü ‘enternasyonalist’ kisvesi altına bürünen Kürt bir siyasi hareket mevcuttu. Dolayısıyla kendilerini ancak “daha az zararlı” gördüğü bir kalkanın arkasına sığınma ihtiyacı hissetmişlerdi çünkü sosyalizm SSCB’den gelen komünizm tehdidinden dolayı milliyetçilikten daha tehlikeli görülüyordu.

SSCB’den ülkesi Irak’a dönen Mesut Barzani’nin öncülüğündeki Kürt ulusal hareketi daha da büyük bir tehdit olarak Türkiye tarihine işlemiştir. 1958’de General Abdülkasım darbesi yapıldıktan sonra Molla Mustafa Barzani memleketine dönmüştü. Hükümet tarafından Kürtlere verilen özerklik sözü yerine getirilmeyince Barzani öncülüğündeki Kürt ulusalcılığı faaliyetleri iyice artmıştı. Bu durum Türkiye’deki siyasal Kürtçü oluşumlara bir nevi katalizör etkisi yaratmıştı. Cesaretlenen Kürt öğrenciler Marksist-Leninist çizgiyi revize edip Fikir Kulüpleri Federasyonu gibi bir öğrenci hareketi olan Kürt Talebe Cemiyeti’ni kurmuştu. Bu cemiyetin kurulmasında Iraklı Kürt öğrencilerin katkısı büyüktü. Yine Barzani hareketinin bir kolu olarak Türkiye Kürdistan Demokrat Partisi kurulmuştu. 1975 yılında ise Kürdistan Demokrat Partisi bölünmüştü. Kendilerini daha çok sosyalist bloka ait hissedenler Celal Talabani önderliğinde ‘Kürdistan Yurtseverler Birliği’ni kurmuşlar ve Barzani hareketinden kopmuşlardı.

4. Devrimci Doğu Kültür Ocakları’nın Kapanması

DDKO’lar 12 Mart 1971 Muhtırasının üzerinden uzun bir süre geçmeden, 26 Nisan 1971’de kapatılmış ve başında bulunan yöneticilerin çoğu tutuklanmıştı. DDKO’nun tutuklanan yöneticileri dönemin siyasi Kürtçüleri olarak adlandırılan kişilerin gönderildiği cezaevi olan Diyarbakır cezaevine yollanmıştı. Tutukluların 15 yıla varacak kadar ağır cezalarla çarptırılması talep edilmiştir (Özer, 2010, s. 580). DDKO yürüttüğü faaliyetler sırasında görece daha Kürtçü tavır takınırken, 1971 sonrası dava dosyalarında kendilerini Kürtçü olmaktan çok sosyalist olarak tanımlamıştı. DDKO’nun mahkemedeki Sosyalist enternasyonalist vurgusu bir stratejik hamle olarak göze çarpmaktaydı (Doğanoğlu, 2016, s. 953). Doğu mitinglerinde kullanılan sloganlardan bir diğeri de şuydu: “Faşizme ve emperyalizme karşı savaşan bütün halklar ve yiğit halklarla beraberiz” (Çobanoğlu, 2012). Bu sloganın analizi yapılacak olursa; Kürt siyasal hareketinin enternasyonalist boyutu görülebilir. Kürtlerin bu tutumları yalnızca Türkiye İşçi Partisi’nde örgütlenmelerine bağlanamazdı. Hareket başlı başına bir enternasyonalist nitelik taşımaktaydı. Kürt halkının, diğer yiğit halklarla omuz omuza emperyalizme karşı dövüşmeye hazır olduklarını dile getirmeleri sosyalizmle özdeşleştirilebilirdi. Ancak “halklar” vurgusu ulus-devletin modernist ideolojisine ters idi ve bu hareketin bölücü olarak adlandırılmasına sebep oldu. Kürtlerin siyasal faaliyetlerinin bölücü olarak algılanmasının yarattığı tehlike sonucu 1971 Muhtırası, bir demir yumruk misali bu hareketin önünü kesmişti. Bu da PKK silahlı terör örgütünün oluşmasına zemin hazırlamıştı.

5. DDKO’ların Ardında Bıraktığı Siyasi Miras

12 Mart 1971 sonrası Kürt siyasal hareketleri ile öncekiler arasında farklılıklar vardı. En önemli fark ise 12 Mart Muhtırasından önce Kürtçülüğü savunan kesimler küçük görüş ayrıklıkları olsa da ortak hareket edebiliyorlardı. Bunun en büyük kanıtı da Doğu Mitingleri ve DDKO’nun içerisinde ortak amaç uğruna bir araya gelen Kürt halkı idi. Mitinglerde ve kültür ocaklarında birleşen Kürtler her ne kadar farklı siyasal görüşe sahip olursa olsun aynı çatı altında toplanabilmişlerdi. Tutuklanmalar ve özellikle Diyarbakır Cezaevi süreci Kürtlerin siyasi görüş olarak birbirlerinden ayrı düşmeye başladıkları zamanlardı (Kısacık, 2010, s. 8). Cezaevinde ortaya çıkmaya başlayan Kürt siyasetindeki ayrışmalar, aynı zamanda Kürtlerin kendilerine özgü siyasal görüşlerini geliştirdiği bir siyasal dönüşüm süreci olmuştu. Ayrıca tutuklu bulunan ve aynı görüşe sahip olanlar için de ortak hareket etmek önemliydi. Bu sebeple Diyarbakır Cezaevinde farklı siyasi çizgide olan komünler oluşturulmuştu. Oluşturulan komünlerin amacı daha kolay bir hayat sürdürmek ve cezaevinde bulunan yönetimine karşı daha güçlü bir tutum sergilemekti. Komünlerden ilki ve en büyüğü Ocak Komünüydü, bu komün aynı zamanda daha sonradan ortaya çıkacak olan Rizgari çizgisinin öncüsüydü (Çal-Ünlü, 2014, s. 113).

Bülent Ecevit’in Cumhuriyet Halk Partisi’nin ve Necmettin Erbakan’ın Milli Selamet Partisi’nin hükümette bulunduğu dönemde, 1974 yılında çıkarılan af ile birlikte cezaevinde tutuklu bulunanlar serbest bırakılmışlardı. Aftan sonra cezaevi süreci sone erdiğinde Kürt siyasal hareketi DDKO’nun sosyalist yolundan devam edecek fakat Türk sosyalist faaliyetlerinden ayrı örgütlenecekti. 1974 sonrası DDKO içerisinden gelen Kürtler yeniden siyasette aktif rol almaya başlayacaklardı. Amaçları ilk olarak, aynı hedefe sahip olan tüm devrimci ve ilerici Kürtleri aynı çatı altında toplamaktı. Bu sebeple DDKO’ya benzer isimde olan Devrimci Doğu Kültür Dernekleri (DDKD) oluşturuldu. 28 Nisan 1974 günü ilk DDKD şubesi Ankara’da açıldı (Buran, 2011, s. 354). Kürt ulusal çıkarlarını sağlamak için DDKD, Türkiye’de bulunan işçi sınıfı ve sosyalistlerden destek alabilmeyi önemli buluyordu. 1978 senesine gelindiğinde 50.000 üyeye sahip 40 DDKD şubesi bulunmaktaydı (Van Bruinessen, 2010, ss. 306-312). Tüm bunların yanı sıra DDKD yöneticileri yasadışı örgütlenmenin gerekliliğini savunmuştu ve Peşeng adlı illegal dergiyi çıkartarak Kürdistan İşçi Partisi’ni kurmuşlardı ancak bu partiyi günümüzde PKK olarak bilinen silahlı terör örgütü ile karıştırmamak gerekmektedir. DDKO’nun mirası niteliğinde olan bir diğer grup da Rizgari’dir. Kelime anlamı olarak “Kurtuluş” anlamına gelen Rizgari ilk olarak “Komal Yayınevi” çevresinde örgütlenmişti. DDKD’nin tersine Türk sosyalist hareketi ile ortak paydada buluşmaya şüpheci bakmış ve Kürt toplumunun kurtuluşunun Kürt proletaryasının emekleri sayesinde gerçekleşebileceğini savunmuşlardır. Fakat Rızgari grubu içerisinde bu proletarya fikrine karşı çıkanlar olmuştur, Kürt coğrafyasındaki işçi sınıfının Sovyetler Birliği’ndeki gibi sosyalist devrime öncülük edecek kadar güçlü olmadığını dile getirmişlerdir. Proletarya öncülüğüne fikrine karşı çıkanlar Rizgari grubundan ayrılarak 1979 senesinde Ala Rizgari (Kurtuluş Bayrağı) ismi ile yeni bir grup kurmuşlardır (Çal-Ünlü, 2014, s. 120). DDKO içinden çıkmış; Mao Zedong ve Çin Komünist Partisi’ne sempati duyan tek örgüt ise KAWA grubudur. KAWA grubunun diğer DDKO temelli gruplardan en büyük farkı silahlı mücadeleyi savunmasıydı.

Sonraları örgüt içinde çıkan Üç Dünya Teorisi¹ tartışmaları sonucunda KAWA grubu bölünecek ve Denge KAWA isimli yeni bir grup ortaya çıkacaktı. Üç Dünya Teorisine karşı çıkanlar ise KAWA Red olarak kendilerini adlandıracaktı. 1978 yılında Çin’in politika değişikliğinden ötürü, Çin-Arnavutluk ayrılığı yaşanmıştı (Çelebi, 2013). KAWA Red ise Enver Hoca ve Arnavutluk Emek Partisi (AEP) çizgisine daha yakındı. Daha sonralarında ise KAWA Red grubu ikiye ayrılacaktı. Bunlardan ilki KAWA- PSŞK (Peşmerge Sore Şoreşa Kürdistan – Kürdistan Devrimci Kızıl Peşmergeleri), ikincisi ise KAWA – KPSK (Komela Partizane Sore Kürdistan – Kürdistan Kızıl Partizanlar Örgütü) idi (Kısacık, 2010, ss. 198-200).

DDKO miraslı diğer gruplar ise Özgürlük Yolu grubu ve Kürdistan Ulusal Kurtuluş Hareketi (KUK)’tur. KUK, Türkiye Kürdistan Demokrat Partisi’nin belirli ölçüde sola kayması sonucu kurulmuştu. KUK örgütü üyeleri, 1980’lere doğru gelinirken PKK ile birlikte silahlı çatışmalara girmişlerdi (Akkaya, 2013). Bahsedilen tüm DDKO kökenli grupları en geniş açıdan sınıflandırmak gerekirse; DDKD sonrasında KİP olarak anılacak olan grubun temeli İstanbul merkezli DDKO’ya dayanıyordu. Rizgari grubuna öncülük eden grup ise Ankara DDKO’su olmuştu. Merkezi olmayan bölgesel DDKO’lar ise KUK, Özgürlük Yolu ve diğer grupların temelini oluşturmuştu (Çal-Ünlü, 2014, s. 121).

1980’ler ve sonrasında Partiye Karkerȇn Kürdistan (PKK) örgütü güç kazanmış ve artık Kürt siyasal hareketini kontrol eden ana grup olmuştu. PKK 1974 sonrası kurulmuş ve DDKO’ların temsil etmeye çalıştığı legal ve demokratik halk faaliyeti anlayışının dışındaydı (Kısacık, 2010, s. 25). DDKO kökenli örgütler 1980 sonrasında varlıklarını sürdürememişlerdi çünkü PKK gibi militan kadroları içeren illegal ve silahlı örgüt yapısını kuramamışlardı. 

Sonuç

Türk siyasal yaşamında önemli bir yer kaplayan Kürt sorununun temelleri, Devrimci Doğu Kültür Ocakları’nın kurulması ile ilişkilendirilebilir. Bu soruna çözüm arayan Kürt halkı, Doğu mitingleri aracılığıyla ilk kez kitlesel bir şekilde seslerini duyurmuşlardı. DDKO bu amaç uğruna kurulmuş ve siyasi faaliyetlerini bu yönde yürütmüştü. Kürt toplumu, Türk soluyla aynı eksende faaliyet göstermekten memnun değildi. Çünkü Doğu ve Güneydoğu bölgesinde ekonomik ve sosyo-kültürel bağlamda “dışlanan” bir toplum mevcut idi. DDKO “Türk Solu”ndan yani Türkiye İşçi Partisinden Kürt ulusal bilincinin oluşması üzerine kopan ilk siyasal Kürtçü hareket olmuştu.

DDKO’nun oluşmasında Barzani hareketinin etkisi de Iraklı Kürt öğrenciler tarafından kurulan Kürt Talebe Cemiyeti’nin ile açıklanabilir zira bu cemiyet DDKO ile sıkı ilişkiler kurmuştu. DDKO’nun 1971 Muhtırası ile kapanmıştı fakat 1974 affı ile serbest kalan ve faaliyetlerini yeniden gerçekleştirmek için fırsat bulan Sosyalist Kürtler; Rizgari, KAWA, KUK benzeri oluşumlarla DDKO mirasını devam ettirmeye çalışmışlardı. 1980 Darbesi ile beraber silahlı terör örgütünün güç kazanması DDKO gibi legal ve demokratik yollar ile hak talep eden cemiyetlerin neredeyse sonunu getirmişti. Kürtlerin Türk solundan kopuşu zamanın şartlarının getirisi olarak okunabilir fakat sonrasında Türkiye’de gerçekleşen darbeler ve muhtıralar Kürt halkı üzerindeki baskıyı arttırmıştır. Kürt sorunu bakımından Türk siyasal hayatı incelendiğinde, DDKO öncülüğündeki demokratik hak arayışları, sorunun çözüme kavuşmasına katkı sağlayabilirdi. Ancak sosyalist Kürtlerin git gide soldan sapması ve silaha başvurması Kürt sorununu daha da içinden çıkılmaz bir hale sokmuştur.

¹Üç Dünya Kuramı, bazı Maoistlerin, üzerinden politika ürettikleri teoridir. Bu teoriye göre ABD’nin temsil ettiği dünya kapitalist emperyalist, SSCB’nin temsil ettiği dünya da sosyal emperyalist olarak tanımlanır. Bunların dışındaki ülkeler ise ezilen ülkelerdir.

Çağlar GÜN

Mustafa Doğukan ÇETİN

Türk Siyasi Hayatı Staj Programı

Kaynakça:

Akkaya, A. H. (2013). Kürt hareketinin örgütlenme süreci olarak 1970’ler. Toplum ve Bilim, (127), 88-120.

Akkurt, M. (2019). 1961-1971 Yılları Arasında Türkiye’de Kürtçülük. Selçuk Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Dergisi, (42), 323-340.

Beşikçi, İ. (1967). Doğu Mitingleri’nin Analizi, Ankara: Yurt Kitap.

Buran, Ali. (2011). Bir DDKO’lunun Kürt Yaşamı, İstanbul: Peri Yayınları.

Çal, G. Y., & Ünlü, R. B. T. D. (2014). Kürt Siyasal Hareketinde Devrimci Doğu Kültür Ocakları Deneyimi (1969–1971) (Doctoral dissertation, Ankara Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Siyaset Bilimi Anabilim Dalı).

Çelebi, E. (2013). Enver Hoca Dönemi Arnavutluk. Erişim Adresi: http://www.arnavut.com/enver-hoca-donemi-arnavutluk/ (Mart, 2021).

Çobanoğlu, F. (2012). Kürtlerde Miting Geleneği. Erişim Adresi: https://www.mardinlife.com/kurtlerde-miting-gelenegi.html (Mart, 2021).

Doğanoğlu, M. (2016). Devrimci Doğu Kültür Ocakları (DDKO) ve siyasal ayrışma. Ankara Üniversitesi SBF Dergisi, 71(3), 941-959.

Ekinci, T. Z. (2010). Türkiye İşçi Partisi ve Kürtler. İstanbul: Sosyal Tarih Yayınları.

Elçik, G. (2007). 30 Yıl Önce: Kürtler, Sol ve DDKO. Erişim Adresi: https://bianet.org/bianet/toplum/100522-30-yil-once-kurtler-sol-ve-ddko (Mart, 2021).

Heywood, A. (2006). Siyaset. (Çev. Özipek, B., Şahin, B., Yıldız, M., Kopuzlu., Seçilmişoğlu, B. ve Yayla, A.) Ankara: Liberte.

Karadoğan, Y (2006Kürt Demokratik Mücadelesinde Bir Kilometre Taşı: 1967–1969 Doğu Mitingleri ve Kürt Uyanışı. Bir: Araştırma İnceleme Dergisi, 5, 274-280.

Kısacık R. (2010). KAWA- Denge KAWA – RED KAWA – PSŞK, İstanbul: Ozan Yayıncılık.

Kısacık, R. (2010). Rızgarî ve Ala Rızgarî, İstanbul: Ozan Yayıncılık.

Kotan, M. (2007). Tarihin Karartılması Eylemi Üzerine Somut Bir Örnek: DDKO (Devrimci Doğu Kültür Ocakları). Bir: Araştırma İnceleme Dergisi, 90.

Küçükşen, K. (2018). Cemil Meriç’e göre milliyetçilik ve birlikte yaşam. Selçuk Üniversitesi Türkiyat Araştırmaları Dergisi, (43), 581-595.

Nebi, M. İ. Ş. (2011). Güvenlikleştirme Teorisi ve Siyasal Olanın Güvenlikleştirilmesi. Akademik İncelemeler Dergisi, 6(2), 345-381.

Özer, Ahmet (2010). Beş Büyük Tarihi Kavşakta Kürtler ve Türkler, İstanbul: Hemen Kitap Yayınları.

Şemikanli, N. (2006). Geçmiş olmadan gelecek olmaz. Bir Dergisi: Araştırma İnceleme Dergisi, 5, 79-80.

Van Bruinessen, M. (2010). Kürdistan Üzerine Yazılar, (Çev: Kıraç, N.) (7.baskı), İstanbul: İletişim Yayınları.

Zana, M. (2007). DDKO ji Pêwistîya Doza Kurd Hatin Avakirin. Bir: Araştırma İnceleme Dergisi (6).

 

Sosyal Medyada Paylaş

LEAVE A REPLY

Please enter your comment!
Please enter your name here

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.

Tarih:

Beğenebileceğinizi Düşündük
Yazılar

Avrupa Gündemi Konferansları – II: “Bizi Bağlayan Göç” – AB-Türkiye Ortaklığını Yeniden Değerlendirmek

Kocaeli Üniversitesi’nin yürütücülüğünde düzenlenen Avrupa Gündemi Konferanslarının ikincisi 24-25...

Avusturya Seçim Sonuçları: Aşırı Sağ FPÖ’nün Zaferi Yeni Bir Dönemi mi İşaret Ediyor?

Avusturya’da 2024 seçimleri, ülkenin siyasi tarihindeki önemli dönüm noktalarından...

Afro-Avrasya Araştırmaları Enstitüsü Uluslararası İlişkiler Yaz Okulu Tamamlandı

Afro-Avrasya Araştırmaları Enstitüsü tarafından düzenlenen "Uluslararası İlişkiler Yaz Okulu...

Afrika’nın Konumu ve Türkiye: BM 79. Genel Kurul Toplantısı

1945 Yılında kurulan BM’nin bugün dünya haritası üzerinde yer...